alıp başını gitmek
-
ilk kez böyle hissettiğimde bir ay içerisinde işimi değiştirmiştim, evimi taşıdım, hatta ülkemi değiştirdim. bir ay içerisinde apayrı bir dünyadaydım, insanı farklı, havası farklı, içtikleri su bile farklı. yadırgamadığım bambaşka bir dünya. başlarda herşey olmasını istediğim gibiydi aslında ama bir zaman sonra düzenden, yabancılıktan sıkıldım. eski işimi özledim, istanbul'u özledim, memleketimi özledim. bir anda alınan kararın iki yıl sonraki dönüş kararı da bir iş bulmaya baktı ve oldu. bu aralar nedensiz tekrardan alıp başımı gitme isteği olmuyor değil. ama artık akıllandım, sokakta amaçsız iki tur atıp, hava alıp geri geliyorum, yetiyor, artıyor bile. bazen keşke gitmeseydim diyorum, eğer gitmeseydim, hayatımın kalan bölümünde umutsuzluk anlarımda çareyi her zaman yollarda arayacaktım, olmadı.
-
-"falanca gitti" demişler sokrates'e,
-"yazık" demiş, "hiçbir faydası olmayacak"
-"neden?" demişler;
-"kendisini de beraberinde götürdü o" demiş sokrates.
gitmek çözüm değildir, sorun sizdeyse eğer. -
gidene de zor, geride bıraktıklarına da zor eylem.
-
harfler de yapar bunu, misal:
aş.........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................k... -
basini alip gidildiginden, kacmak zorunda kalinan tum sorunlarin birlikte goturuldugu tebdil-i mekan cesidi.
ferahlik oldugu soylenemez.
basini almadan gidilebilse, belki bir nebze. -
"bir gün, bir yağmurla garip garip
-çoluğu çocuğu terk edeceğim.-
bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
alıp başımı gideceğim.
asır yirminci asırdır, amenna
bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
uzaklar daha uzaklaşır
bir define çıkarır gibi kayalardan, ademden beri
sımsıcak sevgilere muhtacım.
bir gün alıp başımı gideceğim
-yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-
belimi bir ılık şal sarsın, mavi
hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.
kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
diyarı gurbette kanlı bir aşk
bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
en uzak beyazlar,
en yakın ikindilerde, duygulu
ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
içip içip ağlasam...
nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
herkesin derdinden pay isterken.
uzak kaderlerin suları çağlar simdi
yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.
birgün, bir parkta otururken, biliyorum
bir el yağmurla dokunacak omuzuma
bir çift göz, bir davet, bir kalp
çoluğu çocuğu terk edeceğim.
yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
toprak ve insan kokularıyla,
uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
başımı alıp gideceğim." *
turgut uyar -
insanın yaşamı boyunca defalarca düşlediği ve genellikle başaramadığı !eylem biçimi. can yücel de çok güzel özetliyor:
bugünlerde herkes gitmek istiyor.
küçük bir sahil kasabasına,
bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
hayatından memnun olan yok.
kiminle konuşsam aynı şey...
herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
bir kendisi.
bu yeter zaten.
herşeyi, herkesi götürdün demektir.
keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
ama olmuyor.
hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
böyle gidiyoruz işte.
bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"otur" diyen kazanıyor.
o yan kalabalık zira...
iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
güvende olma duygusu...
en kötüsü alışkanlık.
alışkanlığın verdiği rahatlık,
monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
kalıyoruz...
kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
evlenmeler...
bir çocuk daha doğurmalar...
borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
misal ben...
kapıdaki rex'i bırakıp gidemiyorum.
değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
alıp götürsem gelmez ki...
bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
herkes onu, o herkesi seviyor.
hangi birimizle gitsin?
"sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
kendi imalatımız küfeler.
ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
ölüm var zira.
ölüme inat tutunmak lazım,
inadına kök salmak lazım.
bari ufak kaçışlar yapabilsek.
var tabii yapanlar, ama az.
sadece kaymak tabakası.
hepimiz kaçabilsek...
bütçe, zaman, keyif... denk olsa.
gün içinde mesela...
küçücük gitmeler yapabilsek.
ne mümkün.
sabah 9, akşam 18
sonra başka mecburiyetler
sıkışıp kaldık.
sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
bu kadar ağır olmamalı.
hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
ne saçma...
bahar mıdır bizi bu hale getiren?
galiba.
ben her bahar aşık olmam ama
her bahar gitmek isterim.
gittiğim olmadı hiç,
ama olsun... istemek de güzel -
herkesin zaman zaman istediği ama uygulaması çok zor dünü hatta bugünü bırakıp yarına gitme eylemidir.
-
"ben ölürsem akşamüstü ölürüm
şehre simsiyah bir kar yağar
yollar kalbimle örtülür
parmaklarımın arasından
gecenin geldiğini görürüm
ben ölürsem akşamüstü ölürüm
çocuklar sinemaya gider
yüzümü bir çiçeğe gömüp
ağlamak gibi isterim
derinden bir tren geçer
ben ölürsem akşamüstü ölürüm
alıp başımı gitmek isterim" *
ataol behramoğlu -
anneye/babaya kizip cok gaza gelinen bi anda alip basini gitmek eylemi hic dusunmeden, kapilari carpa carpa bir guzel gerceklestirilir. ''ya ben gidiyorum da nereye?'' sorusu 30 dakika yurudukten sonra akla gelir. el cebe atilir - ne para ne pul, ne de arkadaslardan birinin aranabilecegi bir cep telefonunun oldugu gorulur. kös kös eve donmekten baska care yoktur bu durumda. zili caldiginda kapiyi acan annenin/babanin yuzundeki ''yaaa işte böyle gelirsin'' ifadesi yeni bir alip basini gitmek istegi uyandirir. kisir dongunun allahidir aslen.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap