9 entry daha
  • ben çocukken tüm çamaşır deterjanlarına tursil denirdi ve şimdiye kadar tanıdığım en duygusal varlık, annemdi.

    benim validenin duygulanıp ağlayabilmesi için hiçbir yan koşula ihtiyacı yoktur. televizyonda izlediği bir kazada yaralananlara ağladığı gibi, yağmur altında kalan bir hasata da ağlayabilir. bir yavrunun annesiz kalışına ağladığı gibi, tursil hediyesi olarak gelen bir tencere kapağının kırılışına da ağlayabilir.

    tek çocuğum ben. tam on beş sene yoksulluk içinde beklenmiş, bu uzun hasretin ardından doğmuş ilk ve son çocuğum. doğduğum yerde aile planlaması çok dikkate alınan bir husus değil. bu yüzden memleketimi ve tek çocuk olduğumu duyanlar hep şaşırmıştır. zaten ben de çocukken bu durumun ilahi bir dokunuş olduğunu düşünürdüm. ben doğmadan önce yaşanan sefalet ben doğana yakın son bulmuş. babamın uzun yıllar çobanlık yapmasının ardından, devlet baba kara yollarında kendisine bir iş vermiş. işin kazma kürek, maaşın da şu demiş. baba beyin hayatının bundan sonraki kısmı çok rahat geçmedi belki ama en azından üç beş kuruş daha fazla kazanmış ve üç kişilik çekirdek ailemizi biraz olsun refaha kavuşturmuş.

    annemin hayat boyu çektiği çilenin peder beyden alt kalır yanı yok. bu kadar duygusal olmasının açıklaması belki bu olabilir, bilmiyorum. çocukken üzerime titreyişi beni zaman zaman bunaltmış olsa da yüreğindeki evlat hasretini ve duygusallığının ilahi boyutlarını hissedebildiğim kadarıyla kendisini artık daha iyi anlayabiliyorum.

    demin de söylediğim gibi bizde çamaşır deterjanlarına tursil denirdi. hangi markaydı hatırlamıyorum ama bunlardan biri yirmi kiloluk* ürünlerini satabilmek için yanında tencere çanak gibi hediyeler verirdi. bir seferinde cam kapaklı bir pilav tenceresi çıkmıştı içinden. annem yıllarca o mis kokulu şehriyeli pilavını bu tencerede pişirmiş, güzel yapılmış bir pilavla bir ömür yaşayabileceğimi öğretmişti. hastane pilavı yapan kadınlara karşı duyduğum acıma hissi ve şehriyeyi pilavdan eksik etmeyen kadınlara karşı beslediğim saygı/sevgi buradan gelir.

    her koşulda ağlayabilen annemin, tursil promosyonu bir tencerenin kapağına, bir kapağın kırılışına ağlayabileceğini hayal edemeyecek yaştaydım. okul dönüşü sokakta diz boyu karın içinde top oynayıp, kumaş pantolonumun diz hizasına kadar ıslanıp buz tuttuğu bir günün akşamında öğrendim. aynı anda hem sessizce kapıyı açmak hem ıslak çorap ve buz tutmuş ayakkabıları çıkarmak zor iştir iyi biliyordum. fakat, daha bir tencere kapağına ağlanabileceğini bilmiyordum.

    fırça yememek için her akşam gerçekleştirdiğim ritüeli bir kez daha başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş olmanın hazzıyla içeri giren ben, elinde kırık birkaç cam parçası, tencere kapağını çevreleyen metal çemberi ve tombul yanaklarında birer yağmur tanesiyle annemi gördüm. heyhat, o zaman bir tencere kapağına ağlanabileceğini algılayamayan ben, bugün bir lokantada kötü yapılmış bir karnıyarığın yanına konmuş, o şehriyesiz, o lezzetsiz ve o anne sevgisinden mahrum pişirilmiş pilavı yerken anladım.

    bugün o yemeğin ardından adını hatırlamadığım o tursil markasını, o tencerenin tursil ambalajından çıktığı akşamı*, yıllarca bana lezzetli anne pilavı yedirmiş olan tencereyi ve en önemlisi annemin nemli gözlerini hasretle andım.

    onca yılın ardından memlekete giderken ben, anneme alabileceğim en güzel hediyenin bir pilav tenceresi olduğunu düşünüyorum. annemden alabileceğim en güzel hediyenin de, o tencerede pişirilmiş bir tabak şehriyeli pilav olduğunu.
hesabın var mı? giriş yap