• eski ayyaslardandir, iyi icici oldugu bilinir.
    buna ragmen nasil olmussa ayasofya camiine imam olmustur.
    imam olmak aklinin ucundan bile gecmeyen bekri'nin imamligi ile ilgili soyle bir hikaye rivayet olunur:

    bekri goreve basladigi ilk gun, bir cenaze camiye gelir ve üstad cenazenin basina gecer. cemaat saf tutar. bu sirada bekri cenazenin bas kismina dogru egilerek cenazeye bir seyler mirildanir. bunu goren cemaat,
    "hayirdir efendim, ne dediniz merhuma" diye sorar.
    bekri üstad:
    münker ve nekir sualde dunyanin ahvalini sorarsa "bekri ayasofya'ya imam oldu, varin gerisini siz dusunun" dersiniz demis.
    ruhu sad olsun.
  • “bütün günahlar içki gibi sarhoş etseydi, sokaklarda ayık insan bulamazdınız.” (bekri mustafa)
  • 1593-1634 yıllarında sultanahmet’te yaşayan bekri mustafa’nın adını, herhalde duymuş olmalısınız…

    onun, kendini genç yaşında “içki”ye verdiğini, “gece-gündüz içtiği” için bekri namıyla ün yaptığını ve 41 yaşında öldüğünü belki bilmezsiniz ama bekri mustafa’nın “imam” olma hikâyesini herhalde bilirsiniz.

    yorgancı esnafından ahmet ağa’nın oğlu olan ve gece gündüz içtiği için bekri namıyla ün yapan mustafa 1593 yılında kadırga’nın cinci meydanı ile küçük ayasofya camii arasındaki bir evde dünyaya gelmiştir.

    babasının hali vakti yerinde olduğu için çocukluğu refah içinde geçmiş, beş yaşında iken küçük ayasofya camii yanındaki mahalle mektebine eğitime başlamış, burada hıfız ederek hafız olmuş sonra da beyazıt medresesine devam etmiştir. sabahları medrese’ye giderken akşamları da babasının dükkânında yorgancılık işini yüklenmişti

    18 yaşındayken annesinin de vefatıyla yalnız kalan genç yorgancı bazı arkadaşlarının da ısrarı ile bu dönemde içkiye başlar. kumkapı’da agop’un meyhanesinin başlıca müdavimleri arasına karışır. çok geçmeden medreseyi de dükkânını da bir tarafa bırakan mustafa ağa bütün ömrünü gece gündüz bu meyhanede içki içmekle geçirmeye başladığından bekri namıyla anılmaya başlanır.

    uzun boylu, iri yapılı, geniş omuzlu, pos bıyıklı ve güçlü kuvvetli bir adam olan bekri mustafa, son derecede zeki, nüktedan ve hoşsohbettir. hazır cevaplılığı ve hak bilirliği ile herkesin takdir ve sevgisini de toplamıştı. bekri mustafa’nın bu özelliklerini duyan dördüncü murat, daha şehzadeliği sırasında kendisini nedimeleri arasına almış, tahta çıkışından sonra da saraya dahil olmuştu.

    dördüncü murat, içki yasağını koyduğu yıllarda dahi bekri’nin ayyaşlığını hoş görmüş, kendisinden iltifatlarını esirgememişti. bekri mustafa’nın bu içki yasağı devirlerine ait pek çok fıkrası vardır.

    hikâye şöyle:

    bekri mustafa, yoksul bir mahallede “küçük ayasofya camii”nin önünden geçmektedir. o sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen bekri mustafa’yı “hoca” zannederek namazı kıldırmasını söylerler.

    “yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler. bekri mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.

    bekri mustafa gülerek cevaplar: “sen şimdi aramızdan ayrılıp ahrete gidiyorsun. eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, bekri mustafa ayasofya’ya imam oldu dersin. onlar durumu anlar…” der.
  • şu hikayenin de kahramanlığına yakıştırıldığı insandır; bekri mustafa bir gece çok sarhoş halde evinin yolunu tutar, sokağı bulur fakat evi bir türlü bulamaz.

    o sırada sokaktan geçen birini görür ve sorar: -bekri mustafa'nın evi hangisidir?
    adam bakar önce bir ve şaşırır: -ya bekri mustafa sensin zaten der.
    bekri mustafa: -ben sana kim diye sormuyorum ki zaten, evi nerde diye soruyorum.
  • meşhur tarihçi reşad ekrem koçu'nun hakkında şöyle bir yazısı vardır.

    içki yasağının en amansız devri, iv. murad zamanı olmuştu. ne kadar garip bir tesadüftür ki ayyaşların piri bekri mustafa da o devirde yaşamıştır; muhtemeldir ki layemut şöhretini, o müthiş yasağa rağmen içki içmesi yüzünden ve bu kahbar padişahın lutfi mahsusuna uğrayarak başını cellat pençesinden kurtarmasından almış olacaktır. bekri mustafa üzerine nakledilen en güzel fıkralardandır:

    mustafa üsküdar iskelesinde kayıkçılık yaparken bir gün sultan murad ile sadrazam bayram paşa tedbil gelirler ve mahsus koca ayyaşın kayığına binerler, sahilden bir hayli açılınca, kayıkçı, rakı destisini dikip birkaç yudum çeker. sultan murad, “baba destiyi uzat, bir yudum da ben içeyim!” der. mustafa güler, “sen içemezsin oğul, içindeki su değil, rakı!” der. padişah, “niye içemeyelim?” deyince, “tahammül edemezsiniz, belli olur, hem kendinizi hem de beni yakarsınız!” der. beriki ısrar edince destiyi uzatır. yol aladursunlar, desti elden ele dolaşır. bir ara sultan murad, “baba sen padişah yasağından korkmaz mısın?” diye sorar. bekri mustafa, “korkarım, amma padişah beni burada nerden görecek?” der. padişah, “ya ben haber verirsem?” deyince, “veremezsin, sen de içtin, kellelerimiz beraber düşer!” cevabını verir. bunun üzerine çakırkeyif olan hükümdar, “ya ben padişah, bu adam da sadrazam bayram paşa ise!” deyince, bekri mustafa kürekleri bırakıp kahkahayı atar, “hey köftehor. ben demedim mi tahammül edemezsiniz diye! şunun şurasında iki yudum rakı içtiniz, biriniz padişah, biriniz vezir olmaya kalktınız!” der.
  • dorduncu murat zamanında yasamis, unlu turk ayyasi. istanbuldaki kati icki yasagina karsi icmeyi surdurmus, bizzat dorduncu murata yakalanmis ancak tatli dili sayesinde kelleyi kurtarmistir.
  • iyi bir hafız olmasına rağmen içkiciliğiyle ün salan bekri mustafa nüktedan, hazır cevap ve hak bilirliğiyle içkiye koyduğu yasakla anılan padişah sultanahmet’te doğup yaşayan bekri mustafa iyi hafızdı.
    sarhoşluğun örneği ve “sarhoşların şahı” olarak tanınmıştır bekri mustafa. adı nice yüzyıllardır dillere destan olmuş, hikayeleri kuşaklar boyunca dillerde dolaşmıştır. işte bu böylesine ünlü bir bekri mustafa’dır. yorgancı esnafından ahmet ağa’nın oğlu olan ve gece gündüz içtiği için “bekri” namıyla ün yapan mustafa, 1593 yılında kadırga’nın cinci meydanı ile küçükayasofya camii arasındaki bir evde dünyaya gelmiştir. babasının hali vakti yerinde olduğu için çocukluğu refah içinde geçmiş, beş yaşında iken küçükayasofya camii yanındaki mahalle mektebinde eğitime başlamış. burada “hıfız’ ederek “hafız’olmuş, sonra da bayazıd medresesi’ne devam etmiştir. sabahları medreseye giderken akşamları da babasının dükkanında yorgancılık işini yüklenmişti. 18 yaşında iken annesinin de vefatıyla yalnız kalan genç yorgancı bazı arkadaşlarının da ısrarı ile bu dönemde içkiye başladı. kumkapı’daki agop’un meyhanesi’nin başlıca müdavimleri arasına karıştı. çok geçmeden medreseyi de dükkanı da bir tarafa bırakan mustafa ağa, bütün ömrünü gece, gündüz bu meyhanede içki içmekle geçirmeye başladığından “bekri” namıyla anılmaya başlandı.
    uzun boylu, iri yapılı, geniş omuzlu, pos bıyıklı ve güçlü kuvvetli bir adam olan bekri mustafa, son derece zeki, nüktedan ve hoş sohbetti. hazır cevaplığı ve hakbilirliği ile herkesin takdir ve sevgisini de toplamıştı. bekri mutafa’nın bu özelliklerini duyan dördüncü murat, daha şehzadeliği sırasında kendisini nedimleri arasına almış, tahta çıkışından sonra da saraya dahil olmuştu.

    bekri mustafa’nın bu içki yasağı devirlerine ait pek çok fıkrası vardır. bir gece kendisini içki masasında yakalayıp şişesi ile birlikte bostancıbaşı’nın huzuruna çıkarmışlar. bostancıbaşı, şişeyi elinde sallayarak hiddet içinde bağırmış: “şu zıkkımı nasıl içersin be adam?” hiç istifini bozmayan bekri, şişeyi bostancıbaşı’nın elinden alıp, koynundan kadehini çıkarıp “önce bu şişeyi alır, sonra içindekini kadehe boşaltırım. ve kadehi de işte böyle yudumlarım” diyerek bir yudumda içmiş. bostancıbaşı onun bu cüretkar hali ve hazırcevaplığı karşısında diyecek söz bulamamış ve kendisini affetmiş.

    bir gün bostancıbaşı yine kendisine kızacak olmuş. “bu içtiğin rakılar ihtiyarlığında burnundan gelecektir.” ağanın bu sözleri karşısında bekri şen bir kahkaha atmış: “aman ne iyi... ben de doldurur, yine içerim. desene ihtiyarlıkta da işimiz iş, safamız tam olacak.”

    bostancıbaşı’nın adamları bir yaz gecesi bekri mustafa’yı bir havuzun içinde oturup rakısını demlenirken görmüşler. kendisini alıp karakola götürmek isterler. bekri birden öfkelenir: “çekin arabanızı be... burası size ait değildir. kaptan paşa gelsin. deryaya o karışır ancak.”

    konu, komşu bütün mahalleli ve devletin ileri gelenleri bekri mustafa’yı içine düştüğü durumdan kurtarmak amacıyla çare ararlarken akıllarına onu küçükayasofya camii imamlığına getirmek gelmiş. iyi bir hafız olan ve medrese görüp okuyan ve bu işe yatkın olduğundan şüphe olmayan bekri mustafa için bu hiç de yadırganacak bir iş sayılmaz. hele ortada kendisini içkiden kurtarmak gibi bir de önemli sebep varken.
    bekri mustafa, sultan murat’ın da onayladığı bu görevi kabullenir mecburen. işe başladığı gün öğle namazından sonra kaldırılan bir cenazenin namazını kıldırdıktan sonra tabuta doğru eğilip birşeyler söylemiş. bütün cemaatin dikkatini çekmiş onun bu davranışı. birisi dayanamamış sormuş “merakımızı uyandırdı ağa... neler söyledin öyle?”

    bekri mustafa her zamanki gibi kendinden emin bir şekilde konuşmuş:

    “öteki dünyadan haber sorarlarsa bekri mustafa imam oldu de, anlarlar dünyanın halini dedim.”

    birgün dostlarından biri kendisine neden bu kadar içtiğini sorunca bekri omuz silkip, kendinden emin bir şekilde konuşmuş:

    “öldükten sonra kıyamete kadar bekleyeceğimi düşünerek şimdiden bol bol içiyorum ki sonradan aramayayım.”

    işte böylesine renkli hikayelerle dolu yaşantısı çok kısa sürmüş bekri’nin. henüz 41 yaşında iken hastalanmış ve iki, üç gün içinde hayata gözlerini yummuş. cenazesi vasiyeti üzerine “balıkpazarı meyhanelerinin civarında bulunan mezarlığa” gömülmüş. sonra bu mezarlık kaldırılıp yerine dükkanlar ve çarşı yapılmış. bekri mustafa’nın bu yalnız kabri yetmişli yıllarda yemiş adıyla anılan semtin kasımpaşa sokağında bulunmaktaydı. 1903 yılında çevre esnafı arasında toplanan para ile onarılmış ve başucuna bir taş dikilmiş.

    dillere destan olan bekri mustafa, geçmiş yaşantımızın en ünlü bir halk kişisi olarak günümüzde de anılarıyla yaşatılmaktadır.
  • tarihi anlatılarda günahkar ama inanan imajı çizilmiş birisi. bekri içkiyi günah olduğunu bile bile içer ama vazgeçemez. bir ara eminönü civarında demlenen ayyaşlar gece demlenmeyi fazla kaçırınca mezar taşına sarılıp baba bizi niçin bıraktın diye ağlar, mezarına da rakı ve şarap dökerlermiş. gündüzleri de aynı mezara türbe seven milletimizin kadınları gelerek, kocaları içkiden kurtulsun diye dua ederlermiş. mezarı da aynı yaşantısı gibi komedilere konu olmuş.
  • ölüler öbür tarafta hasretini çekmesin diye mezarlarına şarap dökermiş.
  • genç yaşta anne ve babasını kaybettikten sonra ayyaşlık mertebesine ulaştığı ve dördüncu murat ı da içkiye alıştırdığı rivayet edilen kabadayı.
hesabın var mı? giriş yap