hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: kopacak olan kıyametteki mantık hatası

    1. lan şafak vakti kopacak diyolar kıyamet. nereye göre şafak vakti. dünya yuvarlak değilmi lan a. koduklarım ? bize şafak vaktiyken diğer tarafta gece oluyo.

    5. hacı sırayla kopuyolar
    mesala türkiye için kıyamet vakti

  • new york'taki restaurant sayisi 26642 * sabah, oglen, aksam farkli bir restaurantta yesen her restauranti denemek icin asagi yukari 24 seneye ihtiyacin var. o 24 sene icerisinde de ne kadar yeni restaurant acilir, ne kadar kapanir vs onlari da ekle ; duz hesap 30 yil.

    bir haftaligina gelip 3-5 tane deneyip en iyisi diye sallamak ise priceless.

    10 kusur sene orada yasayip su an geriye baktigimda ozledigim tek bir burger var , o da bosna expressteki burger, brooklyn'de ridgewood bolgesinde kic kadar dukkan ve gercek kaymakli bosnak kofteli ajvarli burger. onun haricindeki herhangi bir burger'i zaten amerika'nin herhangi bir yerinde de yiyebiliyorsun. bunu buradan okuyup da turist olarak geldiginiz bir sehirde denemeye de gitmeyin, vaktinize yazik olur : )

    ayrica burger diyince gozumuzde tuten, burada hic bir seyin yerini dolduramadigi : islak hamburger!

  • insanın huzur dolduğu bir andır.
    çekoslavakyada iş aramaktan, otostopla kübaya gitmekten, evde taze fasulye yerine çin yemeği yapmaya çalışmaktan, beslemek için satılık iguana aramaktan, uzakdoğulu ya da zenci sevgili arayışından, senden başkasının okumadığı dergilere abonelik ücreti ödemekten vazgeçildiği andır.
    evet, hayat kısa ama beyhude yere yormamak lazım bünyeyi; farklılık uğruna kafayı bite sokmamak lazım.
    belki de naif değişikliklerle arada sıradanlığı kırmak daha caziptir.
    ne adamlar gördüm bir sene çinde yaşamış mesela; tek tespiti; -abi yemekleri çok kötü- oluyor. ne hayatı vasat görünen insanlar var; öyle bir keyif alıyor ki oturma odasını boyamaktan, insan onu tom sawyer sanıyor.
    fiziksel olarak ne çok güzel ne çok çirkin olmak, benzer 30 insanla aynı servise binerek aynı fabrikaya çalışmaya gitmek, gümüşlüğe bardak dizmek sıradanlık gibi gözükebilir ama alınan keyif tüm geyikliğini nötrler.
    vazgeçilebilir bir insan olduğunu fark etmek de iyi gelir bünyeye, -ben böyleyim o' lum- kaprisleri yerini belki de -özür dilerim yaaa- lara bırakır.
    sıradanlık rutine binmediyse güzeldir. kirlenmek kadar olmasa da.
    anti narsist bir eylemdir; sıradanlığın farkında olmak.

  • haberin linki

    16 mart’ta yapılan çukurova havalimanı ihalesine 2 firma girdi. bu firmalardan biri olan "cengiz - limak - kalyon" girişimi ihaleyi kaybetti. 12 gün sonra ulaştırma bakanı görevden alındı. (bkz: 28 mart 2020 ulaştırma bakanının görevden alınması) yeni bakan 15 nisan’da eski ihaleyi iptal etti. bu hafta yeniden ihaleye çıkılacak.

    kafa karıştıran bazı detaylar:

    1- havalimanı mersin’e yapılacak ancak bölgede halihazırda adana şakirpaşa havalimanı bulunuyor. bu havalimanının yolcu sayısı son 4 yıldır yerinde sayıyor.
    2- kamu özel işbirliği (köi) ile yapılan havalimanlarının hazineye maliyeti ortadayken yeni havalimanının yine köi modeliyle yapılacak olması tartışmalara neden oluyor.
    3- proje için mart ayında ihaleye çıkılmış, ihaleye cengiz, limak ve kalyon inşaat da girmiş ancak bu üçlü ihaleyi kaybetmişti. daha sonra göreve gelen yeni ulaştırma bakanı ihaleyi iptal etmişti.

    yediniz yediniz bitiremediniz ülkeyi, meğersek ne kadar zengin bir ülkeymişiz biz...

  • bir görme özürlü adam vardır maltepe pazarının girişine yakın yara bandı satan...

    bir karton kutusu vardır, onun üzerine oturur, yanında getirdiği küçük siyah çantasından 10lu yara bandı paketlerini çıkarır, ve çekine çekine duyurmaya başlar işini:

    "10 adet yara bandı 1 milyon lira..."

    yandan akıp giden kalabalığın yarısı adamın görme özürlü olduğuna inanmaz, birazı duygu sömürüsü yapıyor zanneder, bir kısmı değecek birşey olsa sattığı kandırmanın hesaplarını yapar... çok azımız farkederiz adamın hakikaten namusuyla para kazanma çabasında olduğunu...

    1 milyon uzatır, kendi kendinize iyilik yapmaya niyetlenir "bana 2 tane ver, yeter" dersiniz...
    "olmaz abi, 10 tanesini satıyorum 1 milyona" der...
    ısrar edersiniz, inatla kabul etmez, "abi, haketmediğimi almam ben" cümlesini duyarsınız...
    "ben helal ediyorum" demeniz birşey ifade etmez, o daha keskin "bakıyordur" duruma, daha fazla uzatmaz, 10 yara bandını alır gidersiniz...

    iş biter, dönüşte sizin yaptığınız konuşmanın neredeyse aynısı iki genç kızla onun arasında yapılıyordur.
    kızlar sizden ısrarcı çıkınca başka bir çözüm önerir adam;
    "abla, o zaman ben sizin almadığınız bu artanları sizden sonraki müşterime veriyorum, ama helal edin..."

    konuşmanın ardından ne olacağını görmek için beklemeye başlarsınız...

    biri gelir birkaç dakika içinde, verir 1 milyonu alır 10 tane yara bandını, tam gidecekken bizimki "pardon abla," diye başlar anlatmaya, ve ısrarla ona verir elinde önceki seferden kalan 8 tane yara bandını...

    az üzülür, biraz burulursunuz,
    az önce 50 yara bandı parasına yediğiniz döner ekmek düğümlenir boğazınızda...

    bir görme özürlü adam vardır maltepe pazarının girişine yakın yara bandı satan,
    bakmanın ötesinde görmeyi öğretiyordur insana yanından her geçildiğinde...

    malum,
    10 adet yara bandı 1 milyon değerinde...

  • belli ki marifettir. burada gururla anlatıldığına göre hırsızlar tarafından yönetiliyor olmamız şaşırtıcı değil. hırsızlar yönetici olarak kimi seçecek ya? tabii ki içlerinde en becerikli olanları. yazık benim annem çağ dışı kalmış, bize hırsızlık yapmamayı öğretti, sonra biz kopya bile çekmedik hırsızlıktır diye. meğer ahlak algısı değişeli çok olmuş, hırsızlık marifet olmuş. zavallı annem, zavallı ben. siz burada yediğiniz küçük (!) boku böyle keyifle anlatırsanız başka hırsızlar tabii övünür gemicikleriyle. aranızda hiçbir fark yok, biliyor musunuz? sizin çaldığınız küçük bir şey değil, onların imkanları sizde olsa aynı boku yiyeceksiniz. midem bulandı...

    edit: hiç gençlik aklı demeyin, ben de genç oldum. koca üniversiteyi bir tane kot pantolon, iki çift ayakkabı ile bitirdim. ama böyle şeyler yapmadım. ahlaksızsınız sadece.

  • bu davranış, güven ve saygı gibi temel bir ilişki dinamiğini bozan manipülatif bir davranıştır. sahte bir hesap açarak sevgiliyi sınamak, bir ilişkide sağlıklı bir iletişim ve güven temeli oluşturmaktan uzaktır. bu davranışın sevgilinin güvenini kıracağı ve ilişkiyi zedeleyeceği muhtemeldir.

    bir ilişkide güvensizlik veya şüpheler varsa, doğru olan şey, bunları açık bir şekilde ortaya koymak ve birlikte sorunları çözmek için adımlar atmaktır. ilişkilerde güven duygusu, iki kişi arasında birbirlerine saygı duyma ve dürüst olma yeteneğine dayanır. bu davranış, güveni bozar ve sevgilinin size olan güvenini sarsar.

    bu konuda birçok akademik çalışma bulunmaktadır. yapılan çalışmalar, bu tür davranışların ciddi sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.

    bir makaleye göre, bu tip manipülatif davranışlar, ilişkilerde güveni bozduğu gibi genellikle kişinin kendisine olan güvenini de sarsar. bu da uzun vadede ilişkinin zarar görmesine yol açabilir (kosek, 2016).

    bir başka çalışmada, manipülatif davranışların insanların kendilerine olan güvenini zedeleyebileceği, başka insanlara karşı güvensizlik ve şüphecilik hissi yaratabileceği ve hatta psikolojik olarak zarar verebileceği belirtilmektedir (simon et al., 2002).

    ayrıca, güvenin ilişkilerdeki önemine dair birçok çalışma bulunmaktadır. bir çalışma, güvenin, ilişkilerdeki duygusal bağlılığı ve tatmini artırdığını göstermiştir (larzelere ve huston, 1980). başka bir çalışma ise, güvensizliğin, çiftlerin birbirlerine karşı daha az olumlu davranışlar sergilemesine ve ilişkilerinin daha az tatmin edici olmasına yol açabileceğini belirtmiştir (fincham ve bradbury, 1992).

    kaynakça:
    kosek, k. (2016). digital jealousy: the dark side of technology and relationships. journal of relationship and social psychology, 1(1), 26-37.

    simon, r. w., arbeiter, t. a., & lester, a. (2002). the effects of manipulation and trust on emotional and behavioral reactions in conflicts in close relationships. journal of personality and social psychology, 83(3), 708-723.

    larzelere, r. e., & huston, t. l. (1980). the dyadic trust scale: toward understanding interpersonal trust in close relationships. journal of marriage and family, 42(3), 595-604.

    fincham, f. d., & bradbury, t. n. (1992). assessing attributions in marriage: the relationship attribution measure. journal of personality and social psychology, 62(3), 457-468.

    kaynak: chatgpt

  • yıllar evvel (yaklaşık 8-9 sene oluyor) iş dönüşü atm'ye uğramıştım.biraz para çekmem gerekliydi.atm önüne geldim.önümde iki kişi var.dede torun muhtemelen.dede 70li yaşlarda torun 10-11 yaşlarında bir kız çocuğu.

    atm bu.hızlı hızlı para gönderme ,para çekme yeri.baktım baya baya oyalanıyorlar.sonra sonra anladım işlemi yapamıyorlar ya da bilmiyorlar.

    -amcaaa!! sorun mu var?

    dedim gevşek gevşek.

    +yeğenim askere para yatıracağız beceremiyoruz.

    dedi.

    -dur amca ben halledeyim,

    dedim yanlarına yanaştım.

    çocuk,ben,dede atm'nin başındayız.

    -ver amca kartı,söyle hesap numarasını vs….

    -kaç para amca? dedim…

    +10 lira

    dedi adam.

    hayatımda garibanlık yüzünden böyle yutkunduğumu hatırlamıyorum.

    on liraya muhtemelen o zamanlar 2 paket filan sigara alınıyor. ya da üç ne bileyim.paranın o zamanki değerini hatırlamıyorum ancak hatırladığım bir şey var, çok bozulmuştum bu duruma.

    -tamam

    dedim girdim bilgileri, ileri falan filan geçtim para yatırma kısmına,

    -ver amca parayı dedim,

    adam çıkardı verdi iki beşlikten oluşan on lirayı.

    hayatımdaki en “hiçbir şeye yetmeyecek” on lirayı o akşam orda gördüm.on liranın en “yetmeyecek hali”. atm'nin alamayacağı kadar eski,kırışmış iki adet beşlik…

    beşlikleri tümlüyor gibi yaparak temiz bir on lira çıkardım çaktırmadan,rencide etmeyecek kadar parayı çaktırmadan ilave ederek askere yolladım.

    diliyorum o asker çok büyük yerlerdedir,dilerim o güzel çocuk çok iyi okullarda rahat rahat okuyordur,dilerim o amca hala sağlıklı ve mutludur.