• tom waits türkçe söyleseydi belki şöyle bir şey olurdu şarkı:

    deryalara saldın beni
    eşim olduğunda,
    herşeyimi riske attım
    daha iyi bir hayatımız olsun diye,
    sen vahşi maviliğiyle bir gökkubbe,
    uğruna budalaca şeyleri göze aldıran
    veziri rezil, rezili vezir edensin

    farzet ki bana hiç borcun yokmuş
    dünya yemyeşilmiş
    eski günleri geri getirebilirmişiz
    dünya yemyeşil olduğunda

    yüz aynayı affeder,
    solucan sabanı affeder,
    sorular yanıt dilenir de
    sen hiç affedebilir misin beni?
    belki de bittiğinde hikayemiz
    dört mevsim bahar olan bir diyara göçeriz birlikte
    orkestra şarkımızı çalar yeniden
    ve heryer yemyeşil olur

    farzet ki bana hiç borcun yokmuş
    dünya yemyeşilmiş
    eski günleri geri getirebilirmişiz
    dünya yemyeşil olduğunda

    ay gümüşi sarı,
    yazın getirdiği şeylerden
    aşktır uğruna ölümü bile göze aldıran
    ve dünya yemyeşil,
    pırlanta gibi dengede duracak
    mezarlarımızın üzerinde
    çimlerin keskin uçlarındaki çiğ taneleri,
    dünya yemyeşil olduğunda

    farzet ki bana hiç borcun yokmuş
    dünya yemyeşilmiş
    eski günleri geri getirebilirmişiz
    dünya yemyeşil olduğunda

    pırlanta gibi dengede duracak
    çimenlerin keskin uçlarında
    mezarlarımızın üzerinde çiğ taneleri,
    dünya yemyeşil olduğunda
  • tom waits'in insanı şarhoş edebilecek şarkısı*

    i fell into the ocean
    when you became my wife
    i risked it all against the sea
    to have a better life
    marie you are the wild blue sky
    men do foolish things
    you turn kings into beggars
    and beggars into kings

    pretend that you owe me nothing
    and all the world is green
    we can bring back the old days again
    when all the world is green

    the face forgives the mirror
    the worm forgives the plow
    the questions begs the answer
    can you forgive me somehow?
    maybe when our story's over
    we'll go where it's always spring
    the band is playing our song again
    and all the world is green

    pretend that you owe me nothing
    and all the world is green
    can we bring back the old days again?
    and all the world is green

    the moon is yellow silver
    on the things that summer brings
    it's a love you'd kill for
    and all the world is green
    he's balancing a diamond
    on a blade of grass
    the dew will settle on our graves
    when all the world is green

    pretend that you owe me nothing
    and all the world is green
    we can bring back the old days again
    when all the world is green

    he's balancing a diamond
    on a blade of grass
    the dew will settle on our graves
    when all the world is green
  • kendinden, kendine yazılan bir iç döküşün müziğidir.

    'yoruyorsun beni bazen.. kavgaların, korkuların, planların, istediklerin, kaçtıkların, sonra yüzleşmelerinle.. yoruyorsun beni bazen.

    bazen seni dalarken yakalıyorum, bambaşka bir dünyaya.. nasıl zor oluyor bir bilsen tekrardan kendi yanıma çekmek seni. bazen bir ayna karşısına götürüyorum seni zorla, bazen eğer değebilirsem gözlerine bir otobüs camında.

    bakıyorum sadece.. gözlerine. ama gözbebeğine değil. gözlerinin siyahında değilim ben çünkü, beyazında bekliyorum seni.. siyahında, aklındaki onlarca düşünce yattığını bilirken, nasıl yer bulayım kendime orada.

    kalabalıklara gelemiyorsun artık. çünkü aklın kalabalık. dikkatimi çekiyor, başın önünde yürüyorsun yolda, eğer yalnız değilsen. bakamıyorsun insanların yüzlerine, sadece çalarken güzel bir müzik kulağında, umursamıyorsun yanından geçenleri.. yakıyorsun sigaranı, diğerini söndürmeden.. üfleyerek yüzlerine, sanki onlar yokmuş gibi.

    herşeye rağmen, öğrendin artık kolay olmayı. kendine karşı en azından.. bana karşı birde. artık düşünerek hareket ediyorsun, ilk defa gerçekten umursuyorsun benim dediklerimi.. ilk defa sormuyorsun ama en azından ilk defa cevabı bekliyorsun. ilk defa hiçbirşey yapmıyorsun. ilk defa bekliyorsun.. ilk defa gerçekten hazırlıyorsun kendini.. herşeye.

    hala aklına eseni yapacaksın diye korkuyorum.. ama en azından biliyorum. bu sefer biraz daha büyüdün. acı çekmenin normal olduğunu anladın, ama aynı zamanda tercih olduğunu da öğrendin. hala dua ediyorum.. ikimiz için.. ikiniz için.

    ve hala seviyorum seni.. içine konduğum ilk günkü gibi.. hata belki de daha fazla. şu dünyaya beraber geldiğim..' '
  • green grass'ın ruh eşi. birliktelikleri yakıcı.
  • beggars into kings isminde bir grup tom waits'in bu harikulade eserini başarıyla yorumlamıştır.
    sanırsınız marlene dietrich, tom waits söylüyor.
    o kadar eşsiz bir şarkı, o kadar sağlam bir yorum ki..
    "çok kıymetli bir şey bulursun da sonra bulduğuna bile bin pişman olursun. nereye koyacağını bilemezsin"* ya. işte öyle bir şey.

    ne de olsa "yüz, aynayı affeder."
    yani "kimi eskidiği için yaşar, kimi yaşadıkça eskir."
  • gecenin bir yarısı bi ton borç ve hayata karşı ödenmemiş yıgınla faturayı kucagına alıp dinlenmelik bir şarkı. belki biraz viski...
  • ne zaman dinlesem

    "marie you are the wild blue sky, men do foolish things"

    deyisinden hatununu bir sekilde aldattigi hissine kapildigim tom waits sarkisi.

    sarkiyi dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum anasini satayim, "ulan boyle guzel soz yazip besteleyecek kadar cok sevdigin bir kadini ne bok yemeye aldattin?" deyu kizarken buluyorum kendimi. sarki o kadar guzel ki kizamiyor da insan. hey allahim...
  • aska dusende dinlene bir tom waits sarkisi.
  • tom waits'den bir sarhoşluk davetiyesi.
    hassasiyetin parmak uçlarında söylüyor sanki şarkıyı.
    nefis bir şarkıymış. önerilesi!
  • en tatlı uykuların arka planında çalan müzik.
hesabın var mı? giriş yap