hesabın var mı? giriş yap

  • 2014'lü yıllardır. her allahın günü oha bu ne sis diyorum pencereden kafamı uzatmamla olayın sis olmadığını anlamam bir oluyor.
    bir tek ben mi doğalgazla ısınıyorum oğlum memlekette?

  • 2015 yılı için 15 temmuzu 16 temmuza bağlayan gece imsak vaktinde son bulacak sahurdur. tüm oruç tutan halkıma selam olsun. daha nice ramazanlara kavuşun sevgi ve hoşgörü ile.

  • normalde küçük yaşta büyükmüş gibi davranan çocukları sevmem, büyümüş de küçülmüş çocuklar bana sevimli gelmez. çocuk ya da büyük fark etmez her insanın yaşına göre davranmalıdır derim ama paloma'yı çok sevdim. o olgun karakter hiç sırıtmamış. ailesiyle, çevresiyle olan ilişkisi, hayata olan bakışı çok iyi.

    tek kelimeyle şahane bir film. sakin sakin, yavaş yavaş ilerliyor. tam olarak feel good movie değil, bazı yerlerde bu şekilde geçiyor ama böyle insana dinginlik veriyor.

  • yahu çık, bekar adamım, sanki size basmışım gibi ne yaygara yaptınız, altı üstü bir beğeni butonuna bastım de, bitsin gitsin, ne bu kıvırmaya çalışmalar yahu diye düşündürten yanıttır.

  • 1960larda nasa icin çalışan james lovelock tarafindan, lynn margulis'in de yardımıyla geliştirilen hipotez. lovelock 1979'da yazdıgı " gaia: a new look at life on earth" adlı kitapta, bu hipotezden ilk defa bahsederek, dünyanın aslında canlı bir organizma gibi olduğunu iddia etmiştir. dünyadaki yaşamın adı gaia'dır ve buna göre karalar gaia'nın kemikleri, okyanuslar, denizler ve ırmaklar onun dolaşım sistemi, atmosfer onun solunum sistemi, üzerinde yaşayan canlılar da onun sinir sistemidir. lovelock'a gelen eleştirilerin birinde, canlı olan her organizmanın üreyerek çoğaldığı, dünyadaki yaşam için ise böyle bir durumun olmadığı söylenir. lovelock buna; dünya dışında, örneğin marsta bir şekilde yaşam oluşturulduğunda, bakterilerin yaşaması sağlandığında, gaia çoğalmış olacaktır, diye cevap vermiştir. neticede, bu hipotezde lovelock'ın anlatmak istediği şey, dünyanın bir bölümüne gelecek zararın, aslında dünya üzerindeki tüm yaşamı etkileyeceğidir

  • var böyle kız. enfes birşey. tanıdım, yaşadım onunla biliyorum. bu sadece bir restaurant ya da barda hesaba ortak olmasıyla ilgili bişey değil.

    bakın şöyle birşeydir;

    erkek: eve geçerken şurdan iki pizza alsak mı ki?
    kız: almayalım
    e: aç değil misin?
    k: açım ama gerek yok. iki pizza için ne kadar para vereceksin?
    e: 20-25 falan heralde.
    k: ver o parayı bana o zaman...

    (kız bir markete geçer çocuk kapıda sigara içiyordur. kız elinde poşetlerle çıkar)

    k: makarna ve yoğurt aldım, sana güzel bir makarna yaparım 15 dakikada. fazladan bir paket aldım evde bulunsun. kola da aldım. bu arada peynir zeytin falan bir kaç şey daha aldım. tavuk alacaktım da para yetmedi. kahve de bitmişti sizin evde biraz kahve aldım.yemekten sonra içeriz. onu da sen yaparsın artık...
    e: bir ömür kahve yaparım sana ben...

    edit: evlendim onunla.

  • - kütüphaneci kız!
    - la olum niye yere atıyon kitapları?
    - oh evet kütüphaneci kız!kız bana! daha fazla kız bana!
    - olum bak hepsini toplatırım allahıma
    - ooovhh oovh! söv bana!evet!evet!
    - mna koyim zaten alıyon alıyon getirmiyon kitapları
    - aaah geliyoooruuum geliyooruuum!
    - kitapları da getir

  • sene 1997
    istanbul'a yeni gitmişim.
    çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.

    ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.

    kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.

    -işte böyle buluşuluyordu.

    şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.

  • değerli meslektaşlarım, sevgili ekşi okurları,

    bu entry'i girerken inanın utanıyorum. dünya okulu olduğunu iddia eden bahçeşehir koleji yeni dönem (2024-2025) öğretmen maaşlarını tecrübe gözetmeksizin 25-30 bin civarında teklif ediyor. inanın geçmişinden ders almayan, markasını bu kadar kötüleyen başka bir okul görmedim ben hayatım boyunca. bahçeşehir koleji maaş konusunda öğretmenine uğrattığı haksızlıklara aralıksız devam ediyor. umarım bu enrty bir fişek olur, bir şeyleri düzeltiriz. şu an bağlı olduğum okulda bu fiyata sadece kendi çocuğu kurumda okuyan öğretmenlerimiz imza atıyor. bir öğretmenin emeğinin karşılığını 25 bin olabilir mi? acilen bahçeşehir yönetim kurulunun elini vicdanına koyması gerekiyor.. tabii öyle bir vicdanları varsa..

    bilgilerinize sunar, desteğinizi rica ederim.