hesabın var mı? giriş yap

  • g.tten g.te değişen durum. tamamen kişisel bi sorundur bence. yok askerde ilk 3 gün sıçamayacaksın, yok yurt dışında sıçamayacaksın. b.kunu çıkarmayın oğlum, ben askerde de sıçtım her gün, uçak aktarması yapacakken 2 saatlik arada italya'da da sıçtım. eğer uslu bir çocuk olursanız siz de sıçabilirsiniz.

  • daha önce söyledim mi bilmiyorum ama

    baba oluyorum lan yazarlar :)) oğlum büyüyünce buraları hep okuyacak. o yüzden terbiyeli yazın. sıçtırtmayın bacağınıza.

  • on kere ligin en skorer oyuncusu olmus, bunlarin buyuk kisminda otuz sayi ortalamasini gecmis ve bir seferinde 37.1 gibi bir ortalama tutturmus, kirk yasinda 20 sayi ortalama yapmis kariyerini 30.1 sayi ortalamasiyla bitirmis, ve bunlari prime time'inda babasinin oldurulmesiyle basketboldan iki bucuk yil uzak kalarak basarmis, (bkz: chicago bulls) takimina 6 sampiyonluk kazandirmis, nba tarihinin en iyi skoreri ve tum basketbol tarihinin en buyuk sporcusudur.

  • japon falan olmadığım halde paris ziyaretimde kapıldığım sendrom. kafayı yiyecektim lan.

    bu mu ulan, dedim. bu mu bize midnight in paris'lerde, amelie'lerde, before sunrise'larda, paris je'taime'lerde gösterilen paris, dedim. bu memleket öyle garip bir yer ki dostlarım, eğer şehre iner inmez le marriott gibi bi otelde kalamayacaksanız, parasızlıktan o leş metronun leş duraklarında burnunuza sidik kokusu çekeceksiniz demektir. eğer şehre gare du nord* gibi bir yerden girme ihtimaliniz varsa ve paris metrosu'nu kullanamayacak kadar yeniyseniz o şehre, şunu aklınıza sokun: her köşe başında üç zencinin beklediği o leş rue du faubourg saint dennis'i yürüyeceksiniz demektir şehre kadar. işte, lille'den büyük umutlarla bindiğim tgv'den gare du nord'da indiğimde, bütün bu başıma geleceklerden habersiz, sarı-sıcak bir paris beklentisiyle o gardan dışarı adımımı atmış idim fakat paris'in benim yoluma çıkardıkları, bir türlü bulunamayan bir hostel, ayrıca dolu bir hostelde tek başına kalan, yüzü gözü şişmiş bir koreli ve sidik kokulu metro istasyonları oldu. sonrasında o kadar louvre görmüşüz, eyfel görmüşüz, hepsi boş beleş dostlarım. tek gerçek var, o da leş paris.

    peki soruyorum şimdi, ben ne yapaydım da yaşamayaydım bu sendromu, ha?

    hâlâ diyorum ki, keşke süskind'in das parfum'ünü paris'e gitmeden önce okusaymışım.

  • bu sendroma adını veren olay 1973 yılında stockholm'deki başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya cıkmıştır. kreditbanken isimli bir bankayı soymaya kalkan soyguncular kuşatılınca bankada bulunan 4 kişiyi rehin almışlar ve altı gün boyunca direnmişlerdir. altı günü sonunda polis operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya aktif olarak direnmişlerdir. daha sonra ise soyguncular aleyhine tanıklık etmeyede yanaşmamışlardır hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. bu olaydan sonra psikolojide benzer rehine-rehinci olaylarındaki yakınlaşmaları tanımlamak için kulanılan bir deyim haline gelmiştir.

  • twiter'dan bir yorum:

    erbakan'ın kızı da şeriat istiyodu. miras ortaya gelince, şeriata göre yarım pay almamak, medeni kanuna göre eşit pay almak, için kardeşini mahkemeye verdi.

  • insanların, insanları kategorize etme hastalığından nasibini almış çocuk olmaktır.

    hayatın her zaman güllük gülistanlık olamayacağı gerçeğiyle erken yaşta yüzleşmiştir. bu çocuklar için insanlar genellikle ‘şımarık ve umursamaz’ diye yorum yapar. o şımarık ve umursamaz çocuk dış dünyaya yansıtılan kişidir. içlerde bir yerde hep ‘neden?’ diye sorgulayan kırılgan ama olgun bir yetişkin vardır.

    anne ile babasının elini tutmuş zıplayarak giden bir çocuk gördüğünde gözüne toz kaçtığı için bir iki damla yaş süzülür bazen. serde erkeklik var tabii, ağlanmaz.
    bu çocuk gün gelir büyür. artık ilişkilere de doğru yorum yapabilmektedir ve mutsuz, geçimsiz bir aileye sahip olmaktansa, anne babası boşanmış bir çocuk olmanın daha iyi olduğunun farkına varır. ‘neden?’ diye sorgulaması, bu farkına varmayla sonlanır.

    bazen öyle an gelir ki eşşek kadar adam olsa bile, anne ile babasının elini tutmuş zıplayarak giden bir çocuk gördüğünde gözüne toz kaçar.

  • 2014'te bir memur maaşı 2000 lira yoktu. insanlar o paraya 1 ay geçiniyordu. bölüm başına 2450 lira para, aylık 10 bin liraya yakın para ediyor. bugüne uyarlarsak ayda 35-40 bin lira para.

    bu da az bir para değil bence..