• ahmet hakan'ın tuhaf argümanlarla eleştirdiği şair. kendisi "hadi şunu geçelim, bunu geçelim" diyerek asıl püf noktaya şöyle geliyor:

    "ama geçemeyeceğimiz birşey var:

    ne yani "kitaplık" gibi kaliteli bir edebiyat dergisi, artık mide bulantısı eşliğinde mi okunacak?

    derginin yayınlayıcısı "yapı kredi yayınları" uyuyor mu?"

    iyi ama yine aynı ahmet hakan birkaç satır yukarıda en son gergedan dergisiyle hemhâl olduğunu ve artık "bu işleri bıraktığını" söyleyip, "onur caymaz olmasa haberim olmayacaktı" dememiş miydi? e o zaman kendisine sormak lazım sen neden her "boka" böyle atlarsın, madem ilgini çekmiyorsa?

    hadi onu geçtim; hadi şu "devlet uyuyor mu?" lafını anımsatırcasına yky'ye görev hatırlatma saikini de geçtim; ahmet hakan'ın aynı mantıkla yine yky'yi edebiyatsevici olarak uyarıp vüs'at o. bener'i de edebiyat kategorisinden aforoz etme hakkını kendinde görmesinden korkuyorum en çok. edebiyat tarihimizde en etkileyici biçimde ilk defa bener bizi bokla tanıştırmamış mıydı bay muannit sahtegi'nin notları'nda? hani sahtegi'nin evindeki tuvalet tıkanır, bütün evi lağım pisliği basar, sahtegi de eve girer ve ayakları bokun içinde camı açıp sigarasını tüttürür.

    bana birisi bunun edebiyat olmadığını söylesin de, entelektüel faşizmi siz o zaman görün. onur caymaz'ından ahmet hakan'ına, onlar varsınlar entelektüel, sanatsal ve estetik yetersizliklerini birilerini bok yağmuruna tutmakla kapatmaya çalışsınlar. utanmadan da sevan nişanyan'a fırsattan istifade edip "çaksın"lar. e iyi de siz o boku her gün atıyorsunuz başkalarına? ahmet güntan tam da bunun şiirini yazmış olmasın?

    şairi kendi hâlinde bir edebiyatsever olarak tebrik ediyorum. gündelik hayatın ifşâatına devam etsin. tâ ki bu insanlık o bok çukurundan kurtulana dek. zira edebiyat hayattır!
  • aklımın buzulları*

    susarlar,
    sustular mı konuşmazlar bir daha,
    ses, yırtıcı bir hayvan olur, dağından iner,
    vurur pençesini üzerlerine. o yüzden

    kırgındırlar,
    yorulmuş düşüncenin ağırlığından.
    güneşin ışığını ararlar, öyle sıradan,
    herkesi ısıtan, ama bulamazlar. artık ondan

    çay içerler,
    çay saatleri durma saatleridir.
    bir yazı sayfasının kenarında düşünürler:
    düşünmek durarak damıtmak mıdır? kımıldamadan

    bir şehirde yaşarlar,
    şeytanın evinde kiracıdırlar.
    düşlerinden çözülen ince dekorda,
    bir başka dünyaya bakar gözleri. vakti gelince

    severler,
    ateşli bir silah patlar sevince, ses vurulur.
    yazlık elbiseler giyerler; bürünüp beyazlara
    şeytanın bir adım önünde dans ederler. belki şimdi
    o başka dünyada hâlâ...
  • güzel ahmet.
    bebek'teki türk ticaret bankasi ile vefa'daki kirazlimescit sokagini birbirine baglayan tünel gibi bir sey var aramizda: bir süredir altina uzandigim mese ile onun mesesinin köklerinin birbirine bagli oldugunu düsünüyorum. mese kardesligi.
    bilgide gedik açan karar anlarini tetikleyen esrarli ayna.
    "adalet olan yere kim siginmaz ki"
  • özellikle ilk kan, köpüklü bir kan bir dumanı çok başarılı, romeo ve romeo ve ikili tekrar kitapları da oldukça iyi, son dönem türk şiirinin en güçlü ses verenlerinden. az ve öz yazmasıyla tanınır.
  • cins şair. ilk şiir kitabı olan ilk kan'ın önsözünden:

    "gençken, güzelken, karnımız aşağıya dümdüz inerken, sevinçler, üzüntüler, varoluşumuz ve gece yatağımızda düşündüğümüz şeyler sonsuza kadar sürecek zannederken, müzik çalarken, müzik hiç susmazken, plağın bir yüzü bittiğinde öbür yüzünü çevirmeye koşarak giderken, gece eve dönüp, 'gece ve müzik' programının son şarkısını dinleyebilmek için farları söndürüp, arabanın içinde, park yerinde beklerken... genç, güzel ve karnı aşağıya dümdüz inenler için yazdığım, arabayı kilitleyip eve giderken hatırlamalarını istediğim şiirler."
  • kitap-lık'ın aralık 2003 sayısında esrariler üzerine kendisi ile yapılmış söyleşide lale müldür'e verdiği yanıtlarla beni -yine- kendine hayran bırakmış şair...

    "... allah'ın mucizelerine inanırım tabii, suyun seyri bir mucizedir, ağaçların seyri bir mucizedir, havanın seyri bir mucizedir, benim hayretim tabiattan beslenir. insana hayret şikâyete girer, ben sevmem. insanların dünyasındaki tek sürpriz doğmak, sonrası malum, gün doğar, gün biter, gün doğar, gün biter, biliyorsun."
  • "ben farklılığımdan gurur duymuyorum, ben ayrılığa toptan karşıyım."
  • siz hiç "çömelen bir batılı gördünüz mü kardeşim" sorusunu doğru anlayamayan bir kimse güntan'ın "büyük ortadoğu karmaşığı" adlı parçalı ham'ından bahsetmesin.. bok yemiş olur!

    böylece anlamayanlar için açıklayıcı iki not da düşülmüş oldu..

    1. bu şiirin adı vardır, adı da "büyük ortadoğu karmaşığı"dır
    2. ahmet güntan, manifestosundan bu yana yazdıklarına şiir dememektedir. çünkü artık kendisine göre "şiir=şiir değil"dir.
    3. (bu da kendime not: hakkaten bu millet bi boktan anlamıyormuş yav.
  • şair dedin mi illa bir "kasıntılık" olmalı adamın üzerinde. illa bir uzak duruş, hepinizin babası benim havaları, yalnız adam, anlaşılamayan ve anlaşılamaz olan, hayatını kendince bir traje üzerine kurmuş adam, burnundan kıl aldırmaz, kendi kuşağıyla mecburen arkadaş, üst kuşağa biraz saygıyla beraber burun kıvıran, alt kuşaklara siz de kim oluyorsunuz ulan diye bakan adamdır şair dediğin. bunların kadını da erkeği de birdir. illallah gelir bunlardan. bana mı yazıyorsun ulan şiiri dedirtir. görünce yol değiştirmek, aynı ortamda bulununca hapşırıp nefes açmak gerekir. selam verirsin, aha beni bu da ululadı ezeyim diye geçirir içinden. o yüzden mümkünse şairlerle yüz göz olmamak gerekir. gözü dönmüşse sanat adına, imge tadında yer seni.

    buna da ön yargı diyoruz. güntan bu adamlara benzemiyor. tek bir kelime var onu anlatan: insan. ben daha iyisini ve meramımı daha iyi anlatanını bulamadım sözlükten. illa ki daha açık olmak gerekirse ilk paragrafı tersine çevirmeli.
  • sonrası malum; gün doğar, gün biter, gün-tan doğar, biliyorsunuz.
hesabın var mı? giriş yap