hesabın var mı? giriş yap

  • futbol topu sahibi olmak bi mahalledeki zenginlik göstergesi bence budur, o yıllarda yaşayan bi çocuk için .
    he bir de action-man veya barbie bebekleri olanlarda zengin sayılırdı.

  • * üstüne iki satır sabahattin ali tümcesi paylaşmadan geçemez.
    * video veya fotoğraf çekmeden spor yapamaz.
    * yediğini içtiğini, before-after'ını paylaşmadan; başımıza endokrin profesörü kesilmeden diyet yapamaz.
    * sofra/tabak fotoğrafı çekmeden yemeğe başlayamaz.
    * mağaza kabinlerinde giysi deneme fotoğrafları çekmeden bir şeycik alamaz.
    * arkadaşlarıyla dil çıkarmalı, zafer işareti yapmalı, birbiri üstüne yıkılmalı, ağlamalı gülmeli fotoğraflar çektirmeden sosyalleşemez, tatil yapamaz, yurtta veya öğrenci/bekar evinde kalamaz.
    * albümü yeni çıkmış popçu gibi çeşit çeşit pozlar vermeden mezun olamaz.
    * monaco prensine gelin gidiyormuş havasında pozlar yayınlamadan evlenemez.
    * başında doğum fotoğrafçısı olmadan doğuramaz.
    * şikayet ediyormuş maskesi altında övünmeden çalışamaz, istanbul'da yaşayamaz, trafiğe takılamaz.
    * hastaneden birkaç kare yayınlamadan refakatçi veya hasta olamaz.

    özet geçmek gerekirse "hiçbir zaman 'kendi halinde' olamaz".

  • yolsuzluk yapmadıkları, kul hakkına girmedikleri tek bir olay varsa onu yazın. bunların her yaptığı haksızlığı yazmaya kalksan 17 yıl sürer.

  • 1555-1560 yılları arasında (kanuni dönemine rastlar) osmanlı imparatorluğu ile avusturya arasında süregiden bir sınır anlaşmazlığını çözmek üzere görevlendirilen flaman elçi .(1522-1592)

    türkiye iş bankası kültür yayınlarından çıkan '' türk mektupları'' isimli eserle tanınır . bu eser ,yazarın bu dönemde dostu ve meslekdaşı macar asıllı diplomat nicholas michault'a yazdığı mektupların derlemesidir .
    eser osmanlı'nın en şaşaalı dönemine dair yakın gözlem içermesi ve dönem hakkında pek çok bilgi içermesiyle uzun süre kaynak olarak kabul edilmiş ve pek çok dilde tekrar tekrar basılmıştır .

    türk mektupları isimli eserde kanuni'nin hürrem'le olan ilişkisinden tutun da rüstem paşa'nın maddiyata düşkünlüğüne , osmanlı ordugahlarındaki düzenden hamam adetlerine , halkın batıl inançlarına ,giyim kuşamlarına ve yaşam biçimlerine ,sokaktaki hayatın işleyişinden dönemin dedikodularına kadar pek çok bilgi verir .

    kitabın bir başka özelliği de osmanlı imparatorluğu'nu ,hümanist eğitim almış bir batılının gözüyle anlatmasıdır .busbecq bir taraftan osmanlı devlet anlayışını batının çürümüş devlet anlayışına karşı örnek gösterirken , diğer taraftan osmanlı ülkesinde gördüğü aksaklıkları ,adaletsizlikleri ve yanlışları da kayda geçmiş ve eleştirmiştir .

    busbecq avrupa'ya sadece osmanlı'ları tanıtmakla kalmamıştır .ankara'daki augustus tapınağında yer alan monumentum ancyraum yazıtını ilk kez yayınlayarak batı literatürüne girmesini sağlamıştır .ankara keçisiyle leylağın yanı sıra ,bir yüzyıl sonra tulıpmanıa'yı doğuracak laleyi de avrupa'lılara tanıtmıştır .

    eserinden bazı alıntılar :

    örneğin aşağıdaki kısımda türkler'in neden başarılı olduklarını liyakate verilen öneme bağlar ve kendi ülkelerindeki sisteme karşı osmanlı'nın bu sistemini över

    --- spoiler ---
    sultan'ın karagahı çok kalabalıktı.hizmetkarlar ve yüksek mevki sahibi kimselerle doluydu.bütün hassa süvarileri,sipahiler,garibler,ulufeciler ve çok sayıda yeniçeriler karargahtaydı.bu muazzam kalabalığın içinde tek bir kişi yoktu ki itibarını kendi şahsiyetinden ve meziyetlerinden başka bir şeye borçlu olsun,doğduğu aileden dolayı diğerlerinden farklı kılınsın. kişiye verdiği hizmetlere ve yüklendiği vazifeye göre saygı gösteriliyor .bu nedenle üstünlük mücadelesi de yok. herkesin yaptığı işe uygun olarak tayin edildiği bir makam var .sultan vazifeleri ve görülecek hizmetleri bizzat kendisi dağıtıyor .bunu yaparken o kimsenin servetini ve rütbesini önemsemiyor.namzet olanın şöhretini ve nufuzunu düşünmüyor.sadece meziyetlerini gözönüne alıyor.kaabiliyetini,karakterini ve mizacını tetkik ediyor .işte böylece herkes layık olduğunun karşılığını görüyor ve makamlar da işlerin üstesinden gelebilecek kişilerle doluyor .

    türk imparatorluğunda her insanın içinde bulunduğu şartları değiştirme ve kaderini tayin etme imkanı vardır.sultanın altındaki yüksek mevkilerdeki kimseler genellikle sığırtmaçların oğullarıdır.böyle doğmuş olmaktan utanmak şöyle dursun,bununla övünürler .meziyetlerin doğum ya da ısi yolla soydan soya geçtiğini kabul etmezler .onlara göre meziyetler ,kısmen tanrının bir lutfu kısmen de alınan eğitimlerin,gösterdikleri çabanın ve hissettikleri şevkin ürünüdür .nasıl ki sanat ,matematik ve geometriye olan istidat babadan oğula geçmiyorsa ,karakterin de ırsi olmadığını ,oğulun mutlaka babasına benzemesi gerekmediğini ve vasıfların tanrı tarafından insana ihsan edildiğini düşünürler .dolayısıyla türkler arasında itibar ,hizmet ve idari mevkiler kaabiliyet ve faziletin mükafatı oluyor .kişi tembel ve sahtekar ise hiçbir zaman yükselemiyor ,küçümsenip hakir görülüyor.

    işte türkler bu nedenle neye teşebbüs etseler başarılı oluyorlar ve hükmeden bir ırk olarak hakimiyetlerinin hudutlarını her gün genişletiyorlar .bizde ise durum çok farklı .bizde meziyete yer yoktur.her şey doğuma dayanır ve yüksek mevkilerin yolunu açan tek şey soylu olmaktır.
    --- spoiler ---

    aşağıdaki kısımlarda ise türklerin tarihe ve tarihi eserlere önem vermemelerinden dolayı üzüntüsünü anlatır ...
    --- spoiler ---
    iznik ,aynı adı taşıyan gölün kıyısında .şehrin surları ve kapıları iyi korunmuş durumda.dört kapı var ve bunlar pazar yerinin ortasından görünüyor .hepsinin üzerinde de latince ile şehrin antonius tarafından onarıldığı yazıyor .onun hamamlarına ait kalıntılar da vardı.türkler burasını istanbul'daki devlet binalarının yapımında taş ocağı olarak kullanıyorlarmış. biz oradayken neredeyse hiç bozulmamış güzel bir silahlı asker heykeli buldular fakat onu hemen çekiçleriyle parçaladılar .bundan rahatsız olduğumuzu belli edince işçiler bize gülerek ,adetlerimiz gereği ona tapmak ve dua etmek isteyip istemediğimizi sordular ....

    amasya civaındaki kasabalarda pek çok sikke bulmak mümkündü .sikke aradığımı söyleyince bir bakırcının cevabına oldukça öfkelenmiştim .kendisinde birkaç gün öncesine kadar bir küp dolusu bakır sikke varmış ve bunları değeri olmadığını düşünerek eritip bronz kaplar yapmış.eski çağlara ait bu sikkelerin yok olmasından büyük üzüntü duydum .''bunu yapmamış olsaydın yüz altın verirdim'' diyerek ondan intikam aldım.
    --- spoiler ---

  • süt akşamları sarı gözükür oğlum :(

    yıllarca inandım bu yalana, meğer annem çiğ yumurta katıyormuş süte benim içmem için.

  • tecavüzcü olduğu ne malum dediğim görüntüler. yükleyen kişi başlığa tecavüzcü yazmış ama bunun adı yargısız infazdır, başka bir şey değil. böyle yargısız infazlara, neyin ne olduğunu bilmeden sazan gibi atlayıp: ''oh iyi de yapmışlar'' demenin alemi yok. hele ki ortada farkhunda cinayeti örneği varken.

  • çocukluğuma ışınlanıyorum hemen. dünyadaki en huzursuz evde büyüdüm ben. alkolik bir baba en önemli detay. alkol almadan ağzından kelime çıkmayan bu adamın işten eve gelme saatleri yaklaştıkça gerilimin artması. o anahtarın kapıyı açma sesini hiç unutmuyorum mesela. nefes bile alamazdık. masanın başına oturup iki kadeh yuvarlamadan kalp çarpıntılarıyla beklerdik. acaba bugün neden kavga çıkacak diye.

    ev aşırı düzenliydi hiçbir şey oynamazdı yerinden. oysa ben dağınık olsun isterdim birazcık.

    kahvaltılar kaldır kondur kurumuş peynir ve zeytin tabağından oluşur ve keyiften alabildiğine uzaktı. insanların börekler çörekler sıcak omletlerle kahvaltı ettiklerini anlatması bana çok ütopik gelirdi.

    anne mutsuz, anne sinirli, anne sevgisiz, anne yorgun, anne kırgın.. konuşmazdık hiç, çıt çıkmazdı. yanlış bir şey söyleme korkusundan bugün bile konuşmaktan, kendini ifade etmekten çekinen bir insanım.

    hayvan yoktu, çiçek yoktu. çok yoksulluk çekerdik. çeşit çeşit kıyafetlerim ayakkabılarım olmadı hiç. duygusal şiddet de vardı anneme uygulanan fiziksel şiddet de.

    ama başlık detaydı değil mi. sessiz konuşan ya da konuşmayan çocuklar. kırık dökük eşyalar. soğukluk elle tutulacak kadar hissedilen soğukluk, kasvet.

    teşekkür editi: çalakalem yazdığım satırlarda pek çok gönülde yer tutmuşum. birçoğunuzla aynı hikayeyi farklı zamanlarda farklı mekanlarda paylaşmışım. üzülenler, çocukluğuma dönüp saçımı okşayıp beni sevgiye boğmak isteyenler olmuş. yani bazen insanın nutku tutulur ya. yaralı olduğumu biliyordum ama bu denli alaka beni çok duygulandırdı. bazı yaralar geçmiyor ne kadar iyileştim deseniz de küçücük bir kaşıntıyla yine kanamaya devam ediyor. hayat devam ediyor, etmeli de. zamanın bir yerinde korkuyla ağlayan o çocuğu iyileştirebilmelisiniz. zor olsa da umarım bunu yapabilecek gücü bulabilirsiniz. babam öldü. annem hayatta. annemle öz eleştiri yapabiliyoruz, konuşabiliyoruz. bu benim kazancım. herkese teşekkür ederim. yüreklerinize sağlık..

  • var böyle bir şey. tüyler ürpertici. tekrar kavga başlatıcı.

    mesela bugün tanık olduğum bir olaydan yola çıkayım;

    banka kuyruğunda bekleyenler var diyelim ya da hastanede doktorun odasının önünde bekleyen kalabalık da olabilir. sıra oluşundan mütevellit ortam zaten azıcık gergindir. aniden bi itiş kakış; ''sıra bendeydi'' gerginliği çıkıyor. atışma başlıyor taraflar arasında. ''arkadaşım bi müsaade et'', ''önce ben geldim lan'' lafları tansiyonu yükseltiyor yavaştan. sonra taraflardan biri yumuşuyor, ''can sıkacak bi durum yok, güzel abim gel sen geç benim sırama'' diyor.. ortam yatışıyor hafiften, tam mırıl mırıl eden kalabalık susacakken tartışmanın taraflarından diğeri, asabi olan patlatıyor bombayı

    - hah işte böyle susarsın, adam ol. !!
    ya da
    - illa uyaralım mı yola gelmen için !!11
    ya da
    - ha şöyle aferim!

    ulan napıyorsun yaa :((( niye kışkırtıyosun adamı? sonra kesin büyük bir kavga çıkıyor, daha bugün gördüm. sus işte adam hazır alttan almış.
    o son anda edilen laf var ya laf! kanın beyne sıçradığı andır. arada susmak lazımdır.