hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle bu pedro alonso (berlin) gerçekten de vefalı ve karakterli bir adammış. ülkemize geldiğinde gördüğü sevgi karşısında, on milyonlarca dolar versek dahi yapamayacağımız reklamı, tüm dünyada izlenen popüler bir dizide bizler için doğaçlama olarak yapmıştır. dizinin en sevilen karakterlerinden biri olarak, romantik bir akşam yemeğinde, aşık olduğu kadına "hayatımıza renk katmak için istanbul'a gideriz" demesi gerçekten de paha biçilemez bir selam bizler için. çünkü dizinin orjinal metninde istanbul geçmiyor.

    eğer bu dizi abd veya fransız dizisi olsaydı, istanbul ismi anca bir terör saldırısı haberinde duyulurdu. işte bu yüzden bu adamın yaptığı şey çok değerli.

  • arkadaşlarıyla buluşmaya çakarlı aracı ile emniyet şeridinden yardırarak giden, iyi parti milletvekili lütfü türkkan'ın kızı dilara türkkan'dır.
    link

    bir ara pek çok bürokratla birlikte bu vekillerin de çakar hakkı kaldırılmıştı . ama güzide meclisimiz bunu kabullenir mi, 3-4 ay sonra ak partili bir vekilin teklifi ile bir torba yasanın içine bu haklarını geri almayı sıkıştırıverdiler.

    tabi ki güzide ülkemizde vekile, valiye, müdüre, bürokrata tanınmış hak eşine, dostuna, çoluğuna, çocuğuna, 7 sülalesine de tanınmıştır. ne diyeceksin ki?

    edit: lütfü bey twitter'daki son tweetinin altında konuyla alakalı soru soranların tweetlerini gizlemiş. bakalım bir açıklama yapacak mı.

  • tanıştık.
    arkadaş olduk.
    iyi arkadaş olduk.
    çok iyi arkadaş olduk.
    dost olduk.
    en iyi dost olduk.
    sevgili olduk.
    ayrıldık.
    bitti.

  • "artan maliyetler" sebebiyle bursa büyükşehir belediyesi'nin halka pamuk eller cebe demesi olayıdır. bir yanda tunç soyer'in izmir'de işe gidiş ve iş çıkış saatlerinde ulaşımı yüzde elli indirimli yapması, bir yanda istanbul'da öğrenciler için aylık ulaşımın elli liraya düşürülmesinin görüşülmesi, bir yanda da bunlar. herkes amacını güzel bir şekilde belli ediyor. istanbul gibi bir şehirde bile öğrenciye hiçbir zaman yüz lira olmadı o kart, yazıktır.

    edit: birisi de çıkıp demiş ki yüz lira ile kimse aç kalmaz. herkes baba parası yiyemiyor sayın yazar. aldığı dört yüz lira burs ile bir ayı çıkarmaya çalışan, geçinemediği ve ailesinden destek alamadığı için gece gündüz demeden herhangi bir işte çalışan öğrenciler de gördü bu gözler. tabii bir eli yağda diğeri balda sayın yazar bunu nereden bilecek?

  • öyle tırt biriydim ki, mezuniyet töreninde kepim kaybolmasın diye havaya atmadım. bi de havaya atıp tutmuş gibi yavşak tavırlar sergiledim.

  • avrupa'da ve kuzey amerika'nın bazı yerlerinde 19. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiş, topluluk üyelerinin hemen hemen hepsinin katıldığı bir tür kamusal dalga geçme, eleştiri ve cezalandırma pratiği. charivari farklı yerlerde farklı isimler almış: haberfeldreiben, katzenmusken, schnurren, skimmigntons, rough music gibi. rusya'da ise buna vozhdenie denilirmiş.
    ingiltere ve fransa'da charivari daha çok uygunsuz evlilikler karşısında (mesela çok yaşlı bir adamla çok genç bir kadının evlendirilmesi gibi) hiddetlenen ahalinin tepkisini ifade etme biçimi olarak gündeme gelirmiş. gerdek gecesi ahali gelin ve damatın evi önünde toplanır, sabaha kadar tenekeler çalarak, bağırıp çağırarak gürültü yapar; çifti rahatsız ederlermiş. ya da evlenmeksizin çocuk doğuran kadınlar, mevcut toplumsal cinsiyet rollerinin dışında hareket eden erkekler veya karısından dayak yiyenler vs. charivarinin kurbanı olurlarmış.
    stephen frank'ın anlattıklarına göre rusya'nın kırsal bölgelerinde görüldüğü biçimiyle charivari, daha çok ufak tefek hırsızlıkların cezalandırılmasında, daha doğrusu köy topluluğu önünde hırsızın utandırılması ve küçük düşürülmesine dayanan bir cezalandırma pratiğinin parçası olarak iş görüyormuş. çaldığı her neyse o şey boynuna asılarak bağrış çağırışlarla, gürültüyle köyde dolaştırılan hırsız, sonra tüm köylüler önünde özür diliyor ve ardından yine tüm köye votka ısmarlıyormuş. arada sırada köylülerin votkayı fazla kaçırdıkları durumlarda hırsızın dövüldüğü ve hatta bazen dayaktan öldürüldüğü bile söz konusu olabiliyormuş.
    (bkz: rough music)