30 entry daha
  • insana bazen ne kadar yalnız olduğunu hatırlatan müzik türü.

    geçenlerde ben hariç hiçbir arkadaşımın metal ve/veya klasik müzik dinleyicisi olmadığını fark ettim. bu farkındalık işyerinden bir arkadaşın- ki kendisi 38 yaşında ideal bir aile babası- bana hazırladığı karışık cd ile başladı. adamda dışarıdan o mülayim duruşu ile tahmin edemeyeceğiniz sertlikte bir arşiv vardı, sağolsun benimle de paylaştı, ufkumu daha da genişletti. onun deyimi ile üçüncü gözüm açıldı.

    onun verdiği gruplardan bir tanesine hasta oldum ve bu müthiş deneyimi, karşılaştığım bu dahi çocukları hiçbir arkadaşım ile paylaşamayacağım gerçeği ile yüz yüze geldim.

    grup the black dahlia murder, türü melodic death metal. grup ismini çoğunuzun bildiği ünlü holywood oyuncusu elizabeth short'un asla çözülemeyen esrarengiz cinayetinden almış. gençler bildiğin dahi ancak öküzlemesine brutal vokali ile grubu dinlemek ve keşfetmek için zamana ihtiyaç var, sabırlı olmalısınız. sabrımın karşılığını alıp bu grubun tüm şarkılarından ve albümlerinden müthiş bir keyif alınca haliyle insanlarla paylaşmak istedim ve bu farkındalık durumu ile karşılaştım. death metal dinleyen arkadaşım yoktu.

    bu durum ludwig van beethoven, sergei rachmaninoff ve frederic chopin için de geçerliydi. taparcasına sevdiğim bu adamların eserlerini dinlerken yalnızdım. klasik müzik adına çağımızda deneyselliği ile örnek gösterebileceğim bear mccreary'i dinlerken de öyle.

    peki yalnız kalmadığım müzik türleri nelerdi. en başta rock, sonrasında blues. bu gamları genelde birbirinin neredeyse aynısı olan bu müzik türlerine insanlar ölürken, biterken, benim müziğim yalnızları oynuyordu. ( total insan popülasyonunu göz önüne alınınca gelinen sonuç )

    pop, rock ve rock n roll'un babası blues'u ele alalım. birleşik devletlerde siyah müzisyenlerin kendi halk müziklerini modern enstrümanlarla icra etmeye başlamaları ile birlikte ortaya çıkmış bir müzik türü. jazz'ın da hikayesi çok farklı değil.

    karşımızda duran gerçek şu an dinlediğimiz popüler müzik türlerinin kökeninin afrika olduğunu gösteriyor. çok öngörülebilir, kalıplara boğulmuş, yaratıcılığı ve hayal gücü sınırlı türler. elbette ki zenci kardeşlerim müzik ve spor da çok yetenekliler ama geçtiğimiz yüzyılda yaptığımız gibi tüm dünya müziğini onların kalıplarıyla sınırlamaya ne gerek var.

    afrika ekolünün karşısında ise sadece avrupanın klasik müziği var ki bu da iki evreye ayrılır. afrika müziği gibi kalıplı olan klasik çağ ( beethoven öncesi ), sıradışı herşeyin olabileceği, yaratıcılığın sonsuza gittiği romantik çağ ( beethoven sonrası ).

    işte metal müzik de özellikle death metal bu noktada beethoven'in eski klasik müziğin kalıplarını dağıtması gibi şu an rock'ın, pop'un, blues'un kalıplarını eziyor. beklenmeyen, öngörülemeyen, sert ve aykırı müziği yaratıyor. gamlar, riff'ler ve vokal kural dinlemiyor. eh vokal kural dinlemeyince de brutal oluyor, kafa ütülüyor ama türe yakışıyor. konu açılmışken halk dilinde "böğüren" vokalistlerin bir çoğunun zaten çok iyi clean vokalleri var, tercih meselesi hepsi bu. bu müzik yaratıcılıkta sonsuza gidiyor dinleyeni mest ediyor, müziğin kurallarını ters yüz ediyor ve ettikçe yalnızlaşıyor.

    rock'ın da aslında 90'ların başında bu kalıpları aşması için bir şansı olmuştu. nirvana. bu şansı ve kurt cobain'i kaçırdı.
106 entry daha
hesabın var mı? giriş yap