hesabın var mı? giriş yap

  • demokratik anayasa mitingi, yer kadıköy.
    elinde megafonla biri soruyor : ne istiyoruz ? topluluk cevaplıyor : özgürlük
    tekrar soruyor : ne istiyoruz ? cevap : demokrasi vs.
    megafoncunun istek soruları bitince , kenardaki sucu bağırıyor :
    - peki yok mu su isteyen ?

  • siyaset bilimi: hayır teyze hemen başbakan olamıyorsun öyle.

    eğer time dergisini her hafta okumak istiyorsanız ingilizce olanını yazıp eğitim alabilirsiniz.

  • adamlar barcelona'daki euroleague merkezinde bulunan toplantı salonlarından birisine zeljko obradovic adını vermişler ama gel gör ki; oturduğu evin kapı zilinde hala babasının adı yazan gençler bu insana loser demekteler.
    keşke bu adam gibi kaybetsem hep.

  • geleneksel adnan oktar'a karsi dava kazanma senlikleri cercevesinde 16 nisan 2007 eksi sozluk'e erisimin engellenmesine sebep olan adnan oktar davasini da sahane avukatimizla* bugun itibariyle kazanmis bulunuyoruz. bununla beraber adnan oktar'a karsi iki dava kazanip bir tedbir karari geri cevirmis olduk. sozluk yazarlarinin gosterdigi ozen ve usanmaksizin calisan gammaz, moderasyon ve praetor ekipleri olmadan bu mumkun olmazdi hepimizi tebrik ederim.

  • üzerine çok az konuşulan ama gördüğüm kadarıyla ülkemizde çok yaygın olarak yaşanan bir hadise. farkında olunmayan yaralarımızdan biri. burada bile 4 entry var ama eminim bir çoğunuz çevresinden böyle bir hikaye duymuştur.

    annemin bir tanıdığı bunu yapmış. bazı hikayeler çok iz bıraktığından herhalde, tekrar tekrar anlatmıştır bunu. iki kız kardeş, birinin çocuğu olmuyor, diğerinde 3 çocuk. kardeşi için, bir nevi sipariş üzerine çocuk doğurup alt katında oturan kız kardeşine veriyor. sürekli görüşüyorlar elbette. çocuk büyüyor ve babasının küçük bir kopyası, sapsarı saçlı mavi gözlü, yüz hatları biyolojik babasının birebir aynısı. daha ilginci biyolojik babaya aşırı derecede düşkün. ne zaman oturmaya gelseler kalkacakları zaman 'ben y. amcalarla kalmak istiyorum' diye ağlıyor. o öyle dedikçe iki kız kardeş de hüngür hüngür ağlıyor. tam bir aile dramı.

    bunu yaşayan ya da bu olaydan dolaylı etkilenen bir çok hastam oldu. hikayelerini dinledim. yaralarını onarmaya çalıştık birlikte.
    'kardeşimin çocuğu yok, 3 numarayı ona vereyim' diyen mi dersiniz, sırf vermek için çocuk doğuran mı..komşuya tuz verir gibi çocuk vermek. nasıl bir aymazlıktır hiç anlayamam.

    bu olay öylesine farklı boyutlarda etkiliyor ki aileyi..
    verilen çocuk: istenmeyen, değersiz birisi olarak algılıyor kendini.
    veren ebeveynler: yoğun suçluluk duyguları yaşıyor.
    alan ebeveynler: çocuğu ailesinden ayırmaya yönelik yine suçluluk duyguları.
    biyolojik kardeşler: evde kalan/kurtulan olmanın suçluluğu ve çocuklarını 'veren' ebeveynlere karşı güvensizlik.

    toplumsal bir yara bu mesele. insanların bilinçlenmesinden yana çok umudum yok açıkçası ama belki tüp bebek gibi yardımcı üreme tekniklerinin ilerlemesi bir nebze etkili olur da daha fazla çocuk ayrılmaz annesinden.

  • bundan yıllaar önce ilkokula giden iki velet arasında geçmiştir. şimdi koca eşek olduklarından isimleri gizlenmektedir.

    edi (8) büdü (8)

    edi erkektir. ders zili çalar ve sırasına oturur. büdü hanıkızımız öğretmen geldiğinde edi beye bir kağıt uzatır. üzerinde
    "beni sever misin" yazmaktadır

    ke duygulu edi bey daha o zamanlardan zerafetini ve centilmenliğini belli ederek kızcağızı geri çevirmez ve "evet" yazarak kağıdı geri verir.

    yazışma ders boyunca sürer. zilin çalmasına az kalmıştır. büdü kağıdı edi'ye uzatır.
    "ya şimdi öğretmen kızar bize, ayrılalım en iyisi"

    edi kağıda "olur" yazar ve geri verir.

    işte bir aşk daha böyle bitmiştir.

  • bu bakış açısına destek olarak:

    en kral kral;

    patatesin tadını bilmiyordu.

    domates tatmamıştı.

    dondurma yememişti

    çikolata yememişti.

    içtiği en iyi şarap bile günün hijyen koşullarından ve üzüm ıslahı
    yetersiz olduğundan kötü şaraptı.

    şerbetçiotu bilinmiyordu, biranın iyisini şansa içebilirdi.

    viski icat edilmemişti.

    sadece 1 beygirle yolculuk yapabiliyordu, toprak yol bulur da atlı arabayla giderse 4 beygirle gideceği yere gidebiliyordu.
    şimdi en gariban bile 80 beygirle yola çıkıyor.