• 24 aralik 1963 gecesi kibris türk kuvvetleri doktoru nihat ilhan'ın evinde yasanan olaydan sonra 1 ocak 1966 tarihinde ziyarete acilan muze.
    olay gecesi ilhan evinde degildir. evde eşi mürüvvet ilhan, cocuklari murat, kutsi ve hakan, ev sahibi hasan yusuf gudum ve eşi ferdiye hasan gudum, ayrıca moralı ayse cankan, kizi isil cankan ve növber ibrahimoglu bulunmaktadir. gece olunca ev kursun yagmuruna tutulur. ilhan ve cocuklari banyo küvetine, digerleri küvetin cevresine, ferdiye hasan gudum da banyonun yanindaki tuvalete siginir. daha sonra, silahlılar iceri girer ve evi tarar. sonuçta m. ilhan ve cocuklari ile ferdiye hanim ölürler, diğerleri ise agir yaralanir.
    ev, o günkü haliyle korunuyor, kan izleri var. kursun deliklerini ise saymak mümkün degil.

    beş sene sonra edit:
    zulme karşı zulüm inancım yok, hiç olmadı. ona rağmen bunları yazmışsam o zamanlar, düşmanlık altmetinlere düşündüğümüzden hızlı, biz hiç farkında olmadan sızabiliyormuş biz pasifizm diye dolanırken. sayfalarca milliyetçilik eleştirisi okumaktan daha hızlı anlayabiliyormuş insan bazen tüm bunların nasıl işlediğini. o müzeyi görenin insanlığından utanmaması mümkün değil. suçu "karşı" tarafa atması ise an meselesi. bu kadar kolay demek ki şiddet kıvılcımının parlaması. bu kadar kolay şiddet kıvılcımını canlı tutmak.
  • daha fazla önplana çıkarılması,tanıtımının yapılması gereken müze.birçok kıbrıslının bırakın gidip görmeyi adını bile bilmediğinden eminim.zaten nedir ki kıbrıs'ta onlar *kardeş kardeş yaşarlarken biz * geldik çünkü çıkarımız vardı.çok acı ama kıbrıslı türklerin birçoğu bu düşünceye sahip.
  • olay esnasında evde bulunan hasan yusuf güdüm’ün ağzından:

    24 aralık 1963 gecesi, eşim feride’yle komşumuz binbaşı nihat ilhan’ın evindeydik. akşam yemeği yiyorduk. ansızın kanlı dere tarafından eve kurşun yağmur gibi yağmaya başladı. bulunduğumuz yemek odası çok tehlikeliydi. çabucak banyoya koştuk. burasının daha güvenli olduğunu düşünmüştük. dokuz kişiydik. eşimden başka herkes banyoya sığınmış, eşim tuvalete saklanmıştı. korku ve dehşet içinde bekledik. binbaşı doktorun hanımı bayan ilhan banyoda, kollarında çocukları olduğu halde ayakta duruyordu. ansızın sokak kapısının büyük bir gürültü ile kırıldığını işittik. makineli tüfeklerle eve giren rumlar, her tarafı taramaya başlamışlardı. bir ara rumca bir sesin “taksim istersiniz ha!” diye bağırdığını işittim. tekrar kurşun yağmuru başlamıştı. bayan ilhan üç çocuğuyla birlikte küvetin içine yığılmıştı. vurulmuşlardı. bu esnada banyoya giren rumlar silahlarındaki kurşunları tekrar üstümüze boşalttı. binbaşının çocuklarından birinin inlemesini işittim ve kendimden geçtim bayılmışım.
    iki üç saat sonra ayıldığım zaman bayan ilhan’ın ve çocuklarının küvette ölü yattıklarını gördüm. ben ve diğer komşular ağır yaralıydık. eşime ne olmuştu acaba? derhal tuvalete koştum. yerde yatıyordu en vahşi bir şekilde öldürülmüştü. sokaktan silah sesleriyle karışık “ imdat! yetişin! bizi kurtaracak yok mu?” feryatları geliyordu. çok korkmuştum. yatak odasına geçtim ve karyolanın altına saklandım. bir saat daha geçmişti. uzaktan silah sesleri gelmeye devam ediyordu. ağzım kupkuruydu. karyolanın altından çıkıp biraz su içerek tekrar banyoya geçtim. bir saat önceki gibi, herkes olduğu yerde duruyordu. yaralı olanlara su verdim.
    sabah saat beşe kadar banyoda bekledik. hiç sabah olmayacak sanmıştım. hepimiz yaralıydık ve hastaneye gitmemiz gerekiyordu. növber’le ben yürüyebiliyorduk. orada bazı kimselere rastladık. bizi alıp hastaneye götürdüler. yolda giderken evde daha yaralılar bulunduğunu söyledim.
    hastanede üç gün kaldıktan sonra uçakla ankara’ya tedaviye gönderildim. orada 4 ay tedavi gördüm. fakat bir kolumu hala kullanamam. kıbrıs’a dönüşümde uçak alanında rumlar tarafından tutuklandım. bu anlattıklarımı tutukluluğum esnasında rumlara da anlattım. sonra serbest bırakıldım.”
  • kıbrıs'a tatile gidenlerin katıldıkları turlarda, dipkarpaz ve mavi köşkle birlikte mutlaka götürüldükleri üç yerden biridir. bir kıbrıs gezisinde müzeyi gezen henry kissinger ziyaret sonrasında kıbrıs türk halkına hitaben yaptığı konuşmada forgive your enemies but never forget their names demiştir. kimileri onun da bu sözü churchill'den duyduğunu iddia ederler.
  • lefkoşanın köşklü çiftlik semtinde bulunan rumların ne derece vahşi olduklarını gösteren, fakat bu vahşiliğin unutulmamasını sağlayamayan bir müze.
  • kapısından içeri adım attığınız anda tüylerinizi ürperten, müze görevlileri tarafından da vakıa anlatıldığında üzen, öfkelendiren, duygulandıran, ağlatan müze.

    ben kıbrıs'a askerlik için gittim ve tüm samimiyetimle söylüyorum "aradan çıksın şu askerlik. anasını satayım, 6 ayım çöp" diyerek gittim. kıbrıs'ın ilk günlerinde de böyle düşünüyordum ki, ilk çarşı iznimde bu müzeye gidene dek..

    zaten söylenmiş, anlatılmış. o banyo ve tuvaletteki mermi izleri, kan izleri zaten kanımı dondurmuşken, bir de o banyodaki kanın, şehit binbaşımızın şehit eşi ve şehit çocuklarına ait olduğunu, kendilerini oraya kapattıklarını, savunmasızlığın bu denli çaresizliğini öğrendiğim an, hatıra kalsın diye fotoğraf çekmeyi utançla bırakıp, bir köşede ağladım ben. düşünün, evi basıyorlar, savunmasız bir kadınsınız, çocuksunuz, dehşet içindesiniz, korku içindesiniz, destek yok, ölüm neredeyse kaçınılmaz ve siz kendinizi savunabilmek, ölmemek için banyoya kapatıyorsunuz. ben, içimin bu kadar ezildiği başka bir an hatırlamıyorum.

    işte oradan çıkarken, askerliği artık ciddiye almıştım. ben orada tek kişi değildim. benim varlığım tek başıma hiçbir şey demekti fakat türk askeri olarak orada bulunmak demek, kıbrıs için şehit düşmüş herkesin ruhunu şad etmek, anısına sahip çıkmak, boşuna şehit olmadıklarını anlamak demekti. hayatımın sonuna kadar ne o mermi izlerini, ne kan izlerini, ne annelerinin üzerine serilmiş şehit çocukları, ne şehit mürüvvet hanımı unutmayacağım. ben, beylik sözler söylemeyi, göstermelik laflar etmeyi, nutuklar atmayı gerçekten sevmem ama bir an unutursam, allah'ın laneti üzerime olsun.
  • bu küçük ev, vahşetin yaşayan bir kanıtıdır. küvetteki silik kan izleri hala durmakta. küçük tuvaletin ahşap kapısında ve değdiği son yer olan karşı duvarda saydığım 6 mermi izi. tam banyo ve tuvaletin olduğu bir metrelik koridorun girişine asılmış olan sağdaki fotoğrafla bu acı daha iyi anlatılamazdı. çünkü fotoğrafın karşısına geçtiğinizde şimdi sadece kan izleri olan, solda fotoğrafın çekildiği o küveti görüyorsunuz. o baktığınız küvette canlandırıyorsunuz her şeyi. dipnot olarak ev, zamanının lüks, güzel bir evidir. 1963 yılında deri kaplı kapağı olan klozet dikkatimi çekmiştir. şimdi evin diğer odalarında ise o yıllardaki katliamlara dair toplu mezar ve ceset resimleri bulunmaktadır. kıbrıs'a giderseniz, ziyaret etmeli ve bu vahşeti unutmamalısınız. şimdilerde kıbrıs halkı unutuyor ne yazık ki...
  • banyosunda çekilen meşhur fotoğrafın bile, rumlar tarafından zaman zaman, utanmadan sıkılmadan "türklerin yaptığı katliamların delili" olarak paylaşıldığını öğrendiğimde kanımın donduğu yer...

    siz ne şerefsiz tiplersiniz lan...
  • çok küçükken gezmiş olmama rağmen hala net olarak hatırladığım müze.
  • merhum rauf denktaş'a göre türklüğün diyetini ödeyen ailenin bir zamanlar yaşadığı yuva.

    evin bahçesine girdiğiniz anda atmosfer değişiyor. halbuki lefkoşa'da, askerlerin çokça takıldığı meşhur dereboyu caddesindedir bu ev. yani dışarda hayat hızlıca akmakta... ben şahsen banyo tarafının fotoğrafını dahi çekemedim ve çocukların bornozlarinda gün itibariyle kararmış lekelerin kan olduğunu farkedince daha bir kinlendim bu katliamı yapanlara, sebep olanlara...

    kıbrıs'a gelen özellikle asker ve öğrencilerin kesinlikle ve kesinlikle gitmesi görmesi gerekiyor bu ve bunun gibi yerleri. banyoya saklanmış anne ve üç çocuğunun üzerine kurşun yağdırmaya ise klasik milliyetçi söylem eylem ekseninde bakan yukarıdaki gerizekalı yazarın özellikle gelmesini tavsiye ediyorum. sanki üniversite yemekhanesinde çıkan ülkücü solcu kavgasından bahsediliyormus gibi konuşmuş da...

    maalesef bu olay tekil değildir ve müzeye girenler duvarlarda o günlerden kalma gazetelerden o zaman sistematik bir şekilde yapılan türk katliamlarını okuyabilirler. veya lefkoşa'da 50 60 yaş üstü buranın yerlisi bir ihtiyarı çevirip muhabbet edebilir. zira oturduğu yerden milliyetçiliğe sallayinca çok cahil duruyor.
hesabın var mı? giriş yap