• kitabevlerinin üvey evlatlarıdır.

    çoğu kitabevinde dergilere bakarken zorlanıyorum, dergiler tıkış tıkış doldurulmuş, üst üste atılmış oluyor. genellikle benim okuduğum dergiler de hep arkada oluyor. ne kadar işe yaramaz dergi varsa önlerde, kendi localarında, önceden ayırttıkları yerlerde paşa paşa dururken, benim aradığım fotoğrafsız, bir+bir, yapı, notos, yasakmeyve, roman kahramanları gibi dergiler en arkalarda, bazen gözle görülemeyecek bir şekilde başka dergilerin arkalarına saklanmış bir şekilde bulunuyor.

    kitabevleri dergilere saygı göstermiyor, kitabevi yöneticileri, dergileri 2. dünya savaşında, nazi kamplarında çile çeken, işkenceyle öldürülen mahkumlar gibi en az yere en çok dergiyi sıkıştırmayı marifet biliyorlar. sonuçta dergiler kırılıyor, yıpranıyor, kirleniyor ve arandığında bulunamıyor.

    en sevdiğim kitabevlerinde bile dergilerin halini gördükçe üzülüyorum. ayrıca dergiseverler de makbul müşteri olarak görülmüyorlar hiç, istersem 10 tane dergi alayım, 1 tane elif şafak kitabı alan kişiye gösterilen gülümsemeden dahi pay alamıyorum, yüzler hemen asılıyor.

    dergilere nispeten özen gösteren pandora gibi kitabevleri var ama aradığımız bazı dergileri de böyle yerlerde bulamıyoruz nedense.

    merak ediyorum:

    - neden dergiler kitabevlerinde ferahfeza yerlere konulmaz?
    - neden kitabevlerindeki en gıcık yer dergilere ayrılıyor?
    - neden edebiyat dergileri hep bir kenarda sığıntı gibi tutulur?
    - neden dergiler düzenli değildir ve konulara göre ayrılmaz?
    - neden istediğimiz dergiler zamanında veya hiç gelmez?
    - neden dergilerle ilgili sorularımıza doyurucu cevap verecek birini bulamayız?

    http://dergiokuyorum.blogspot.com/…ey-evlatlar.html
  • alınırken yarattığı heyecanı okunurken katiyen yaratmayan yayıncılık ürünü.
  • uzun zamandır -elimden geldiğince- türk edebiyatındaki genç yazarları takip etmeye çalışıyorum ve neredeyse hepsini okuyorum. tanımak ve takip etmek biraz zaman alıyor. eskiden olsa dost kitabevi 'ne gider, dokunarak ve okuyarak tanışırdım çoğu yeni yazarla, şimdi e-kitap, e-dergi, online filan.

    zaten genele bakarsak son 2-3 yıldır yeni yazar yetiştirme işini dergiler yapıyor. takip ettiğim kadarı ile ot, kafa, bavul filan eskinin edebiyat dergilerinin yerini almış gibi hatta. gittikçe de genişliyorlar. sevdiğimiz ya da sevebileceğimiz yazarlara daha sık ulaşmamızı sağlıyor bu. kitapları beklerken dergideki yazılarla açlığımızı bastırıyoruz. albümden önce single gibi biraz.

    sıkıntı burada başlıyor işte. hepsi iyi olmuyor. herkes yazar oluyor. bu biraz ilişki ağına da bağlı bir şey sanırım. twitter ünlüsü denen canlı türlerini dergi köşesinde görebiliyorsun artık. edebi anlamda birbirini taklit eden şeylerle karşılaşıyorsun ve ne yalan söyleyeyim biraz da hayal kırıklığına uğruyorsun. yine de, arada "bu ne ki yani şimdi?" dediklerimiz olsa da dergi işi güzel. çok uzun olmadığı için baymıyor da.
    dergi iyi.
  • dergi başka bir şeydir, cıvıl cıvıldır,
    bilgi ve enerjinin karışımıdır,
    bazı dergilerin tek bir sayısı bile
    10-20 kitabın içeriğini
    size pat diye verir.
    bazen bir makale okursunuz
    hayatınız değişir.

    iyi dergileri seviniz,
    ezki yeni demeyip biriktiriniz.

    gerçi biraz ağır oluyorlar
    ama sorarım fol gibi gergedan gibi
    bir dergi var mıdır şu koca dünyada?
    sorarım genis aci fotograf sanati dergisi
    gibi bir dergi var mıdır yeryüzünde?
    sorarım yky'nin kitap-lık veya
    4. kat dergisi gibisi var mıdır cihanda?
  • mecmua kelimesinin uydurukçası. sadece derilmiş, biraraya getirilmiş şeyleri ifade ediyor. ama mecmua öyle mi. ecdad bu edebi yayına mecmua derken, bir çok anlamı yüklemiş de demiş. mecmu olunmuş bilgileri kastetmiş, bir cemaat, cemiyet, topluluk bir araya gelmiş, fikirleri icma etmişler, ve toplu bir eser ortaya çıkarmışlar. sadece adına bakarak bile bir emek toluluğu, bir beyin birlikteliği akla geliyor.

    ama dergi deyince sevgilime derdiğim çiçekler gibi tek ortak yönleri yanyana gelmiş olan şeyler çağrışıyor aklımda
  • esasında “dergi” kelimesine yükleyeceğimiz anlama göre dergiciliğin ne zaman başladığı sorusunun cevabı da değişiyor. eğer günlük bir gazeteden tek farkı olarak daha geniş bir periyodu baz alıyorsak ilk derginin16. yüzyılda (1556) venedik’te aylık olarak yayınlanan notizie scritte olduğunu söyleyebiliriz.

    ancak derginin gazeteden tek farkı periyod değil. bu nedenle “periodical” ve “magazine” diye iki ayrı kelime bulunuyor. “magazine” kelimesi arapça “makhazin” yani “mahzenler” kelimesinden geliyor. aslında hikayenin asıl ilginç yanı da burada başlıyor.

    hzn yani hazine kelimesinden mahzen, “mahzen” kelimesinden “mehazin” kelimesi doğuyor. mehazin balıkçıların barınaklarına verilen isim. zamanla balıkçılar bu barınaklarda ufak tefek ürünler satmaya başlıyor ve kelime değişime uğrayarak türkçe’deki “mağaza” kelimesine dönüşüyor. (günümüzde de balıkçı barınaklarına mağaza denmektedir.)

    buradan “magazine” kelimesine ise şöyle gidiliyor: balıkçı barınaklarının ardından küçük dükkanlar da “mağaza” olarak adlandırılmaya başlanıyor. “mağaza” kelimesi geldiği anlamdan sıyrılıp alım-satım yapılan yerler gibi bir anlama kavuşuyor. ama aynı zamanda bu “mağazaların” bastığı küçük el ilanlarına da “mağaza” deniliyor. bu bağlamda ilk “magazine’ler” de bu ilanlar oluyor. ingilizce’ye geçen “magazine”nin kökü budur.

    kendini “newspaper” veya “periodical” kelimeleriyle tanımlamadan çıkan ilk “dergi” yani “magazine” ise the gentleman’s magazine’dir. bu dergi aylık olarak londra’da 1731 yılında edward cave tarafından basılmaya başlamıştır. politik konularla ilgilenen dergi 1922 yılına kadar yayınını sürdürmeyi başarmıştır.

    kaynak
  • "evet ama... bir derginin kapağına ev resmi koy, bir başkasına da bir çift göğüs. hangisi satar?"
    (arthur miller, "mr. peters'ın bağlantıları")
  • kıvrıldığında bir silah olarak kullanılabilir.

    http://www.youtube.com/watch?v=mc-p22qpa3k
  • aylık, haftalık dergileri takip etmek için; http://dergilik.com/
hesabın var mı? giriş yap