15 entry daha
  • piyasa ekonomisinin islerlik kazanmasini saglayan düzenleyici ilkedir.

    hemen çok önemli bir ayrimin üzerinde duralim: piyasa ekonomisi varligini laissez-faire'e degil; liberalizme borçludur. söyle ki,, laissez-faire'e göre "birakiniz yapsinlar, birakiniz geçsinler"dir. yani, mesela, kartel mi kurmak istiyorlar? birakiniz kursunlar efendim, karismayinizdir. öte yandan, madem ki rekabetçi piyasa kosullarinin devamliligi esastir, liberal bir devlet kartel kurulmasina müsaade etmez; birtakim cezai yaptirimlarla, önleyici tedbirlerle vs piyasa ekonomisine halel getirecek olusumlarin önüne geçmeye çalisir. bu ayrim önemlidir, zira piyasa ekonomisinin -ancak- devletin müdahalesiyle kendi kurallarina göre isleyebilecegine vurgu yapmaktadir. devletin piyasaya müdahale etmemesi dahi bu anlamda bir çesit müdahaledir: devlet, müdahale yetkisi elindeyken piyasaya müdahale etmiyor ve geri çekilip piyasanin kendi kurallariyla islemesini sagliyorsa, bu, devletin piyasaya müdahil olmaksizin müdahale ettigi anlamina gelir. ayrica,, biliyoruz ki, piyasa ekonomisinde fiyatlar arz ve talepin etkilesimi ile tespit edilir. bu düzenegin kesintiye ugramasina, yani herhangi bir tekelin fiyatlari arz ve talep kanunlarindan azade fiyat tespit etmesine de devlet müdahale eder. yani liberalizm ve piyasa ekonomisi, devletin dolayli yahut dolaysiz müdahalesi ile, ancak, yasamlarini idame ettirebilir ki, bu da epey garip bir iliskiler yumagina isaret ediyor görüldügü gibi.

    tam da bu baglamda, polanyi'nin liberalizm ile ilgili mükemmel bir saptamasini aktarmak istiyorum, bakiniz kendisi ne diyor:
    "laissez-faire was planned; planning was not."* (polanyi, "the great transformation", s.147)
    bu cümle önemlidir, zira klasik politik iktisatçilar, laissez-faire'in dogal, laissez-faire'e karsit düzenlemelerin ise liberalizm karsitlarinin maksatli edimleri oldugunu düsünürler. fakat polanyi, laissez-faire'in nasil da devlet eliyle, devletin bilinçli ve kasitli müdahalesiyle geçerlik kazandigini mamafih 1860'lardan itibaren gelisen koruyucu hareketlerin nasil da kendiliginden, idaresiz ve salt pragmatik bir ruhla ortaya çiktigini göstermistir.
    hemen animsatmak gerekir ki, siyasi yahut felsefi liberalizmin tarihi üç yüzyil geriye gider mi bilmiyorum ama iktisadi liberalizmin tarihi ancak 1830'lara kadar götürülebilir (dikkatinizi çekerim bu tarih, ayni zamanda, kendi kurallarinca isleyen piyasanin, toplumsal baglamdan kopma zamanina da tesadüf etmektedir) ondan önce ne fizyokratlarin, ne de erken politik iktisatçilarin liberalizmden bahsettigi iddia edilebilir. zira liberalizmin sacayagini teskil eden üç klasik dizge söyle siralanabilir:
    1. emek piyasasi
    2. altin standarti
    3. serbest ticaret

    fakat fizyokratlar yalnizca hububat piyasasinin serbestlesmesi gerektigini savlamistir, daha açik bir ifadeyle, çiftçinin ve toplumun diger siniflarinin gelirlerinin iyilestirilmesi için hububat ihracatinin serbest birakilmasi gerektigini..
    ingiltere'de ise, 1830'dan evvel laissez-faire ilkesi yalniz üretim kesimi için sag birakilmistir. ticarette böyle bir ilkenin hakim olmasina ise, müsaade edilmemistir.
  • bir kere daha vurgulamakta beis görmemekteyim ki, müdahaleciligin* tersi laissez-faire iken, iktisadi liberalizm laissez-faire ile esdeger addedilemez (her ne kadar bu iki kavram siklikla birbiri yerine kullaniliyor olsa da). piyasa sisteminin tesisi için iktisadi liberaller devlet müdahalesini yardima çagirmak zorundadir ve bu baglam bir kez tespit edildi mi, sistemin devamliligini muhafaza etmek üzere de devletin kararli siyasetine ihtiyaç duyulmaktadir. öyleyse, liberallerin müdahaleciligi itham etmesi kadar bos bir söylem olamaz.

    (bkz: karl polanyi)
    (bkz: the great transformation)
  • türkçe'de "serbestiyetçilik" olarak karşılanması gereken kavram.
    öncelikle işaya üşür'ün çok önemli uyarısını nakledeyim:

    "liberty'nin karşılığı 'serbestiyet'tir; 'özgürlük' değil. zaten terim on dokuzuncu yüzyılda osmanlı devlet'ine girdiğinde ve daha sonra cumhuriyet'e intikal ettiğinde karşılık yine 'serbestiyet'tir. 'serbestiyet'in 'özgürlük'e dönüştürülmesi kabaca 1950'lerden itibarendir. bu, bir ideolojik dönüşüme de işaret edebilir mi?"

    bakınız: üşür, i., "ekonomi politik: zarif mezar taşları?", s. 4, dip not

    http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/…yausur.pdf

    bu tespit, benim yukarıda anlatmaya çalıştıklarımla tutarlılık arz etmektedir zira "serbest", kökenbilimsel anlamı itibariyle "başı bağlı" demektir; osmanlı'da birinin şehir içinde rahatsız edilmeden dolaşabilmesi ancak kayda geçirilmiş olmasıyla, yani "başının bağlı" olmasıyla mümkündü - bakın "özgürce" dolaşabilmesi için demiyorum; "rahatsız edilmeden" dolaşabilmesi diyorum-. öyleyse bu sözcük, yani "serbestiyetçilik" devletin "müdahil" olduğu gerçeğini de anlam yüküne dahil etmekte ve "liberalizm"i hakkıyla karşılamaktadır.
  • dün şu entariyi yazarken aklıma geldi (bkz: kapitalizm/#8674490),, liberalizm ile futboldaki serbest vuruş* arasında kuracağımız bir koşutluk liberalizm-devlet müdahalesi ilişkisini açıklayıcı olabilir sanıyorum. hakem kişisi devleti temsil etsin,, serbest vuruşu kullanacak arkadaşımız da liberalizm savunucusu olsun. acaba serbest vuruş, ne kadar "serbest" bir vuruştur? atışın yapılabilmesi için hakem "düdüğümü bekle" der. efendime söyleyeyim rakip takımın futbolcularının topa belli bir mesafeden daha yakında durmamalarını sağlar baraj bozulursa atışı tekrar ettirir falan filan. demek ki neymiş? hakem dolaysız müdahale ediyormuş ki adam serbest vuruşu kullanabilsin. diğer bir örnekte,, mesela serbest vuruş daha baraj kurulmadan hakem düdüğünü çalmadan falan kullanılırsa (rıdvan kullanmıştı böyle bir tane san marino maçında,, gol atmıştık 4-1 kazanmıştık maçı hey gidi günler) hakem atışı tekrar ettirebilir yada sesini çıkarmayabilir. bu da devletin müdahale etme yetkisi elindeyken müdahale etmeyip dolaylı şekilde müdahil olduğuna örnektir. evet süfer örnek oldu süfer anlattım uzanıp yanaklarımdan üç defa öpüyorum. * *
  • free enterprise:

    n. a system in which a few are born owning billions, most are born owning nothing and all compete to accumulate wealth and power. if these born with billions succeed, it is due to their personal merits. if these born without nothing fail, it is due to their personal defects*

    * the american heretic's dictionary *

    serbest teşebbüs:

    is. birkaç kişinin milyarlara sahip olarak, çoğunluğun ise hiçbir şeye sahip olmadan doğduğu ve hepsinin gönenç ve güçlerini artırmak için yarıştığı dizge. eğer milyarlarla doğanlar başarılı olursa, bunun sebebi sahip oldukları kişisel meziyetleridir. eğer hiçbir şeye sahip olmadan doğanlar başarısız olursa, bunun sebebi sahip oldukları kişisel kusurlarıdır.*

    * çeviri bana aittir.
  • öncelikle şunu belirtmek lazım gelir kanımca:

    liberalizm ile, neo-liberalizm arasında, öze ilişkin bir farklılık yoktur.

    ikinci olarak da şunu belirtmek lazım gelir:

    liberalizm vasıtasıyla liberaller hakları hiç korumaz değildir. öyle olsa, zaten, en azından, şu ya da bunca savunulabilir olamazdı liberalizm. ama şöyle bir fark var ki, liberalizm vasıtasıyla liberaller, nevi şahsına münhasır hakları korur. bu, bireysel haklar anlamına gelse de, tam olarak öyle değildir. evet, liberalizm vasıtasıyla liberaller bireysel hakları gözetir. yani:

    şunun, şunun, şunun, şunun ve bir de şunun.

    şimdi burada söylediğimiz şöyle anlaşılmalıdır-

    liberalizm ile, kitlesel hiçbir fayda sağlanılamaz.

    şu, şu, şu diye seçilenler, toplumsal konumlarına göre değil, bireysel imleri ile ayrılırlar. burada kast ettiğimiz alamet-i farikalardır fakat bu, kişinin yetenekleri ile tespit edilmez. aslında, liberaller, her ne kadar, kurumsal çevreyi ve gelenekleri göz ardı ediyor görünüyor olsalar da, tespit ettikleri, gene de, belli imtiyazlara sahip olanlar, yahut kendilerinden yana yontabilecek olanlardır.
  • bunun en halisinden kişileştirme (reification) gibi fahiş bir hata arz ediyor olduğu gerçeğini saklı tutarak, wallerstein'den şöyle bir alıntı nakledelim:

    "liberalizmin ayırt edici özelliği, hiçbir zaman gerçekleştiremediği bir şeyi vaat ediyor olmasıdır. ve şimdi, liberalizmin gerçekleştirmeyi vaat ettiği şeye doğru ilerlemekteyiz. ama sorun şu ki, liberalizmin gerçekleştirmeyi vaat ettiği şey hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir şeydir."

    bire bir çevirmedim. ama wallerstein buna benzer bir şey söylüyor. ne demek istediği, umarım, anlaşılıyordur....
  • serbest piyasa iliskileri uzerine nukteli bir farazi reklam:

    http://www.sfgate.com/…/g/a/2008/11/26/fiorenew.dtl
1169 entry daha
hesabın var mı? giriş yap