• laz mimarisi ve mütahitliği sanılanın aksine dadism in yok olmadığının en güzel örneğidir yurdumda.
    ben yaptım oldu gibisinden bir anlam içerdiğinden, memlketimizde ki sanatçıların yüzde 90 ı dadaisttir.
  • 1916 da doğup dil ve estetik kuralları tanımayan kelimelerin anlamlarına değer vermeyen, anlatımda başıboş ve alabildiğine geniş çağrışımlara dayalı bir yol izleyen, bile bile kapalılığa sapan savaşa ve toplumsal güvensizliğe karşı başkaldırmayı ilke edinen bir sanat ve edebiyat akımı...
  • dadaizme gore bir siir nasil yazilir: gastedeki haberlerden alakasiz sekilde kelimeler kesilir, bunlar bir torbanin icine konulur, karistirilir ve sonra kura ile kelimeler cekilir, bunlar yanyana yazildiginda elimizde nefis dadaist bir siir olur.
  • silip evrenin sonsuz boşluklarına göndermeye kıyamadığım bir dosya ile hakkında geniş bilgi edinilebilecek sanatsal akım. gelişmeler hemen altta efenm.

    · jean arp, richard hülsenbeck, tristan tzara, marcel janco ve emmy hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında zürih’te hugo ball’in açtığı cafe’de toplandı. fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen "dada" akımın ismi olarak seçildi. bildirisi de burada açıklandı. bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. 1. dünya savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı.
    toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve andre breton, louis aragon, philippe soupauld, paul eluard ile georges ribemont-dessaignes’in yazılarının yer aldığı litterature'dü. dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi.

    dadaizm başlangıçta teknolojiye ve savaşa muhalet bir düşünce ile yola çıkmıştır. dada savaşa sebep verenin insan olması ve insanın güzel sanatlarla yüzünü örtmesi ve vicdan temizliği sağlaması düşüncesinden yola çıkarak sanatı suçlu bulur, dadaya göre sanat kirlidir, var olanı yansıtmak haricinde yapılan sanatlarda, sanatçı duygu yoğunluğu içinde eserini diğer insanlara sunar, bu diğer insanlar için değildir, sanatçı kendi hisleriyle oynamaktan zevk alır, aynı zevk diğer insanlara yansıdığında, histeri yayılır bu insani histeriye ortak olmaktan suçluluk duyarak kendini diğer insanlardan soyutlar ve kendini olmayan, bilinmeyen bir alana taşır.. bu yaşanılan dünyadan bir sürgündür.. onun kabül ettiği yerde mantık sınırları yoktur. insan mantık sınırları içine sıkışmış, zaman ve yer kavramları ile ampirik bir düşüncede yol alırken dada tam tersine insani olanı kabül etmez, insanda olan ampirik düşünceye (merak, algılama, çözümleme) asla sapmaz. varolmayan yer dadaizim kabüllenme ve mantığın bitiş noktasından başlar. bu kabüllenme mantığın sınırlarını aşan bir kabüllenmedir. yokluk ve sınırsızlık mümkündür.. bu dada düşüncesine sınırsız bir güç verir. dada bu gücü kullanmaz onunla yaşar. sanatın ve dolayısı ile insanın suçlarına ortak olmaz ve sanatın verdiği haz ile yüzünü saklamaz.. meraktan ve çözümlemeden uzak bir düşünce olarak ilerlemesi olanaksız görünen dadaizm tam tersine bir çok akım ve meslek gurubuna öncülük etmiş, bu fikirden esinlenen bir çok fikre temel olmuştur. reklamcılık, grafik tasarım gibi meslekler ve sürrealizm, karikatür gibi sanatlar örnek olarak gösterilebilir. örneğin reklamcılık üzerine düşünecek olursak, büyük bir ilaç kutusu ile yapılmış giyim mağazası vitrini, insanın çözümleme doğası gereği dikkat çekecek ve bilinç altında olan ve farkında olmadığımız öğrenme hissi ile mağazadan içeri girmeye meyil vermemizi sağlayacaktır. reklamcı bu fikir ile işini başarı ile tamamlamış olur.. fakat düşünce dada ile ortak paydayı paylaşsa bile bir amaç içerdiği için dadaizmden ayrılır, sürrealizm sanat akımında ise dadaizmin etkisi ile doğmuş olsa bile sanatsal histeri ile çalışması özelliği bu akımı dadaist düşünceden ayırır..
    dada fikrini en iyi kelimenin kendi anlamı anlatabilir. dada, henüz düşünme çağına gelmemiş bebeklerin çıkardığı sesten esinlenerek bu adı almıştır, herhangi bir anlam içermeyen bu kelime dadanın temel düşüncesini ortaya koymaktadır. yazılı sanatlarda ise gerçeklik ve anlam yotur, görsel sanatlarda aynı şekilde hiç bir anlam içermemektedir, fakat bu eserler yaratılırken insan mantık sınırlarından çıktığı için bilinçaltı kendisini tam olarak ifade eder.
    dadaizmin teknikleri ise çoğunlukla hür fikirlerdir. dadaist şiir yazmak için herhangi bir yerden alınan kelimeler (örn:gazeteler) veya o anda hiç bir anlam ifade etmeden akla gelen kelimeler herhangi bir sıralama yapılmadan şans eseri denilebilecek yöntemlerle sıralanır..ortaya çıkan yazı içinde ki birbirinden bağımsız kelimeler birbirleri ile çağrıştıracakları düşünceleri ortaya koyacaktır.. bu her insanda farklı angılanabilir, bitti....

    dada 1916'da zürih'de doğmuş olan bir sanat akımıdır. i. dünya savaşı'nın katliamlarına ve budalalığına duyulan nefretten doğan bu hareket, şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekteydi. dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba göstermiştir. savaşın bitmesinden sonra 1918'de dada hareketi almanya'ya sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı. dada hareketinin bir diğer önemli özelliği sürrealizmin önünü açması ve hatta temellerini atmasıdır. dada hareketinin içinde yer alan pek çok sanatçı daha sonraları sürrealist hareket içinde etkili olmuştur.

    dadaizmin öncülerinden genç macar şairi tristan tzara (1896-1963) 1917'de dada dergisini çıkarmaya başladı. bu dergide dadaizmin öncüleri ball, hans arp, richard hulsenbek ve tzara, ses şiiri, anlamdışılık şiir ve şans şiiri adını verdikleri yeni şiir biçimlerini denemeye başladılar. kısa zaman sonra fransa'nın önde gelen şairleri de bu dergide çalışmaya başladılar: aragon, eluard, breton ve diğerleri.

    'insanın anlamsızlık (unsinn) üzerine kurduğu mantıksal zincir yerine, mantıksal bağı bulunmayan anlamdışılık (ohne-sinn) konmalıdır.' dada, sanata karşı doğanın yanındadır. dada'ya göre doğada anlam yoktu, öyleyse sanatta da anlam olmamalıydı....ancak dadaistler her ne kadar sanata karşı olduklarını, geleneği reddettiklerini ve sadece yozlaşmış bir toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da ortaya koydukları çalışmalarla fütürizmin görsel alfabesini zenginleştirmişlerdir. kural ve dogmalardan kurtulmak sanatçıyı kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır. şans eseri olarak bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, dadaistler kendiliğinden (spontane) olanı planlı davranışlarla birleştirmenin yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel kısıtlamalardan kurtulmuştur. dada aynı zamanda, harf biçimlerini kübizm kavramına uyan -fonetik semboller olarak değil- görsel biçimler olarak kullanmıştır.

    dada hareketine ilişkin en önemli tartışmalardan biri dada'nın gerçekten de sanat karşıtı (anti-art) olup olmadığıdır. bu tartışmanın sebebi dadaist sanatçıların genel olarak sanat konusunda fazlasıyla eleştirel olmalarıdır. 'yüksek ve güzel' olduğu düşünülen sanat'ı üreten ve ona tapan toplumla, i. dünya savaşı'na sebep olan toplum ne de olsa aynı toplumdur. 1916'da sanat aşığı olmak, dadaistler için, katışıksız ikiyüzlülük demekti. dadaistlere göre sanat dolaylı yoldan da olsa suçluydu.

    daha da kötüsü, eğer alman erkekleri, fransızları ve rusları süngüleriyle şişlemeye, sırt çantalarında goethe'nin kitabıyla gidiyorlarsa, bunu, sanat insanlığı aptal yerine koyduğu, insanların dünyayı olduğundan daha güzel bir yer olarak görmelerine sebep olduğu için yapıyorlardı. işte dadaistleri en çok kızdıran ve radikal ifade yollarına iten de buydu. dada yerleşik sosyal estetiğe acımasızca bu yüzden saldırmıştır. güzelliğin, simetrinin ve anlamın bozguna uğratılması ve geleneksel malzemelerin reddedilmesi dada'nın başlıca özellikleriydi. bütün bunlar dada için, insanlığı toplu cinayete sürükleme kapasitesi olan bir sosyal ritmin bozulmasıydı.
    dada'nın hemen hemen herşeyi inkar etmesi, yeni ve güçlü iletişim yöntemleri yaratmış; bunlar şiirde yeni biçimlerin kullanılması, görsel iletişimde ise kolaj ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur. bu tekniklerde, resimli dergilerden, eski mektuplardan, basın ilanı ve etiketlerden kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve birbiriyle ilgisi olmayan bu resim ve işaret parçalarından, yeni anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.

    alaycı ve aşağılayıcı tavrıyla toplumsal değerleri kökünden sarsan dadaizm, 1912-1922 yılları arasında resim, edebiyat, tiyatro ve müziği içine alan sanat dallarına olduğu kadar grafik tasarımın da görsel diline devrimci nitelikler getirmiştir. 1922'de üyeler arasındaki sürtüşmelerin artması, yıkıcı etkinliklerin bir sınıra dayanması ve çok sayıda dadaist'in sürrealizm'e yönelmesi sonucu, varlığını sürdürecek bir zemin kalmadığı için son bulmuştur. ancak dada, yeniliğe ve başkaldırıya esin kaynağı olan, bir özgürleştirme hareketi olarak geçerliliği kalmamış alışkanlıklara karşı savaşması, uzlaşmaz tutumu ve tutkusu ile bugün bile entelektüel ve sanatsal buluşlara örnek olmaktadır.

    dadaizmin öncülerinden biri olan hans arp 'sosyal estetik'ten zamanla daha fazla uzaklaştım' isimli yazısında dada hareketini çok iyi bir şekilde özetliyor: 'dada insanın akla uygun aldanışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır. dada insanın mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi istemektedir. işte bu yüzden biz dada'nın büyük davulunu bütün gücümüzle çalıyoruz ve mantıksızlığın övgülerini tüm nefesimizle üflüyoruz....dada için felsefeler bırakılmış eski bir diş fırçasından daha az değerlidir, dada onları büyük dünya liderlerine bırakır. dada erdemin resmi sözlüğünün iğrenç entrikalarını kınamaktadır. dada saçma olan için vardır, ki bu saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. dada doğa gibi saçma ve akla aykırıdır. dada doğadan yana ve sanat'ın karşısındadır...'

    dada hareketi kesinlikle doğduğu zamanın özel koşuları göz önüne alınarak incelenmelidir. sözü geçen zamanlar, büyük bir karışıklığın, belirsizliğin ve deliliğin hüküm sürdüğü zamanlardır.

    jean arp, tzara gibi genç sanatçıların fransızca tahta at anlamına gelen dada ismini kullanarak sonrasında birçok fransız sanatçıyı içine alan ve daha sonrasında sürrealizme(gerçeküstücülük) evrilen bir akım..resim tandanslı olup, dönemin çok yetkin edebiyatçılarını da içine almayı başarmıltır..zira bunlardan en önemlileri (zaten yakın arkadaş olan) breton-aragon-soupauld üçlüsüdür..akabinde eluard da dahil olmuştur bu üçlüye..kutsal kitapları maldoror'un şarkıları'dır ve bu kitabın kutsiyetini korumak pahasına bar basıp kavga etmişlerdir.sonrasında sürrealist olan bu şair grubundan, aragon o dönem tanıştığı elsa triolet onu toplumcu-gerçekçi akıma evriltmiştir..
    sloganları oldukça ilgi çekicidir: 'sanat öldü, yaşasın sanat! '

    dadaizm

    adil bilhan altay
    2002-2003 2. sınıf desen fotoğraf db ©
    "aynanın altındaki çeşme bir şişeye açılmaktadır. aynaya baktığınızda ise kendinizi görürsünüz, akan siz misiniz zaman mı, çünkü sizde değişmektesiniz her saniye her zaman." işte böyle yaşayan bir eseri üretebilecek akım dadaizm.
    dada, 1916'da zürih'de doğmuş olan bir sanat akımıdır. i. dünya savaşı'nın katliamlarına ve budalalığına duyulan nefretten doğan bu hareket, şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekteydi. dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba göstermiştir. savaşın bitmesinden sonra 1918'de dada hareketi almanya'ya sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı. dada hareketinin bir diğer önemli özelliği, sürrealizmin önünü açması ve hatta temellerini atmasıdır. dada hareketinin içinde yer alan pek çok sanatçı daha sonraları sürrealist hareket içinde etkili olmuştur.
    dadaizmin öncülerinden genç macar şairi tristan tzara (1896-1963) 1917'de dada dergisini çıkarmaya başladı. bu dergide dadaizmin öncüleri ball, hans arp, richard hulsenbek ve tzara, ses şiiri, anlamdışılık şiir ve şans şiiri adını verdikleri yeni şiir biçimlerini denemeye başladılar. kısa zaman sonra fransa'nın önde gelen şairleri de bu dergide çalışmaya başladılar: aragon, eluard, breton ve diğerleri.
    ’insanın anlamsızlık (unsinn) üzerine kurduğu mantıksal zincir yerine, mantıksal bağı bulunmayan anlamdışılık (ohne-sinn) konmalıdır.’ dada, sanata karşı doğanın yanındadır. dada'ya göre doğada anlam yoktu, öyleyse sanatta da anlam olmamalıydı. ancak dadaistler her ne kadar sanata karşı olduklarını, geleneği reddettiklerini ve sadece yozlaşmış bir toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da ortaya koydukları çalışmalarla, fütürizmin görsel alfabesini zenginleştirmişlerdir. kural ve dogmalardan kurtulmak sanatçıyı kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır. şans eseri olarak bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, dadaistler kendiliğinden (spontane) olanı planlı davranışlarla birleştirmenin yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel kısıtlamalardan kurtulmuştur. dada aynı zamanda, harf biçimlerini kübizm kavramına uyan fonetik semboller olarak değil, görsel biçimler olarak kullanmıştır.
    dada hareketine ilişkin en önemli tartışmalardan biri dada'nın gerçekten de sanat karşıtı (anti-art) olup olmadığıdır. bu tartışmanın sebebi, dadaist sanatçıların genel olarak sanat konusunda fazlasıyla eleştirel olmalarıdır. ‘yüksek ve güzel’ olduğu düşünülen sanat'ı üreten ve ona tapan toplumla, i. dünya savaşı'na sebep olan toplum ne de olsa aynı toplumdur. 1916'da sanat aşığı olmak, dadaistler için, katışıksız ikiyüzlülük demekti. dadaistlere göre “sanat” dolaylı yoldan da olsa suçluydu.
    daha da kötüsü, eğer alman erkekleri, fransızları ve rusları süngüleriyle şişlemeye, sırt çantalarında goethe'nin kitabıyla gidiyorlarsa, bunu, sanat insanlığı aptal yerine koyduğu, insanların dünyayı olduğundan daha güzel bir yer olarak görmelerine sebep olduğu için yapıyorlardı. işte, dadaistleri en çok kızdıran ve radikal ifade yollarına iten de buydu. dada, yerleşik sosyal estetiğe acımasızca bu yüzden saldırmıştır. güzelliğin, simetrinin ve anlamın bozguna uğratılması ve geleneksel malzemelerin reddedilmesi dada'nın başlıca özellikleriydi. bütün bunlar dada için, insanlığı toplu cinayete sürükleme kapasitesi olan bir sosyal ritmin bozulmasıydı .
    dada'nın hemen hemen her şeyi inkar etmesi, yeni ve güçlü iletişim yöntemleri yaratmış; bunlar şiirde yeni biçimlerin kullanılması, görsel iletişimde ise kolaj ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur. bu tekniklerde, resimli dergilerden, eski mektuplardan, basın ilanı ve etiketlerden kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve birbiriyle ilgisi olmayan bu resim ve işaret parçalarından, yeni anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.
    alaycı ve aşağılayıcı tavrıyla toplumsal değerleri kökünden sarsan dadaizm 1912-1922 yılları arasında resim, edebiyat, tiyatro ve müziği içine alan sanat dallarına olduğu kadar grafik tasarımın da görsel diline devrimci nitelikler getirmiştir. 1922'de üyeler arasındaki sürtüşmelerin artması, yıkıcı etkinliklerin bir sınıra dayanması ve çok sayıda dadaist'in sürrealizm'e yönelmesi sonucu, varlığını sürdürecek bir zemin kalmadığı için son bulmuştur. ancak dada, yeniliğe ve başkaldırıya esin kaynağı olan, bir özgürleştirme hareketi olarak geçerliliği kalmamış alışkanlıklara karşı savaşması, uzlaşmaz tutumu ve tutkusu ile bugün bile entelektüel ve sanatsal buluşlara örnek olmaktadır.
    dadaizmin öncülerinden biri olan hans arp ‘sosyal estetik'ten zamanla daha fazla uzaklaştım’ isimli yazısında dada hareketini çok iyi bir şekilde özetliyor: "dada, insanın akla uygun aldanışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır. dada, insanın mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi istemektedir. işte bu yüzden biz, dada'nın büyük davulunu bütün nefesimizle üflüyoruz. dada için felsefeler bırakılmış eski bir diş fırçasından daha az değerlidir. dada onları büyük dünya liderlerine bırakır. dada, erdemin resmi sözlüğünün iğrenç entrikalarını kınamaktadır. dada, saçma olan için vardır, ki bu saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. dada doğa gibi saçma ve akla aykırıdır. dada doğadan yana ve sanat'ın karşısındadır". dada hareketi kesinlikle doğduğu zamanın özel koşuları göz önüne alınarak incelenmelidir. sözü geçen zamanlar, büyük bir karışıklığın olduğu zamanlardır.
    1920'li yıllarda çeşitli sanat akımları içerisinde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. birinci dünya savaşı ile birlikte başlayan bunalım, umutsuzluk ve çaresizlik ortamı, özellikle avrupa’da, toplumun hemen her kesiminde kültürel ve geleneksel değerleri altüst etti. bu yılgınlık ortamı, modern sanat akımlarının getirdiği yeniliklerle birlikte, sanatta yeni bir karşı duruşun ortaya çıkmasını sağladı. tüm gelişimiyle örtüşmemekle birlikte, on dokuzuncu yüzyılın ‘modernizm’ düşüncesinin bir parçası veya uzantısı olarak kabul etmemiz gereken dadaizm, fütürizm, gerçeküstücülük gibi sanat akımları, bu dönemde altın çağını yaşadı. tzara'nın 1921'de sahnelediği ‘gazdan yürek’ adlı yapıtı, her şeyi alaya alan, kontrolsüz mantık akışı ile yazılmış, tamamen görselliğe dayanan bir oyundu: kartondan giysilerle yapılmış boyun, göz, ağız, kulak ve kas, sırayla sahneye gelip, üç perde boyunca hiçbir anlamı olmayan şarkılar söylüyorlardı. örneğin göz, tekdüze bir sesle ‘heykeller, mücevherler, kızartmalar’ sözlerini üst üste yineliyor, ardından ‘sigara, sivilce, burun’ nakaratına giriyordu. tam anlamıyla bilinçaltı akımı tekniğiyle yazılmış ve sahnelenmiş bu oyunların drama tekniğiyle (üç birlik kuralı) veya mantıksal bir oyun kurgusu ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. her şey, görüntüde dile geliyordu. böylece ‘modernizm’ in en önemli nimetleri arasında görülen akılcılık, aydınlanma, düşünsellik gibi kavramlar, öncü akımlar tarafından sorgulanıyor ve reddediliyordu.
    gelenekleşmiş sanat yasalarından ve pozitivist önermelerden bağımsız olarak, mantık dışı ve saçma olanı öne çıkaran, natüralist ve gerçekçi sanat kuramlarının öz, biçim ve dil anlayışlarını hiçe sayan ‘dada’ akımı, bu yönleriyle bir yandan fütürizm akımı ile yakınlık gösterirken, öte yandan ‘gerçeküstücülük’ e zemin hazırlamış oluyordu. sürrealizmin ortaya çıkması için sosyal bir background koşulu yoktur. oysa dadaizm, sosyal koşullar olmadan varolamaz. sürrealizm, sanatın her dalına (müzik ve az da olsa mimari dışında) yayılmıştır. oysa dadaizm, sadece ‘topluma’ yayılmıştır. çünkü bazen de eylem şeklindedir. sergiden sonra, sergilenmiş bütün eserlerin topluca imha edilmesi gibi. amaç; mantıksal düzene alternatif yaratmak ve mantık dışı bir düzen oluşturmak yoluyla yeni bir gerçekliğe ulaşmak.
    dadaizm öldü, yaşasın dadaizm!

    kaynakça
    batur, enis: modernizmin serüveni, yapı kredi yayınları, istanbul, 2002.
    gombrich, e.h.: sanatın öyküsü, remzi kitabevi, istanbul, 1980.
    ipşiroğlu, nazan-mahzar: sanatta devrim, remzi kitabevi, istanbul, 1993.
    öztopçu, h. avni: doksanbeş – doksanaltı notları, h62, istanbul, 2002.
    tunali, ismail: felsefe ders kitabı, altın kitaplar, istanbul, 2000.

    dadaizm
    dadaizm nedir?
    dadaizm,her türlü dil ve estetik kuralını yıkmayı amaçlayan bir sanat akımıdır.

    hangi tarihler arasında başlamıştır?
    dadaizm akımı 1915-1922 yılları arasında başlamıştır.

    hangi ülkede başlamıştır hangi ülkede devam etmiştir ?
    new york,paris,berlin,köln,hannover ve zürich’te hemen hemen aynı anda başlamıştır.

    “dada” sözcüğü nasıl ortaya çıkmıştır?
    “dada” sözcüğü, 8 şubat 1916’da,zürih’te terrasse kahvesinde,bir sözlüğün rasgele açılması sonucunda bulunmuş ve benimsenmiştir.
    jean arp,richard hülsenbeck,tristan tzara,marcel janco ve emmy henningsin aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında zürih’te hugo ballin açtığı cafede toplanmasıyla benimsenmiştir.

    dadaizmin çıkış nedeni nedir?
    i. dünya savaşının katliamlarına ve budalalığına duyulan nefret ve tiksintiden doğan bu hareket,şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekte ve alışılmış estetiğe karşı çıkan yapıtlarını anlatmaktaydı.kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı.yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı.dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba göstermiştir.

    dadaizmin gelişmesi nasıl başlamıştır?
    savaşın bitmesinden sonra 1918’de dada hareketi almanya’ya sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı.tutumlarıyla kamuoyunu sarsmak, şaşırtmak ve onu uyuşukluğundan çekip çıkarmak isteyen dadaistler, bunun için yerleşik dil ve estetik kurallarına başkaldırdılar.sözcüklerin sözlük anlamını bile yadsıdılar.dadacılık, abd’de alfred stieglitz ve walter arensbergs gibi iki zengin sanatseverin çabalarıyla gelişmişt

    dadaizm içindekiler:- *dadaizm nedir? *dadaizm nasıl ortaya çıkmıştır? *dadaizmin çıkış nedeni *dadaizmin gelişmesi *dadaizmin etkileri *dadaizm ve sürrealizm dadaizm:- kurucusu tristan tzara olan dadaizm, her türlü dil ve estetik kuralını yıkmayı amaçlayan bir sanat akımıdır. 20. yüzyıl başlarında zürich, new york, berlin, köln, paris ve hannover kentlerinde ortaya çıkmıştır. ismi(“dada”), fransızca’da tahta at anlamına gelen bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. 1. dünya savaşının ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. fransız edebiyatında 20. yüzyılın başlarında gelişen bu akım, savaşın hemen sonrasında geliştiği için güvensizlik ve umutsuzluk ortamının ürünüdür. dadaizmle beraber pek çok yeni şey gelişmiştir: yeni düşünceler, yeni hedefler ve yeni insanlar gibi. diğer sanat akımlarının aksine, dadaizm belli karakteristiklere bağlı değildi. dadaist sanat, onu okuyan ya da gören kişinin yorumuna veya algılamasına göre değişiklik gösterebilirdi. dadaizm sayesinde, insanların duyguları o anda nasıl hissettiklerine bağlı olarak gelişirdi. insanın anlamsızlık üzerine kurduğu mantıksal zincir yerine, mantıksal bağı bulunmayan anlamdışılık konmalıdır. dadaizm, sanata karşı doğanın yanındadır. dadaizm’e göre doğada anlam yoktur, buna göre de sanatta da anlam olmamalıdır. dadaizmin öncülerinden biri olan hans arp sosyal estetikten zamanla daha fazla uzaklaştım isimli yazısında dada hareketini çok iyi bir şekilde özetliyor: dada insanın akla uygun aldanışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır. dada insanın mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi istemektedir. işte bu yüzden biz dadanın büyük davulunu bütün gücümüzle çalıyoruz ve mantıksızlığın övgülerini tüm nefesimizle üflüyoruz. ...dada için felsefeler bırakılmış eski bir diş fırçasından daha az değerlidir, dada onları büyük dünya liderlerine bırakır. dada erdemin resmi sözlüğünün iğrenç entrikalarını kınamaktadır. dada saçma olan için vardır, ki bu saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. dada doğa gibi saçma ve akla aykırıdır. dada doğadan yana ve sanatın karşısındadır... dadaizm nasil ortaya çikmiştir?:- dada ismi, jean arp, richard hülsenbeck, tristan tzara, marcel janco ve emmy henningsin aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında zürihte hugo ballin açtığı cafede toplanmasıyla benimsenmiştir. dadaizmin çikiş nedeni:- i. dünya savaşının katliamlarına ve budalalığına duyulan nefret ve tiksintiden doğan bu hareket, şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekte ve alışılmış estetiğe karşı çıkan yapıtlarını anlatmaktaydı. kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı. dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba göstermiştir. dadaizmin gelişmesi:- savaşın bitmesinden sonra 1918de dada hareketi almanyaya sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı. tutumlarıyla kamuoyunu sarsmak, şaşırtmak ve onu uyuşukluğundan çekip çıkarmak isteyen dadaistler, bunun için yerleşik dil ve estetik kurallarına başkaldırdılar. sözcüklerin sözlük anlamını bile yadsıdılar. dadacılık, abd’de alfred stieglitz ve walter arensbergs gibi iki zengin sanatseverin çabalarıyla gelişmiştir. stieglitz’in new york kentindeki “291” adlı sanat galerisi ve arensbergs’in stüdyosu hareketin merkezi haline geldi. abd’de zürich’teki hareketten bağımsız olarak çıkan etkinliklere man ray, morton schamberg ve francis picabia gibi sanatçılar da katıldı. the blind man, rongwron

    dadaizm nedir? ve almanya’da ne yapmak istiyor?
    1. dadaizm talep ediyor;
    1) radikal komünizm ana ilkelerine dayalı, kadın erkek tüm yaratıcı aydınların uluslar arası devrimci birliğini;
    2) her iş ve faaliyet alanında kapsamlı bir makineleşmeye girişilerek insanlar hızla işsizleştirilmeli. yalnızca işsizlik sayesinde hayatın hakikatine kişisel olarak vakıf olmak ve yaşama deneyimi kazanmak mümkün olabilir.
    3) mülkiyetin derhal kamulaştırılması ve herkesin kömünal bir sistemle beslenmesi sağlanmalı, sonar insanın kendini bütünüyle özgür hissedeceği kent aydınlatmaları ve parklar inşaa edilmeli.
    2. merkez komitesi talep ediyor;
    a) berlin potsdamer meydanında tüm kadın erkek yaratıcı aydınlar için kamunun giderinde ücretsiz aş dağıtılmalı.
    b) tüm papazların ve öğretmenlerin dadacı sadakat sözleşmesini yaygınlaştırma çabasına katılmaları
    c) kendilerine maneviyat işçileri diyen hiller ve adler’e karşı, ve onların gizli burjuvacılığına karşı, dışavurumculara karşı, klasik sonrası eğitim anlayışının savunuculuğunu yapan strum grubuna karşı bütün cephelerden vahşice bir savaş başlatılmalı.
    d) vakit kaybetmeden bir devlet sanat merkezi inşaa edilmeli, yeni sanatın (dışavurumculuğun) mülkiyet fikriyatı derhal tasviye edilmeli; mülkiyet kavramı, bütün insanlığı özgürleştiren yegane akım dadacılıktan tümüyle dışlanmıştır.
    e) komünist devlet ibadeti olarak simultaneci (aynıanda olan, doğaçlama) bir şiir hareketi başlatılmalı.
    f) kiliseler derhal bruitist (gürültücü), simultaneci (aynıanda olan, doğaçlama) ve dadacı şiir gösterilerine bırakılmalı.
    g) nüfusu 50,000 kişiyi aşan her şehirde hayatı yeniden düzenleyecek dadacı dayanışma konseyleri kurulmalı.
    h) derhal işçi sınıfının aydınlanması için 150 sirk faaliyete geçirilerek dev bir dadacı propaganda kampanyası organize edilmeli.
    i) tüm yasa ve yönetmelikler dadacı devrim merkez komitesinin onayına sunulmalı.
    j) derhal dadacı seks merkezleri kurularak uluslararası dadacı hareketin öngördüğü gibi tüm cinsel ilişkiler yenibaştan düzenlenmeli.
    “dadacı devrim merkez komitesi,
    almanya grubu: richard huelsenbeck ve raoul hausmann
    charlotenburg, kantstrasse 118. berlin
    başvuru ve üyelik işlemleri büroda yapılır.”

    1916 da doğup dil ve estetik
    1916 da doğup dil ve estetik kuralları tanımayan kelimelerin anlamlarına değer vermeyen, anlatımda başıboş ve alabildiğine geniş çağrışımlara dayalı bir yol izleyen, bile bile kapalılığa sapan savaşa ve toplumsal güvensizliğe karşı başkaldırmayı ilke edinen bir sanat ve edebiyat akımı...
    sanatta akıldışılığı, rastlantıyı, sezgi ve alaycılığı ön plana çıkaran akıma verilen ad. türk edebiyatında ercümend behzad lav ve mümtaz zeki taşkın gibi şairlerle temsil edilme imkanı bulmuş ilginç bir anlayış.
    "ya onu önemsiz bulurlarsa, ya hiçbir anlam taşımayan bir sözcükle zaman harcamak istemezlerse...bu insanların kafalarında dönüp duran ilk düşünce bakteriyolojik türdendir. sözcüğün en azından etimolojik, tarihsel ya da psikolojik kökenini bulma düşüncesidir.
    gazetelerden krou zencilerinin kutsal bir ineğin kuyruğunu dada olarak adlandırdıklarını öğreniyoruz. italya'nın kimi bölgelerinde anneye ve kübe dada denir. rusça'da ve rumencede de dada tahta at ve sütanne (dadı) anlamlarında kullanılır. bilgiç gazeteciler dada sözcüğünde bebekler için yaratılmış bir sanat görür, günün "küçük çocuklarını çağıran isa kılıklı" hazretler, dada'da kuru ve gürültücü, gürültücü ve monoton bir ilkelliğe dönüşü bulurlar. duyarlık, bir tek sözcük üstüne kurulmaz...
    bir sanat yapıtı hiçbir zaman nesnel olarak herkes için karar yoluyla güzel olamaz. öyleyse eleştiri yararsızdır, her kişi için öznel olarak ve en küçük bir genellik izi taşımaksızın vardır. bütün insanlığa ilişkin ortak psişik temelin bulunmuş olduğuna mı inanmaktadır?..."yakınını sev" ilkesi bir aldatmacadır. "kendini tanı" bir ütopyadır ama daha kabul edilebilir bir şeydir, çünkü kötülüğü içerir. acımak yok. katliamdan sonra bize arınmış bir insanlık umudu kalır. ben hep kendimden söz ediyorum çünkü ikna etmek istemiyorum, başkalarını da kendi ırmağıma sürüklemeye hiç hakkım yok; kimseyi beni izlemeye zorlamam ben ve herkes sanatını kendi bildiği gibi yapar...dada toplumdan bağımsız olma, toplu karşı güvensizlik olma gereksiniminden doğdu. bize ait olanlar özgürlüklerini koruyorlar. hiçbir kuram tanımayız biz. biçimse fikir laboratuarları olan kübist ve fütürist akademilerden bıktık artık. para kazanmak ve kibar burjuvaları okşamak için mi sanat yapılır? ...
    düzen=düzensizlik ; ben=ben olmayan, doğrulama=yadsıma: bir mutlak sanatın yüce parıltılarıdır bunlar...
    ailenin bir yadsıması durumuna gelmeye elverişli olan her tiksinti ürünü dada'dır...;yaratıklar arasından güçsüzlerin dansı olan mantığın ortadan kaldırılması dada'dır; her hiyerarşinin ve uşaklarımız tarafından, değerler için kurulan her toplumsal denklemin ortadan kaldırılması dada'dır; her nesne, bütün nesneler, duygular ve karanlıklar, hortlaklar ve paralel çizgilerin kesin şoku savaşmak için araçtır: işte bu da dada'dır; belleğin ortadan kaldırılması dada'dır; arkeolojinin ortadan kaldırılması dada'dır; yalvaçların ortadan kaldırılması dada'dır; geleceğin ortadan kaldırılması dada'dır; doğallığın dolaysız ürünü olan her tanrıdaki tartışmasız mutlak inanç dada'dır..."
    dada ve ötesi
    dadanın reddiyesinin hiç ve anarşi-kaos adına değil de komünist bir radikalizm adına olması çok şaşırtıcı görünüyor... öyle ya radikal komünizm de bir sistem arayışıdır tüm radikalliğine rağmen üstelik aradığı sistem karşıtı bir sistemdir sistem kırıcı ve sistem dönüştürücü değil.. üstelik tıpkı kapitalizm gibi karşıtı olmadan yaşayamayan bir sistem... paralel evrenler gibi... aragon gibilerin dada ile ilgilenmelerine şaşırmamalı o zaman.... işte paralelik ve karşıtlık eninde sonunda idealizme kapı aralıyor.. karşıtların birliği ilkesi daha bir dışardan bakıldığında idealist bir perspektif kuruyor.. dadacıların diyalektik süreçlere bir tepkilerinin olması beklenirdi ki aklın öne sürdüğü diyalektik anlayışa karşı olmaları aklın ürünlerine karşı olmalarının doğal bir sonucu olurdu.. sorunları eğer aklın dizgeli yapılarını bozmak olsaydı... ama manifestolarında aklın verili yapılarına direnmeye çalıştıkları açıkça ortada... sembolist sanatın genelleştirici evrenselleştirici idealizmine karşı direnen avangard sanat biçimlerinin farklı bir mitos yaratmak yerine mitos yapılarını çözücü sembol evrenleri kırıp multisemboloid yapılar şeklinde yaratıcı süreçlere katılmaları ile sorun derinleştirilebilirdi... dağ fare doğurdu bence... ya da fare dağa kaçtı dağ da yandı bitti kül oldu... ve küllerinden doğan orijinal olup olmadıkları tartışmalı yapılar var önümüzde....
    hiç farkında değilsiniz ama aslında bahsedeceğimiz kısacık ömürlü akımı çok iyi biliyorsunuz. e o halde kısacık ömürlü dememiz de saçma olacak değil mi? elbette ya! dadaizm'den etkilenen tanıdığınız o kadar çok sanatçı, etrafınızda "dada dada" diye bağıran o kadar çok obje olması muhtemel ki. haydi hiç bilmiyorsanız bile franz ferdinand'ın "darts of pleasure" videosunu izlemiş olmalısınız…
    dadaizm ya da dada; hangisi keyifcağızınıza daha şenlikli geldiyse onu kullanın. bizim keyifcağızımız dada demek istiyor. dada, şiir, tiyatro ve görsel sanatlar; ama en çok grafik dizayn alanlarında etkili olmuş bir i. dünya savaşı sonrası kültürel hareket. 1916'da zürih'de ortaya çıktı. temelinde başka şeyler de var tabii; ama esas çıkış noktası savaşın barbarlığına olan tepkiydi. başka şeyler dediğimiz de şu ki; dadaistler savaş kadar sanatın standartlarına da karşıydılar.
    aslında karşı oldukları şeyler saymakla bitecek gibi değildi; teknolojiye olan bağlılığa, toplumun yozlaşmasına, burjuva toplumuna ve onun için önemli olan her şeye, savaşa, geleneklere, dine ve hatta sanatın kendisine bile karşıydılar. sanatta ve hatta günlük hayatta epey sıkıcı bir düşünsel kesinliğin hüküm sürmesi gerektiğine inanıyorlardı. bu tepki de işlerine kasıtlı olarak bazı irrasyonel etmenler sokarak kendini gösteriyordu. bu irrasyonellik, sanatçının yaratıcı yönünü kısıtlayan her türlü şeye olan tepkiydi aslında, bir işlevi de görenleri şaşırtıp sarsmaktı. "alın işte", demiştik her şeye tepkililer diye.
    dadaistler, sanatı canlandırmanın yolunun, yeni deneysel anlatım tarzları bulmak olduğunu düşünmüştü. füturizmden etkilenmiş, sürrealizmi etkilemiş, daha doğru ifadeyle sürrealizmin doğmasını sağlamış bir akımdı dadaizm. pek çok dadaist daha sonra sürrealist olmuştu.
    dada isminin nereden çıktığı meçhul. bazıları hiçbir manası olmayan bir kelime olduğunu söylüyor. bazıları ise romanyalı sanatçılar tristan tzara ve marcel janco'nun sürekli romence "da, da", yani "evet, evet" demelerinden kaynaklandığı konusunda ısrarlı. bir kısım ise, 1916'da zürih'te yeni bir anlatım formu bulmak için toplanan sanatçıların almanca - fransızca sözlüğü açıp tesadüfen bir kelime seçtiklerini iddia ediyor. "dada", fransızca "hobi" ve "tahta at" demek. ikinci iddia daha eğlenceli tabii.
    dada akımı, 1916'da zürih'te ortaya çıkmış demiştik. hatta daha spesifik bir tarih de verebiliriz: 6 kasım 1916. o gün cabaret voltaire adlı bir kafede toplanan tristan tzara, jean arp, richard hülsenbeck, hugo ball, marcel janco ve emmy henningsin, bu yeni akımı yaratmaya karar vermişler. o sırada hemen yanlarındaki binada lenin rusya hakkında planlar yapmaktaymış. dada'nın babası, "edebiyatta ve görsel sanatlarda estetik olan ne varsa o sanatçı bozuntularının kafalarına geçirelim" diyen tristan tzara'ymış.
    macar şair tristan tzara, 1917'de dada adlı dergiyi çıkarmaya başladı. bu dergi, o kafede toplanan herkesin katkısıyla yayımlanıyordu. tzara ve kankaları, "ses şiiri", "anlamdışılık şiiri" ve "şans şiiri" dedikleri yeni şiir türlerini bu dergide denemeye başladılar. giderek fransa'nın en önemli edebiyatçıları dergiye katılmaya başladı. dada'ya ilgi gösterilmeye başlanmıştı. savaş 1918'de bittiğinde, dada bu kez almanya'daki aşırı sağ politikalara karşı tepkiliydi.
    dada, sadece zürih'te kendine yer edinmekle kalmadı, new york, berlin, köln, paris ve hannover kentlerinde de kendini gösterdi. ancak şehirden şehire değişiklikler gözleniyordu; almanya'da politik, paris'te daha bir teatral, new york'da eğlenceli şekilde yorumlanıyordu. new york'daki önemli dadaistler marcel duchamp ve savaş sırasında paris'ten kaçmış sanat öğrencisi beatrice wood; paris dadaistleri ise kendilerine cologne dada grubu diyen max ernst, hans arp ve alfred grunwald idi. alfred grunwald, "ufak olsun, bize kalsın" diye düşünüyor, akımın yayılmasını istemiyordu. büyük ihtimal bu yüzden, paris'teki ilk dada sergisinin açılması için 1921'e kadar beklenmesi gerekti. farklı şehirlerdeki dadaistler, çekirdek kadro ile sürekli bağlantı halindeydi.
    da da da daa!
    dada hakkındaki en önemli tartışma, bir sanat akımı olup olmadığı. dadaistlere göre dada sanat değildi, bilakis sanat karşıtı bir kavramdı. geleneksel sanatlar estetik kaygılar taşırken dadaistler estetiği reddediyorlardı, sanat konusunda oldukça eleştireldiler. sanatın arkasında bir anlam, bir mesaj kaygısı vardı; dadaistler ise yaptıkları işlerin bir anlamı olmadığını, izleyen kişi bir anlam buluyorsa bunun tamamen onun problemi olduğunu söylüyorlardı. sanat duygulara hitap ediyorsa, dada'nın amacı bir şeylere karşı durmak ve hatta kırıcı olmaktı. ancak bu yine de modern sanatlara öncü olmasına, komünitesi ve takipçileri ile sonunda kendisinin de bir sanat akımı kabul edilmesine engel olmadı.
    aslında birçok dadaist'in içine düştüğü bir yanılgı vardı. bu kişilerin çoğu savaşın acılarını yaşamış, avrupa'nın savaş alanlarında insanoğlunun başka bir insanoğluna neler yapabileceğini görmüştü. sanata, sanat tarihine ve tarihin kendisine güttükleri nefret, aslında bu durumun bir yansıması idi. yani uçsuz bucaksız bir nihilizmin etkisine girmişler, insanoğlunun ulaştığı hiçbir başarı; hatta sanat bile onları etkileyemez olmuştu.
    yarattıkları şeylerin tamamen tesadüfler sonucu oluşması ile üzerlerinde uzun uzun uğraşılmış, arkalarına fikirler yerleştirilmiş olması arasında hiçbir farkın olmadığını, sonucun değişmediğini görmüşlerdi. yani sanatın "güzel" olduğunu düşünen toplum ve insanları öldüren toplum birbirinin aynıydı; o halde sanata saygı duymanın mantığı neydi? dadaistler, yaşananlar için sanatçıları da suçluyordu ve işte bu yüzden kendilerine sanatçı demiyorlardı.
    yaptıkları işlerdeki anlamsızlık, savaş sonrası altüst olan dünyalarını ve yaşadıkları şaşkınlığı temsil ediyordu. yani yaşanan kaosun sebeplerini bulmak yerine bu kaosun doğanın bir parçası olduğunu kabul etmeyi tercih ediyorlardı.
    belki bu kabul ve estetik kavramını inkar etmek, içinde oldukları dünyanın gerçek doğasını anlamalarına yardım edecekti. doğada bir anlam ve düzen yoktu; sanatta neden anlam arasınlardı ki?
    ii. dünya savaşı sonrası avrupa'da "eylemlerine devam eden" birçok dadaist amerika'ya gitmeye zorlandı, gitmemekte ısrar edenler hitler'e esir düştü, bir kısmının akıbeti şimdi bile belli değil. muhtemelen hitler tarafından öldürüldüler. hitler, geleneksel sanata inanan biri olarak dada'nın temsil ettiği radikal sanat düşüncelerinin en büyük fanı değildi.
    dadaistler savaş sonrası sürrealizme ve sosyal gerçekçiliğe kaydıkça aktif sanatçılar gittikçe azaldı, akım da yavaş yavaş kayboldu. kayboldu ama dedik ya, bugüne kadar pek çok sanatçı dada'dan etkilenmeye devam etti. en son 2002'de cabaret voltaire, dada hareketini anmak için bir müze haline getirildi; ki bu da demektir ki hala bir yerlerde sanat diye bir şey yoktur diye bağırınan birileri var!

    edit: sayın coolcatısı'nın hatırlatması ile aymış bulunuyorum ki, bu dosya enis batur'un modernizmin serüveni ismli eserinden bir parça imiş efenm.

    artçı edit: abi oylamayınsanıza?
  • ulkemizdeki temsilcisi serdar ortac'tir.
    (bkz: aşk bu kızılötesi yaralı müzesi hareket edemem)
  • önemli olan nasıl anlattığın değil anlattığındır
    hiçbir kalıbla bağdaşmamandır...
    kimin dinleyip kimin dinlemeyeceği de umrunda değildir..
    mühim olan anlatmak...
  • "aynanın altındaki çeşme bir şişeye açılmaktadır. aynaya baktığınızda ise kendinizi görürsünüz, akan siz misiniz zaman mı, çünkü siz de değişmektesiniz her saniye her zaman." işte böyle yaşayan bir eseri üretebilecek akım.
  • herşey sanat olabilir (dada)
    herkes sanat yapabilir (punk)
  • dadaistler tuhaf yaşamlarını bir sanat eseri gibi yaşamaları gerektiğine inanmışlardır. bu bağlamda üç iflah olmaz dadaistin hazin ve korkunç yaşam öyküleri vardır. sanat tarihçilerince sanatsal bulunan dadacı yazılarından örnekler vererek üçü de intihar etmiş bu tuhaf insan şöyledir:

    toplumun intihar ettirdiği birinci dadacı; arthur cravan

    asıl adı fabian lloyd olan cravan, 1887de rusyada doğmuş, 1909 yılında parise gelerek yerleşmiş bir sporcuydu aslında. arthur cravan adını 1909dan sonra kullanmıştı. yaptıklarından çok oscar wildein akrabası olduğu ve onun mirasını yaşatmak için görevlendirildiği palavrasıyla tanındı. oysa ki oscar wilde irlandalı, cravan rus tu. nasıl akraba olabilirlerdi ki?

    arthur cravan 5 temmuz 1914te pariste bir gösteri yapacağını duyurur. gelin görün, danton sokağı 8 numarada şair arthur cravan (oscar wildenin yeğeni) box şampiyonu, kilo 105, boy 2,01 m. acımasız eleştirmen cravan hem konuşacak hem dans edecek. yani boxing-dance gelin görün bu tuhaf davetiyenin içeriğini merak eden birçok insan sözü edilen danton sokağı 8 numaraya gider. kalabalık gitgide artar ve sonunda salonda hiç yer kalmaz. cravan topluluğu korkutacak şekilde havaya birkaç el ateş ederek gösterisine başlar. sonra biraz konuşur, biraz boks yapar ve dans eder. cravan gerçekten de dediği gibi çok sıkı bir eleştirmendir.(eleştiri dediği şey toplanan kalabalığa hakaret etmektir.)herkes şaşkın şaşkın bakarken 4 yıl sonra manifestosunu ilan edecek olan bir ölümcül, bir karamsar sanat anlayışının, dadanın o salonda, o gece filizlendiğinin farkında bile değildir.

    1996da yayınlanan cravan, bir skandal stratejis adlı kitabından mana lluisa borras özetle diyordu ki; cravan son derece huzursuz bir karakterdi. huzursuz ve marjinal. toplumun erdeminin ve aklın yenilgisini, tek başına göğüsleme çılgınlığına tutulmuş biri öyle ki cravan, çıkardığı maintenant *adlı dergisinin yazılarını yazmaktan ve yayımlamaktan tatmin olmamış; bu dergileri seyyar bir sebze-meyve arabasıyla, sokak sokak satmaya çalışmıştır. bunda bir gariplik bulmayanlar için fotoğrafı gözlerinin önüne getirmelerini öneririm. domates, patlıcan gibi satılan edebiyat dergileri bence oldukça garip. bir de satış anında seslenişleri duymayı deneyelim:

    ben sütçülerle birlikte uyanırım her sabah, ve havuç bitkisi şeklinde mezarlara inanırım. ayağımın baş parmağına basılmasına dayanamam. eyfel kulesi bir kuzu kulağından daha yumuşak.

    cravan'ın maintenant dergisi

    birazdan çok ünlü maintenanttan yapılan bir derlemeyi yorumsuz olarak aktaracağım ama önce cravanın dadacı eylemlerine kısaca bir göz atalım.
    1917. new yorkta ilk bağımsızlar sergisi açılıyor. marcel duchamp, ball ve diğer ünlü dadaistler bu sergide cravan bir seminer vermek üzere new yorka davet edilmiştir. toplanan kalabalıkta bir şaşkınlık hali ve ayıplayan seslenişler, homurtular duyulmaya başlar.

    konferans görevlileri topluluğun tepkisine dayanarak sarhoş bir adamın kürsüye doğru yürürken her iki adımda bir üstündeki bir giysiyi çıkardığını fark ederler. son parça çıkmak üzereyken kürsüye bir adım kalmıştır artık. polisler bu sarhoş adamı apar topar ve karga tulumba alaşağı ederler. doğru karakola kalabalıkta bir panik hali egemendir. onlar bir konferansa geldiklerini ve konuşmacıyı beklediklerini söylerken bu sarhoşun nasıl olup da, kürsüye kadar ilerleyebildiğini açıklanmasını istemektedirler. o gün yapılan açıklamanın ne olduğunu bilinmiyor ama bugün biliyoruz ki kürsüye her yaklaştığında üzerinden bir giysisini çıkaran ve sarhoş sanılan bu adam arthur cravandir. cravan bir anda yarattığı bu şaşkınlıkla dadacıların baş tacı olmuş,lider dadacı olarak selamlanmıştır. sonrasını merak eden varsa onu da söyleyelim. karakolda tuhaf tuhaf şiirler okuyup, polisleri dumura uğratan bu şair-eylemci, koleksiyoncu conrad arensberg tarafından ödenen epey yüklü bir kefaletle serbest bırakılır.

    "suların üzerinde salınacak bir yatağı
    ya da kaplanlar üzerinde uyumayı hayal edin.
    unutmayın, ey müzelerin tozlu uğur böcekleri
    en büyük anıtlar en tozlu olanlardır. "

    cravan dada hareketine bile kafa tutmuş bir isyancıydı. o tüm yaşantısını dadaca yaşamayı sanat sayıyordu. oscar wildea olan tutkusu herkeste merak uyandırıyordu. o da dergisinin bir sayısında bakın bu konuya dair ne yazmıştı:

    "oscar wildea hayrandım, çünkü iri bir hayvanı andırıyordu;sadece bir su aygırı gibi sıçarken hayal edebiliyordum onu; ve bu imge,doğruluğu ve saflığıyla büyülüyordu beni."

    arthur cravan aniden meksikaya ya da ispanyaya gidebilir, bunun için her yolu deneyebilirdi. örneğin meksika yolculuğunda, sürgün rus lider troçkiyle tanışmış, politik görüşleriyle onu da şaşkına çevirmişti.* bu görüşme gayet iyi ve çoğunun bürokrasi dili dediği ciddi bir görüşmeydi. cravanin bu konuda daha sonra yazdığı yazıyı nasıl bitirdiğine baktığımızda, o fırtınalı ruhta süren sürekli şoku görürüz yine: sapkınlık olsun diye ciddiydim.

    asıl bomba, cravanin, dönemin ağır siklet boks şampiyonuna kafa tutup, onunla tüm dünyanın gözü önünde bir maça çıkmasıdır.

    23 nisan 1916 günü ispanyanın başkenti madridte, avrupa şampiyonu, zenci boksör jack johnson ve şair/dada eylemcisi arthur cravan ringe çıkarlar. şampiyon johnson 110 kilo, cravan 105 kilodur. her ikisi de iki metreye yakın birer deve benzemektedirler. bu işi, organize edenler olayı siyah ve beyaz savaşına dönüştürüp, tüm dikkati bu garip/ilginç maça yönlendirirler. maç başlar ve daha bir iki dakika geçmeden biter. çünkü johnson, cravana oturttuğu sıkı bir aparkatla onu yere serer. sonuç nakavttır. şimdi ne oldu diye sormayın. çünkü cravan yine başardı. panik, heyecan, özgürlük ve hiçlik duygusu hatta cravan daha sonra rövanş isteyecek ve rövanşın hikayesi de neredeyse aynı olacaktır. mutlu adam cravan, dergisine şöyle bir not düşer bu maçların ardından: ah! bırakın beni, bırakın da güleyim. bırakın beni, bırakın da jack johnson gibi zaferle güleyim. ne diyelim, insanın dayak yeme özgürlüğü de olmalıdır.

    şimdi cravanın dergisinden yaptığım bir derlemeyi alt alta yazıp, toplumun intihar ettirdiği diğer dadacıların hikayelerine geçelim.

    diyordu ki maintenantda cravan;
    -sayın andre gide, kusura bakmayın, rahatsız ettim ama boksu edebiyata yeğlediğimi size açıklamam gerekiyordu.
    -hemcinsim olduğunu söyleyen gelsin de yüzüne tüküreyim. kimse benim sanatıma eşlik edemez. çünkü kendisine tapındığım ve içine sıçtığım için benim sanatım sanatların en güçlüsüdür.
    -dünyanın bütün lokomotifleri aynı anda düdük çalsalar, çaresizliğimi dile getirmezler. ben, belki de hiçbir şey olamamışların kralıyım. çünkü herhangi bir şeyin kralı olduğumdan adım gibi eminim.
    -ben ki biri keman çalsa yaşama hırsıyla dolar taşarım; kendimi zevkten öldürebilirim; bütün kadınlar için aşktan ölebilirim; bütün şehirler için gözyaşı dökerim. buradayım, çünkü hayat için bir çözüm yolu yok.
    -şunu iyice bilin ki sanat burjuvalarındır. burjuva derken şunu anlıyorum: imgesiz bir adam.
    -ve kalbim, tutkusundan taş devri çıplaklığını yaşıyor. ehlileşmek istemiyorum. çünkü aralıksız heyecanlıyım. *

    cravanın tuhaf ve kısa hikayesi (1887- 1918) yine esrarengiz bir şekilde bir dadaist gibi şokla son bulur: cravan yalnız başına ve motorsuz küçük bir tekneyle atlas okyanusuna açılırken görülür en son. yazıları ben puroydum başlığıyla kitap olarak toplanır sonraları.

    işte cehennemin çıngırakları eşliğinde, kaçış halinde yalpalamakta olan bir dünya, öte yanda ise kaba, yerinde duramayan, gözyaşlarının üzerinde ata binen yeni insanlar. işte sakat bir dünya ve iyileştirme ihtiyacındaki şarlatan edebiyat hekimleri. size söylüyoruz; başlangıç yoktur ve biz hiçbir şeyden korkmuyoruz.duygusal değilizyıkımın, yangının ve çürümenin büyük gösterisine hazırız. *

    toplumun intahar ettirdiği ikinci dadacı; jacques vaché

    türk okuyucusu vachéyi pek tanımaz. tanımaz, çünkü ne sanatsal bir eseri vardır, ne de savaş mektupları adıyla fransada ünlü olan kitabının çevirisi yapılmamıştır dilimize.peki jacques vaché ne yaptı da bu makale setinin içine girebildi?

    vachénin hikayesi; hayatını tam bir dadacı eser gibi yaşamış bir karşı eylemcinin , onlar için şaşırtıcı olmayan ancak ben ve benim gibi geleneksel kültür kalıbında, sınırlandırılmış özgürlük ve kutsal imgelemler bombardımanında yetişmişler için sarsıcı bir intihar hikayesidir.

    vaché * yazı yazmış, ancak hiç yapıt vermemiş bir yazardır. jacques fransız ordusunda askerdir. 1. dünya savaşnda cephede fiili çarpışmada yaralanır ve nantes hastanesine kaldırılır. o hastanede, kafasında yeşermek ve ilan edilmek için artık gün sayan karamsarlığın çocuğu dada fikrinin ateşli savunucularından andre bretonla tanışır. breton, vachénin isyancı karakterine ve kıvrak zekasına hayran olur. neyse, bu tanışma her iki tarafı da derinden etkileyen bir dostluğa dönüşür ve vaché iyileşip cepheye döndüğünde bile bretonla ilişkisini kesmez. ona mektuplar yazar. bretonla yoğunlamasına görüştüğü o ilk günler, breton aracılığıyla tanıştığı louis aragon ve téodore fraenkele de savaşın insanın duygularını nasıl yerle bir ettiğini ve ne için, kimin uğruna savaştığını hiç anlamadığına dair muhteşem mektuplar yazar. dört mektup fraenkele, bir mektup aragona ve on mektup da bretona sonra? sonrası yok. önemli, kayda değer, ilginç hiç bir şey yok. savaş ve kıyım... düşlerin iğfali ve dipsiz karanlıklara dair tutunmak lazım. bir şey yapmak lazım * sahneye çıkar vaché; tiresiasın memeleri adlı oyunda, sırtında ingiliz üniforması, elinde tabancayla, yenemediği karamsarlığın bir parçası olarak kaymaya başlar. sonra dert ortağı, fikir yoldaşı bretonla bir iki buluşma daha sonra uzun bir sessizlik. sanat da çözümsüzlüktür ve savaş hala alkışlanmaktadır. hayatın gerçeği ölümün şiirini okuyorsa hayatın da canı cehenneme askerlikten ayrılır.

    6 ocak 1919 günü vaché nantes da bir otel odasında yapayalnızken aklının bir yıldız gibi parıldadığı bir an en sevdiği üç arkadaşını aramak ister. onları arayacaktır ve birlikte olmak, içindeki savaşın açtığı derin yara izlerini unutmak için onlarla bir kahve içmek, söyleşmek arzusundadır. vachénin derin kederini bilen dostları onu böyle bir günde yalnız bırakmayacaktır elbette. hemen vachénin yalnız yaşadığı otel odasına gelirler. vachénin yüzü gülmektedir; hatta neredeyse yüzü,gözleri ışıl ışıl parlamaktadır. şaşkınlıklarını belli etmek istemez dostları; ne de olsa karamsarlığın prensi vachénin o hüzünlü yüzü gülmektedir ya! nedeni ne olursa olsun,değil mi? hoş beş, selam,esenleme derken vaché kahveleri yapayım diyerek izin ister. az sonra da elinde tuttuğu dört fincan kahve ile geri döner.kahvelerde ne güzel olmuştur; sıcak, telveli ve acı. dört dost höpürdete höpürdete içerler kahvelerini. hepsi tatlı bir sarhoşluk içinde gibidirler. sanki o an doğmuşlar gibi. yüzlerindeki huzur, dünyanın bütün sıkıntılarının dışarıda bırakıldığı ve zamandan çalınmış dakikalardır sanki. birden vaché nasıl, kahveleri beğendiniz mi dostlarım? der. önce anlamazlar bu soruyu, saçma hatta tuhaf bulurlar. kahve işte, ne olacaktı ki? vaché, bir daha sorar: beğendiniz mi? kırık dökük cevaplar. iyi der vaché beğendiğinize çok sevindim. çünkü hiç olmazsa giderken mutlu olmanızı istedim dostlarım. madem bu dünya pis bir savaşın elinde, erdemlerinin kanını içerek yaşıyor ve madem siz de benim gibi düşünüyorsunuz sevgili dostlarımsizi bu pis yerde bırakmak istemedim. kahvelerinize zehir kattım. hep birlikte kurtuluyoruz bu dünyadan (uzun ve aynı tınıda öten bir siren sesi duyar gibi oldunuz mu?) vaché, 6 ocak 1919 günü, zavallı bir otel odasında ve henüz 24 yaşındayken üç çok sevdiği dostunu da yanında götürmek kaydıyla bu dünyayı terk eder.

    breton a göre hareketlerin önemi üstünde ısrar eden ilk sanat adamı j.vaché dir. o bir lümpendir, bir dandy ve ölümü bile alaya alacak kadar zeki,eğlendirici deneyimlerin adamıdır.

    breton, vachénin intiharından hemen sonra onun yazdığı on beş mektubu savaş mektupları adıyla yayınlar. oysa ki bu mektuplar bir kucak tuhaf, alaycı ve dada anlayışına temel oluşturan yazım fantezileridir sadece karamsarlığın, ölümün bile ciddiye alınmamasını dayatan bir ruh halinin uçuk paradigmaları. huzurlu bir son için kendine son vermek. tuhaf!

    breton 1949 da jacques vaché nin kız kardeşine yazdığı bir mektupta şöyle seslenir: saygıdeğer madam marie-louise vaché, kardeşiniz, benim dünyada en çok sevmiş olduğum insandır ve hiç kuşkusuz beni çok etkilemiştir.
    hakkında çok fazla kaynak olmayan bu dada filozofu, dadaistlerin bir çoğunun yapmaya çabaladığı şeyi ilk yapan kişi olarak dada tarihine geçmiştir: yaşamlarının tümünü bir sanat yapıtına dönüştürmek ve ölümleriyle efsane olmak.

    toplumun intihar ettirdiği üçüncü dadacı; jacques rigaut

    "insanseverlere öğüt. eğer intihar olaylarının azalmasını istiyorsanız öyle bir düzen kurunuz ki sadece ve sadece bilinçli, sakin, belirsizliklerden kurtulmuş bir iradeyle kendilerini öldüren insanlar olsun." foucault.

    filozof foucault yukarıdaki sözü söylerken sanki rigautun intiharındaki duru bilinci incelemiş de söylemiş gibi gelir hep bana. jacques rigaut 1899-1929 da dadacılar içinde özel bir yere sahiptir. onun hikayesi de son derece sıradan, son derece iddiasızdır. o başkaldırı idealini anlatırken sadece içindeki farklılığı anlatmakla yetinmiştir. rigauta göre hiçbir yaratım mümkün değildir. tam olarak şöyle yazar j.rigaut: bir şey yapmak istemeye başladığımdan beri yapacak hiçbir şey yok; çıldırmak üzereyim, hiçbir şey yok yapacak. ona göre tasarladığı roman hiçbir zaman yazılamayacaktır. çünkü o küçücük odasında içindeki ona ait tek şey olan arzusuna yem olmuş bir kuş gibi beklemektedir sadece. bir tek şey vardır ona ait; arzusu var ama eylem yok! ne acı! o arzu öyle bir oyar ki yüreğini, o yürek öyle bir kanar ki; 5 kasım 1929da o kanayan yüreğe kendi tabancasıyla bir el ateş ederek ancak acısını bitirebilir rigaut. kendini kalbinden vurarak intihar eder.

    bazı kitaplarda dadanın ardından gelen gerçeküstücü hareketin önemli bir temsilcisi olarak işaret edilen rigaut, bence yaşamını sanat eserine dönüştürmü dada liderlerinden biridir. hatta belki de en ilginç olanlardan biri. onun eylemlerinde de savaş başroldedir. jacques rigaut da çok genç yaşında savaşa katılmak zorunda kalır. derler ki; savaşın en kanlı siper çatışmalarının biri sürerken genç asker rigaut aniden ayağa fırlayıp ben her iki taraftakileri de tanımıyorum diye bağırmaya başlar. hem bağırmakta, hem de her iki cepheye birden ateş etmektedir.birini vurmuş mudur ya da ona sonradan ne yapmışlardır bilinmiyor. onun deli olduğunu, delirdiğini düşünmüşlerdir herhalde. oysa ki,onun elde kalmış birkaç çalışmasından biri olan genel intihar komisyonculuğu adlı yazısında hiç de deli olmadığını hatta zehir gibi bir zeka taşıdığını göstermiştir.

    jacques rigaut 30 yaşında intihar etti. soranlara; sizler şairsiniz, bense ölümden yanayım dediği söylenir. anlaşılan şu ki; hem cravan, hem vaché, hem de rigaut bir özenti başkaldırısından yanadırlar. bazı yazıları elimizdeyse, bu tamamen şanstır. onlar sanatı ya da sanatçılığı daha ziyade eylemlerinde ve davranışlarında yoğunlaştırmışlardır. bu açıdan bakıldığındaysa onları toplumun intihar ettirdiği üç kurban olarak değil de, edebiyatın intihar ettirdiği üç sanatçı gözüyle incelenmektedir.

    rigaut 5 kasım 1929da intihar ettikten sonra, dostları ona ait bulabildikleri yazıları bir araya getirerek 1934 te ölümünden sonra yayınlanan kağıtlar adıyla basarlar. ancak onun edebiyat tarihindeki yerini alması bu bir iki yazı etkisiyle olmamıştır. daha sonra nazi faşizmiyle iş birliği yaptığı için fransızlar tarafından dışlanarak intihar edecek olan fransız yazar drieu la rochellein boş valiz , deli fişek ve üç kitap içinde en ünlüleri olan rigaut un adına yazılmış olan elveda gonzagueyla edebiyat çevrelerinde ölümsüzleşir rigaut... rigautun intiharı, la rochellede bir takıntı haline gelmiş ve sonları da
    aynı olmuştur.

    toplumun intihar ettirdiği üç seçilmiş dadacının kısa süren yaşantılarından şöyle bir sonuca varılıyor: dada ruhun diktatörlüğüdür. ya da başka bir deyişle aklın ölümü. işte bu yüzden ölüm * erdemdir. biz bilincimizle ölümü seçtik, oysa ki siz bir köpek gibi geberip gideceksiniz. hayatlarınızı başkaları yaşadığı sürece burjuvazinin oyuncaklarısınız. işte bu yüzden geberip gideceksiniz. dada bakire bir mikroptur ve geleceğe karşıdır. dada budala ve ölüdür aslında. işte bu yüzden diyoruz ki ; yaşasın dada, kahrolsun dada!
  • saçmanın değerini bilenlerin yarattığı akıl genişletici akım.
hesabın var mı? giriş yap