• ''..ey sen leylaysan gonlumdeki kim?
    gonlumdeki sensen karsimdaki kim ?..''

    diyerek budur dedigim mazlum ask kahramani
    (bkz: uzaktaki sevgili)
  • arapça bir isim. aynı zamanda umman denizinde küçük bir ada.

    " kays... kays... ente kays. velevki umman hapishanendir, gardiyanın yeşil-mavi..
    bilmem bilir misin? vurdurdum boynumu mor ha mor...

    kum'a selam.. sahra'yı gözlerinden öperim. gobi! mağrursun. boynun hala dik midir? ateş kumun öptük, bende izin yanık dudak, kopuk dil... göğe selam. göktekine selam. ve aleykümüsselam..."
  • dört harf bir yalnızlık.

    "ene kays... hapishanem kendi iç denizim değildir. sığında dolaşan metruk bir gemiyim. bilmem ki. umman içre midir, moruna çalan bir beyaz gezegen mi? bilmem ki, ezelim ecelimdir.

    ummansız, amansız bir vaveyladır sesim. vahada bir çöldür beden. esrik, ıssız... ve hazan.

    elbet göktür, göktekidir sesimizin çavlanı... iradımız onadır, müridiyiz. talaal bedru aleyna."
  • el.
    " su... deniz su.. tadı bozuk su.. ya'rab kula us. su ve us.

    toprak yolun bir ucunda durmuş tütüne ateş bulaştırıyordu. çift olan, dinliyordu. 'ilk ders sabr, sükut yahut vefa.' ne biri eksik ne de biri diğersiz..

    bir yan diğer yana, bir olarak dört bir yana hitaben ;

    -kamer doğmuş. malum vakit gece. lakin göz ay'a kör, gönül meşgul. zira beden de ruh da yıldız'a muhtaç, musallat.

    velhasılı kelam; ha umman ne yemen la yaman. işittik, el aman! el aman!

    gayrısı sükutum... "
  • kem.

    "acısı da mürekkep, sevgisi de lacivert. kovuldu ehrimen.

    bu sabah uyanmış. ilk kez adeta. kapısının ahşabında tok sesli bir çarpıntı. helecan... hezeyan... korku... bahar çökmüş ağır ağır, ağaran saçlarına. sanki birden daha mutlu, daha çocuk, daha ıslı. kendinde kendinden.

    temizlendim, ışığa vurdum kendimi. daha saydam, daha masif ama... şükür, buna da.

    elif, lam, mim...

    rabbi, seninim."
  • müsadere edilmiş.

    "geçmiş ki kendi kıyısından; teğet. özüne varamamış. istisnasız, hilafsız eksik kalmış. 'yarım kalan şiirler yarım kaldı.' bilemez ki yağmurdan sonra neler yağar.

    nâlân şimdi. müjgünden ıssız, sabahında ısında kalsa da sevinci.

    ol aşk ki leyla'ya kavuşa. anne, koynunda bırak beni. anne düşüyorum salıncağından sevginin; karşılıksız. ol aşk ki leyla'ya dem ola. ol aşk ki bol.

    şimdinin ıssızındayım. karanlık gece geliyor avcumun şeffafında. kays ki divanesi divanının:

    'dünya bu derdi çok
    benden çok

    ben beni erittim sendeki aşk ile
    yeni bir ben döktüm kendimden
    al gönlümü seyreyle yar eyle
    nasılsa nar oldum derdinden

    dünya bu derdi çok
    benden çok

    gezdim şu alemi ben her gün nefes nefes
    ademoğlunda yok ne bir cümle ne bir ses
    kendi derdimden geçtim ey dünya
    halim kalmadı gayrı ne aşka ne meşke'

    rabbi, çölünün aşığıyım. kurut beni."
  • tamamen mecnun. biiradi, muannit ve bikes.

    "onlar ki, ecmeli ruhumu çiğnedi bir sevr gibi. atıldım ve itildim. şimdi ne ses veririm dağına ne de el, bir yangın gibi körüğüne körü körüne... mesnetsiz, mesnevisiz bıraktım kendimi.

    ne hancı olabildim, ne yolcu... han olmak istedim kovuğunda yâ... o da şimdi vaveyladır çıkaramadığım."

    kays ki;
    gökçesizdir.

    "şimdi'nin tarihi yoktur. ez xerîbîm..."
  • el. yabancı sizin küçük tırmalamalarınıza. el. yazarak azıyor evet. azarak yazmıyor.

    "de ki, kimdir nedir? elleri yabancı, en son bir kış gününde kırıldı. mavi ve acısızdı soğuğun rengi. bir çerkes ezgisi dilinde şimdi. bağları, bahçeleri sularla aydınlanıyor. istendiği kadar şeytani olsun emelleri. bir evla uyku var dilinde."

    cenin.

    "gizliyor kendini. *epeyi gülen güzellemelerle. sizin olsun 33 kurşununuz. gerçeğiniz kör işte."

    hüsnü aleme devran olmuş avurdunun.
  • mecnun.

    gövdesinden sararak sarı içkiler... ya habip, tıbbının tababetinin elindeyim işle.
    beni.

    sonra bir zeybek havası koyarım gönlümce. baktım ki denizden pembe solungaçlarınla geliyorsun. hürriyetinden geçiyorsun, biliyorsun değil mi? seviyorum şimdi usul usul, tozunu alır gibi öpüşünün, alnımdaki. belki ya, belki...

    palamarını çözerek salıyorsun gençliğini ellerimin orta yerine. sevimli mi? değil. kim bilir, kimin uykusundan uyandın, kim bilir kimler yanağının ısısını aldı da mor bir gezegen bıraktı avcuma.

    "kays, uçurumun eşiğinde durmuş; bir fidanın gülümsemesini seyrediyor.
    gece;
    ışıksız bir gezginin heybesi
    almış sırtına algısını
    kolluyor sürekli puştu/ puştunu

    peşsiz, ilersiz, tutarsız, netameli."

    kays; kavis. uzuyor ömrü, yılankavi bir yürüyüşle.

    "gözlerim bir buzul deryasında şimdi."
  • kaf-elif-ya-sin harfleriyle yazılır.
    anlamı: uygun, münasip, örnek, ölçüt, standart diye gider. tüm bu anlamlardan çıkan ortak özelliğe sahiptir.

    kıyas yani örnekseme de (bkz: analoji) kays kelimesinden türemiştir. bir örneğe bakıp bir başka örnek yaratmak anlamındadır. hukuk terimidir zaten.

    mukayese de bir şeyi ölçüt alıp bir diğerini değerlendirmek anlamında kays'tan türemiş.
    bizim türkçede mukayese yani karşılaştırma dediğimize arapçada mukarene deniyor. mukayese'den anlaşılan ise birşeyi ölçüt alıp diğerini değerlendirmek.
hesabın var mı? giriş yap