• girisi oldukca nezih olan, gerisi de beni saint etienne yaratti diyen sarki..
  • fransız bayan ismi
  • turing testi'ne yaklasik 3 saniye dayanmasi muhtemel ai chatterbot musveddesi. bilgisayarda karsisina gecip keyifle sohbet edilebileceği söylemiyle boy gosteren ve fakat kullanicinin sarfettigi cumlelerin tekrarlari arasina manasiz genel gecer replikler serpistiren, özellikle tag question'larda acı sıçan yapay gerizeka.
  • yakın bir zamanda yerini, 4. versiyonunu kutlayan verbot'a bırakmış bir beta versiyon olduğu öğrenilen chatterbot.
  • (bkz: sylvie vartan)
  • gerard de nervalin çocukluk aşkını anlattığı romantik düzyazının iki büyük başyapıtından birisi kabul edilen kitabı.türkçeye erdoğan alkan çevirmiştir.
  • "işte kavak ağaçları adanın; ve işte rousseau'nun, külleri sonradan götürülmüş boş mezarı. ey bilgelik! güçlülerin sütünü sundun bize, ama öyle zayıftık ki bir yararı olmadı. babalarımızın bildiği derslerini bizler unuttuk. eski bilgeliklerin yankısı olan sözünün anlamını yitirdik. yine de umutsuzluğa düşmeyelim ve senin yüce anında yaptığın gibi gözlerimizi güneşe çevirelim!" (çeviri: erdoğan alkan)

    nerval'in kısacık ama dopdolu kitabı (nerval'in deyişiyle 'un petit roman'). en büyük edebi eserlerden birisidir. ayrıca proust çok severmiş. bakın hatta kendisi söylüyor:

    "si un écrivain aux antipodes des claires et faciles aquarelles a cherché à se définir laborieusement à lui-même, à éclairer des nuances troubles, des lois profondes, des impressions presqu'insaisissables de l'âme humaine, c'est gérard de nerval dans sylvie." (contre sainte-beuve)
  • gerard de nerval'in kendini sokak lambasına asmadan kısa süre önce yayınlanan öykülerinden sylvie (1853), marcel proust'un tutkun olduğu öyküydü, rüya ve yaşam'sa yahya kemal beyatlı öldüğünde, başucunda, açık bir halde bulunmuştu. sylvie (ateşin kızları* içinde) ayrıca andré breton, joseph cornell ve umberto eco'nun da gözde kitaplarındandır. sylvie yerine göre öykü, novella veya roman sayılabilmektedir.

    sylvie'de anlatılan kaybedilen üç kadın onun özgeçmişinde de varmış. birisi annesi, biri aşık olduğu aktrist jenny colon, biri çocukluk arkadaşı adrienne olmak üzere.

    guillaume apollinaire nerval'in sylvie'de oturaklı bir günbatımı anlatabilmek için chantilly'de 8 günü yalnız başına geçirdiğini yazmış.

    "göl gezisi belki de , watteau'nun cythere'e yolculuk tablosunu yeniden yaşatmak için düzenlenmiş. ne var ki, çağdaş giysilerimiz görüntüye ters düşüyordu." gerard de nerval - les filles du feu (sylvie öyküsü)

    "zamanın inişli çıkışlı, dalgalı titreşimli sesiyle söylenen, ezgileri öylesine sade, ecclesiaste* ilahisi gibi sevdalı, bahar dolu şarkıları söylerken halaya biz de katılıyorduk; güzelim yaz sabahı boyunca sylvie gelindi, ben de güveyi." agy

    ["kabul etmek gerek dostum, her şey dilediğimiz gibi olmuyor hayatta. bir zamanlar yeni heloise'den* söz etmiştiniz anımsarsanız, orada şu cümleyle karşılaşınca ürperdim: "bu kitabı okuyan her genç kız artık bitmiş sayılır."] agy

    "şu ya da bu tümceleri yüreğin diliyle değil de öylesine söylediğimizi kadınlar bilir mi acep? sanmam, seçtikleri erkekler onları çok kolay kandırıyor. sevda denen oyunu çok güzel oynuyorlar! kimi kadınların aldatılmayı seve seve kabullendiğini bildiğim halde hiçbir zaman o tür bir erkek olmadım. zaten çocukluk aşkında kutsal bir şeyler vardır hep...." agy

    "rousseau, doğa avutur, her şeyi unutturur, der. paris'in kuzeyinde, sisler içinde yitik, clarens korularını özlerim zaman zaman. her şey değişti!" agy

    "hayaller, bir meyvenin kabukları gibi, birbiri ardına düşer, ve meyve insanın deneyimidir. tadı acıdır; yine de onda kişiye güç veren buruk bir şeyler vardır, -klasik bir ağızla konuşuyorum, bağışlayın." agy

    "yavaş yavaş yazmaya başladım ve en güzel öykülerinden birini* kaleme aldım. hayli güç oldu bitirmem, çünkü, yırtık kağıtlar üzerinde kalemim düş dünyamın ve gezintilerimin izlerine göre yürüyordu. düzeltmeler hayli yordu beni. yayımlandıktan birkaç gün sonra sürekli bir uykusuzluk başladı. bütün gece montmartre tepesi'nde geziniyor ve güneşin doğuşunu seyrediyordum. köylüler ve işçilerle uzun uzun sohbet ediyordum." gerard de nerval - les filles du feu (eurydice! eurydice! öyküsü)

    [ve "jean-jacques" da çocuklarını kimsesizler yurduna yatırdığına göre, rousseau'nun insancılığını* kim ciddiye alacaktır. gerard de nerval deli olduğuna göre, kim kalkıp da sylvie'deki garip açınlamalara* ciddi gözle bakacaktır?] jean-paul sartre - qu'est-ce que la litterature

    (bkz: aurelia/@ibisile)
    (bkz: sylvia)
    (bkz: sylvie vartan)
  • "maddi insan, ona güzel isis'in elleriyle yeni bir dirilik, canlılık sunması gereken gül demetinin özlemini çekiyordu; sonsuza dek genç ve arınmış tanrıça, geceleri görünüp boşuna yitirdiğimiz saatlerin utancını yaşatıyordu bizlere. yine de, tensel aşk, sevişme günün tutkusu değildi, orunlar ve onurlar peşindeki aç papaz, bizleri gerçekleşmesi mümkün eylem alanlarından uzaklaştırıyordu. geride, sığınmak için ancak, hep yukarı doğru çıkıp kendimizi toplumdan soyutladığımız, şairlerin o fildişi kulesi kalıyordu. ustalarımızın öncülük ettiği o yüksek yerlerde, sonunda, yalnızlığın temiz havasını soluyor, efsanelerin altın kasesini unutuşu içip şiir ve aşkla esrik, kendimizden geçiyorduk. aşk mı? yazık! belli belirsiz biçimler, gül pembesi, mavi renkler, fizik ötesi hayaletlerdi o bizim için! "
hesabın var mı? giriş yap