• benlikle alakali bir baska sey de ilgili hafiza sistemleri. bir teoriye gore, benligin olusmasinda kullanilan kabaca iki tur hafiza var. ilkinde mantik yurutme kullanilarak eski anilar birbirine baglaniyor ve benligin ozellikleri haritalandiriliyor. mantik iliskileri kurdugumuz icin biraz yavas oluyor fakat cok fazla aniya gerek duymuyor, inferencelar, extrapolationlar yapabiliyor.

    ikinci sistem ise daha refleksif; ortada bir akil yurutme yok, sadece binlerce aninin olusturdugu bir istatistiksel iliskilendirme var. yani bu sistem uzun sureler boyunca gelisiyor ama bir kez gelisti mi de epey baskin oluyor. hemmen scientific american'da okudugum ornegi vereyim: profesyonel sporcularin atletik, kuvvetli veya hizli olduklarini bilmeleri icin hafizalarina danismalarina gerek yok. istatistiki iliskilendirme sayesinde, gecmis binlerce aninin etkisiyle, kisinin atletik oldugu bilgisi artik o kisinin benligiyle butunlesmis durumda. fakat bu sporculara duygusal olup olmadiklari soruldugunda, ne bileyim iyi rol yapip yapamadiklari soruldugunda boyle refleksif bir cevap veremiyorlar, kisilikleriiyle butunlesmis ozellikler degil bunlar. o yuzden de diger sistemi devreye sokuyorlar ve tek tek eski anilarina bakip (cok hizli bicimde tabii) arada bir mantiksal iliski kurmaya, bir pattern gormeye calisiyorlar.

    iste teori su ki, bazen bu hafiza mekanizmalarinda rol alan dokular dejeneretif hastaliklar yuzunden curuduklerinde, insanin benligi de degisiiyor. birkac tane belgelenmis hasta var bu sartlara uyan; 60 kusur yasinda bir anda eski aliskanliklarini birakip tam ters seylere zevk duyan, buyuk bir sevkle din degistiren, yeni hobiler edinen, vs.. sorgulandiklari zaman da hicbiri tatmin edici bir aciklama getiremiyorlarmis, ancak "artik bunu seviyorum" gibi sig seyler soyleyebiliyorlar.

    yakinda "ben eski neclayi sevmistim, ne oldu ona" diye soran sevgilinize, beyninizin mr'ini cikarip, powerpoint sunumu esliginde "onun devreleri yandi, noronlari sizlere omur, ben modifiyeli haliyim" diyerek cevap verebilir, 21.yy'a yakisan turk kadini olabilirsiniz.
  • "sağlıklı bir gözün, parmağın ya da dişin farkına varmazsınız. ama toz kaçmış bir göz, iltihaplı bir parmak ya da apseli bir diş kendini hissettirir. benliğin bilincine varmanın bir hastalık olduğu açık değil mi?"
    (bkz: mıy /@hanging rock)
  • "modern benlik; hurdalar, dogmalar, çocukluk anıları, gazete makaleleri, rastgele sözler, eski filmler, küçük zaferler, nefret ettiğimiz ve sevdiğimiz insanlardan oluşturduğumuz sallantılı bir binadır." (salman rüşdi)
  • kicinizi saga sola oynatmak istediginiz zaman beyin kictan sorumlu bolgeye bir komut yolluyor, o komutun bir kopyasini da beynin hareketlerden sorumlu bakanlik binasina gonderiyor. bu merkez hareketlerin sonucunun tahmininde rol aliyor. mesela saga bakarken goruntunun saga kayacagini birkac saniiye oncesinden biliyoruz. eger ki gercek hareketten, yani bu ornekte gozden gelen sinyaller, merkez binada atip tutan noronlarin tahminleriyle biraz farklilik gosterirse beyin yeni birseyle karsilastigini anlayip, yaptigi ise daha cok dikkat veriyor.

    simdi gelelim olayin ozune. bu iki sinyal arasindaki fark cok fazla olursa, yani tahminle, gercek hareketten gelen feedback tamamen alakasiz seylerse, hareketlerimizi biz degil baskasi kontrol ediyormus gibi hissediyormusuz. sizofrenlerin bazilarinda bu olay var; adamlar da olayi cilgin komplolara yoruyorlar tabii, "su karsidaki hukumet ajani yeni bir beyin kontrol aleti kesfetmis, demin gozumu kasimami o sagladi". ic ses duyma hadisesinin de bununla alakasi var; ses sinyallerinin tahmini sanki baskasinin sesiymis gibi duyuluyor, vahiy geldi diye seviniliyor
  • “sıkıntılarımız, hayal kırıklıklarımız, zaaflarımız ve beğenmediğimiz yanlarımız aslında kendi gerçek benliğimizi yeterince kavrayamamış olmamızdan kaynaklanıyor. biz yalnızca sahte benliğimizin bilincindeyiz, gerçek benliğimizin değil. yapılması gereken gerçek benliğimizi ortaya çıkarmaktır... tüm yoga uygulamaları, onların meditasyon ve zihinsel yoğunlaşmaları işte bu gerçek benliği ortaya çıkarmak içindir.” *
  • bir "sana" "varamamış"lık.
  • çevreme bir baktım. insanın kendine atfettiği misyonları düşündüm. hatta şu anda bile düşünen canlı klişesini kullanmış gibi hissedip uyuz oluyorum. ama insanı sosyolojik bir varlık olarak düşünmeye çalışınca, her şeye bu temelden bakınca karmaşa diz boyu oluyor. "lan insan ne acayip, ne karmaşık bir canlı" modunda oluyorsunuz. "ne medeniyetler kurmuş, ne savaşlar yapmış, ne başarılara imza atmış; heybete bak!" işte o zaman savaşlar, devletler, cinayetler, açlık, internet, din, ekonomi, para vs. bir parça da olsa normal gelmeye başlıyor; tüm bunların bir parçası olmayı garipsemiyorsunuz.

    ama insanı biyolojik bir varlık olarak düşününce, o zaman durum farklı oluyor. sen de diğer canlılar gibi doğan, büyüyen, yiyen, içen, sıçan, işeyen, ölen bir canlısın. aslında yaptığın her şeyin, her davranışının arkasında kimyasal ve biyolojik etmenler var. tıpkı bir kedi, köpek, at, kertenkele veya karınca gibi. ama bunun önünde öyle bir perde var ki.

    işte bu perde, insanın benliği diyeceğim şeyden ibaret. bunun bilimsel adı ego mudur, id midir, göt müdür bilemiyorum ama ne kastettiğim belli olsa gerek. insanın götü kalkık bir yaratık olduğunu söylemeye çalışıyorum. çok özel olduğuna kesin olarak inanıp, sadece hangi anlamda özel olduğunun keşfedilmesini beklemekten bahsediyorum. yeryüzünde on binlerce yıldır 100 milyara yakın insanın yürüdüğünü okuyup, bunu idrak ettiğini zannedip hala gizliden gizliye özel olduğuna inanmaktan bahsediyorum. organizmasının bütünlüğünün kalıcı olmadığı inceden ayyuka çıkınca, zihnine insanın ölümsüzlüğü garanti eden çeşitli dekorlar yerleştirmekten ve buna canı gönülden inanmaktan bahsediyorum. gece gökyüzüne bakıp "milyarlarca galaksi", "bilmem kaç ışık yılı", "bilmem kaç katrilyon" gibi şeyleri tasavvur edebiliyormuş gibi yapmasından, buradan kendinin ne kadar önemsiz olduğu sonucunu değil, bu büyüklükleri ifade edebildiği için ne kadar akıllı olduğu sonucunu çıkarmasından bahsediyorum. daha uzatılabilir.

    şöyle birkaç adım uzaklaşıp bakarsak olaya, bunların temelinde varlığının sona ereceği kaygısının olduğu belli. yani insanın götünün kalkıklığı, başka bir deyişle benliği, öleceğinin farkında olmasından ve buna kayıtsız kalamamasından ibaret.

    insanın bu dünyada temelde bir bitkiden daha farklı olmadığını kabul etmek zor. onca başarıya, başarısızlığa, heybete, ilüzyona bakarak bunu kabul etmek zor. o kadar işte hoca. senin organizma bir yumurta ve sperm tarafından, uygun koşullar altında oluşturuldu. bu organizma dağılacak. kimi başka organizmalara besin olacak. kimi o bile olamayacak. sonuçta evrenin bir parçası olmaya devam edeceksin, ama bunu bilen bütün ve işlevsel bir beynin olmayacak. aynı bir araya gelmeden önceki halin gibi. "dünyada iz bırakmak" diye tabir ettiğin ve ölümü aldatamadığın için icat etmeye çalıştığın şey işte bu kaygıdan doğdu.

    "hayatı olduğu gibi yaşamak". bunu yapmak, yazması kadar kolay değil. insanın evrilme sürecinde belirleyici bir kriter olmamış bu farkındalık heralde.
  • william james'a gore benligin uc yonu vardir.
    1. maddesel benlik: kisinin kendisine ait olan her seydir. elbiseleri, arabasi, parasi vs. burada onemli olan nokta kisinin, benligi maddesel seylerle ozdeslestirmis olmasidir. maddi anlamdaki para gucu ortadan kayboldugunda benligi de yok olur.
    2. sosyal benlik: james'e gore sosyal yasanti icinde pek cok maskeler takmaktayiz. hepimizin aile, okul, is, kulup veya dernek, sosyal medya vs. benligi var. bireyler bu rollerin her birinde tutarli davranmaya calisir. ancak, farkli benliklerin davranislari arasinda pek cok farkliliklar olabilir. bireyi cok yakindan taniyan bir kisi ayni anda bu ayri benlikleri gorse cok sasirabilir.
    3. ruhsal benlik: cok subjektiftir. bizim kendimizi nasil degerlendirdigimizi, nasil algiladigimiz belirler. yeteneklerimiz, ilgilerimiz, tutumlarimiz, hepsininin kendimizce kisisel olarak degerlendirilis bicimleri girmektedir. carl rogers ruhsal benlige benlik kavrami adini vermistir.
    benligin bu üç yönü deneyimci benlik adi verilen bir bütünü olusturur.
  • belli bir hazzı yaşayabilmek için dekore edilmiş imgeler toplamıdır. gözde çok büyütmeye gerek yok kısacası
  • herhangi bir kişinin veya nesnenin kimliği, karakteri veya temel nitelikleri, diğer bir deyişle bilinçli ve bilinçdışı nitelikleri de dahil olmak üzere psikolojik ve fiziksel bütünlüğüdür. benlik, kişinin kim olduğunu imleyen kimlikten farklı olarak, kişinin psikolojik bütünlüğünü ve psikososyal bir aktör olmasını sağlayan ayırt edici özellikleridir.
hesabın var mı? giriş yap