• discovery channel kendisiyle bir belgesel çekmek için geliyor. üç gün türkiye'de çekim yapıldıktan sonra italya'ya floransa'ya gideceğiz diyorlar.

    eşref armağan nedenini bilmeden ve şaşkınlıkla yolculuğu kabul ediyor. orada da üç günlük çekimin sonunda üçüncü gün floransa'da bir meydanda bir binanın önüne getiriyorlar. bina 600 yıl önce mimar ressam birisi tarafından yapılmış ve üç kaçan perspektifle yapılmış bir bina (şapel olabilir). binanın önünde büyük kalabalık vardır...

    armağan'a ilk sürpriz, uzmanlığı görmezlerle ilgili olarak çizgi üzerine olan çok önemli bir profesörün de oraya getirildiğini öğrenmesi olur...

    hemen ardından önünde bulundukları binanın kartondan yapılmış bir maketi armağan'ın eline verilir ve beş dakika boyunca armağan maketi eliyle görür.

    daha sonra bu ünlü profesör kendisine bu binanın bir tam yukardan görünüşünü, bir kuş bakışı görünüşünü ve bir de dibine gidilip de yukarı bakıldığındaki görünüşünü çizmesini istemiş...

    ilkini çizmiş, kimseden ses yok... ikincisini çizmiş, yine kimseden ses yok.. bu arada kendi kendine "eyvah bir şeyler olacak ama dur bakalım" diyerek içi içini yiyormuş..

    ne zaman ki üçüncü resmin son çizgisini çizmiş, o ünlü profesör gayet yüksek sesle ağlamaya ve bağırmaya başlamış... tüm kalabalıktan alkış kıyamet kopmuş...

    o profesör kalabalığa dönerek "bugün burada bir tarihe şahit oluyorsunuz.. bu binayı bugüne dek bu kadar doğru olarak çizen tek yaşayan görmez kişiye şahit oluyorsunuz. ben çizerse bir tek o çizer demiştim zaten" diyor...

    floransa'da gördüğü bu büyük ilgiden sonra, eşref armağan floransa'da yapılan 2007 bienali'ne davet ediliyor... fakat 3.500 euro katılım ve yol masraflarını karşılayacak sponsor bulamadığı için maalesef katılamıyor...

    istemihan talay'ın kültür bakanı olduğu dönemde kütüphaneci olarak görünerek, oradan kendisine verilen maaşla atölyesine boya, fırça ve tual alan bu kişi, devletin yaptığı bu üç kuruşluk yardımı ne yazık ki istemihan talay'dan sonraki dönemlerde kaybetmiş... ve bu olay onu en çok üzen ve kıran olayların başında gelmiştir...

    işte; guinness rekorlar kitabına girmiş, bir sürü ülkede hayranlıkla karşılanmış ve bir çok belgesellere konu olmuş bu değerli insana bu ülkenin verdiği değer...

    neredeyse tüm dünyanın ağzını açarak hayranlıkla izlediği büyük yetenekte bir sanatçın olsun ve sen bırak ona sergiler, geziler vs konularında destek olmayı, ona basit bir maaşı bile çok gör...
    (bkz: ya ben lan neyse bir şey demiyorum)

    (bkz: copy past değil alınteri)
  • bir taksi şoförünün önce " hocam gözleri görmeyen bir hasta getirdim, önden alabilir misiniz? " diyerek izin istediği, sonra koluna girerek muayene odasına getirdiği ve içeriye beraberinde tarifsiz bir huzurla giren adam...

    maksadı sürekli kullandığı ilaçlarını yazdırmaktı. ismini sorduğumda tanıdık gelmişti ama nereden tanıdıktı bilmiyordum. duraksamamdan o da şüphelenmiş olacak ki " belki de televizyonda duydunuz. ben resim yapıyorum. " dedi. kısa süre önce bir arkadaşımın eklediği facebook videosunu hatırladım sonra. national geographic tv de yayınlanmış bir belgeselden alınma epeyce uzun bir videoydu bu. onun huzur dolu dünyasına tamamiyle zıt bünyem, videoyu sonuna kadar izlemeye zahmet buyurmamıştı. öyle ya; hep bir şeylere yetişecekmiş gibi koşan bir ruhum ve onu kovalamaya çalışan bedenimle yeterince yorgun düşmüştüm.

    o görmedikleri için üzgün görünmüyordu. bense o zamana kadar gördüklerim yüzünden yeterince üzgündüm. keşke huzur denen şey bulaşıcı olsa diye düşündüm ve bir umut bulaşır belki diye işi olabildiğince ağırdan almaya çalıştım. reçete yazma işi çok uzatılabilecek bir eylem olmadığından ve bu adam yüksek ihtimalle düşünce de okuyabildiğinden " sizin için de bir resim yapmamı ister misiniz? " dedi. "çok sevinirim. " cevabını aldıktan sonra benden bir kağıt, bir kurşunkalem ve bir gazete istedi. kağıt yumuşak bir zemin üzerindeyken daha kolay çizim yapabildiğinden altına gazete koymayı tercih ediyormuş. bir eliyle çizerken diğer elinin işaret parmağıyla çizgileri yokluyordu. son aşamaya gelip kuşun bacaklarını çizmesi gerektiğinde " burası önemli! yanlış yere bacak yapmayalım. " dedi gülümseyerek. sonra az önce çizdiği kuşun karnını parmak uçlarıyla yoklayıp en uygun yere bacakları oturttu. şimdi elimde hangimizin daha gerçek olduğundan şüphelendiğim minik bir kuş vardı.

    hayatında hiç görmediği bir kuşu kolaylıkla çizebilen bir adamla gün geçtikçe insanların yüzünü görmekte zorlanan ben, iki garip insan olarak vedalaştık. ben onun huzurunu kıskanmıştım, onunsa benim gören gözlerimi hiç umursamadığına bahse girerim.

    huzurun kendisinden çoktan geçtim de, ben o huzura tanıklık etmeyi bile özledim.
  • uzun yıllar evvel, hatta bursa tayyare kültür merkezi'nin ilk açıldığı yıllarda, civardan geçerken içeride bir resim sergisi gördüm. o kadar boştu ki, bu boşluktan olsa gerek boş vaktime de güvenerek dolaşmak istedim. resimleri o denli derinlemesine incelemeyip geçtikten sonra, karşı masada oturan ve yanındakinin kulağına bir şeyler fısıldayan bir adam dikkatimi çekti. görme engelli olduğunu farkettim. etrafında kimse yoktu ama bir masada oturmuş bekliyordu. yaklaştım adama doğru. zaten ayak seslerimden farketti yaklaştığımı. ''merhaba hoş geldin'' dedi. aslında şaşırdım. adamın ne kim olduğunu biliyordum, ne de orada bulunma sebebini. ''hoş bulduk'' dedim. bir süre havadan sudan konuştuk. sonra kendisi bana ''sana bir şey çizmemi ister misin?'' dedi, öylece kaldım. ''ta ta tabi'' çıkıverdi ağzımdan.

    + ne çizeyim sana?
    - muhabbet kuşu! (allah benim cezamı versin, insan böyle bir fırsatta daha güzel bir şey çizmesini ister.)
    + pekala...

    önüne kağıdı çıkardı, kocaman bir eğimli çizgi çekti, başta anlam veremedim. lakin öyle ince bilek hareketleriyle, öyle güzel düzenledi ki, donakaldım.

    altına da şöyle bir imza attı karakalem çalışmasının:

    sevgilerimle, eşref armağan.

    teşekkür ederek çıktım oradan.

    o ana kadar tanımadığım eşref armağan usta'nın bana özel çizdiği muhabbet kuşunu hala saklarım.
  • hafta sonu elde kumanda televizyon izlerken discovery channel sayesinde öğrendiğim ressam. ama üzüldüm de. böyle bir insanı kendi ülkemin televizyonları değilde yabancı bir medya kuruluşundan öğreniyorum. görme engelli olarak bırakın resim yapmasını ağzıyla kuş tutsa yine de umurunda değil demek ki bu ülkenin.
  • "the colors of darkness" isimli ödüllü bir belgesele konu olan, görme özrü doğuştan gelmesine rağmen, yapacağı resme ait şekilleri önce parmaklarıyla inceleyerek ve boyut, perspektif, gölge ve renk gibi resmin temel öğelerini sorarak gören bir insandan farksız şekilde resim yapabilen, bu özellikleri nedeniyle bilimsel çevrelerin de ilgisini çeken ve beyni harvard university nöroloji profesörlerince incelemeye alınan ressamımız.
  • orta birinci sınıfta resim öğretmenimizin götürdüğü sergisinde kendisiyle tanışmış olmaktan ötürü kıvanç duyduğum ressam. o küçük bünyeyle kendisine bu resimleri doğuştan kör olan birinin nasıl yapabildiğini hayretler içinde sorduğumda, tebessüm ederek objeleri tanımada ellerini kullandığını ya da arkadaşlarının tarif ettiklerini, renkleri kullanmada ise yine arkadaşlarının çok büyük yardımı dokunduğunu anlatmıştı. keşke daha büyük olsaydım, bazı şeylerin daha çok farkında olsaydım da daha detaylı sohbet edebilme fırsatım olsaydı...
  • esref armagan kitaplara gececek kadar dahi bir insan olmasina ragmen, sevgili medyamiz tarafindan azcik dikkat bile cekememistir. (bkz: turk medyasi) dolayisiyla cogu kisi isminden bile haberdar degildir.
    simdiye kadar cogu siyasi kisilikle tanismis olmasina ragmen, kimse elinden tutmamis, maddi destek vermemis, aksine kostek olmustur. *
    discoverynin hakkinda cektigi belgeselin fransizca, ispanyolca, italyanca altyazilisi varken hala turkcesi bulunmamaktaymis......
    jci, liderlik akademisi kapsaminda konuk ettigi esref armagan'i tanitirken discovery'nin youtubeda bulunan 10 dklik kismina altyazi ekleyip gostermisti.

    belgeselin turkce altyazili 10 dklik kismini youtube'dan izleyebilirsiniz;

    http://www.youtube.com/watch?v=8quoy83po60

    kendisi ayrica yaptigi esprilerle gulduren, hayata karsi durusuyla dusunduren ve resim cizerken hayranlik uyandiran bir insandir.

    edit: link uçmuş, aramaya inanın.
  • bundan yüz yıl sonra, eserleri olağanüstü yüksek fiyatlara el değiştirecek bir sanatçı.

    alın bir resmini, evinizin duvarına asın. iyi koruyun, çoluğunuza çocuğunuza bunun önemini anlatın. anlatın ki, torunlarınız servet sahibi olabilsin...
  • doğuştan kör olan bu amca ünlüydü bayağı, bir ara sürekli pazar 97'ye, bir başka gece'ye filan çıkıyordu. resimleri arasında tansu çiller, atatürk, süleyman demirel filan olduğu gibi kuş, çeşitli objeler, bir takım natürmort resimleri filan vardı. (tansu çiller pek benzememekle beraber süleyman demirel hakikaten şaşırtırdı adamı) kullandığı özel kağıt sayesinde resimlerini önce tırnağıyla konturları çizerek, sonra içlerini boyayarak oluşturuyordu. hatta canlı yayında manzara çizdiği bile vakidir, güneşi mora boyadıydı.
  • aslında cok kullanmadıgım facebook un bugun buyuk bir faydasını gorup, gelen bir video ile tanıdıgım ve bu zamana kadar hakkında bilgim olmadıgı icin once kendimi ayıplamama, daha sonra boyle onemli bir insanı kendi ulkesinde tanıtmadıkları icin turk televizyonarına kızmama neden olan gorme ozurlu ressam.
    toronto ve harvard universiteleri bile kendisi hakkında arastırmalar yaparken, turkiyede bu kadar az tanınması (hakkındaki entry sayısının azlıgı bile buna kanıt) uzucu
hesabın var mı? giriş yap