• bir orhan veli şiiri.

    dağ başındasın;
    derdin günün hasretlik;
    akşam olmuş,
    güneş batmış,
    içmeyip de ne haltedeceksin?
  • orhan veli'nin bu şiirinin paul eluard'ın "couvre feu" şiirinden intihal olduğu iddia edilmiş zamanında.

    “dağ başı” intihal miydi?
    orhan veli, alkan’ın kendi iddiasına mesnet yaptığı şiirine “dağ başı” adını vermiş. bir kere daha okuyalım:

    dağ başındasın;
    derdin günün hasretlik;
    akşam olmuş,
    güneş batmış,
    içmeyip de ne haltedeceksin?

    éluard’ın orhan veli tarafından bu suretle taklid edildiği iddia edilen şiirini ise, bir hayli araştırmak zorunda kaldık; zira alkan onu belirtmemiş ve onun versiyonuna bakarak onu teşhis etmek de pek kolay olmadı. éluard’ın şiiri “couvre-feu” ismini taşıyor ve onun, 1942 yılında, harbin ortasında, noel arnaud tarafından la main à plume yayınları arasında neşredilen poésie et vérité 1942 (şiir ve hakikat 1942) başlıklı kitapçığında yer alıyor. (éluard 1990: 1108, 1606) tam metni şöyle:

    que voulez-vous la porte était gardée
    que voulez-vous nous étions enfermés
    que voulez-vous la rue était barrée
    que voulez-vous la ville était matée

    que voulez-vous elle était affamée
    que voulez-vous nous étions désarmés
    que voulez-vous la nuit était tombée
    que voulez-vous nous nous sommes aimés.

    bu şiirin alkan tarafından yapılmış –eksik– tercümesi şöyle:

    kapılar tutulmuş
    içerde kalmışız
    yollar kesilmiş
    (...)
    karanlık bastırmış
    sevişmeyip de ne halt edeceksin?

    bizim versiyonlarımız:

    i) mealen tercümesi:

    sokağa çikma yasaği
    ne yaparsınız kapı tutulmuştu
    ne yaparsınız içeride hapis kalmıştık
    ne yaparsınız sokak kesilmişti
    ne yaparsınız şehir yenilmişti

    ne yaparsınız şehir halkı acıkmıştı
    ne yaparsınız silahsız, çaresizdik
    ne yaparsınız gece bastırmıştı
    ne yaparsınız işte biz de seviştik

    ii) manzum tercümesi:

    sokağa çikma yasaği
    n’eylersin kapı tutulmuş
    n’eylersin içeride hapis kalmışız
    n’eylersin sokak kesilmiş
    n’eylersin şehir yenilmiş

    n’eylersin ahali acıkmış
    n’eylersin silahsız, çaresiz kalmışız
    n’eylersin gece bastırmış
    n’eylersin
    sevişmeyip de n’eylersin

    şimdi şiirin aslı ve alkan versiyonu hakkındaki tesbitlerimizi sıralayalım:

    a) başlığından ve bütün muhtevasından da anlaşılacağı üzere, éluard’ın şiiri, şairin paris’in alman işgali altında bulunduğu sıradaki yaşayışından bir kesit sunmaktadır. zaman, savaş zamanı ve gece vakti; mekân, yenilmiş, işgal edilmiş bir şehirde, düşman kontrolündeki bir sokakta, gözetim altındaki bir evdir. işgalci kuvvet tarafından sokağa çıkma yasağı konduğundan herkes evinde hapis kalmıştır. şehir halkı açtır. elde savaşacak silah yoktur. derken gece bastırmıştır. yapacak hiçbir şey yoktur. bu bunaltıcı şartlarda, şair,
    teselliyi sevişmekte bulmuştur. ayrıca, 8 mısralık bu şiirde, mısra başlarında aynı soru tekrarlanarak tekrir sanatına başvurulmuş, böylece monotonluk, can sıkıntısı ve bunalmışlık duygusu iyice vurgulanmıştır. mısra sonlarında ise birinci grup fiillerin geçmiş zaman bildiren sıfat-fiil (“participe passé”) ekinin tekrarıyla yarım kafiyeden yararlanılmıştır. bunlar şiire hem ahenk katmakta, hem de yeknesaklık halini pekiştirmektedir. fiil zamanı, -yeknesaklık ve can sıkıntısından kurtuluşun dile getirildiği son mısrada kullanılan çift zamirli “s’aimer = sevişmek” fiilinin haber kipinin görülen geçmiş zamanı (“passé composé de l’indicatif”) hariç- isim fiilinin (-i fiili : “verbe etre”) görülen geçmiş zamanı (“imparfait”)’dir. bu fiilin sonuna sıfat-fiiller (“participes passés”) getirilerek edilgen çekime (“voix passive”) başvurulmuştur. (bu durumun bir istisnai, –öğrenilen geçmiş zamanın hikâyesinin kullanıldığı– geçişsiz “tomber” fiilinin çekimidir.) bu zamanı, sıfat-fillerle beraber türkçeye aktarırken, öğrenilen geçmiş zamanın hikâyesini (“plus-que-parfait”) kullanmak gerekmektedir. mamafih, burada, hem mânâ, hem ahenk itibariyle kaynak metindeki tesiri sağlayabilmek için, haber kipinin öğrenilen geçmiş zamanını kullanmak daha uygun düşmektedir. mısra başlarında kullanılan «que voulez-vous?», her ne kadar harfiyen veya ilk mânâsıyla, «ne istiyorsunuz / ne istersiniz?» demekse de, burada mecazî olarak «ne yaparsınız?» anlamını ifade etmektedir. bunu, türk söyleyişinde ve şiir havasında, «n’eylersin?» şeklinde aktarmak mümkündür. «ville matée», «teslim olmuş şehir» şeklinde de aktarılabilir, ama bu ifadede “mater” fiilindeki döğüşerek,
    mücadele ederek, savaşarak mağlûb etmek (veya edilgen haliyle mücadele sonunda mağlûb olmak) anlamı belirgin değildir; bu sebeple, «yenilmiş» demek herhalde daha doğru olur; çünkü «yenilmek» tabirinde, bir mücadele sonunda kaybetmek mânâsı vardır. «désarmé» sıfat-fiilinin ilk anlamı, “silahsızlandırılmış, silahları elinden alınmış”tır. ancak mecazî mânâsı “çaresiz kalmış”tır. mesela le grand robert sözlüğünde geçen şu örnekte bu mecazî mânâ kasdedilmiştir: «la vie l’épouvantait à présent; il se sentait faible et
    désarmé devant elle, et il pleurait, pleurait: şimdi hayat onu dehşete düşürüyordu; kadının karşısında kendini zayıf ve çaresiz hissediyor ve ağlıyor, ağlıyordu.» bu bakımdan, türkçede her iki mânâyı bir arada vererek «silahsız, çaresiz» demek daha isabetli görünüyor.

    b) orhan veli’nin 5 mısralık kısacık ve tekrir, kafiye gibi sanatlara başvurulmayan alabildiğine yalın ve son mısraında teklifsiz ifadeli ve bütün bunlarla beraber hüzün yüklü şiirindeki mekân ise ıssız dağ başıdır. zaman, herhangi bir gün ve akşam vaktidir. şair bu ortamda kendini yalnız hissetmekte, hasretlik çekmektedir. bu durumda, kendini içkiye vermiştir.

    c) bu iki şiir arasında zaman, mekân, ortam, vak’a bakımından hiçbir benzerlik yoktur. birincisine çaresizlik, kuşatılmışlık, ikincisine ise hüzün, özlem duyguları hâkimdir. tek ortak noktaları, bir şey yaparak teselli bulmadır. eğer orhan veli, sırf éluard’ın şiirindeki bu teselli temasından ilham alarak
    bu kadar farklı bir şiir yazmışsa, bu maharet ancak takdir edilebilir.

    ç) alkan, éluard’ın şiirinin alabildiğine muharref bir versiyonunu sunmaktadır. şiirin başlığını vermemiş, ortasını da kesmiştir. böylece vak’anın ortamı tamamen farklılaşmıştır. “sokak” yerine «yollar kesilmiş» denerek dağ veya şehir dışı hayali uyandırılmaya çalışılmıştır. bu arada şiirin yapısı da tamamen değiştirilmiştir. mısra sonlarındaki kafiyelerin tamamını, aynı mânâyı muhafaza ederek türkçede vermek mümkün olmasa da, en azından başlarda tekrarlanan soruyu aktarmakta bir müşkül yoktur. en sonda yer
    alan «ne halt edeceksin?» şeklindeki teklifsiz söyleyiş ise –şiirin aslındaki standart dil seviyesine aykırı olarak– tamamen mütercimin yakıştırmasıdır.

    d) açıkça görülüyor ki alkan, sırf iki şiir arasında benzerlik olduğu intibaı verebilmek için, éluard’ın şiirinin baştan başa muharref bir versiyonunu vermiştir. zaten, orhan veli’ye sağlığında da bu çeşit yakıştırmalar yapılmış, o, bunlarla ince ince alay etmiştir:

    «...bir tanesi, bundan üç sene evvel ‘yazık oldu süleyman efendiye’ sözünün verlaine’in ‘priez pour le pauvre gaspard’ mısraından mülhem olduğunu büyük bir müdekkik edasıyla meydana çıkarmış, birkaç yazıcı
    da ‘gördünüz mü, işin iç yüzü ne imiş?’ diye bu büyük keşfi gazete sütunlarına geçirmişlerdi. ama o yazıcılar verlaine şiirini okumadıkları için ‘kitabe-i seng-i mezar’ şiiriyle o şiir arasında hiçbir benzerlik olmadığının, hatta bir kısmı verlaine’in mısraını sütunlarına yanlış geçirdiklerinin farkına varmamışlardı.» (orhan veli 1975: 77-78). ...»

    öyle anlaşılıyor ki, yarım asır sonra, edebiyat piyasamızda hâlâ bu sakim zihniyet kendine müsait ortam bulabiliyor!

    buraya, bu mukayesevî incelememizi çok daha alâka çekici kılan şu notu da ilâve etmemiz gerekiyor:
    biz, bu incelemeyi yapıp makalemizin bu kısmını kaleme aldıktan birkaç gün sonra, orhan veli’nin tercüme dergisinin 1946’da yayınlanan “şiir özel sayısı”ndaki şiir tercümelerini görmek istedik. bu nüshanın elimizde bfs bilim sanat felsefe yayınları tarafından şubat 1986’da yapılan bir tıpkı basımı bulunmaktadır. burada orhan veli’nin hem kendi adıyla, hem de adil han müstear ismiyle yaptığı tercümeleri gözden geçirirken, birden, hayretle, paul éluard’ın incelememizde bahis konusu olan şiirinin sabahattin eyuboğlu tarafından yapılmış bir tercümesine rastladık. eyuboğlu’nun 1946’da yayınlanan versiyonu şöyle:

    karartma
    kapılar tutulmuş neylersin
    neylersin içerde kalmışız
    yollar kesilmiş
    şehir yenilmiş neylersin

    açlıktır başlamış
    elde silah kalmamış neylersin
    neylersin karanlık ta bastırmış
    sevişmezsin de neylersin

    eyuboğlu’nun aslında “couvre-feu”olan şiirin başlığını “karartma” şeklinde tercüme etmiş olmasının pek de isabetli olduğu söylenemez. zira bu deyim, “karartma” değil, “sokağa çıkma yasağı” mânâsına gelmektedir.
    “karartma”nın fransızca mukabili, –ingilizceden geçen– “black-out”tur. mamafih, eyuboğlu bu deyimi farklı karşılamış olsa da, bir harp ortamının bahis mevzuu olduğunu belirten bir kelime kullanmış, hiç olmazsa bu bakımdan şiirin havasından uzaklaşmamıştır. yaptığı ikinci farklılık, “sokak” yerine “yollar” demesidir. bundan, sokaklar, daha doğrusu şairin içinde kısılıp kaldığı sokak değil, daha ziyade, şehre götüren yollar mânâsı çıkmaktadır. ama, hiç olmazsa, sonraki mısralardan, düşman işgali altındaki bir şehirden bahsedildiği anlaşılmaktadır. üçüncü farklı yaklaşımı ise, “gece” yerine “karanlık” demesidir. çünkü türkçede “karanlık bastırdı” deyimiyle ilk olarak akla gelen, –gece değil– akşam olduğudur. eyuboğlu’nun versiyonunda müşahede ettiğimiz bu cüz’î kusurlara (veya farklı anlayışa) karşılık, o, en azından, şiirin harb ortamı havasını, şairin, işgal edilmiş şehrin bir evinde kısılıp kalmaktan kapıldığı bunalmışlık ruh
    halini ve bu durumda sevişerek teselli bulmasını başarıyla yansıtmıştır. ayrıca, “que voulez-vous” tabirini, –bizim de aklımıza geldiği üzere– “neylersin” tarzında karşılaması, türkçe söyleyişe çok uygun düşmüştür. keza, şiirin aslındaki zamanı türkçede haber kipinin öğrenilen geçmiş zamanıyla karşılamak gerektiği hususunda da eyuboğlu’yla mutabık olmuşuz. bundan başka, eyuboğlu, her ne kadar “n’eylersin” ifadesini her mısra başında tekrar etmemişse de, onu bazan başta, bazan sonda tekrar ederek ve iki mısrada tamamen atlayarak, ayrıca son mısradaki farklılığı da vurgulayarak, tercümesinde hem mânâ bütünlüğünü, hem de kendince bir şiiriyeti sağlamıştır. alkan ile eyuboğlu’nun versiyonlarını karşılaştırdığımızda ise, alkan’ın, şiirin başlığını, ortadaki iki mısraı, 7. mısradaki “ta” edatını ve “n’eylersin” söyleyişini atlayıp son mısraı da «sevişmeyip de ne halt edeceksin?» şekline sokması dışında, eyuboğlu’nun versiyonunu kopya etmiş olduğunu görüyoruz. (bkz: mukayeseli tablo.) yaptığı değişiklikler de, esas itibariyle, orhan
    veli’ye “müntahil” sıfatını yakıştırabilmek içindir. bu vesileyle, insan, teessüfle, türkçedeki (koca ragıb paşa’ya ait) şu sözü hatırlamadan edemiyor:

    «şecâat arz ederken merd-i kıptî sirkatin söyler.»

    kaynak:
    http://uvt.ulakbim.gov.tr/…479182441ec72538f95d6428
  • son dizeleri bi dönem dillere pelesenk olmus orhan veli saheseri.
  • koca dağ başındaki karın yasırı.

    (ilk giri tarihi: 26.2.2017)

    (bkz: burası dağ başı mı)
    (bkz: derdim günüm)
  • (bkz: van)
  • dagin etekleri mi kastedilir bu sozle, yoksa zirvesi mi belli degil. hayir etekleriyse, o kadar da abartilacak, buyutulecek bir durum yok. zira, genellikle birkac km asagida bir koy vardir. ama zirveden soz ediliyorsa o biraz zor iste. zirve dedigin genellikle birkac kisinin yan yana anca ayakta durabilidigi bir yerdir, orada nasil yerlesim olsun, bag bahce kurulsun?! ama duman almis diyo, demek ki zirveden soz ediyo. zor valla isin icinden cikmak.
  • ataturk olimpiyat stadinin gassaray tribunlerindeki adi. (orn: ayva cicek acmis yaz mi gelecek/fener dag basina nasil gelecek..)
  • özellikle duman alınca, gümüş derenin de şırıltısı eşliğinde, arkadaşlarla birlikte kaçınılmaz yürüme coşkusu uyandıran, şarkılara konu olmuş olan yerler.
hesabın var mı? giriş yap