• hayatımın kitabı..

    üzerine pek çok şey yazılmış çizilmiş, daha yazılır çizilir. bendeniz de naçizane kitabın sonuyla ilgili azıcık ucundan tutayım dedim, zira bazı bazı dost meclislerinde "o kitabın sonu öyle mi olur?" gibisinden serzenişler duydum. elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım.
    ağır spoiler içerir, baştan söyleyeyim..

    o kitabın sonunun öyle olmasını (bence) iki ana sebebi var:

    --- spoiler ---

    1. kitabın gidişatı ve kahramanımız jean baptiste grenouille'ün karakteri.
    2. kitaptan bağımsız olarak genel olarak koku algısı.

    ilkinden başlayayım:

    1.a. kitapta jean baptiste grenouille kimin hayatına değerse o kişi ölüyor;
    - en başta doğurur doğurmaz kendisinden kurtulan öz annesi,
    - dünyaya geldikten sonra yetiştirilmesi için yanına verildiği yetiştirme yurdunun müdiresi,
    - ardından iş öğrensin diye tabakhanede yanına verildiği adam,
    - sonra kokuyu saklama işlemini öğrenmek üzere yanına verildği kadın,
    - parfüm sanatını öğrenmek üzere yanında çalıştığı dustin hoffman,
    - elinin değdiği kadınların zaten hepsi,
    - kendisinin ölmemesi ilginç olurdu, öyle değil mi?

    1.b. bu adam dünyadaki en muhteşem kokuyu yapmaya yemin etmiş biri. bunu yapmak için cinayet işlemekten bile çekinmiyor. bilgiye aç ve amacına ulaşmadan vazgeçmiyor. nihayetinde de amacını gerçekleştiriyor. dünyadaki en muazzam kokuyu üretip celladını bile dize getiriyor. hatta, burası kitabın en vurucu yerlerinden biridir, canından daha çok değer verdiği kızını öldürdüğü adam ne kadar dirense de ona "oğlum" diyerek sarılıp ağlıyor, "af diliyor". şimdi soruyorum, "hayattaki en yüce amacını gerçekleştirmiş bir adamın artık yaşamasının bir anlamı var mı?"

    2.a kitaptan kafayı kaldıralım biraz. bir insana aşık olursunuz ve onunla ilgili en yüce şeyleri hissedersiniz. fakat ruhsal anlamda bir yere kadar gidebilirsiniz öyle değil mi? fiziken bir şey yapmak istediğinizde ulaşabileceğiniz son nokta sevişmektir. bir kişiyi içine alabilecek veya içine girecek kadar çok istemek. bakın dikkat ederseniz, seks değil sevişmek diyorum. -bana göre- aşkla yapılan sevişmeden daha kutsal bir şey yok . kadın veya erkek hiç fark etmez, sevgisinin aşırılığını anlatmak için şu cümleyi kullanır: "seni içime sokmak, hapsetmek istiyorum." siz de muhakkak ya kullanmış ya da muhatap olmuşsunuzdur. sarılmak da bunun hafifletilmiş versiyonudur bence. koku çok değerli bir duygu ve duyuların en keskini. bana göre (ve anladığım kadarıyla kitaba göre de) koku, aşkın fiziksel vuku bulmuş hali. ve işte kitabın bu noktasında sevişmek devreye giriyor. binlerce insan yaşlı-genç / kadın-erkek / güzel-çirkin / renk-ırk ayrımı yapmaksızın en yüce duyguyu birbirleriyle paylaşmak için üstünü başını yırtıyor. neden? bir koku duydu diye. çünkü o duygu onları harekete geçiriyor. burada ayırt edici bir nokta var, jean baptiste, tek bir damla parfümü mendiline sürüyor. kalabalık kendinden öyle geçiyor.

    2.b. şimdi aynı mantıkla devam edersek, bu adam elindeki parfüm şişesinde ne kadar kaldıysa (yaklaşık 3/4) kafasından aşağı döküyor. oradaki insanlar da kokuyu aldıklarında adama melek diye bakıyorlar. zira bundan önce daha yüce bir şey görmemişler, duymamışlar. ve o koku öylesine delirtici ki ona sahip olma duygusuna kapılıyorlar. fakat koklayarak tatmin olamayacakları için de adamı yemeye başlıyorlar. aslında yine insani bir aldatmaca var orada; adamı yiyerek kokuyu hapsedemezler bedenlerinde, uçup gider o koku. işin çıldırtıcılığı da burada bir bakıma. adam hayatı boyunca bu koku için yaşıyor. bu uğurda bir sürü kişi ölüyor, onlarca köy, binlerce insan ayağa kalkıyor. jean baptiste idamdan dönüyor. en sonunda amacına ulaşıp kendini öldürüyor ve ortada kendinden hiçbir kanıt kalmıyor.

    ne bir beden ne de bir damla koku..
    patrick süskind burada son kez piyanonun tuşuna basıyor ve overtür'ün tamamlanmasıyla birlikte nota kağıtları kendi kendini yakıyor..

    --- spoiler ---

    süskind büyük adam, koku güzel kitap vesselam. okuyunuz efendim, okuyunuz.
  • gecen gun bolumde*, kizil sacli bi hatunun, biyikli bi elemanin kafasina "cantami karistirmaya ne hakkin var senin" diyerek firlattigi roman.

    burdan o hatuna sesleniyorum.

    bacim, kitabin bende. okuyorum su an. filmini seyretmistim de, kitabi daha guzelmis lan.
  • okurken bana bol bol oramı buramı koklatmış kitap.
  • paranın, şiddetin, ölümün gücünden daha büyük bir gücü anlatır süskind. insanlarda sevgi uyandırmanın yenilmez gücü...
  • koku alma duyusu had safhada gelişmiş ama kendi kokusu olmayan ve bu yüzden güzel bir parfüm değil güzel kokan bir insan gibi kokan parfüm yaratmak için cinayetler işleyen grenouille'yi anlatan ve zihinde kafka tadı bırakan şaheser.
  • das parfum öyle bir kitaptir ki, okuduktan sonra edebiyattan baska bir beklentim kalmadi desem yeridir. kitabin öyküsüne, kahramanina filan degil kendisine korkuyla karisik bir saygi duyarim.
  • bazi kitaplar vardir kafanizda bir siniflandirmaya sokamazsiniz, hissettirdigi sey dehset ve hayranliktir. 1984 oyledir mesela, lord of the flies da. iste das parfum bu tip kitaplarin belki de en carpici olanidir. bir kitabi okurken kitaptaki olay orgusu ve kahramanlarin yanisira, yazarin o satirlari yazarken neler dusunup hissettigini anlamaya calisan, yazarin dolastigi dehlizlerde iz suren bir tip olarak, patrick suskind'in zihin sinirlarina hayranlik duydum.

    kitap daha en basindan vurucu bir giris yapiyor; les bir balik tezgahinin altina doguyor grenouille, firlatiliyor istenmedigi ve gelecekte kendisinin de istemeyecegi dunyaya. anne donuk, ruhsuz. bu cocugun, bir koku manyagi/dehasi olarak, kendi kokusunun olmadigini farkettigi kisim cok etkilemisti beni. dunyasi yikiliyor. once kaciyor, insan kokusu alamadigi bir yer bulana dek. insaliktan uzakta 7 yil geciriyor, bir dag basinda. bortu bocek yiyerek yasiyor. dexter'in jenerigindeki gibi korkunc bir gerceklik duygusuyla anlatiyor yazar bunlari. 7 yil sonra, kendi kokusuzluguna inat dunyanin en guzel kokusunu yapmak icin insanlarin arasina donuyor, kin ve ofkeyle. kasabaya girisi kalmis aklimda, insanlar korkuyordu ondan, 7 yildir kesilmemis sac ve tirnaklar, yikanmamis bir vucut. tipki yabani bir hayvan gibi.

    bir kiza asik oluyor, kelime sizi yaniltmasin, 2-3 sokak oteden aldigi bir koku aslinda asik oldugu. saplantisinin en iyi anlasildigi kisim burasi; kizin kokusunu aldigi an o kokuya sahip olmasi gerektigini dusunuyor. sahip olmak? nasil? bu soruya buldugu cozum dehsete dusuren anlardan birisi; kizi olduruyor ve bedeninin her zerresini kokluyor once, kendinden gecerek. cinselligi yasama sekli bile koku yoluyla. ve kizi balmumu benzeri bir maddeyle kaplayarak kokusunu cekiyor, bir nevi damitma... karsinizda "koku koleksiyoncusu" bir seri katil.

    dikkat ceken bir baska sey de, kokunun aslinda farkinda olmadigimiz kadar hayatimizda rolu oldugu, oyle ki, her durum icin koku yapabiliyor grenouille; tedirgin eden koku, tahrik eden koku, huzunlendiren koku ve hatta cinayetleri sebebiyle arandigi sirada gizlendigi yerde farkedilmemek icin "farkedilmeme kokusu", binbir turlu koku formule ediyor. kitabi okumadan bu kismi anlamak zor.

    peki en guzel kokulari yapmak/almak onu mutlu ediyor mu? hayir... cunku kendi kokusu yok... aci dolu bir nefretle, "firlatildigi" dunyadan cekip gidiyor. intihar sekli ise dehset ve hayrete dusurecek cinsten, itici, kotucul ve korkunc, tipki dogumu gibi. bir kez daha yazarin zihin sinirlarina hayran oluyor insan okuyunca...
  • kurt cobain'in en sevdigi roman oldugunu hatirliyorum, yanli$ da hatirliyor olabilirim hafiza bu dijital ortam degil ki.. (bkz: orospu gibi entry girmek)
  • nirvananın scentless apprentice şarkısının konusunu oluşturan roman
  • kitabın orjinal dili yarı fransızca yarı almancadır. almancaya fransızcadan geçmiş kelimeler ağır basmmaktadır da denebilir. kitabın belki de en can sıkıcı kısımları jean baptiste grenouille'in dağa çıkıp peygamber hayatı yaşadığı bölümlerdir. gerilim dozu yüksek bir sinema uyarlaması yoldadır bunu da fragmanındann anlıyoruz. umarım bu muhteşem romanın uyarlaması gerekli değeri görür.

    98 yılında ilk kez okuma şerefine eriştiğim bu romanın 2000 senesinde bir arkadaş tavsiyesiyle tekrar karşıma çıkması, ardından 2004 senesinde bölümümde ders konusu olarak yeniden hayatıma girmesi bir tesadüf değil bir işaret olmalı.
    okuyun okutun!
hesabın var mı? giriş yap