hesabın var mı? giriş yap

  • önce bir kavga çıkar.kavgada kendini üstün olarak gören taraf horozlanmaya başlar,diklendikçe diklenir,artisliğin kralını yapar.
    bu durum karşı tarafdan birinin kelebeği çıkarıp şakır şukur sallayıp açmasıyla bi anda değişir,ya biz sorun istemiyoruz abi ye döner,kavga etmeye hiç gerek yok a döner.
    buna halk arasında kelebek etkisi denir

  • hasbel kader fındıklı kampüsünü gezdim, derya deniz hem manzara hem eserler harika. insanın okuyası geliyor. bir de ögrencilerin yaptığı bazı çalışmalara bayıldım. digital cam baskı, fresk, heykeller vs. acaba bunların satışı yapılır mı ? ya da ögrenciler iş alıp yapar mı ? bilen bir yeşillendirse sevinirim

  • 50-60 kişilik bir grup beşiktaş taraftarı ramazan ayında otobüsle çaykur rizespor deplasmanına giderler. nasıl olsa tüm gün otobüste uyuyacaz, bari oruç tutalım şeklinde düşünüp oruç tutmaya karar verirler. lakin evdeki hesap çarşıya uymaz, yolda uyuyamayıp daha beter acıkırlar. rize'ye vardıklarında iş dayanılmaz bir hal alınca gördükleri bir caminin önünde toplanıp şu şekilde bağırırlar:

    (beste: bu gece barda)
    cami imamı, oku ezanı,
    yeter artık ananın amı..

  • edit: sadece güncel ay test sonuçlarını aşağıya ekledim.

    erişimimde bazı imkanlar olduğu için düzenli olarak antikor testi yaptırıyorum.
    coronavac aşı çalışmalarında üçüncü fazda denektim. gerçek aşı denk geldiği ortaya çıktı. ikinci dozu olduktan 15 gün sonra ilk testimi yaptırdım. o esnada spike protein testi yoktu henüz, sars-cov-2 ıgg olarak geçen testi yaptırdım. bundan iki ay sonra ise spike protein antikor testi yaptırabilmeye başladım. tarihlerle birlikte aşağıya yazıyorum.

    takip ettiğim kimi doktor ve profesörler antikor seviyesinin ne kadar bağışıklık kazandığımızla bir ilgisi olmadığını söylüyor. ben daha çok aşı olmamın üzerine ne süreyle antikor üretebildiğimi takip etmek istediğim için bu işe girdim.

    tarih / test cinsi / ref. / sonuç
    21.01.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 4.18 s/co
    26.02.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 18.59 s/co
    25.03.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 12.46 s/co
    29.04.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 12.79 s/co
    28.05.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 9.02 s/co
    09.07.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 4.92 s/co
    10.08.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 2.94 s/co

    tarih / test cinsi / ref. / sonuç
    25.03.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 123.8 u/ml
    29.04.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 111.2 u/ml
    28.05.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 100.9 u/ml
    09.07.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 133.4 u/ml
    10.08.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 250+ u/ml

    ikinci dozu aldıktan iki hafta sonra yaptırdığım ilk testle testi takiben bir ay sonra yaptırdığım ikinci test arasında dört kattan fazla bir antikor artışı vardı. bir ay sonra bu seviye belli bir noktaya geriledi. bir ay sonra orada kalmaya devam etti. spike protein ölçümü için de aynı durumdan bahsedilebilir gibi geliyor bana, önceki dönemlerde bu sonuçlar olmasa da.

    neticede en azından benim durumumda antikorun aşıdan hemen sonra en çok miktarda üretilmediği, bir buçuk ay sonra kadar pik yaptığı ve sonra gerilediği gibi bir durum var. tamamen cahil halimle bu seviyelerde içim rahat, antikor artık negatife dönene kadar bu testleri yaptırmaya devam edeceğim aylık bazda, bir yandan da kendimce aşının en azından antikor üretmekteki etkinliğini de takip etmiş olacağım. hemen hemen dört aydır fena gitmiyor gibi işte.

    bu arada sıfır yan etki oldu bende, aşı yerinde ağrı dahil. hatta ikinci doz için gittiğimde çalışmaları yürüten doktorla sohbet ederken "bana plasebo mu geldi acaba, en ufak yan etki görmedim, bari aşı yerinde ağrı olsaydı" dedim. o da yan etki olacak diye bir kaide olmadığını, bunun plasebo aldığıma dair bir emare olamayacağını, aşı yerindeki ağrının ise aşıyı yapan kişinin becerisiyle ilgili olduğunu söyledi. zaten ikinci dozdan sonra da bir iki gün kolumda ağrı oldu, aşı yapan arkadaş sağolsun.

    umarım herkes istediği tip aşıya en kısa zamanda ulaşır. ben eşime oranla daha çok dışarı çıkmak zorunda olduğum için ve biraz da meraktan denek olmuştum. ha aşı oldum diye de aldığım önlemleri gevşetemedim çünkü eve virüs taşımayacağımın garantisi yoktu. etrafta tek aşılı kişi olmak da çok saçma bişey bu arada. bir anlamı varsa söyleyeyim, korona olmadım henüz. aşı mı korudu, önlemlerim mi bilmiyorum. ama annem babam da coronavac oldular ve onlar için içim daha rahat artık.

  • "sennnnn... sennn kiii, düşmanlarıııı..." diye nara atan çocuk iticiliği. saçının birkaç telinden tutup indireceksin aşağı, düşmanı görsün.

  • aydınlanma projesi, dünyanın büyüsünü ortadan kaldırmak gibi büyük bir iddiayla ortaya çıkmıştı. bunda belli ölçüde de başarılı oldu fakat geriye varoluşu anlamsızlığın içinde süzülen insanlar bıraktı. bugün, uzaya koloni kurulması ve yapay zekayla insanın cyborg vari bir canlıya dönüştürülmesi planlanıyor. akıl, putlaştırılınca, insan denen varlık da geçmişten sahip olduğu eşsiz bütünlüğünü yitirdi.

    modernite dahilinde tüm bilebileceklerimiz, bir eserin üç saniyelik ölçüsü içerisinde duyumsayabileceklerimizi dahi veremiyor bize. teoriler, konferanslar, türlü türlü lakırdı eşliğinde, "dünyanın bu kez anlaşıldığı" deklare ediliyor, fakat boşluğa atılan her madeni para, sessizliğin içinde kayboluyor ve unutuluyor.

    insan ruhunun, bilimsel olarak anlaşılabileceği çabası, farklı söylem yapılarına angaje kabuller doğuruyor. bu kabuller, çevresine bir kalabalık toplayabildiği ölçüde gerçek halini alıyor. halbuki, mikro düzene dair bilebileceklerimiz de, makro düzene dair bilebileceklerimizin ötesinde değil. her insan, evren denli bir derinliğe ve genişliğe sahip. bunu anlayabilmek değil bir başkası, belki insanın kendisi için dahi mümkün değil.

    beş yüz seneden daha evvel zamanlarda, şehirlerin duvarları vardı. öyle ki, şehir, etimolojik anlamını da çevresi örtülü bu duvarlardan alıyordu. duvarların ardında olanın korkusu, içeridekileri inanç sahibi yapıyor ve birbirine bağlıyordu. bugün, şehirler böyle duvarlara sahip değil, şehrin şeffaflaşması, insanın şeffaflaşmasını da zorunlu kıldı ve artık herkes herkesin her şeyi. içte biriktirilebilecek bir şey yok, zira, "her şey paylaşıma açık olmalıdır" gibi bir ortak kabul söz konusu.
    içsiz ve içeriksiz bu şeffaf insan için, konuşmak da, kalabalığa hitap etmekten ibaret hale geldi. konuşmanın, sessizlikle örtülü muhtevasının yerinde, demagoji, dedikodu ve arzulardan türemiş bilinçlerin bayrakları dalgalanıyor artık.

    materyalist dünya görüşü içerisinde, insan kendi acılarına yabancılaştığında ya da onları unutmayı başardığında, başkalarının acılarına da yabancılaşıyor. böyle bir mevcudiyet içinde, "ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok" gibi insanı dünyaya ve diğer insanlara yabancılaştıran bir konum alıyor insanların çoğunluğu. vurdumduymazlık ve rahatlık, tam olarak buradan çıkıyor ve dünyaya yayılıyor.

    bugün, insanın sahip olabileceği tüm özellikler, rekabet ve çekişmenin etrafında kümeleniyor. kendine ait bir dünya kuran insan, bu dünya toplumun çıkarlarına hizmet etmediği ölçüde, toplumca yargılanıyor. insanlar, "maaş", "iş" gibi toplumsal statüleriyle değerlendiriliyor ve kıyaslanıyor. toplumsal kabullerin ürettiği bu iş bölümleri ise, dizginsiz bir öznelliğin verebileceği derinliği, genişliği ve renkleri veremiyor.

    tüm bu olanlardan dil de nasibini alıyor. modernite dahilinde, geçmişte sahip olduğu derinliği, dokuyu ve kokuyu kaybediyor. düz ve renksiz, bir bilgisayar metninden fırlamış bir ambiyansa bürünüyor. ayırması, bölmesi ve parçalamasıyla da, anlaşma çabasını imkansızlaştırıyor. sadece, tek tipleştirmeye hizmet ediyor.

    "dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır" diyen martin heidegger'in anlama kapasitesinin derinliği de burada saklı. bugün, bizim sahip olduğumuz dünyanın sınırları çok ama çok dar. en başta, kullandığımız dil buna sebep. mevcudiyeti takribi 200-250 sene ile sınırlı sekülerizmin içine gömüldüğümüz için, bu paradigmanın dışında nelerin olabileceğini tahayyül edemiyoruz, vizyonumuz bu dar görü ile sınırlı. anlamıyoruz, çünkü neyi anlayamadığımızı anlayamıyoruz.

    tüm bu sakatlanmış ruh halimizin panzehirinin, gelecekte değil, fakat geçmişte olduğuna inanıyorum ben. bugün akıl yönünden bir şeyler edinebilmiş olsak da, ruhsal bakımdan çok ama çok eksilmiş vaziyetteyiz.

    edit: yukarıdaki alıntı, heiddegger'e değil, wittgenstein'a ait. "dil varlığın evidir" sözüyle karıştırmışım.