5 entry daha
  • jeden, dekalog serisinin ilk filmidir. ilk olmakta birlikte dekalogların genel yapısının ve anlatım tarzının da temelini oluşturur. jeden, dekalogları emirleri ele alış ve işleyiş biçiminin çizgileri ve yansımalarını belirler. dekalogta her film sadece bir emir üzerinden anlatılmaz aynı anda birkaç emiri içinde barındırır. bu açıdan jeden sadece ilk emir değil aynı zamanda ikinci emir üzerinden şekillenir. ilk emir olan benden başka tanrın olmayacak ve ikinci emirde bahsedilen putlara tapmayacaksın hususları üzerine değerlendirilmelidir.
    film bir baba ve oğlunun hikayesini konu edinir. üniversitede öğretim görevlisi olan baba ve onun küçük oğlu ekseninde gelişen bu bölüm; hayatın, ölümün ve tanrının varlığının sorgulandığı konuşmaları ve tartışmaları ele alır. film bir flashforwardla yada daha doğru bir ifadeyle hikayesinin sonrasındaki bir zamanda bir kadının televizyonda gördüğü küçük bir çocuğa bakması ve ağlaması ile başlar. kieslowski daha filmin başında seyirciye sonuyla alakalı ipuçlarını verir. film birbirine bağlı olan baba ve oğlun hayatlarını sürdükleri bir apartman dairesinde ve bu çevrede ilerleyen bir olay örgüsüne sahiptir. küçük pawel babasıyla birlikte yaşayan, zeki ve sevimli aynı zamanda meraklı bir çocuktur. pawel, kahvaltı için bir şeyler almaya markete gitmiştir ve dönüş yolunda cansız bir köpek görür. buna benzer bir durum (ölü hayvan) diğer dekaloglarda (örneğin; piec’in açılış sahnesi) da vardır. eve geri dönen pawel kahvaltı masasında gazete okuyan babasının gazetesini hafifçe çekiştirir ve gazete basılmış olan ölüm ilanına bakar. bunun üzerine pawel babasına bir soru yöneltir. bu sahne önemlidir çünkü jeden’in anlatmak istediği ve belki de kieslowski’nin üzerine düşündüğü ve izleyicisine de aktarmak istediği o sorgulayıcı tavrı ve insan hayatının temel meseleleri olan ölüm ve varlık üzerine olan düşüncelerini krzysztof ve pawel arasında geçen derin diyalog üzerinden izleyiciye aktarır. pawel babasına; ‘birisi öldüğünde neden gazetede duyurulur?’ diye sorar ve ardından ‘insanlar neden ölür?’ der. babası ‘kalbin kan pompalaması durur, beyne kan gitmez, hareket durur, her şey durur ve her şey biter.’ diyerek durumu özetler. pawel ‘geriye ne kalır’ dediğinde, babası şu cevabı verir; ‘bir insan ne yaşamışsa bu onun anıları ve bıraktıklarıdır. anılar önemlidir. birisini, belli özelliklerini, belli yanlarını hatırlarsın. onun yüzünü, gülüşünü, bir dişinin eksik olduğunu hatırlarsın.’ ardından pawel ‘ruhların huzura kavuşması için’ der ve ekler ‘bana ruhlardan hiç bahsetmedin’. babası ‘ruh diye bir şey yoktur’ deyince pawel teyzesinin ruhların olduğunu söylediğini hatırlatır. babası ‘bazıları ona inanarak daha rahat eder’ deyince pawel ‘babasına sen ruhlara inanıyor musun’ dediğinde babası ‘ben mi? bilmiyorum. hem neden sordun? ne oldu?’. pawel anlatmaya başlar; ‘hiç, sadece soruların cevabını bulduğumda mutlu oluyorum. bir de güvercinler ekmek kırıntılarına geldiğinde mutlu oluyorum. ölü bir köpek gördüm. sonra neden böyle diye düşündüm. bayan piggy'nin, kermit'i ne kadar sürede yakaladığını çözmem ne işe yarar?
    bir diğer önemli sahnede bu sahnenin tamamlayıcısı niteliğindeki ardılı olan sahnedir. okul çıkışı halasıyla buluşan pawel babasıyla arasında geçen konuşmadan bahseder ve sohbet ilerledikçe teyzesi ona neden babasıyla farklı olduklarını anlatır ve şunları söyler; ‘biz katolik bir ailedeniz.baban daha sen doğmadan önce her şeyin hesaplanabileceğini düşünürdü. bu hesaplamaların hayatın her alanına uygulanabileceğini düşünüyor. belki bazen tanrı'ya inanıyordur, ama kabul etmiyor. babanın yaşam tarzı çok mantıklı görünebilir, ama tanrı'nın kurallarını çiğniyor.söylediklerimi anlıyor musun?’. pawel ‘pek sayılmaz’ deyince halası ‘tanrı eğer inanırsan, çok basit.’ der ve pawel sorar; ‘sen tanrı'ya inanıyor musun?’. bunun üzerine halası evet minvalinde kafasını sallar ve pawel tekrar sorar; ‘peki tanrı kim?’ halası pawel’e sımsıkı sarılır ve pawel’e ‘kendini nasıl hissediyorsun?’ deyince pawel ‘seni seviyorum’ der. halası şu önemli cümleyi kurar; ‘işte tanrı'nın olduğu yer.’
    bu iki can alıcı sahne ve diyaloglar bize hem zıtlığı hem de derin bir sorgulamayı pawel üzerinden yansıtır. küçük yaşına rağmen dahi denecek kadar zeki ve bir o kadar da meraklı pawel hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmaktadır. bu noktada babası bilimi ve varoluşçuluğu savunurken, halası dini ve tanrının varlığını savunur ve temsil ederler. bu noktada kieslowski seyirciyi pawel’in yerine koyuyor. diyaloglar ve yaşananları üzerine izleyiciyi de düşünmeye itiyor. bir gün pawel buzda kaymak istediğini ve yeni patenlere ihtiyacı olduğunu söylüyor. bunun üzerine babası ona yeni bir çift paten alıyor. krzysztof bir bilim insanı ve garantici bir adam. veriler ve bilgi onun için en büyük inanç kaynağı. pawel’in evlerinin yakınındaki donmuş gölette kaymak istediği için krzysztof önce hava raporlarını ve gerekli bilgileri pawel’le birlikte meteorolojiden alıyor ve çok güvendiği bilgisayarından verileri kontrol ediyor. sonra pawel bir gece yatağına yatmışken dışarı çıkıyor ve buz kütlesi üzerinde geziniyor. verilerin 200 kg ağırlığını dahi kaldırabilecek bir buz kütlesi olduğuna güvenini böylece sağlamlaştırmış oluyor. krzysztof ertesi sabah evde çalışmalarıyla uğraşıyorken bir anda mürekkep kabı deliniyor ve mürekkepler dökülmeye başlıyor. o sırada kapı çalıyor, krzysztof kapıyı açıyor ve küçük bir kız çocuğu (komşularının kızı) pawel’in evde olup olmadığını soruyor. krzysztof niye deyince küçük kız annem sordu diyor. ellerini yıkayıp dışarıya çıkan krzysztof, pawel’i arıyor fakat ulaşamıyor. komşusuyla da görüştüğünde pawel’in girmesi gereken ingilizce dersinin iptal olduğunu ve derse girmediklerini öğreniyor. bu sırada kadın göletteki buzun kırılmış olduğun bahsediyor. krzysztof kendinden emin bir şekilde endişelenmeyin buz kırılmaz diyor. sonra krzysztof göledin oraya gidiyor ve kırılmış buz parçasının içine birisinin düştüğünü anlıyor. o sırada kız kardeşi ırena ile konuşan krzysztof ona pawel’le bugün görüşüp görüşmediğini soruyor. bunun üzerine ırena, pawel’le buluşacaklarını ancak dersi olduğundan görüşemediklerini söylüyor. ırena’ya krzysztof’a bir şey mi oldu diye sorunca krzysztof mürekkep şişesinin kırıldığını söylüyor. bunun pawel’le ne alakası olduğunu sorduğunda buz kütlesinin kırıldığından bahsediyor ve göledin oraya gideceğini söylüyor. ırena’da beraberinde gölede gidiyorlar. göletten çıkan cansız bedenin pawel olduğu anlaşılıyor. jeden, vurucu ve filmin atmosferindeki o soğuğun yakıcılığı gibi bir final yapıyor. eve dönen krzysztof açık olan bilgisayarının ekranına bakıyor ve ekrandaki ‘ı am ready’ yazısını okuyor. ardından kendini kiliseye atan krzysztof burada tuğlaları yıkıyor ve üzerlerindeki mumları yere seriyor. mumların damlaları meryem ana resminin üzerine adeta birer gözyaşı gibi dökülüyor.
    jeden aslında hem birinci emir olan bende başka tanrıya inanmayacaksın ödünü bilime hem de ikinci emir olan putlara tapmayacaksın söylemini bilgisayara ve teknolojiye tercih eden krzysztof’un çocuğu üzerinden cezalandırılışını gösteriyor. on emir’de tanrının belirttiği ‘ben kıskanç bir tanrıyım ve benden nefret edenin babasının işlediği günahın hesabını çocuklarından sorarım’ buyruğunun gerçekleştiğini görüyoruz. kieslowski burada emirlerin çiğnenmesi durumunda tanrını n gazabına uğranacağını gösteriyor. fakat başka bir dekalog’ta bunun tam tersi bir durum söz konusu olabiliyor. işte bu kieslowski’nin derin düşünce dünyasının ve farklı bakış açısının bir uzantısı.
    jeden senaryo ve hikaye açısından derinlikli bir film. bununla birlikte film teknik açıdan klasik bir kieslowski görselliği ve estetikliği sunarken birçok sembolde kullanıyor. mürekkebin dökülüp buzun kırılması, mumların eriyip resimde gözyaşına dönüşmesi ve benzeri unsurlar ise filmin birazda estetik kaygıyla yaratılmış kör göze parmak sahneleri. fakat genel manada jeden gerek anlattığı hikaye gerekse hikayeyi anlatış şekliyle, hem görsel hem kurgusal olarak güçlü bir film olmayı başarıyor.
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap