hesabın var mı? giriş yap

  • lise 2. sınıftayız, liselerarası satranç turnuvası yapılacakmış. okul müdürü, istiklâl marşı öncesi duyuru yapıyor;
    -arkadaşlar, liselerarası satranç turnuvası var. anlayanlar bi' el kaldırsın, sayıya göre aramızda da bir organizasyon düzenleyip takım oluşturalım.
    30-40 kişi falan el kaldırdı. bizim sınıftaki piç akın da elini kaldıranlar arasında. müdür;
    -akın yavrum sen niye elini kaldırıyorsun? biliyor musun satranç oynamayı?
    kendinden emin bir tavırla akın;
    -benim satrançta turnuva ikinciliğim var hocam.
    -iki kişi mi katılmıştınız çocuğum turnuvaya?

    tüm okul senkronize şekilde kahkaha patlattı. piç akın'ı da oraya gömdük ve evlere dağıldık.

  • bana ne kadar selanik göçmeniyim diyen kız varsa hepsine tek tek baktım..vicdansızlar.. hadi kiminiz izmirlisiniz eyvallah da lan çankırı, çorum, kırşehir ne lan..

  • paranızı yerel para birimine türkiye'den çevirerek giderseniz daha iyi oranlar bulabilirsiniz. ayrıca bir çok yerde dolar da geçerli ama kredi kartına güvenmeyin fazla. ayrıca oranın güneşi buralara benzemez, güneş kremi falan kesinlikle alın yanınıza.

    vize'yi havalimanında halledebiliyorsunuz. turistik bölgede bile halk yeterince ingilizce bilmiyor ama yine de gündelik kısmı kotarırsınız. öyle müzeydi kalıntıydı beklemeyin, camış gibi yatıp içip denize girmelik bir yer. balık avlamayı seviyorsanız eğer muhteşem ötesi seçenekleriniz var. ayrıca dalmak için dünyadaki en güzel 5 yerden birisidir aynı zamanda.

    wikitravel sayfasına bakmadan zaten hiç bir uzak asya ülkesine gitmeyin. buradan planınızı yapın, orada internet de sıkıntılı olabiliyor zaman zaman.

  • kendisi ile birlikte toplamda bölgede 12 benzer yapının bulunduğuna dair haberler yayınlandı geçen sene. birbirlerine oldukça yakın megalitler bunlar. kazılar hala devam etmekte ve muhtemelen yıllarca daha sürecek. şuana dek çıkarılan bulgularda (bkz: karahantepe) ve (bkz: sayburç) dikkat çekiyor. özellikle karahantepe'de bulunan ana kayaya oyulmuş insan başı hayret verici. görsel üstelik bu yapının göbeklitepe'den birkaç bin yıl daha eski olduğu oraya çıkarıldı. yani artık en eski diye adlandırılan yapı göbeklitepe değil karahantepe gibi gözüküyor.

    buradaki t şeklinde sütunların göbeklitepe'den farkı üzerindeki oymaların insan figürleri barındırması. göbeklitepe'de çok detaylı hayvan figürleri ve süslemeleri var. burada ise kaftan giydiği düşünülen insan figürleri söz konusu. t harfli sütunların yanısıra fallus yani erkek organı şeklinde yine ana karadan oyulmuş dik sütunlar da var. görsel ve bu odaya "akıtılması" için kullanıldığı düşünülen bir de oyuk var görsel akıtılan şey su mu, kan mı? bilinmez.

    sayburç'ta ise durum daha farklı, henüz çok küçük bir kısmı kazılabildi çünkü modern bir yerleşimin yani köyün tam ortasında bina yapımı aşamasında temel atılırken fark edildi burası ve burda da yine ana karaya oyulmuş kabartmalar mevcut. kabartmada bir eliyle yine fallusunu tutan bir adam mevcut - insan figürü. ve iki tarafında da hayvan figürü var. görsel

    dediğim gibi bunun gibi kazılmayı bekleyen toplamda 12 tepe söz konusu.

    işi daha da ilginçleştiren şey ise günümüz teknolojisi kullanılara yer altına bakıldığında daire şeklinde ortaya çıkan odalardan 10-15 oda kadar daha olduğu bulundu. fakat bunu daha da ilginçleştiren şey o dönemde insanların aniden bu yapıların üstünü örtmeye karar verip çakıl taşları ve toprakla hepsini doldurup üzerlerini tepe şeklinde kapatmaları. böyle bir kararı neden verdiler henüz kimsenin bir fikri yok.

    neden yapıldığına dair ibadethane ya da ritüel alanları fikri ilk başlarda mantıklı gelmiş olsa da kazılar devam ettikçe şöyle bir durum çıkıyor ortaya:

    bugüne dek tarih hep avcı toplayıcılıktan tarıma/yerleşik hayata ve dolayısıyla hayvancılığa geçildiği bununla birlikte ibadethane/inanç kavramlarının daha sonra oluştuğu yönünde bir kronolojik bakış açısına sahipti. fakat göbeklitepe ve diğer tepeler incelendiğinde daha eski ve erken gelişmiş bir medeniyetin avcı toplayıcı topluma bilgilerini aktarmış olabileceği daha mantıklı bir yaklaşım gibi görünmekte. yani inanç, inanış, ibadet, mesaj, bilgi aktarımı için yapılmış olabilen bu megalitleri birileri avcı toplayıcı insanlara öğretti. uzaylılar vs demiyorum tabii ki - fakat yerel insan topluluklarından daha ileride/zaten erken gelişmiş bir medeniyetten gelen insanların aktarım yapması durumu akla yatkın. hali hazırda o bölgede yaşayan toplum bir sabah uyanıp böyle bir yapı inşaa etmeye karar vermiş olamaz diyor konuyu inceleyen uzmanlar. bu da hem tarihsel kronolojik bakış açımızı tamamen değiştirecek bir buluş gibi duruyor; hem de sandığımızdan çok daha gelişmiş medeniyetlerin çok daha eski zamanlarda var olmuş olabileceğine işaret ediyor.

    diğer bir konu da özellikle göbeklitepe'de şuana dek yüzeye çıkarılmış 4 daire şeklinde odanın birbirleri arasında da birkaç bin yıllık zaman farkı olması. ilk yapılan daire ile 4.daire arasında binlerce yıl çıktı karbon testlerinde. insanlar yeni odalar yapmaya bin yıllar içinde devam etmiş yani. mevcut olanı kullanmak ya da geliştirmek/üzerine koymak yerine yeni odalar yapmaya karar vermişler. hemen yanlarında toprağın altında duran 10-15 oda daha gün yüzüne çıkarıldığında onların yapılma zamanı ve yeni bilgileri aç gibi bekliyorum ya.

    kazıların yapılması keşke daha da hızlandırılsa dedirtiyor insana.

  • kokeni orta asya ya dayanan turk irkinin, yuzyillar boyunca basindan gecen her turlu dini, fiziki ve cografi degisiklige ragmen farkindan bile olmadan halen gerceklestirdikleri, turklerin ilk kabul ettigi din olan samanizm den gelen adetler butunu.

    orn:
    - uzun ugraslar sonucu sahip olunan cocuklara "sati" ya da "satilmis" ismini vermek samanizm den gelmektedir.

    soyle ki: samanizm e gore her iyinin bir kotusu olma durumu* yuzunden her yeni bebek dogan eve ayni zamanlarda olum de ziyarete gelirmis, ve zayif gordugu cocuklari beraberinde gotururmus. bu inanca gore yeni dogan cocuklari olumun pencesinden korumanin en guvenilir yolu cocugu gecici bir sure icin komsulara ya da tanidiklara vermektir. bebek baskalarina verildikten birkac hafta sonra olumun ziyaret edip gittigi farzedilir ve cocuk komsu ya da tanidiklardan sembolik bir hediye karsiligi geri satin alinir. olay itibariyle belli bir sure de olsa satilip geri alinan bu bebeklere "sati" ya da "satilmis" ismi konur.

    gunumuzde her ne kadar aktivitenin kendisi yapilmasa da konulan isim samanizm gelenekleriyle aynidir.

  • yıllarca bu düşünceyi savundum. türkçecilerle çatıştım hatta konu hakkında dergilerde uzun yazılar yazdım.
    gagavuzca'da modern diller arasında "ğ" sesinin olmadığı konusu ile iddialarımı delillendirmeye çalıştım.

    ne işe yarıyordu aslında g sesi ile alakası olmadığı halde adına yumuşak g dedilen bu ses ya da sessiz? ne yapıyordu bu densiz?

    kendinden önce gelen sesli harfi ikiletiyor ya da iki buçuk nefes uzatıyordu. peki biz de bunu yapsak olmaz mıydı?
    mesela daaa, yazsak dağ yerine.
    ya da yaaamur, yazsak.
    aaaa, yazsak ağ yerine...

    saaalık, yazsak sağlık yerine.

    aaaalama yazsak ağlama yerine...

    olmadı. yıllar sonra anladım ki "ğ" arap harflerinden vazgeçerken türk dilcileri tarafından bulunmuş en müthiş ses ya da sessizliktir. söylemekten çok yazmayla ilişkilidir. gagavuzca yerine anadolu türkçesi ile ilintilidir. orta asyadan getirtdiğimiz gırtlağın türküyle, deyişle harmanlanmış halini yazıya geçirirken sağlıklı geçirme biçimidir.

    çölün hırıltılı sert gırtlağından yumuşak gırtlağa geçişin, dil evriminin kanıtıdır. kendinden önce gelen sesli harfi uzatmakla kalmaz hafifçe de keser. hiç bir zaman daaa ile dağ aynı yumuşaklık ve kesinlikte değildir mesela.

  • şu an haber türk'te pek cok chp'linin söyleyemediği şeyleri çat çat söylemektedir:
    “ biz gerçekten cocukları eğitmek istiyor muyuz? ben hic sanmıyorum. mesela yangını gerçekten söndürmek istiyor muyuz? hayır onu da istemiyoruz.
    istesek en basitinden bir uçağımız olur, helikopterimiz olur. simdi gelmis türkiye 2023'te aya çıkmayı planlıyor diyoruz, çıkamaz.
    amerika 1890'da uzay yasası çıkarma vizyonunu gösteriyor ve pek cok mars filmi cekiyor, ben bizim televizyona bakıyorum; kuruluş ertuğrul tuğrul, osman. bizden böyle bir halt olmaz. bana online eğitim çocukları nasıl etkiledı diyorsunuz, sanki öncesinde cok parlak bir eğitim mi vardı, şahtık şahbaz olduk.”

  • evimizde gürcü bir yatılı yardımcımız var. oğlumla iyi anlaşıyorlar. çünkü çok konuşkan, enerjik ve eğlenceli bir kadın. aynı zamanda oğluma normal bir çocuğa nasıl davranılırsa öyle davranıyor. en çok bu yanını seviyorum.

    tam dört çocuğu var. en küçükler ikiz ve dokuz yaşındalar. en son bir yaşındalarmış anneleri buraya geldiğinde. babaları başka bir kadınla gidince bizimki mecburen buraya gelmiş. çocuklar hiç tanımamışlar yani ne anneyi ne babayı. diğer ikisi daha büyük ve her akşam annelerini arıyor ama ikizler konuşmak istemiyorlar. bazen konusu geçiyor. o anlarda neşeli kadın gidiyor yerine kırgın ve kızgın bir kadın geliyor. maaşının çoğunu onlara gönderiyor, iyi eğitim alsınlar iyi yesinler diye gurbette çalışıyor ama bunu o küçük çocuğun anlayamamasına da çok içerliyor.

    normalde her akşam oğlumu ben uyuturum. günün en güzel anlarını da o zaman yaşarım. az önce önemli bir telefon geldi ve biraz uzun konuşmam gerekti. saate dikkat etmedim. görüşmem bitip odaya gittiğimde oğlumun uyumak için yatağa girdiğini ablamızın da gürcüce bir ninni söylediğini duydum. kapı eşiğinde durup izledim biraz. sözleri anlayamıyordum ama çok dokunaklı söylüyordu. sesi de güzelmiş meğer bilmiyordum.

    yıllar önce şimdi adını unuttuğum bir fransız filmi izlemiştim. sabahın kör karanlığında mülteci genç bir kadın beşikteki bebeğini öpüp evden çıkıyor ve çalıştığı eve geliyordu. orada da kendi çocuğu yaşlarında bir bebek vardı. bir beşiğin başında kendi dilinde ninni söyleyerek uyutuyordu baktığı çocuğu.
    hayatın -en çok da acıklı olan- filmlere ne kadar benzediğini gördüm bu akşam.
    dünyanın neresine gidersen git içindeki özlemin ana dilinde bir şarkıyla giderilmeye çalışıldığını, seni görmek istemeyen kendi çocuklarını düşünürken bir başkasının çocuğunun saçlarını okşayacak kadar güçlü olunabildiğini gördüm. ya da belki mecburi bir kabullenişi.