• belki bi erkek hastalığıdır. ama ondan bahsetmicem. hani böyle kalıyosun ya bazen. etrafını izliyosun sadece. tepkisiz diyolar. duygusuz diyolar. yazılmış zaten. herneyse. işte çok garibime gidiyo o benim. ben baya ağlıyorum normalde. ama bi haftadır falan ağlamadım. bi haftadır bişeyler her aklıma gelişinde bi şekilde uçuyo gidiyo. ağlayamıyorum sonra. bakıyorum sadece. ama mesela huzurlu hüzünlü bi müzik açtığımda(her huzurlu müzik aslında hüzünlü müziktir) bu üstte bahsettiğim izleme pozisyonuna geçiyorum. suçluluğa kaptırmaktan korkuyorum kendimi. çaresizliğe kaptırmaktan. sonra. izliyorum sadece. varılması zor olan bi mutsuzluk var, uğraşsam varabilirim gibi hissediyorum. ve oraya vardığımda, hayatımda hissetmediğim kadar kötü hissetcekmişim gibi. sonra izliyorum işte. merak bile edemiyorum. korkuyorum. duygusuzlaşıyorum. hissetmekten korkuyorum. kişiliğimden korkuyorum. hata yapmaktan korkuyorum. hayatım boyunca rol yapmak istiyorum. sevdiğim insanlara sevmiyomuş gibi sevmediğim insanlara seviyomuş gibi davranmak istiyorum. kişiliğimden öyle soğudum ki artık kendim olmak istemiyorum. mutluluğu kaybettim sanıyorum. izliyorum. bakalım bugün nasıl geçecek. bakalım yarın ne olacak. keşke herşey değişse diyorum. kar yağmasına öyle sevindim ki. heryer bembeyaz. farklı. öyle iğrenç yazıyorum ki dimi. öyle gereksiz yazıyorum ki. yazmasam mı. yazamam mı artık. bu mudur duygusuzluk. böyle kalsın. hiçbişey değişmesin. herşey değişsin. aslında ne değişiyor ki zaten. sen yine sensin. içgüdülerden hormonlordan oluşan kontrol sistemin. yiycek gösterince refleks olarak bakan bi hayvansın sen. sevgisiz kalmak kötü şey. sevgi vermemek daha kötü. sevgim içimde. hisseden hisseder. kelimelere dökemem belki bi süre. anlasaydın keşke derler ya. bilmiyorum. kim ne hissediyor bilmeme imkan yok. kafayı yicem şimdi. adela. kafayı yicem. kimsenin umrunda değil. kar yağmış. bembeyaz. dışarı çıksam. evden kaçsam. o yapmış. ben yapamıyorum. stephan micus. kimdir nası aşmış bi adamdır bilmiyorum. yapmış işte. tek yapmak istediğim. dışarı çıkmak. donarak ölmek. korkuyorum. beyazdan korkuyorum. beyazı seviyorum. etrafı görememeyi seviyorum. yazmıcam artık. kimseye bişey hissettiremem. sarhoşum zaten. kimsenin de umrunda değil. sarhoştur geçer. geçer. herşey geçer.
  • (barda, teoman-yollar cover'ı çalmakta)

    - ağlıyor musun, gözlerin yaşardı?
    + yok, fıçıyı yeni açmışlar, bira asitli geldi.
  • milattan önce (412-323 yılları arasında):

    "heykellerden daha duygusuz insanlarla karşılaşacaksın."
    (bkz: kinik felsefe fragmanları) - diyojen

    milattan sonra (1979 yılında):

    "bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir. öldüğü zamansa kaskatı ve duygusuzdur. bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır. ama kuru ve sert hale geldiğinde ölüp gider. sertlik ve güç, ölümün arkadaşlarıdır."
    (bkz: stalker) - tarkovsky

    netice:
    duygusuzluk = ölüm gibi bir şey.
  • ağlayarak gelmedin mi dünyaya? karşında yetişkinler sokakta para versen yapmayacakları absürtlüklerde bulununca "bunlar salak mı?" diyerek için için gülmedin mi? daha aşk'ın anlamını öğrenmeden, 'aşık' olmadın mı ilkokul sıralarında? kalbin o'nu görünce hızlı atmaya başlamadı mı? oysa libidodan bile haberin yoktu daha. freud'a boş versene sen! ona göre parmağını emmen bile libidodandı zaten. tahterevalliden düşüp kanattığın yere oksijenli su değince, yüzünü dökmedin mi? okul koridorunda koşan çocuklara olan hıncını senden çıkaran orhan öğretmen yüzüne ilk tokadı attıktan sonra karanlık koridorda (tasarruf diye bir şey vardı o zamanlar, her ışık yakılmazdı) kaşlarını yıkmadın mı; "ben sana gösteririm" demedin mi boşu boşuna? 'ekmekarası' ile sokağa çıktın, yan komşunun köpeği seni kovalarken ekmekten de arasından da cayıp öteye fırlatmadın mı? 5 yaşındayken kardeşin doğdu: ilgi bölündü; kıskanmadın mı? sonra senin yaşın kardeşinin yaşının iki katı olduğunda bir akşam üzeri eve dönmedi diye; dört dönmedin mi evin içinde?...

    şimdi ne oldu? büyüdün. düşünmeyi öğrendin. duymayı unuttun. birisi duygularını açığa serecek olsa, onu hor gördün, ağza alınmayacak sözlerle saldırdın. oysa bu bile bir duygulanımdı: öfke, kin, nefret! ne ararsan var. yaşamla barışık olmayan yönünü; insanlara yüklenmekle büyüttün, geliştirdin. özünde barınmaya çalışan iyi yanını aldattın, onu da yitirdin. canavar oldun, çıktın! karşındakileri üzdükçe; içinde bir şeytan el çırptı! şeytan el çırptıkça kendinden geçtin. ama bir türlü kendine gelemedin. kendini de yitirdin dedik ya. herkes delinin kuyuya taş attığını der durur; sen kuyuya duygularını attın. ve hiçbir akıl onu ordan çıkaramadı. çünkü akıl edemedi senin taş atmadığını, akıl bile aciz kaldı. bütün olumlu kodlara doğarken sahip olan sen'den geriye, bir tek acz kaldı.
  • acısını, sevincini, heyecanını, şaşkınlığını , kızgınlığını kendi içinde veya kendisiyle başbaşa kaldığında yaşamayı tercih eden, diğerleriyle paylaşmanın ellerine koz vermekten öte bir yararını görmeyen ve üzerindeki etkilere tepkisiz görünen kişilere yakıştırılan yafta.
    illa hoplayarak, zıplayarak, havalara uçarak, yerlerde sürünerek, mutsuzluğun dibine vurarak dikkat çekmeyi sevmemektir hepi topu oysa.
  • %100 olarak bünyede barındırılması imkansız bir oluşumdur. zira hiç bir şey hissetmemekle bir olay karşısında (çoğunlukla kötü bir olay) tepki vermemek farklı kefelerde tartılıcak işlerdir. günlük konuşmamızda doğal olarak tepkisizlik kavramı yerine duygusuzluk kavramını kullanabiliyoruz.
    öyleyse anlatmaya çalışalım bu tepkisizlik/duygusuzluğu: üzücü bir olay karşısında duygusuz kalmak araştırmalarıma göre* 2 büyük etken yüzünden oluşuyor. ya kişi "bu olay üzücüyse bana mı üzücü" tribi diye adlandırdığımız duygu haleti ruhiyesine giriyor ya da "bunlar başıma çok geldi alıştım artık" pozunda yerini alıyor.

    bu durumları birer örnekle de pekiştirelim mesela:
    birinci durum için örnek olarak bir tanıdığın vefatını ele alalım. kişinin ruh hali ölen kişinin kendisi olmadığı ve kişiyle yakınlık derecesinin* üzülmeye değecek kadar yakın olmadığına karar veriyorsa bir duygu patlaması görülmemesi de normal oluyor.
    ikinci durum için de yine bir tanıdığın vefatını ele alacağız. burdaki hissiyat şöyle gelişecektir: kişi geçmiş zamanda bir çok tanıdığını kaybetmiş olacak ki* artık üzülmenin fayda etmediğine kanaat getirmiş durumda sadece ve sadece "ölenle ölünmüyor" diyebilecek.

    işbu duygusuzluk örneklerinin çevreden aldıkları tepkiler de en nihayetinde farklı olacak elbet. birinci durumda tepkisiz kalan arkadaşa toplum "duygusuz hödük!" vari bir tepki verirken ikinci durumdan muzdarip arkadaşa "adam ne acılar çekmiş. yazık vallahi" şeklinde acınacak.

    hangisi iyi hangisi kötü hangisi normal veya anormal ya da hangisi kabul edilebilir hangisi cehennemliktir bilemeyeceğim elbette. bana kalsa insanlar duygularını serbestçe dile getirmeli. getirmiyor veya getiremiyorsa* da asla ve asla bunun için kınanmamalı.

    işte tüm bu açılardan bakınca duygusuzluk dediğimiz kavramın belki de en yoğun duygu birikimi olduğunu görüyoruz...

    *
  • üzerime giydiğim kurşun geçirmez yelek gibi. isabet aldığım yoğun duygu ateşi altında, bu yeleğin altında kalan bedenim deformasyona uğruyor ama asla o duygular etimin içine girmiyor. tek başımayken çıkarıyorum bu yeleği üstümden. o anım sadece bana aitken. o zaman işte tek tek deliyor bedenimi o duygular.

    iyileşmem kısa sürüyor ama etrafımdaki herkese "vurursunuz ama yıkılmam" izlenimi vermemin başka yolu yok biliyorum.

    "ya yap gitsin, can umursamaz" denilen her duygusuzluğun karşısına yine aynı duygusuzluktan yapılmış bir yelekle siper ediyorum bedenimi.

    zamanında ondan çok hoşlandığımı söylediğim bir kadının, başka biriyle romantik bir ilişkiye başladığını bana gülerek anlattığı zaman geliyor aklıma.

    "biz emre ile sevgili olduk. cok eğleniyoruz. haftasonu sığacık'a gidecez. harika bir butik otel bulduk" diye bana ilişkisini anlattığı zaman , emre'yi asitte eritip bu çok sevdiğim kadına içirmek istediğim duygusunu tekme tokat dövüp "şadırvanın oradaki kahvelerden birinde benim yerime de bir çay için" demiştim. aslında en başından saçma sapan tasvirle anlattığım durumu bu örnek tamamen açıklıyor.

    ben değilim de diğerleri çok duygusuz aslında.
  • duygularınızı açığa çıkaracak kişinin karşınıza çıkmaması durumunda da zannedilebilir. ya da gerçekten duygusuzsunuzdur ve öyle biri yoktur. ama duygusallık da başa bela, duygusuz olmak daha iyi...
  • çevrendekilerin seni güçlü sanma durumudur. istediklerini söylerler ama kırılacağını akıllarına bile getirmezler. duygusuz insanın başkalarından akıl edinmeye ihtiyacı da yoktur ayrıca. her şeyi içlerine atarlar. dolup taşmak bilmezler. duygusuz olmak güzeldir aslında olay bu.
  • duygulu insan hastalığıdır aslında. başka bir deyişle, duygusuzlaştığımızı düşünmek de başka bir duygu halidir. gerçek anlamda duygusuz olan insanlar, bu konu hakkında konuşma ihtiyacı bile hissetmezler diye düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap