1142 entry daha
  • hiç beklemediğim bir anda karşılaşıp yüz yüze tanışma şansına eriştiğim, bir süre oturup sohbet edebildiğime hala inanamadığım (kısmen bunun şokunu da hala taşıdığım), bana şimdiye dek ömrümün en güzel hatırasını armağan etmiş efsane yazar. heyecanımı ancak dizginleyip, cümlelerimi toparlamaya çalışıp şimdi yazabiliyorum.

    geçen pazar* izmir'de istinyepark'taki penguen kitabevi'nin önünde oturmuşum otobüs firmasının servisinin gelişinden önce vakit öldürüyordum, dalıp gitmişim yorgunluktan. bir de hava değişimi çarpmış, hafif halsizim. imza günüm, söyleşim bitmiş, okurla son muhabbet yapılıp vedalaşılmış. normalde dalgınken pek dikkat etmem ama bana doğru bakıp yaklaşan birini gördüm. uzaktan tam seçemiyorum ama yaklaştıkça, "aaa ihsan oktay anar mı" diye şaşırdım uzun ihsan efendi'yi ilk fark ettiğimde. yine emin değilim, gerçek değil gibi geliyor. emin olmak için oturduğum yerden fırlayıp ben de ona yürüdüm, kitabevinin önünde bir an durup: "ihsan oktay anar değil mi?" diye sordum ama heyecandan, uzun ihsan efendi kanlı canlı karşımda. o da "mehmet berk yaltırık?" diye sordu. "evet... hocam hiç karşılaşmayı ummuyordum" falan diye heyecandan kekelerken ben, kırk yıllık ahbapmışçasına kucaklaşıverdik. usta sarılırken "aslanım benim, ne güzel işler başarmışsın" deyince nutkum tutuldu.

    ben kimim, ne yaptım, ne yazdım hiçbir şey kalmadı bende. cümle kurmayı geçtim, kelime çıkamıyor ağzımdan. "çok teşekkür ederim", "ilham kaynaklarımdansınız" falan güç bela şimdi hatırlayabildiklerim. güç bela konuşuyorum ama o an nasıl yüreğime inmedi, nasıl ayakta kalabildim bilemiyorum. hoca bir şekilde haberdarmış benden ama tesadüfen oraya eşi özlem hanımla* gezmeye gelmişler. uzaktan görünce fark etmiş ama emin olamamış. "vaktin var mı" diye sorunca o panikle "tabi!" diye buyur ettim. oturduk karşılıklı. ben hala hava değişiminden dolayı hayal gördüğümü, gerçek olamayacağını düşünüyorum arada. bir önceki gün seçkin sarpkaya ile sokakta yürürken üstada çok benzeyen birini görüp "tıpatıp aynısı" demiştik. üstüne bu hadise vuku bulunca halen şaşkınım. "telefonumu şarjda bıraktığım aklıma geldi akabinde ne istediğini soramamıştım. o anlık su isteyince önce kafeye koşturdum. "ihsan oktay anar burada, bir su rica edebilir miyim" dedim ama o cümleyi o telaşe ile nasıl kurdum bilemiyorum. akabinde telefonu kapıp geldim, oturdum ustanın yanına.

    muhabbete koyulduk hemen. "puslu kıtalar atlası'ndaki upir tasvirleri beni epey etkiledi" hocam deyiverdim ki hep ona bahsetmek istemiştim bu husustan. tabi masada ben olunca konunun upirden vampirden açılması pek şaşırtıcı değil o ayrı.* böyle deyince avusturya imparatorluğu'nun semendire, belgrad taraflarını ele geçirdiği senelerde yaşanan medvedja'daki vampir toplu histerisini okuduğunu söylüyor. yanlış hatırlamıyorsam paul barber'ın "vampires, burial and death folklore and reality" adlı kitabında rastladığını anlattı.

    derken ansızın "yeni çalışmalar var mı" diye sordu usta. ihsan oktay anar bana yeni çalışmalarımı soruyor. ihsan oktay anar. rüyada mıyım? hayalde miyim? üzerinde çalışmayı düşündüğüm dosyamdan ve yayına hazırlanan novellam ile seçkilerde çıkacak bir-iki öykümden bahsediyorum dilim döndüğünce. bana bir düşüncesinden bahsederek "böyle bir şey de yazılabilir" diyerek yeni bir roman taslağı da armağan etti o esnada usta. şok üstüne şok. bir yandan zihnime kazıyorum, bir yandan da "acaba gerçekten rüyada mıyım" abukluğunu yaşıyorum kendi kendime.

    o esnada kitabevinden bülent bey de bize iştirak ediyor muhabbetimize. daha sonra bir süreliğine oradan ayrılıp geleceğini söyleyince sanki bir rüyadan uyanacakmışım gibi hissettim, "hocam gitmeden bir fotoğraf çekilelim mi" dedim. poz verirken gülerek "mağrur duralım mı" biraz deyince kavuşturduk kolları. fotoğraf çekildikten sonra ayaküstü son romanım "karanlığın şahidesi"nin bir nüshasını da imzalayıp verdim kendisine. rastlaşacağımızı bilsem kitaplarını edirne'den taşırdım, hepsinin üstünde onca senenin hatırası var. "başka sefere imzalatırım inşallah" diyebildim.

    görsel

    bir süre yalnız kaldım. fotoğrafı paylaştım falan ama hala "gerçek miydi bu" diye kendimi sorguladım. ilk yazdığım öyküler, basılı çalışmalar, etkinlikler falan film şeridi gibi geçti gözümün önünden. sevinçten ağlayasım geliyor, çevrede oturanlar olunca iki arada tıkanıveriyor böyle, ustayı bekledim o vaziyette. özlem hanım'la gelince bu sefer bülent bey, ben dördümüz çay eşliğinde başladık sohbete. ihsan oktay anar'la oturup çay içmeyi izmir'e yola çıkarken hiç beklemiyordum, biraz da onun şokunu yaşadım. "puslu kıtalar atlası" ile tanıdığımı ancak en çok "amat"ı sevdiğimi söyledim. "yeni roman yazacak mısınız" sorusunu da gıyaben bencileyin tüm anar okurları adına ilettim. özlem hanım, üstadın her kitaptan sonra bir daha yazmayacağını söylediğini ancak tesirli olmadığını söyleyince "inşallah yazarsınız hocam yine" diyebildim. dilek tutma, temenni, niyet ne varsa okuyorum içimden o an.

    çaylar bitince kalktık. vedalaşırken "böyle genç arkadaşlar ne güzel işler yapıyorlar" deyince neredeyse ağlayacaktım ama bu sefer salt kendi namıma sevinçten değil, çünkü bu övgüde fantastik, korku, bilimkurgu gibi türlerde yazan eser sahibi yahut hazırlığında, veya amatör bir sürü kalemdaşım var, onları anımsıyorum. gözler buğulu ustayı uğurladıktan sonra servisi nasıl denk getirdim, otobüs firmasının yazıhanesine nasıl ulaştım bilemiyorum.

    şimdi bile hala o büyülü anın etkisindeyim. seneler öncesinde lisansa yeni başladığımda "reşad ekrem koçu sevdiysen bu roman da hoşuna gidebilir" diyen eski müdavimi olduğum kitapçılardan birinin tavsiyesiyle başladığım puslu kıtalar atlası vesilesiyle tanıştığım, "amat" ile hayran olduğum, külliyatının bazı eserlerini 2-3 kez tekrar okuduğum yazarın iltifatına mazhar olup bir de roman fikri almışken, mutluluğumu, heyecanımı hala dizginleyemiyorum. ömrümün en güzel hatıralarından birini, 2009 yazında blog açarak başladığım yazı maceramın bence en kritik dönüm noktasını o gün bahşetti üstat. dünya gözüyle sevdiğim yazarla tanışmamın ve iltifatını duymamın çifte sevincini, gururunu aynı anda yaşadım.

    çok yaşa sen ihsan oktay anar, diliyorum ki ilhamlarından hiç mahrum bırakmazsın bizleri. yine rastlaşırız inşallah...
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap