• korhan futacı ve kara orkestra'nın "pavurya" sında kendisine yer bulan tamamiyle naturel bir tekrar aslında ayin.

    sabrı taşan herkesi sözleri eşliğinde davet etsem bu ayine; hiç bitmese:

    "gökyüzü maden arayan buluyor
    şeytana satılık en kötü düşler
    herkese bulaşır en sonu bekler
    gökyüzü maden keskin dişler
    yine bana değiyor
    savaştan eski tankların
    bükemem dediğim namluları
    kaplıyor adamı sabrım taştı
    şeytanın aklı bende mi kaldı
    yine bana değiyor"
  • zamanında kıldığım çeşitli namazlar sayılmazsa benim katıldığım iki ayin oldu. bunlardan biri karanlık ve şarap, diğeri ise mezarlık, full frontal nudity ve su kabağı içeriyor. önce ikinciyi anlatmamı isteyeceğinizi tahmin ettiğim için birinciden başlıyorum.

    biz altı kişi ciddi ciddi satanist olmuşuz. olmuşuz amınakoyim şimdi yapabileceğim bir şey var mı? üçümüz 12-13 yaşlarında, diğer üçü 17-20... işte bu büyük olan abiler nasıl yaptılarsa bir ev tutmuşlar bir apartmanın zemin katında. orda çılgın partiler veriyorlar. la yok kız mı gelir satanistin mekanına? gelir gelir de... neyse... zaten siktimin dairesinde hiçbir şey yok. eşya olarak bir adet gitar, bir adet amfi, bir de bendir var. bendir niye var? tam bilmiyorum. dünyanın en düz şeyi olduğu için olabilir. google'da bir bak bilmiyorsan nasıl bir şey. bu enstrümanların dışında evin bir olayı da duvarları. bu üç abiden biri ressam olduğunu iddia ediyor. duvarları boyuyor fırsat buldukça. bol bol balta, karıgötümemesi, gılıç, pala falan... kanatlı penisli keçi bacaklı bişeyler de bişeyler. fresk.

    bu evde genel olarak pislik yapıyoruz biz. biri kusuyor hemen iddia: kim yiyecek. yok kül dolu suyu kim içecek. bi tanesi var tuvaleti reddediyor, odalardan birinin duvarına işiyor ısrarla. eyes wide shut'ta tom cruise'un girdiği ortamdan hallice anlayacağın. memeyoğun değil bi tek. sonra bir gün bu eve bir haç geldi. tahtadan böyle benim boyumda bir şey. şekilli de... öyle iki tahta çakmamışlar. tabii haçı ters çevirdik. ve bir noktadan sonra ayin yapmak farz oldu. "kedi olayına ben yokum abi," dedi çoğumuz. e ne yapacaz? "kan içiliyor genel olarak bildiğim kadarıyla" diyor biri. kan içeriz dert değil de kanı nerden bulacan? yakınlarda kurban bayramı olsa toplarsın bir şekil ama o da yok... bunlar o sırada büyük bir ciddiyetle ortaya atılan görüşler ha. kafaya bak, kurban bayramında kan toplayıp içecek. "şarap da oluyor abi" dedi biri sonunda. ağzını öptük onun. şarap tabii amınakoyim. ama onu şekilli metal gobletten içmek gerek. o yok. biri kocaman cam kadeh getirdi. o da olur. e başka? ayin olarak ne yapacaz? hafiften inlemeye, anırmaya başlayalım isterseniz? tam napılacak? kapattık ışıkları. verdik en lanet müziği pilli teybe. tabii bende o sırada 10 tane kaset var. alayı da jenerik. maiden, megadört, manowar, allah'ın emri anatolia falan... bir gün kasetçiye gidip "abi iron maiden judas priest benzeri bir şey var mı?" diye sorduydum. biraz bakınan abi eline bir kaset alıp "bu var ama bu sana ağır gelir," dediydi. işte o kasedin üzerinde yazan grup adı pink floyd'dur. o abi bana pink floyd'u bıraktıktan sonra ne verdi biliyon mu? meat loaf... bat out of hell 2. şimdi baktım sözlükteki başlığında süper albüm falan denmiş ama ulan allah aşkına maiden judas soran adama, pink floyd'u da atladıktan sonra bu mu verilir? bi de "met löğf" diye telaffuz ediyo amcık abi. neyse, elbette ayinde met löğf dinlemedik. abilerden biri koyduydu bir kaset. o yüzden ne koyulduğunu hatırlamıyorum. karanlık, atmosferik bir şey... tekinsiz amınakoyim. baktım bizimkilerden biri kafaya kapüşonu geçirmiş hafif sallanıyor. onun bu tutumunu son derece yerinde buldum. kapüşonum yoktuysa da kafayı önüme eğdim hafif hafif sallandım. ama ayin başladı mı bilmiyorum henüz. derken en büyüğümüz olan abi koca kadehe şarabı doldurup bize sırayla, kendi elinden içirdi. ayin kavramına en çok yaklaştığımız an da buydu. sonra yaklaşık bir saat öyle durduk. müzik, karanlık ve mallıktan başka hiçbir şeyimiz yoktu o bir saat. sonra biri yalandan tribe girdi ve ayin bitti. sonra birkaç kez daha tekrarladık bunu. o kadar.

    birkaç yıl öncesine kadar ergenlik ve mallık anıları olarak hatırlıyordum bunları. fakat o altı kişi arasında o gün o ayini gerçekten yaşayanlar olduğunu zamanla öğrendim. nasıl mı? bir hollywood klişesiyle anlatayım istersen.

    - en büyüğümüz, şarabı dağıtan, tecavüzden hapse girdi. kimse inanmadı onun suçlu olduğuna. birkaç ay sonra beraat etti. "biz demiştik" dedik. bir yıl sonra başka bir tecavüzden içeri girdi aynı adam. fakat bu defa kimse şüphe duymadı suçlu olduğundan. gel şimdi beraat kavramı üzerinde düşün biraz.

    - büyüklerden bir diğeri, tribe girerek ayini bitiren (tuvaleti reddeden de aynı kişidir), hırsızlık yapmak için girdiği evde yaşlı bir kadını öldürdü.

    - küçüklerden biri, kafaya kapüşonu geçirmeyi akıl eden, geçen yıl intihar etti. öldü. ama sözlükte entry'leriyle hatırlanacaklar arasına bile giremedi. kafka'sına max brod olmayı isteyeceğim tek insan, kafka'dan daha erdemli çıktı ve yazdığı her şeyi tamamen yok etmeyi başardı.

    - öbür küçük normal sayılır, okulunu yeni bitiriyor, 28 yaşına girmek üzere.

    - üçüncü büyük, ressam olan, o zamanlar bir kafe sahibinin annesinin dev portresini yapıyordu. dev deyince, boy aynası boyutlarında... kadını şaşı yapınca işi bırakıp kaçmış. kafe sahibinin onu bulursa sikeceği söylenirdi. söylenti odur ki, bugün bile yıldızevler mahallesine gittiğinizde "niyazi abi mustafa'yı sikecekmiş" fısıltıları rüzgarla birlikte kulağınıza çalınır.

    - hikayenin morgan freeman'ı da benim. ben de bi bok olamadım.

    amınakoyim yazmaktan yoruldum, ara verdim gittim asansörde kaldım. yanımdaki kadın dellendi. yarım saat falan kaldık lan. hala bi değişik nefes alıyorum. zaten ne kadar saçma bir hayatım olduğundan bahsediyorken kalkıp bi koşu asansörde kalıp gelmek nedir ya? beni bana sayıyla vermişler. neyse geçiyorum diğer ayine.

    vaktiyle, öğretmen çocuğu ayağına epey bir zaman geçirdik köylerde. işte köyün birinde, ben daha okula dahi gitmiyorken, bir gün anam geldi yanıma. oğlum gezmeye gidecez çok uslu dur kimseyi rahatsız etme falan dedi. okey dedik tuttuk anamızın elini gittik. bir baktık bir sürü karı. beş tane falan... bir de annem... nadire yenge diye bir kadın var. beni aldı kucağına, vurulduk köy yollarına. ticaret kervanı gibi gidiyoruz. ben hafif endişeliyim. anneme bakıyorum ama o kafilenin en arkasında. o da bana bakıyor ama çok ciddi bir ifade var yüzünde. lan gidiyoruz gidiyoruz bitmiyor. neden sonra (ahıahıah kullandım) kafilemizde sıradışı bir sessizlik olduğunu fark ettim. gerçekten, yola koyulduğumuzdan beri kimsenin çıtı çıkmıyordu. bundan sonra, yanımızdan geçen adamlarla falan kimsenin selamlaşmadığını fark ettim. bu nasıl gezmek anne diye bağıracam, terbiyem el vermiyor.

    epey bir yürüdük. yani yürüdüler. ben kucaktayım. köydeki son evi de geride bıraktık. sonunda ulaştığımız yer mezarlık oldu. küçüğüm ama mezarın ne olduğunu da biliyorum. anama bakıyorum o da benim gibi endişeli. gözünü benden ayırmıyor. nadiren gülümsüyor, o da beni rahatlatmak için belli ki.

    mezarlıkta yuvarlak bir yer var. taştan. oraya koydu beni nadire yenge. sonra karılar el birliğiyle beni soymaya başladı. anneme bakıyorum daha çok gülümsüyor ama yaklaşmıyor. "bırakın la beni!" diye bağırmak istiyorum ama çarpık terbiye anlayışım el vermiyor. götüm başım açıkta kalacak şekilde tamamen soyuyorlar beni. su kabağıyla yıkamaya başlıyorlar. suyun nerden geldiğini hatırlamıyorum. kabağa doldurup doldurup döküyorlar kafama. su biraz sıcak ama açık havadayız lan. ben ağlamak üzereyim. mutsuzluktan ölecem. sonra yıkama bitiyor ve beni havluya sarıp kuruluyorlar. sonra geldiğimiz sessizlik içinde geri dönüyoruz.

    bu neymiş biliyon mu? ben çok hastalanıyormuşum. köyde çok hastalanan çocuklara bu gerzek işlem yapılırmış ve düzelirlermiş. bu işlem boyunca hiç konuşmamak gerekirmiş ama. yoksa hiçbir işe yaramazmış. karılar anneme o kadar baskı yapmış ki o da sonunda dayanamayıp "nolacak sanki" diye izin vermiş. ama sonra pişman olmuş, o endişesi o yüzdenmiş. köyde bir başına öğretmen olan kadının dramıyla ilgili konuşasım var ama entry zaten manas'a bağladı, boşver.

    ayinle ilgili söyleyeceklerim bu kadar.

    not: ekşi itiraf'a kalmadan burada söyleyeyim. yukarıda bahsi geçen nadire yenge'nin asıl adı ayşe'dir. ama salladığımı düşünmeyin diye daha inandırıcı olan anneannemin ismini kullandım. bu ayşe yenge o kadar jenerik bir insan ki, nerede ondan bahsetsem uydurduğum sanılıyor. muhtarın karısı lan bir de. muhtarın karısı ayşe yenge... gerçek kesit karakteri gibisin ayşe yenge. ama vallaha sallamıyorum. sallıyorsam götüm patlasın. günahlar kavrulsun. ağleviyleah!
  • ayan eden, gösteren.
    (bkz: ayine)
    (bkz: ayna)
  • dini toren
  • pek çok kültürde ayinler bazen onlarca bazen de binlerce insanın toplanıp yanan bir nesnenin etrafını sarmasıyla başlar. seçilmiş bir kişi kendini hazır hissettiğinde nesneyi söndürür, silahını, daha dumanı tüten kurbana saplar. ardından kurbanı paylaşma ve şükran sunmafasılları gelir.

    pek çok kültürde ayinler bazen onlarca bazen de binlerce insanın toplanıp yanan bir kurbanın etrafını sarmasıyla başlar. kurban bazen bakire bir kadın olur, bazen de doğumgünü pastası.
  • (bkz: the rite)
  • ingmar bergman filmi için : (bkz: riten)
  • yanlış bir kanı olarak genellikle hristiyanlığa atfedilir. türk tasavvuf istilahatında kullanım alanı mevcuttur. örneğin: mevlevî âyin-i şerîfi.
  • bir yerde ayin varsa, türk insanina göre kesin orada bir haltlar yeniyordur.

    boyle bir egitilmislik söz konusu.

    mesela, hristiyanlar dün ayinde buluştu deyin; bugün ilk akla gelen, ulkemizi bölmeye çalışıyorlar olacaktir.

    oysa, sadece tören.
hesabın var mı? giriş yap