5 entry daha
  • hayatımda çok sevdiğim ama underrated kalan şeylerden birisi de bu filmdir...aslında böyle olması da tuhaf bir mutluluk vermiyor değil...sadece ben keşfettim mantığı...herhangi bir film rezervuar köpekleri ya da usual suspects veya fight club gibi 14 yaşında yeniyetmelerin veya(ne çok veya dedim) 14 iq seviyelilerin diline düşünce-hiç öyle olmasa bile- değerini kaybetmiş gibi oluyor çünkü...

    antonia'nın çekip çevirdiği bir ailenin kendisiyle birlikte 4 kuşak yaşamını izleriz düz anlatımla... ancak hakkaten şu hayatta insanı saran sarmalayan,acı çektiren,çelişkiye düşüren,bozum eden ne varsa 2 saatlik film süresine ustaca serpilmiştir... doğum,ölüm ve arasındaki yaşam çizgisi üzerine şiddet,bağlılık,tecavüz,saplantı vs.. son derece sakin bir öykü anlatımıyla işlenmiş...ve aslında filmin başarısı bu sakin,huzur dolu üslubunda... dieri de çok sevdiğim bir film olmasına karşın crouching tiger hidden dragonun elinden oscarı alması gereken bir film antonia...akademinin yanlış kararlarına alışkın olduğumdan bu konuyu burada fazla uzatmıym...

    filme adını vermesini sonuna kadar hakeden antonia tam bir rüya kadın... gelenekçi ama yenilikçi,kaygılı ama sevdiklerinin özgürlüğüne sonuna kadar saygısı var,tek başına ayakta duramadığından değil ama cinsel ihtiyaçlarını gidermek ve sorumluluğunu kısmen paylaşmak için iyi yürekli bir çiftçiyle evlenecek kadar nazik,gerçekçi ancak yine olayları tamamen akışına bırakacak kadar da cesur... kızının eşcinselliğe gidişini,ilk ve tek kez yattığı birinden çocuk sahibi oluşunu o kadar normal karşılıyor ki...ne abartı bir destek,ne de rahatsızlık ifadesi... "bu benim kızım,ancak kendi hayatıyla ilgili istediği kararı alır" ...gerçek güvenin,sıcak sevginin tam bir karşılığı kendisi...

    yönetmen marleen gorris saf bir hayat filmine felsefe ve müzik katmak için antonia'nın ailesinin üçüncü jenerasyonunu devreye sokmuş anlaşılan ve çatışmayı da burada başlatmış... yıllarca odasına kapanıp kitap okumaktan başka birşey yapmayan kesikparmak(sadece parmak,eğriparmak vs.. her tercümede farklı izledim çünkü) karakteri bir faust,schopenhauer belki de nietszche uzantısı iken küçük theresanın hayata gelmesiyle bu minik dehaya felsefe,matematik,müzik anlatıyor ama hayat ateşini yeniden farketmesinin yan etkilerinden kurtulamıyor bir türlü... yazar burada felsefenin en klişe cümlelerinden "düşünüyorum öyleyse varım"la da ufak bir dalga geçmiş ancak ortaya çıkan boğaz düğümleyen,göz yaşartan bir sahne olmuş... antonia "hiçbir şeyin olmaması ne kadar kötü" şeklinde konuşan minik torununun başını okşayarak "bu yüzden çok şey var" derken hayatın kendisinin sanatı nasıl taklit ettiğini bilgece özetlemiş...

    son kuşak cıvıl cıvıl hayat dolu,daha küçücükken makyaj malzemeleriyle uğraşan,elinden tarağı düşürmeyen sera ise kitapların arasında kaybolan dahi annesinin tersine kesikparmak'a sadece şu cümleyi ediyor:"sen neden hiç dışarı çıkmıyorsun?" (bu da bizim sözlükteki altıncı nesle denk düşüyor eheh)...neyse neticede birbirinden farklı 4 kuşak büyük bir mutuluk ve dolu dolu yaşam yaşayabiliyor...birbirlerinden farklı da olsalar,hayatta yaşanabilecek en kötü olayları da yaşasalar insan olma bilinci,diğerine saygı duyma,konformizm hayranı olmama gibi kavramlar onları birarada tutuyor...

    film bize inanılmaz bir karakter zenginliği sunmasının yanında gayet temiz bir de görsel şölen sunuyor... bizleri o yaşama özendirmek yerine,sanki onlarla birlikte yaşıyormuşuz,bizim için de bahçedeki koca masaya bir tabak koymuş gibiler...eh rüya gibi anlatılmış bir gerçeklik, mesafeli değil sımsıcak bir iletişim...daha ilk sahnesinden sizi sarıp sarmalayan antonia çoktan bir daha yapılması zor filmler kategorisine girmiş durumda...
38 entry daha
hesabın var mı? giriş yap