• adını sol frame'de görünce sözlükçüler kitap okumaya başladı sandığım aydın.
  • taşağının kılı olamayacak ergenlerin bok attığı kültür adamı, güzel insan. neymiş kemalistmiş. cumhuriyet yazarıymış. demokrasiden anlamazmış. darbeciymiş. hepsine amenna. bence de yanlış düşündüğü pek çok nokta vardır. adamol filan diye espriler yapıp çapınızı belli etseniz de yine de size birkaç sorum var: madem ki türkiye demokraside altın çağını yaşıyor, hangimiz bugün çıkıp akp'yi veya tayyip erdoğan'ı meydanlarda özgürce eleştirebiliriz? bunu yapmaya kalksak 8 aydan 10 yıla kadar tutuklu yargılanma ihtimalimiz azımsanabilir mi? bu tarz eylemler, öğrenci tutuklamalarıyla marjinalleştirilmedi mi? türkiye'de iktidardan korkmayan kalmadı beyler, gelin itiraf edelim. otorite korkusunun, örgütsüz toplumun, tutuklu gazetecilerin olduğu yerde demokrasi'nin d'si yoktur. üstat en azından bu konuda haklıdır.

    not: 2-3 öğrenci tutuklandı diye yaygara yapıyor denmiş. 3 tanesini tutuklarsın kalan yüzbinlercesi işine gücüne bakar, boyun eğer. önce ekmeğinin derdine düşer çünkü insan. yemini suyunu kovalayan koyun gibi bir gençlik, protesto etmeyen bir gençlik var artık.
  • "ben tek başıma ne yapabilirim
    diye düşündü yüz binler
    tek başınalıklarını
    sürdürdüler.
    ben tek başıma ne yapabilirim
    diye düşündü milyonlar
    milyonlarcaydılar
    ve tek başınaydılar.
    bu arada
    birileri
    onlar adına
    kararlar vermekteydi.
    tek başına olduklarını sananlar
    topluca ortadan
    kaldırıldılar.”
  • kişisel gelişim kitaplarına malzeme olacak kadar ögrenmişlikleri olan sair. söyle ki,

    öğrendim ki...
    kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
    kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
    gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

    öğrendim ki...
    güveni geliştirmek yıllar alıyor,
    yıkmak bir dakika.

    öğrendim ki...
    hayatında nelere sahip olduğun değil
    kiminle olduğun önemli.

    öğrendim ki...
    sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
    ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

    öğrendim ki...
    kendini en iyilerle kıyaslamak değil
    kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

    öğrendim ki...
    insanların başına ne geldiği değil
    o durumda ne yaptıkları önemli.

    öğrendim ki...
    ne kadar küçük dilimlersen dilimle
    her işin iki yüzü var.

    öğrendim ki...
    olmak istediğim insan olabilmem
    çok vakit alıyor.

    öğrendim ki...
    karşılık vermek
    düşünmekten çok daha basit.

    öğrendim ki...
    bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
    hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

    öğrendim ki...
    'bittim' dediğin andan itibaren
    pilinin bitmesine daha çok var.

    öğrendim ki...
    sen tepkilerini kontrol edemezsen
    tepkilerin hayatını kontrol eder.

    öğrendim ki...
    kahraman dediğimiz insanlar
    bir şey yapılması gerektiğinde
    yapılması gerekeni
    şartlar ne olursa olsun yapanlar.

    öğrendim ki...
    affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

    öğrendim ki...
    bazı insanlar sizi çok seviyor
    ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

    öğrendim ki...
    ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
    bazıları hiç karşılık vermiyor.

    öğrendim ki...
    para ucuz bir başarı.

    öğrendim ki...
    en iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

    öğrendim ki...
    düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
    kaldırmak için elini uzatır.

    öğrendim ki...
    iki insan aynı şeye bakıp
    tamamen farklı şeyler görebilir.

    öğrendim ki...
    aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

    öğrendim ki...
    her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
    daha uzun yol yürüyor.

    öğrendim ki...
    hiç tanımadığın insanlar,
    iki saat içinde,
    senin hayatını değiştirir.

    öğrendim ki...
    anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

    öğrendim ki...
    duvarda asılı diplomalar
    insanı insan yapmaya yetmez.

    öğrendim ki...
    aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

    öğrendim ki...
    karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
    nereden geçtiğini bulmak zor.

    öğrendim ki...
    gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
    gerçek aşkların da!

    öğrendim ki...
    tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
    ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

    öğrendim ki...
    aile hep insanın yanında olmuyor.
    akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
    aile her zaman biyolojik değil.

    öğrendim ki...
    ne kadar yakın olursa olsunlar
    en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
    onları affetmek gerekir.

    öğrendim ki...
    bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
    bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

    öğrendim ki...
    yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
    dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

    öğrendim ki...
    şartlar ve olaylar,
    kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
    ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

    öğrendim ki...
    iki kişi münakaşa ediyorsa,
    bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
    etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

    öğrendim ki...
    her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
    ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

    öğrendim ki...
    sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
  • dün (11 nisan 2015) cumhuriyet gazetesindeki köşesinde hdp'ye oy vermek başlıklı bir yazı kaleme almış. cumhuriyet gazetesinin "yeni" haline de çakmış lafı arada.

    "şimdilerde bir moda var: önümüzdeki genel seçimlerde hdp’yi desteklemek. nedeni, eğer bu parti barajı aşamazsa ona verilecek oyların akp’nin hanesine yazılacak olması.
    hdp’nin doğal seçmenine bir diyeceğim yok. anlamaya çalıştığım, hdp’li olmadıkları halde yukarıdaki gerekçeyle bu partiye oy verme çağrısında bulunan kişiler ve çevrelerin dayandığı mantık.
    ince hesaplara, yüksek entelektüel usavurmalara benim aklım pek ermiyor.
    bu konuda da bunlardan önce bazı basit sorulara yanıt bulmaya çalışıyorum.
    öncelikle, hdp kime ve neye güvenerek seçimlere parti olarak girme kararı aldı? bir başka deyişle, barajı aşacağı güvencesini nereden alıyor? barajı aşamayıp parlamento dışı kalırsa ülkede neler olabileceğinin hesabını yaptı mı? bu ve benzer sorulara yanıt aramaksızın, aman oyumuzu hdp’ye verelim, yoksa akp başkanlık sistemi getirecek telaşı ve çağrısı bana anlamsız görünüyor.

    ***

    sadece anlamsız mı? bu çağrı gizli bir tehdit de içeriyor: eğer hdp’ye oy vermezsen, demokrat değilsin. ulusalcısın, şusun busun. biz bu filmi cumhurbaşkanlığı seçiminde, onun da öncesinde anayasa referandumu oylamasında görmedik mi? cumhurbaşkanlığı seçiminde hdp eşbaşkanı’nın konuşmalarından pek etkilenerek ya da zaten bu konuda baştan kararlı olarak ona oy verenler, bugün saray görünümlü gecekondusunda oturmakta olan kişi cumhurbaşkanı olarak parlamentoya girerken, oy verdikleri kişinin onu ayakta alkışladığını gördüklerinde acaba ne hissettiler? dahası, verdikleri oylarla bugünkü cumhurbaşkanının seçilmesine katkıda bulunduklarını düşünüp bir özeleştiri yaptılar mı? hiç sanmam. çünkü bunu yapmış olsalar, şu andaki konumlarında bulunmazlar, biraz daha düşünme gereği duyarlardı.

    ***

    şimdi sorularımı hdp üzerinde yoğunlaştırıyorum:
    demokrasi savaşımında bu partiye güvenmem için bir neden var mı?
    dinci-faşist partiyle ve onun değişmez lideriyle iş ve ağız birliği içinde çözüm arayışında olan parti, bu değil mi?
    ortağına arada bir yönelttiği çakma eleştirilerin gerçekliğine ve samimiyetine neden inanayım?
    bu parti, akp’nin iktidar oluşundan bugünlere ülkemizin üzerine karabasan gibi çöken faşist baskı ve saldırılara karşı, laf üretmekten başka ne yaptı?
    nasıl alçakça planlar olduğu şu günlerde artık herkesin görebileceği açıklıkta ortaya dökülen ergenekon ve balyoz faciaları yaşanmaktayken, ne gibi karşı duruşlar sergiledi?
    gezi başkaldırısı günlerinde tutarlı bir duruşu oldu mu?
    hdp’nin hangi demokrasi kahramanlığından söz ediliyor?
    bu partinin türkiye’de gerçek bir demokrasi için kaygı taşıdığına inanmam için ne gibi nedenler bulunmakta?
    asıl amacı ve hedefi, ulusal bütünlük içindeki bir etnisitenin, ekonomik ve sınıfsal olmaktan kat kat daha çok, kimlik sorununda odaklanan bir siyasal hareketten, ülkenin bütününde demokrasi için savaşım vermesini düşünüp beklemek, nasıl bir mantığın ürünüdür?

    ***

    yazıya, “şimdilerde bir moda var” diye başladım... bu modadan yeni cumhuriyetimiz de bir ucundan etkilenmiş olmalı ki, 900’den fazla sanatçı ve aydının hdp’ye destek çağrısına bu konulardaki alışılmış tutumundan daha farklı, altını daha çok çizerek yer verdi. kimsenin aydınlığını tartışamam. fakat acaba destekçiler içindeki birkaç değerli yazar ve sanatçı sayısı bu abartılı rakamın haber başlığına çıkarılmasını hak edecek düzeyde miydi?

    ***

    ben, kendi payıma, hdp’ye oy vermek için hiçbir neden ve gerek görmüyorum.
    barajı aşamazsa, oylar akp’ye gidecek ve ülkede demokrasinin kökü bütünüyle kazınacakmış.
    böylesine zavallı, teslimiyetçi, edilgen bir gerekçe, bana sadece utanç verici görünüyor.
    sonuçta olabilecekleri, başta hdp olmak üzere, önümüzdeki seçimleri bu rus ruletine çevirenler düşünsün."

    link: http://www.cumhuriyet.com.tr/…hdp_ye_oy_vermek.html
  • görüşlerini benimsememek, yürekli olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
  • şu dizelerin sahibi;

    "ve cellat uyandı yatağında bir gece.
    tanrım dedi, bu ne zor bilmece.
    öldükçe çoğalıyor adamlar,
    ben tükenmekteyim öldürdükçe."
  • en güzellerinden öğüt verendir. şöyle ki;

    "dostları özlemle kucaklamayı unutma
    çocuk sevmeyi, çiçek koklamayı unutma
    en zorlu anındayken bile kavganın
    gökyüzüne bakmayı unutma..."

    unutmadım aklımda.
  • dünyanın en aşşağılık hareketi ve en büyük suçu olan! darbe konusundaki tavrı nedeniyle eleştirilen yazardır.

    darbe yapanların bile "keşke yapmak zorunda kalmasaydık" dediği bir kavramın üstüne çıka çıka bokunu çıkartanlar! ana ve babalarınız evren paşayı düne kadar şakşaklıyordu. (siz daha portakaldınız). ne oldu nereden geldi bu demokrasi aşkı birden bire. 28 şubat gibi bir de şu 12 eylül'ü konuşsak. hani sonucunda sağcıların ve solcuların budanıp islamcılığın önüne sonsuz bozkırların açıldığı 12 eylül'ü.

    herkes demokrasi fetişisti olmuş amk. "demokratik olsun da icabında g.tümüzü s.ksinler" değil mi? örgütlü bir sivil toplum yoksa demokrasi de yoktur arkadaş. osuranı ergenekoncu, protesto edeni terörist diye sindirip, medyanın ağzını tıkayıp, tüm sivil toplum örgütlerini şamar oğlanına çevirirsen demokrasiden bahsedemezsin.

    hem demokrasiyi hem de darbeyi bilmeyen zevzeklerle doldu ortalık. 12 eylül'de anarşikler, 28 şubat'ta şeriatçılar bertaraf edilirken yapılanın darbe olduğunu anlayamamıştınız. bugün yapılmakta olanın en az onlar kadar darbe olduğunu da anlayamayacaksınız. m.ali birand bir 15 sene daha yaşar da sizin çocuklarınıza bugün neyin yapılmakta olduğunu anlatır umarım. algılama yetisi bugüne yetmeyen ancak 15 yıl öncesine yeten insan kimdir? gerizekalılığın bundan daha net bir tanımını gören oldu mu?
hesabın var mı? giriş yap