• kişisel ilişkilerimizde yaptıklarımızla değerlendiriliriz genellikle sevgilimiz, eşimiz "neden öyle söyledin, neden öyle yaptın?" derler; kamuya açık ilişkilerimizde, mesleğimizde genellikle yapmadıklarımızla yargılarlar bizi, "neden onu yapmadın, neden bunu söylemedin?" diye yargılarlar. her zaman değil, genellikle böyle olur. kişinin "onu değil ama şunu yaptım" diyerek yaptığı, etkisi olmayan, göze görülmeyen bir başka şeyin arkasına saklanmasına inanmaz pek kimse.

    alper görmüş'ü yaptığıyla değil yapmadığıyla eleştirmek bu nedenle vicdansızlık değildir. alper görmüş ahmet'i savunmamıştır, yapmamıştır, belki yapamamıştır, bilmiyorum. ama insanın bütün bu olan biten karşısında, kendi yaptığı şeyin arkasına, bir hatayı düzeltme bahanesinin arkasına saklanmasına zorunluluk ise korkaklık, bilinçli ise ihanet, bilinçsiz ise budalalık denir. alper görmüş, taş taş üstüne örülen bir yalan duvarına, anlamı olmayan bir gerçekten yapılmış, yalan duvarını ayakta tutacak bir kilittaşı eklemiştir.

    korkaklık, ihanet, budalalık ne farkeder, alper görmüş ahmet şık'ı savunmamıştır. darbe günlüklerinin nereden, kimlerden servis edilidiği, haberi kimlerin edit ettiği, kimlerin bastığı, tartıştığı, kimin nerede ne zaman okuduğu, kimin bilgisine sunulduğu vs. değildir bugün önemli olan.

    alper görmüş ahmet şık'ı savunmamıştır. alper görmüş utangaçça ahmet'i hapishanede tutanlar, "işte kitap projeleriyle darbe yapmaya çalışanlar!" korosuna sessizce katılmıştır. ahmet şık'a destek olmaya çalışan bilgi üniversitesi rektörlüğü kadar bile olamamıştır.

    işte hep hatırlayacağımız ve unutmayacağımız şey budur.
  • kendisi; doğu perincek ve aydınlık ile bir dönem münasebeti olan kimsenin ne olursa olsun bir daha ayar tutmadığının güzel örneklerinden birisidir.
  • ahmet altan içerde ise bu niye dışarda; bu dışarda ise ahmet altan niye içerde?

    nazarımda ahmet altan'dan ve mehmet baransu'dan daha kirlidir. suret-i haktan görünen ancak mehmet baransu'dan bile bilinçli olarak o kara odağa çalışan biriydi bu. mehmet baransu beyni yıkanmış, karakter zaafiyeti olan bir fetö zombisi idi. piyondu. bu ise bütün fiillerini taammüden irtikap etti. balyoz kumpası ile hayatı kararanların ahı acı acı çıkar umarım.
  • taksim dayanışma'nı "mahkeme kararını gizlediği iddiasıyla" ölümlerden sorumlu tutup, sonra tarihleri bile kontrol etmediği ortaya çıkınca "maddi hata" yapmışım diye özür dileyen kişi. özür dilemeyi erdem bilirdik, ama böyle hayati bir konuda "maddi hata" diyerek küçümseyerek özür dilemek küfüre kaçıyor biraz. hakkında sildiğim entryler var iyi ve vicdanlı bildiğim zamanlardan; ben onları yazdığım için utanıyorum şu anda. kendisi utanıyor mu acaba? böylesi bir konuda tüm sorularını mağdur tarafa sorup onda da böyle çuvalladığı için. ahmet şık hakkında yazdıkları filan da var, ama bu son nokta. bu kadar çocuğun öldüğü noktada yaptığı bu hata, (hata mı acaba?) artık alper görmüş'ü geri döndürülmeyecek kadar dibe batırdı. utanması lazım. birazcık vicdanı kaldıysa. çünkü ben onun hakkında zamanında yazdığım iyi şeylerden utanıyorum şu an.
  • 2009 senesinde kendisiyle enteresan bir yazışma yaptığım yazar. bu yazışmada, 20 ocak 2009 tarihinde taraf gazetesinde yayınladığı yazısını eleştirerek, 1. ergenekon iddianamesiyle ilgili yanlış bilgi verdiğini söylemiştim. konu, iddianamede tuncay güney'in ifadelerinin kesinlikle kanıt olarak kullanılmadığı iddiasıydı. ben kullanıldığını söylüyordum. bana cevaben kesinlikle haksız olduğumu, tuncay güney'den ele geçen belgelerin kullanıldığını ancak kendisiyle 2001 yılında yapılan mülakattan iddianamede bahsedilmediğini belirtti. kendisine verdiğim cevabın bir bölümünü kopyalayayım:

    "ben yazdığım e-postada deliller bölümünde hiç kimsenin adının geçmediğini, isim verilmeden "tanık ifadeleri" ifadesinin kullanıldığını belirttim. siz ise 2001'deki mülakatın hiçbir şekilde iddianamede yer almadığını söylüyorsunuz. haksızsınız, zira 56. sayfada "tuncay güney 2001 yılında yakalandığı zaman kaydedilen ve dosyada bulunan görüntülü anlatımlarında ... beyan etmektedir." denilmektedir. 887. sayfada "firari şüpheli tuncay güney'in şüpheli veli küçük ile alakalı video kaydındaki anlatımlarına bakıldığında, ... hakında bilgiler verdiği, ... anlattığı görülmüştür" ifadesi vardır. 1522. sayfa ise bütünüyle tuncay güney'in 2001'deki mülakatına dayandırılmıştır. ayrıca 278, 1525 ve daha birçok sayfalarda 2001'deki mülakata atıflar yapılmıştır. yani tek bir satır değil, binlerce satır gösterilebilir."

    doğal olarak bu mailime cevap gelmedi. ayrıca gazetedeki köşesinde bir düzeltme yapma ihtiyacı da duymadı. ergenekon iddianamesiyle ilgili bilgileri taraf gazetesinden okuduklarıyla sınırlı insanlar, halihazırda olayları alper görmüş'ün yazdığı şekliyle biliyorlar. bu ve daha birçok şeyi.

    edit: imla
  • az önce ilk defa bir yazısını okuduğum yazar.

    bir anda kan uyuşmazlığı hissettim, boğazıma bir yumru oturdu. köy yanarken orospu saç tararmış tonunda ama gayet eğitimli ve postmodern tarzı beni hayattan soğuttu. yazının sonunu getiremedim. çok şey kaçırmadım umarım.

    yetmez ama evet desem değil, daha beteri, kiralık kalem desem değil, ondan da başka bir şey.
    nedir abi bu adam ? nerede yaşıyor ve kendisi hangi yıldan sesleniyor bize ?
  • nadire mater kapağını yapmış.

    "kendi yazdığı taraf gazetesi dahil "yandaş"ı, "yandaş" olmayanı topyekün medya nasıl bir araya geldi de böyle "yalan" üretti ve görmüş'ün hakkını yedi?

    en iyisi görmüş anlatılarına başvurmak.

    "sözünü ettiğim haberler silsilesi" diyor görmüş "türkiye'deki gazetecileri "tsk karşıtı" ve "tsk yandaşı" diye tasnif eden bir "genelkurmay andıcı"nın nokta'nın 8 mart 2007 sayısının kapak haberinin konusunu oluşturmasıyla başladı."

    görmüş, taraf gazetesinde 11 eylül 2009'da yayımlanan yazısında "haberler silsilesi" derken 29 mart 2007'de yayımlanan "darbe günlükleri"ne giden süreçten söz ediyor.

    silsilenin ilk haberi 28 şubat'tan 10 yıl sonra "genelkurmay andıcı/ iki tür gazeteci vardır: tsk karşıtları, tsk yandaşları!" oluyor. imzaya bakıyoruz: ahmet şık"

    http://www.bianet.org/…usun-zor-yazisi-eksik-olunca
  • taksim dayanışmayı maksadını aşan, adeta bir niyet okuma ile eleştiren gazeteci. taksim dayanışma'yı ve can atalay'ı canı yanmış, yaralanmış, taciz edilmiş ve hatta hayatını kaybetmiş insanların sorumlusu olarak gösteren yazıyı defalarca okudum. ancak anlayamadım bu insanları taksim dayanışma mı dövdü, can atalay mı öldürdü? mahkeme kararı etik kaygılarla açıklanmamış olabilir, bunu eleştirebiliriz elbette. ama birkaç nokta var:
    - mahkeme nihai kararını vermiş olsun veya olmasın zaten, mesele en başından beri hukuka ve anayasaya aykırı seyretti. protestoların itici gücü nihai karar değildi ki. ortada bir karar vardı (yürütmeyi durdurma) o karara uygun davranmayan belediye ve yıkım ekipleri kafasına göre davrandı ve sonrasında çığ gibi büyüyen polis şiddetini, ayrımcı dili, muktedir söylemi gördük.
    - neden bir yetkili çıkıp da "yahu yürütmeyi durdurma kararı var, manyak mıyız biz burada ne işimiz var?" diyerek hayatı normale döndürmeye çalışmadı?
    - ayrıca yurttaşın görevi midir mahkeme kararını tebliğ etmek? benim ne mecburiyetim var devletin bir memuruna, devletin başka bir memurunun resmi belgesini götürmeye?
    - hadi diyelim gerekçeli karar geç kaldı, peki 6 temmuz cumartesi neden bu kadar insan polis şiddeti yaşadı? ortada nihai yargı kararı var, şehrin mülki amiri "hayır efendim pazar günü açacağız parkı" diyor. eee nerede kaldı hukukun üstünlüğü, nerede kaldı sönmez, yılmaz hukuk-seviciliğiniz?
    - 5 insan öldü, 11 kişi kör oldu, berkin komada, lobna kardeşini hatırlamaz halde, yüzlerce insan yaralandı, ciddiyetini koruyanlar var. biz ortada sanki gizlenmiş bir mahkeme kararı varmış da bunun sorumlusu taksim dayanışmaymış gibi konuşan insanları gazeteci diye dinlemek zorunda kalıyoruz. üzümü ye alper görmüş, bağcıyı döv, köyü de ateşe ver olur mu?

    merak edenler için mevzusu olan yazı budur http://t24.com.tr/…ayanismasina-ciplak-sorular/7028
  • madem iki yazıyı da gördük, biz de okur gözüyle yazalım bişiler.

    öncelikle, "ekmeğe yağ sürme" edebiyatı olmasın tabii. doğru. doğru bildiğini çat çat yazacaksın; ki bu toz duman içerisinde dikkatli davranmak gerektiği kadar -hangi saiklerle yazarsan yaz- şu ya da bu taraf kendine göre yansıtacaktır zaten. iki gram yağ bulamazlarsa da mahkum edeceklerdir seni. ama "zor yazı"nın hiç de masumane olmadığını söylemek gerekiyor. niyet de, saik de, "taraf" olmak da önemli değil!

    ufak bi not ile kolayca açıklanabilecek hakikatin ağdalı üslupla ve bilmemkaç alıntılar yığınıyla çevresini sert kabuk bağlamış "zor yazı"da.. bi türlü merama erişemiyorsunuz. haydin eriştik diyelim, hak ve onur tatminini bi türlü kafanızdan atamıyorsunuz. sonuç olarak, alper görmüş'ün ***bomboş*** yazısı bu. en hafif deyimle hemi de. medya eleştirisi, şahsi değil genel melekeleri ortaya koyduğunuz alandır ve amaç ahmet şık'ın hakkını korumak ise sorumluluk onun mücadelesinden söz açmaktır. öyle iki-üç cümleyle geçiştirilecek bişi değil bu. hal böyleyken, ragıp duran'ın yazdıkları sert ve acımasız ve üstüne haksızca olabilir. ne olursa olsun, "zor yazı"nın tepkileri göğüslemesi lazımdır.

    ahmet şık cezaevinden not göndermiş. hak da vermiş, sitem de etmiş. bu notu aktarmak da zorunludur. ama bari buna karşılık, "mahçup savunma yapmadım" diye kendini savunma artık alper görmüş. zaten iki yazı boyunca okuduk savunmaları. ahmet'in zor şartlarını biliyorsun. yapma. yeter.

    bkz: alper görmüş, "darbe günlükleri: tepkiler...", taraf, 11 mart 2011 (aktaran: habervesaire)
    http://www.habervesaire.com/haber/2094/
  • eski aydınlıkçı. nedendir bilinmez dönenlerin en rezilleri aydınlıkçılar arasından çıkıyor.
hesabın var mı? giriş yap