• huzurevinin kendisinin bakabildiğinden daha iyi bakacağına inanmıştır.
    sık sık ziyaret de ediyorsa (mesela haftada bir kez), sıkıntı yoktur.

    şahsen ben ilerde dışkımı tutamaz hale vs geldiğimde donumu oğlumun kızımın değiştirmesini istemem, bu iş için para alan yabancı birinden daha az utanırım ve yük oluyormuş gibi de hissetmem.
  • yaşlılık psikolojisini hayal edin.
    hayattan hiçbir beklenti kalmamış.
    planlar, hayaller, hedefler yok.
    az buçuk olsa yapacak sağlık yok, güç yok, imkan yok.
    gönül isterse 20 yaşında olsun, beden 70'inde.
    arzular, hevesler, şevkler, heyecanlar yerini sükunete bırakmış.
    beklenen şey ölüm.
    en geç, hani taş çatlasa yirmi senede, yoksa beş on senede ağır hastalıklarla gelecek bir ölüm.
    mezar, karanlık, çukur, bilinmezlik, inanç varsa hesabın, yoksa hiçliğin yaklaşması.
    onca tecrübeye rağmen adam yerine konmamak, çocuk muamelesi görmek. ve çocuklaşmak da.
    huysuzlaşmak zaman zaman, asabileşmek.
    ve belki bilemediğimiz daha sayısız sıkıntılarla geçirilen bir dönem.

    işte bu dönemde insanı mutlu edebilecek şeyler bir avuçtur.
    öncelikle bedenen güçten düşmemek, kendi tabirleriyle 'kimsrye muhtaç olmamak'.
    daha sonra ise hayatlarında yapıp ettikleri şeylerin tek somut neticeleri olan çoluk çocuğuyla bir arada olmak, onlardan sevgi şefkat ve ilgi görmek. önemsenmek.
    elinizi vicdanınıza koyup huzurevinin onlara ne huzur verebileceğini düşünmeye çalışın.
    gençlik penceresinden bakıp, ne güzel işte her ihtiyacı gideriliyor, kendi yaşıtlarıyla bir arada, canı da sıkılmaz, arada biz de gidip görüyoruz demek bilerek ya da bilmeyerek bir şeyleri gözardı etmektir.
    imkan varsa evde yardımcı tutup yardım alınmalı ama yük olduğu/olacağı hissettirilerek evden -evinden- ayırılmamalı hiç kimse.

    edit: işbu entry hayırlı anne babaları baz alarak yazılmıştır. yoksa aksi türde anne babalara sahip arkadaşları sorgulamak suçlamak haddim değil. her suçun bir getirisi vardır. sokağa atılmayı kimse hak etmez, ama huzurevi bazıları için kendi elleri ile kazandığıdır.
  • türk toplumu için tabu olan bir konu şahsi fikrim de yapılmaması gerektiği yönünde ama bence bunun altında yatan nedenler huzur evlerinin insanların anne babalarının terk edildiği bir yer olarak görülmesi ve huzur evlerine olan güvensizlik. yıllarca hep huzur evinde dövülen aç bırakılan yaşlı insanlar gördük haberlerde. bizim toplumumuza ait olan kabile halinde yaşamak da bunun önünde bir engel.
    lakin her şeyin standart üstü olduğunu düşünürsek.

    kendi yaşıtı insanlarla - sürekli doktor kontrolünde daha mutlu olabilir mi insanlar? bunu bir terk edilme olarak mı görmek gerekir? hafta içi insanlar çalıştıkları için zaten akşamdan akşama görüşülebilecek ve yine evde yalnız kalacaklar. bu durumda hafta içinde huzur evinde hafta sonu çocuklarının torunlarının yanında kalması daha mı sağlıklı?
    (bkz: kafamda deli sorular)

    açıkçası ben olayın tamamen sağlık boyutundayım. evde yalnız kalan ebeveynin başına bir şey gelse (allah korusun) siz eve dönene kadar çok geç olabilir. eğer ebeveynlerinizin hiçbir sağlık problemi yoksa yanınızdan ayırmayın. maddi imkanınız ve büyük bir eviniz varsa yanına yardımcı bir kadın tutun. hiç birini yapamıyorsanız öncelikle kişilerin kendi rızasını almanız gerekiyor. ama onları buna ikna etmeye çalışmayın ısrar etmeyin. o zaman gerçekten başından atmış pozisyonuna düşersiniz. hatta çoğu anne baba için bu fikrin ortaya çıkması bile sizin onları sevmediğiniz anlamına gelebilir.

    çok zor bir durum allah kimseyi böyle şeyler düşünmek zorunda bırakmasın
  • insanla uğraşmanın ne kadar zor olduğunu bilmeyenlerce suçlanmıştır. ben de asla huzurevine vermem o ayrı ama imkanı olmayan insanları anlayabiliyorum.

    annem tam 20 yıl babaneme baktı.son 5 yıl yatalaktı. bir kolunu hiç hareket ettiremiyordu. annem hergün 3 öğün yemeğini yedirdi. banyosunu yaptırdı. hergün altını değiştirdi defalarca. en zoru da buydu.

    siz hiç yetişkin bir insanın altı değiştirilirken orda bulundunuz mu? hani bazen biri tuvalete girince kapının önünden bile bi 10 dakika geçemezsiniz ya. işte annem yıllarca o boku temizledi. annem temizlerken babam yan odadan üfff amma koktu bee camı aç diye bağırmaktan başka hiçbirşey yapmadı. sadece tiksindi.

    ha annem bunu isteyerek mi yaptı. hayır. babanem sağlığında annemle babamı boşandırmaya bile çalışmıştı. annem sevmiyordu zaten. ama mecbur kaldı. günden güne sinir hastası oldu çıktı. psikolojsii bozuldu. belki kendi parasını kazanabilseydi asla bu çileyi çekmezdi. gidecek bir yeri yoktu.

    babama çok kızmamın sebebi maddi açıdan imkanı olmasına rağmen bir bakıcı tutmadı. çok iyi paralar kazandığı bir dönemdi ama tutmadı. niye biliyor musunuz? arkadaşları, çevresi "x'in karısı annesine bakmıyor. ne ayıp. bir karısına laf geçirememiş" derler diye annemin ömrünü tüketti.

    babanem 5 yıl yatalak dönemden sonra öldü. şuan annemin tek tesellisi sevap kazanmış olması. herkesin anneme "sen öbür tarafını garantiledin. allah razı olsun senden" demeleri. inşallah da öyledir ama bu keşke onun tercihi olsaydı.

    şimdi ben bunları yaşadıktan sonra anne-babamı asla kendi yaşadığım eve getirmem. ne eşime bunu zoraki yaşatırım ne de onun bana yaşatmasına müsade ederim. yakınımda bir ev kiralar anneme babama ben kendim bakarım. gerekirse bakıcı tutarım. ama bunları yapamayıp huzurevine verenleri de hayırsız ilan etmiyorum, edemiyorum.

    allah herkesin anne babasına sağlık sıhhat versin de kimseyi bu duruma düşürmesin. onların açısından da çok zor.

    yani demem o ki eşinizin götüyle hayırlı evlat olamazsınız.
  • hayırsız evlat değildir.

    yaşlı bakımının ne kadar zor olduğunu bilmeden o sorumluluğu üstlenip o yaşlı insana eziyet etmeyi seçmemiştir.
    anasına babasına bakıp her gün bıktım senden diyen evlatlar size göre hayırlı kategorisine giriyor o zaman. ne de olsa huzurevine koymamış, evine almış.

    çalışan bir ailenin ben anneme/babama bakarım diye huzurevi yerine evine yerleştirmesi ve bütün gün o insanı 4 duvara ve sessizliği hapsetmesi asıl hayırsızlıktır.

    türkiye'de huzurevlerinin çoğu iğrenç durumda kabul. iyi durumda olanların da fiyatı oldukça yüksek oluyor. fakat evinde annesine / babasına bakıp onu her durumda küçük düşüren, azarlayan ve yük olarak gören evlatlar da kalkıp ben çok hayırlıyım diye takılmasın.

    istanbul dışında özel huzurevleri genelde uygun fiyatlı oluyor. ankara'da ve datça'da arkadaşlarımın anneanneleri kalıyor. datça'da tekne partisine gittiler, tüm yaşlılar. bütün gün sohbetler , kahve içmeler, geziler gırla gidiyor. asıl hayırlı evlat olmak annesine babasına böyle bir imkanı sunup , yaşlılık günlerini yalnız geçirmek zorunda bırakmamakla alakalı.

    ama tabii türk toplumun iğrenç gelenekleri burada devreye giriyor. yaşlılar ben huzurevinde kalmam diyor, evladı ben annemi huzurevine vermem diyor. sonra iğrenç bir düzende o kişi ölene kadar huzursuzluk içinde bir hayat döngüsüne girilmiş oluyor.

    sosyal devlet diye bir şey olsa zaten bunların tartışılmıyor olması gerekirdi. sosyal devletin eksikliği bizde gelenek haline gele gele çocuğuna/annesine/babasına evde bakmak zorunda kalan kadın haline dönüşüyor. sonra da siz de bu sosyal devletin eksikliğini bir güzel hasıraltı edip ''türk toplum ve geleneklerine göre aile çok önemlidir. çocuk kreşe verilmez, yaşlılar huzurevine verilmez.'' diye kendinizle kendi çapınızda gurur duyuyorsunuz.

    4 yaşındaki çocuğa anneannesi baksın, hiç arkadaşı olmasın. tek çevresi anneannesinin onu götürdüğü altın günleri olsun. 70 yaşındaki dedeye kızı baksın, dede bütün gün tv izlemeye mahkum edilsin. bir de damatın bu adam da geldi evimize tribini çeksin, son senelelerini aşağılanmalar içinde geçirsin.

    siz hayırlı olun ama sakın bunları düşünmeyin. etraf size aa annesine bakıyor , torununa bakıyor helal olsun desin. ikiyüzlülüğünüz bir güzel devam etsin.
  • öncelikle tanım, yaşlandığımda kendi tercihimle huzurevinde yaşamayı planladığımdan çocuğumun sorumluluğu olmayan olay.

    küfredenlerin ne kadar süre bir yaşlı baktığını bilmiyorum. ben baktım. babaannem felçliydi. bizle birlikte yaşardı. ben baktım diyorum, aslında annem bakıyordu. ben sadece yardımcı oldum. evet babamın annesiydi, ama toplumun kadına yüklediği sorumluluk yüzünden bakan annemdi. yedirir, içirir, lazımlığını döker, poposunu siler, yıkar, saçını tarar, kısaca her işini yapardı. annem dışarı çıktığı zaman da bu işleri ben ve kardeşim yapardık. geceleri tuvaleti geldiğinde seslenirdi. bir gecede 15-20 kez seslendiğini bilirim. babam uyurken, annem kalkardı. zor günlerdi. şimdi burada atıp tutuyorsunuz ya önce bir bakın öyle görelim. filmlerdeki gibi hep şirin olmuyor bu işler. bakın alzheimer'a falan yoktu. o daha da zor bir hasta. still alice'i bir izleyin derim.

    sonuç olarak emekli maaşım olacak, yetmez diye kenara para koymaya çalışıyorum. ben kararımı çoktan verdim. yaşlılığımı huzurevinde geçireceğim. ha bir de şu var annenin babanın maaşını, mal varlığını kullanmak adına "gel sen ben bakarım" deyip ite kaka evinde tutan insanlar görüyorum. güya büyüklerine bakıyorlar, ama dertleri o para huzurevine gitmesin. onlara söyleyecek lafım yok.

    edit: şimdi hesapladım da annem bu işleri yaptığında 32-36 yaşları arasındaymış. bir çoğunuzun hayat yeni başlıyor havasında gezdiğiniz yıllar.
  • bu kadar vicdanlı yazarlarımız varken huzur evlerinin dolup taşmasına anlam da veremiyorum.

    sanırım hala klavye delikanlılığına devam ediyoruz. ben sonuca bakarım. konuşmak kolay, uygulama zor olsa gerek.
  • annem, kendim ve çocuklarımın da böyle olmasını istediğim evlat tipi.

    annem kendimi bildim bileli çalışıyorum der hep. babama, üç çocuğuna ve annesine baktı bu çalışma temposu boyunca. her gün sabahın köründe uyanıp gece yarıları geliyordu eve. özel ders verdiğinden cumartesi pazar da tatil olmaktan çok, daha yoğun günler olarak geçiyordu. kocası öldü, üç çocuğunu kendi büyüttü. sevgi de imkan da sağladı hiçbir şeyi eksik etmedi. şimdi bu kadın geçen sene dedi ki "benden paydos, okulu bırakıyorum özel dersi de keyfime göre az az veririm oturduktan sıkıldıkça". oh dedik biz de kardeşlerimle kadının hayatında bir rahat dönem olacak sonunda, sevindik.

    anneannemin varolan alzeimer hastalığı çok hızlı ilerlemeye başladı geçen yıl. iki sene önce " yavrum beni huzurevine yatırın, siz de ziyaretime gelirsiniz hem yaşıtlarım da orada olur" dedi. yok dediler hep birlikte, biz sana bakarız. bir yardımcı kadın buldular haftanın altı günü geliyor yemeğini yapıyor, temizliğini yapıyor vs. ne güzel dimi işte böyle olmalı tam olarak.

    gel daha bitmedi hikaye sevgili pollyanna. kadının geldiği haftanın altı günü, telefonla üç çocuğunu da en az beşer defa aramaya başladı. " napıyorsun, neredesin, gel oturalım, şu kimdi, bu nerde okuyordu" her aramada aynı konuşmalar. iyi tamam canım o kadarcık şeye de kızılırmıymış!

    haftanın yedinci günü yanına birini istedi. teyzemle dayım şehir dışında yaşıyor, annem ben uğrarım dedi. bir iki saatlik uğrama yeterdi önceleri, şimdi tüm gün karşısında oturtuyor gitmem lazım diyince bırakmıyor. tamam olur canım o kadar.

    haftanın altı günü kadın geliyordu ya, geceleri kendi evine gidiyor o abla. geceleri de aramaya başladı annemi gel bende kal diye. geçen gün istanbul'a ablamla beni görmeye gelmişti annem, yine aradı. annem gelemem diyince de " ben de kendimi aşağı atarım size de hayırsız evlat derler" dedi. kadın istanbuldan kalktı gitti.

    şimdi benim annemin yıllar sonra bir hayali vardı, keyfimce yaşayacağım diyordu; ne oldu o hayat?

    insan ilişkileri zordur, akrabalık ilişkileri daha zordur eyvallah. bir şekilde dengede tutup asgari sorumluluklar yerine getirilmeli eyvallah. ama başkalarına karşı hissedilen bitmez tükenmez sorumluluk hisleriyle benliğini bir gün bile hissedemeden bir sorumluluklar zinciri tamamlayıcısı olarak mı ölmek istiyorsunuz?
  • babaannem 93 yaşında, 5 yıldır çok ileri derecede alzheimer. halam 70, babam 65, diğer halam 60 yaşında. babaannem ise 30 yıl önce beyninden alınan portakal büyüklüğündeki urdan sonra bir daha eski sağlığına kavuşamamış. hatırlarım, babaannem hep hastadır, hep başı ağrır. ayrı bir evi olmadığından dolayı da hep evlatlarında kalmıştır. 3 kardeş ve babaannem o kadar birbirlerine düşkündür ki normal bir düşkünlükten çok daha ötedir.

    babam ve halalarım yaşlarından ötürü artık babaanneme çok zorlanarak bakar olmuşlardı. gece 14 kere çişe kalkmak ve kızını/oğlunu kaldırıp 90 kilo bedeni tekerlekli sandalyesine koydurup tuvalete götürtmek? evet, o da bu yaptığının farkında değil. çünkü çişini yaptığının farkında değil. yatağa geri döndüğünde yeniden tuvalete gitmek isteyen birisi...

    geçen sene artık bir kadın mı tutalım dediler. kadın mı? hiçbir sağlık eğitimi almamış, yabancı bir kadınla aynı evde yaşamak ne kadar faydalı olabilirdi ki? benim önerimle huzurevi (huzur da değil, bakımevi) araştırmaya başladık. ankara'nın birçok yerini gezdikten sonra en iyi bakımevlerinden birine yatırdık babaannemi. ilk önceleri çok burulduk hepimiz. hatta yatırıldıktan birkaç hafta ya da ay sonra ölürse vicdan azabından duramayacağımı düşündüm. yalnız şu anda geriye dönüp bakıyorum ki en iyi kararı vermişiz.

    durumu tekrar yazayım: babaannem 93, halam 70, babam 65, diğer halam 60 yaşında. artık kendileri birer "yaşlı". babaannem yürüyemiyor, görmesi çok az ve en kötüsü ileri seviye alzheimer. şu anda başında 24 saat bir hastabakıcının durduğu, hemşirelerin ve haftada belli günlerde doktorların kontrol ettiği bir bakımevinde. babam ve halalarım bazen birlikte bazen ayrı ayrı haftanın en az 3-4 günü yanına gidiyorlar, yemeğini yediriyorlar. bezleri, malzemeleri en kalitelisinden, hiçbir zaman eksik edilmiyor. biz torunlarının ve gelini/damadının gittiğini saymıyorum bile.

    aslında en önemlisi ne biliyor musun sözlük? sürekli yanıbaşındalar babaannemin. sadece külfet işlerini başkaları parayla yapıyor. babaannem onların yanında olduklarını bile bilmiyor ki. babama adıyla seslenip sen öldün mü diye soruyor, 40 yıl önce ölen kocasını soruyor nerede diye. son 80 yılı neredeyse yok zihninde. alzheimer'in başlarında ilkokul şiirlerini çatır çatır okurken artık onlar da gitti. beni bazen tanıyor, bazen tanımıyor. bazen çok hırçın etrafa zarar veriyor, bazen çok uysal, uyuyor.

    babaannem hayatta, kan değerleri çok iyi. belki bakımevine yatırmak ona iyi geldi. belki bizim yanımızda olsaydı bu kadar "iyi" olmayacaktı.

    allah babama, halalarıma sağlık, güç versin.
  • hayırsız bir evlada dahi sahip olamayanlarca otomatikman gerçekleşecek durum.

    zaten bu durumu hayırsızlıkla nitelendirmek de ayrı bir tartışma konusu. hangimiz ayak bağı olmak ister ki yaşamındaki diğer bir bireye? bu eş, çocuk farketmez. huzurevleri hayırsız evlatların bıraktığı ana babalarla dolu değil sadece. bu tercihi kendi iradesi ile yapmış yaşlılar da mevcut. ben de bu gruptan olacağım muhtemelen. kimsenin hayatına, yaşamına, hedeflerine, mutluluğuna, aile hayatına ayak bağı, engel olmayacağım. hayırlı evlat seni yaşadığın yerde arayıp soran, düşünen evlattır. yeterlidir de. kimseye yük olmayınız, bu kurumlar bunun için var.
hesabın var mı? giriş yap