hesabın var mı? giriş yap

  • siri'ye alarmı kurmasını söyledim. hangi güne kurmamı istersin? diye sorunca önce hafif bir tedirgin oldum. bu sabah saat 08:00 kur dedim. sonra ismimle hitab ederek, ''alarmın bu sabah saat 08:00'e kurulmuştur.'' dedi. yusuf yusuf titrek sesle teşekkür ederim dedim, o da bana rica ederim, yardımcı olacağım başka bir şey var mı? dedi. yok sağol dedim, o da bana iyi geceler dedi.

    bu saate kadar korkudan uyuyamadım amk, alarmı iptal ettim siri'yi de kapattım.

  • prokrustes bir haydut. ya da yunan mitolojisinde adı geçen bir kahraman diyelim.
    prokrustes rivayete göre, atina ile megara yolu arasında yaşamış. onu bahsimize konu eden şey çok önem verdiği, boyu boyuna uygun olan demirden yatağı.
    prokrustes'in kendi boyuna göre olan yatağının ebatları, ona göre ideal ve mutlak olan formmuş. öyle ki prokrustes kendisi için uygun olan ebatları herkes için de ideal ve değişmez kabul ediyormuş.
    yoldan geçen yolcuları evinde ağırlar, yatağında yatırırmış. boyu yatağa göre kısa gelenin boyunu gererek uzatır; uzun olanın boyunu ise bacaklarını keserek kısaltırmış. böylece herkesin boyunu yatağa eşitlermiş.
    efsaneye göre atina kralı theseus sonunda aynı yöntemleri kullanarak prokrustes'i öldürmüş.
    prokrustes öldürülmüş öldürülmesine ama tek biçimciliğin, mutlakçı anlayışın, dogmatizmin sembolü olarak tarihe adını yazdırmış.
    peki günümüzün prokrustes'leri kimler veya hangi kurumlar?
    iktidarlar, sosyal mühendislik yöntemleriyle, eğitim sistemini kullanarak biçimlendirdikleri toplumlara tek tip bir yaşam biçimi dayatmıyorlar mı?
    daha da ötesi küresel olarak bizim için ideal olanın ne olduğu belirlenmiyor mu?

    kitleler olarak tüketim kültürü veya bilinç endüstrisi tarafından üretilmiyor muyuz? neye inanacağımız, neler yiyeceğimiz, giyeceğimiz, neye nasıl tepki vereceğimiz, hangi konuda ne şekilde düşüneceğimiz ve hatta kim olacağımız ve nasıl bir hayat yaşayacağımız sorularının cevapları hazır şekilde paket olarak önümüze konmuyor mu?

    prokrustes kendi usulüne göre vahşi biçimde öldürüldü ama ruhu bugün sistem olarak içimize işlemiş durumda. onun amaçları kimi zaman baskı ve şiddetle, çoğu zaman da hiç farkına bile varmadığımız bir vasatta tatlı tatlı yaşamlarımıza zerk ediliyor.
    pavlov'un köpeği gibi şartlandırılıyor, yönlendiriliyor, biçimlendiriliyoruz. kodlandığımız üzere aynı şeylere gülüyor, üzülüyor, ağlıyor, seviniyor veya küfrediyoruz. dolayısıyla tüm dünya insanları olarak aynı hayatları yaşıyor, prokrustes'in ruhunu biteviye şad ediyoruz.

  • 3 lira maaş alıyor diye her türlü pisliğe katlamalı gerektiği düşünülen insan. amk paranın köpeği olmak böyle bir şey, gel veriyim maaşını akşama kadar taciz edeyim, ayağımı koklatayım.

  • ölümüne en çok üzüldüğüm 2 insandan biri.. yıllar önce tesadüfen ankara manhattan'da dinlemiştim. "kim bu? bu nasıl çalmak nasıl söylemek?" şeklinde hayranlıkla izlemiştim bira içmeyi unutarak. davulda utku ünal basta demirhan baylan vardı yanlış hatırlamıyosam. beste de çalmışlardı bolca. hayatımın en boktan senesi olan '99'da * herşeyden uzaklaştığım sadece hiçbişeyi yapmak istediğim bi dönemde müzik marketin rafında bi kaset gördüm. "yavuz çetin-ilk vay! o adam" aldım tereddüt etmeden. dinledikçe müziğe ve gitara yeniden sarıldım. tanışmak istiyodum bu insanla. biri mfö ile olmak üzere 4 kere daha izlemiştim ankara'da. sondan bi önceki programında talkbox'la ilgili bi soru sordum çekinerek. hoşuna gitmişti güzel bi muhabbete dönüştü. benim için önemini , tekrar gitar çalıyo olmamın sebeplerinden biri olduğunu da söylemiştim fazla damar ayrıntıya girmeden. sevinmişti. "ne mutlu bana" demişti. kibar , mütevazi ama değerinin bilinmediğinden emin bi havası vardı. son programında da çıkmak üzere olan satılık albümünden bahsediyodu. şirketlerle ilgili problemlerden bahsetmişti. farklı bi sound olduğundan bahsetmişti.. tam yine gelse ankaraya dediğim günlerde aldım haberi. nacizane çaldığım her notada o da var. peki bu kimin umrunda? benim.. ve yazmak istedim..

  • şükela kampanya. ver eksini geç. bırak kendileri çalıp kendileri oynasınlar.ayar versen ne olacak.

  • vallahi bizim birlikte de vardı bu tipten. ilk gecenin sabahında "koğuşu kim temizleyecek burası çok havasız" diye çıkıştı onbaşıya. çorumlu onbaşı, "oda servisi gelecek" dediğinde de "iyi bari" demişti.

  • akademisyenim. hani ülkenin yine en azından ekonomik açıdan şanslı kesiminden sayılıyorum. 7500 lira maaş alıyorum. yani başımdaki belek’te bir maaşımla 3 gün tatil yapamıyorum. elin ingiliz’i 5000 km öteden gelip 2 ay ülkemin sefasını sürüyor. söyleyeceklerim bu kadar.

  • görev yaptığım okuldaki toplam 10 kadın öğretmenden sadece 2 tanesi açıkken ve kapalı olanlar halihazırda başörtülü derse giriyorken, açıklar ve kapalılar arasında çoktan zıtlaşmalar oluşmuşken, okul idaresi açık kadın öğretmenlere cephe almışken, yıldırma politikalarını hızlandırmışken, beni sadece acı acı gülümseten kampanyadır.

    not: açık kadın öğretmenlerden biri benim.

  • 20 mart 2021'de, yine bir gece yarısı ülkenin merkez bankası başkanını görevden alarak sadece 3 ayda ülkenin para biriminin %20 değer kaybetmesine neden olarak 83 milyonu rahatsız eden bir zübüğün gece yarısı kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı yoktur diyerek getirdiği yasaktır.