• 'estetik', 'güzel' ile özdeş midir? bu iki sıfat belki tam olarak aynı olmasalar bile yakın akraba oldukları kesin. 'nitelikli' var bir de, bu ikisine göre daha aşağı bir konumda duruyor gibi. bariz bir güzellik duygusu uyandırmasa da, güzelliğin temel koşullarını sağlayan nesnelere uygun görülüyor 'nitelikli' sıfatı. kanımca nitelik, estetik için temel koşuldur. bu iddiadan yola çıkarak estetiğin kökenini araştırmaya çalışacağım.

    · işlev ve nitelik ilişkisi
    nitelik, üzerinde düşünüldüğünde akıl sağlığını zorlayacak kadar garip bir kavram. (bkz: robert pirsig) nitelikli olanla olmayanı birbirinden ayıran nedir? nitelik, insan algısından bağımsız bir olgu mudur, yoksa kendi başına varolan bir şey midir?

    bu soruya verdiğim cevabın genel anlayışla ters düşeceğini tahmin ediyorum. nitelik, insandan, veya kendisini algılayan herhangi bir özneden bağımsız olarak da mevcuttur; bir öznenin zihin tekelinde değildir. hayır, öyle mistik açılımlara gireceğimi sanmayın, gayet de fiziksel bir durumdur bu. zira evrenimizdeki madde, enerji, ve bunların tabi oldukları kurallar, bazı oluşumların diğerlerine göre daha işlevsel, yani nitelikli olması sonucunun doğal sebepleridirler. şimdiden nitelik ile işlevin bağıntısı ortaya çıktı. evet, nitelik sahibi olan bir şey, mutlaka bir işleve sahiptir. zaten "nitelikli"nin bir anlamı da "vasıflı", yani "bir işlevi yerine getirebilen"dir. ("yahu estetik diyorduk, sen işlev konusuna geldin, estetiğin verdiği hazla herhangi bir fiziksel işlevi birbirine karıştırarak daha baştan bok ettin" diyenler, sabredin, bağlayacağım. )

    niteliğin özneden bağımsızlığı ve işlevle olan ilişkisini cansız nesnelerde evrim/@vulpius'da görülen yazılarda ele aldım bir miktar. bahsi geçen yazıların hiç bir yerinde işlev ve nitelik hakkında bariz bir anafikir cümlesi mevcut olmasa bile, içeriğin ortaya çıkardığı anlam bu olmalı. o yazılar okunursa buradaki fikirler daha sağlam bir temele oturacak. yine de burada bir iki cümleyle özetlersek; bir işlev bakımından diğerlerine göre daha üstün olan şey*, zamanın yıpratıcı etkileri veya herhangi bir dış zorlayıcı koşul altında kendini devam ettirme şansına sahip olacak, yani işlev kendisine yaşama şansı sağlayacak, bu bakımdan da diğerlerine göre nitelikli olacaktır. yani nitelik, evrenin fiziki yapısının ve kurallarının doğal sonucu olan "evrim" fenomeninin ortaya çıkardığı bir "işlev" olgusunun sonucudur, diyebiliriz. (evrimi sadece canlılara ait bir özellik olarak ele almak büyük bir yanılgıdır. )

    işlev ise mantıktan başka bir araçla ele alınamaz; realitenin, sebep-sonucun bir yavrusudur. sebebi sonuca bağlayan ilişkilerde bir nevi katalizördür işlev, mevcut değilse sebepten sonuca giden hiç bir yol kalmayabilir bile. o halde, işlevin mantığın, rasyonalitenin çerçevesinin dışına çıkarılamayacağını aklımızın bir tarafına yazalım. ileride bu çerçeveyi estetiğin nitelikle ilişkisinde kullanacağız.

    · nitelik ve estetik ilişkisi
    estetik olarak nitelendirdiğimiz şeylerin aslında nitelikle ilişkili olduğunu iddia ediyorum. bazı durumlarda nitelik çok altlarda gizlenmiş olabilir; ama her halükarda estetik bir oluşumun içinde mevcuttur. sözgelimi, "makine estetiği" bu konuda kolay bir örnek grubu oluşturur [evet var böyle bir şey: (bkz: güzelliğin tarihi)]. bazılarına anlamsız bir metal yığını gibi gözükse de, buhar kazanlı lokomotif estetik bir nesnedir. veya bir asenkron elektrik motoru, içi açıldığında güzelliğini açığa vuracaktır. daha da soyut örneklere gidelim: matematiğin estetik boyutu, matematikçiler tarafından anlatıla anlatıla bitirilemez. nitekim matematik bir ifadenin estetik gücü, kendisinin niteliğiyle, yani potansiyel işlevselliğiyle doğrudan bağlantılıdır.

    kabul, hipotezi olumlayan örneklerle hipotez ispatlanmış sayılmaz. öyleyse karşıt gözüken örneklerle hipotezin ayağını sağlam zemine bastıralım. örneğin, bir picasso resminin estetiği hangi niteliğinde/işlevinde gizlidir? buraya kadar sürdürülen nitelik-işlev kardeşliği, herhangi bir müzik eserinin neresinde bulunabilir? bu soruların açık bir cevabı yokmuş, indirgenemez bir gerçeklikle karşı karşıyaymışız gibi gözüküyor, ama durum öyle değil.

    nitelik ve işlev derken, işin içine ister istemez mantığın, rasyonalitenin gireceğini söylemiştik. şimdi buradan devam ediyoruz. estetik bulduğumuz bir nesnede, aslında bu duygumuzu okşayan şey, yakaladığımız mantık ilişkileridir. bir nesne bize içerdiği mantık bağlantılarını ne kadar veriyorsa (veya biz onu ne kadar alabiliyorsak), o nesneyi o derece estetik buluruz. lokomotifi estetik bulmayan kişinin düştüğü handikap da budur; mekanizmasının elemanları arasındaki ilişkileri yakalayamayıp onu işlevsiz bir yığın gibi algılamak. matematikteki zarafeti anlamayan çoğu kişi de aynı meseleden musdariptir; semboller, ifadeler arasındaki ince mantık ilişkilerini ıskalamak. picasso'nun resimlerini estetik bulmayan kişiler de, resimdeki ögeler arasındaki veya resimdekiyle dış gerçeklikteki öğeler arasındaki mantık ilişkilerini yakalayamıyordur şüphesiz...

    insanın bilinçli varlığının temelinde analitik zekasının önemli bir alan kapladığını düşünürsek; bir nesnenin bileşenleri arasında gizlenmiş mantık ilişkilerini yakalayabilmenin, sözkonusu nesnenin kişinin kendi analitik dünyasında anlamlandırabilir hale gelmesinin yolunu açması ve kişide estetik duygularını tetiklemesini daha kolay anlamlandırabiliriz. estetik duygularının tetiklenmesiyle estetik hazzın kendisinin ne olduğu aynı şey değil, o yüzden vardığımız bu nokta, henüz estetiği açıklama iddiasında olamaz. yine de, duyguların ortaya çıkış etmenlerini yakalamak adına önemli bir adımdır.

    estetiğin mantıkla olan yakınlığını bu başlıkta baumgarten'in ifadesinde de görmüştük: "mantığın küçük kızkardeşi". bunun yanında, schiller'in -beni estetik konusunda düşünmeye zorlayan- bir sözü var ki, hayran kalmamak mümkün değil: "duyumsal bir varlıktan rasyonel bir insan yaratabilmenin tek yolu, öncelikle ona estetik duygusunu vermektir. " [*]

    "kitsch" de bu bağlamda yerine oturuyor gibi. kurgunun zayıf olduğu, tatminsizlik hissi veren tasarımlar, hem estetik çerçevenin içinde kalıyorlar hem de aklın aradığı mantık bağlarının zayıflığından dolayı bu çerçevenin dışına itiliyorlar. sonuçta ortaya "çirkin estetik" gibi paradoksal bir durum çıkıyor.

    estetik ve mantığın yakınlığı hakkında yeterince söz söylendi. yine de, estetiğin verdiği hazzın veya estetik kaygının ne olduğunu anlamadan bu konuyu tamamlamış sayılmayız.

    · iyi de estetik olanı neden seviyoruz?
    bu bir sevgi olayı ercan*... az önce, estetik duyguları tetikleyen faktörleri belirlemekle, estetik hazzın ne olduğunu açıklamış olmayacağımızı belirtmiştik. şimdi bu bölümde estetik nesne ve onu algılayan özne ilişkisi içinde estetiği tanımlamaya çalışacağım.

    bu işin kökeni, yine evrime dayanmaktadır. bu konudaki fikirlerimin önemli bir kısmını cansız nesnelerde evrim/@vulpius yazılarında belirttiğimi yine hatırlatayım.

    evrim, canlılar henüz oluşmadan da önce, hatta evrenin oluştuğu andan itibaren mevcut bir mefhumdur. atomaltı parçacıklardan ilk hidrojen atomlarının oluşması, bunların yıldızları oluşturması, yıldızlarda üretilen diğer maddeler, bu maddelerin oluşturduğu gezegenler, bu gezegenlerde oluşan kimyasal reaksiyonlar, biyolojik hayatın ilk adımları, kendini kopyalayabilen moleküller, vs... insana değin geldiğimiz bu yol, evrimin boyutlarından yalnızca birisidir. evrim, şu anda yanıbaşınızdaki sokakta bulunan taşın üzerinde bile devam eden bir süreçtir.

    erozyon gibi ayrıştırıcı, yok edici kuvvetler altında kalan nesnelerin geçirdiği dönüşümler bu bakımdan güzel örnekler sağlar. örneğin peribacaları, kimbilir kaç bin yıldır maruz kaldığı etkiler altında son şeklini almıştır. veya doğal mağaralar, doğal kemer köprüler, doğal balkonlar, vb. gibi doğanın kendi kendine meydan okuduğu oluşumların hepsi kendisini yok edici kuvvetlere en iyi cevabı vererek mücadele eden ve bu sayede bugünlere kalan formlardır.

    bizler de doğa koşullarının mücadelelerinin bir eseri olduğumuz için, ilk canlılardan bugüne dek, dış dünyadaki nesneler ile kendi bireysel varlığımız arasında sandığımızdan çok daha fazla bilgi alışverişi olmuştur. ne var ki, bu bilgilerin çoğu bizim şu anda kendimiz olarak tarif ettiğimiz bilinç düzleminde değil, beynin daha alt katmanlarında, hatta moleküllerde depolanmıştır (tabula rasa yoktur). yani doğuştan, dünya hakkında toplanmış bir çok bilgi ile doğarız. bu bilgileri bilinç öncesi devirlerde kim toplamıştır? her şeyi kendi merkezimizden düşündüğümüz için ille de bir birey, bir özne arayarak yanlış sorular soruyoruz. dış dünya hakkındaki bilgiler, sadece bilinçli beyinlerde değil, onlardan çok daha ilkel bir düzlemde olan molekül seviyesinde bile mevcuttur. zira ilk bilgiler canlıların genetik kodlarına yazılmışlardır. tür, bireyden çok daha önce bilgi toplamaya başlamıştır. [biraz schopenhauer, biraz bilim.]

    doğuştan gelen bilgilerden sonra, bireyin kendi deneyimlerinden edindiği bilgiler gelir. bu kısmı çok daha yakından tanıyoruz, açıklamaya pek gerek yok. yine de, doğduğumuz günden beri çevremizde gördüğümüz nesneler ve bunların birbirleriyle ilişkileri hakkında farkına varmadan büyük miktarda bilgi edindiğimizi unutmamak gerekli. örneğin, önündeki arkadaşının çalılıklar arasında yol açarken eliyle gerdirdiği bir dalın büyük bir hızla yüzüne çarpmasıyla, elastisite teorisinden çok daha temelli bir bilgi edinmiş olur bir çocuk.

    çevre hakkında doğuştan önce ve sonra edinilen bilgiler, kişinin kafasında dış dünya hakkında bir model oluşturur. deneyimler arttıkça bu model değişse de, birçok özelliği sabit kalır. dağların şekillerinin yere yaklaştıkça büyüyen bir koniye benzemeleri, dağ görmüş her kişi için sabit bir bilgidir. iki ucundan asılmış bir ipin çizdiği şekil, matematik ifadesine gerek duyulmadan bilinebilir. karşı cinsin bedenine verilen tepkiler ise doğuştan önce edinilmiş -tür'ün genetiğe kazıdığı- bilgilere güzel bir örnek oluşturur.

    estetik, bir nesnenin/durumun, doğuştan gelen veya deneyimlerle edinilen bilgilerle karşılaştırılma noktasıdır. dünyadaki bilinmezler hakkında milyonlarca yıldan beri toplanan cevapların elimize tutuşturulmuş cevap anahtarıdır. bu bakımdan, estetik kaygı hayati önem taşır, bile diyebiliriz.

    örneklerle açıklamaya çalışalım. estetik kaygının en belirgin olduğu yer eş seçimidir. fiziksel güzellik, her insan için karşı cinste arzulanan bir şeydir. nedeni de çok açık, fenotipten yola çıkarak genotip hakkında edinilen bilgiler, güzel bir fiziğe sahip bir kişiden dış şartlara karşı daha dayanıklı, yaşama şansı daha yüksek soyların türeyebileceğini gösterir. türün üzerimize kazıdığı bu bilgi, istesek de kurtulamayacağımız içgüdüler ve çerçeveler verir bize. karşı cinsin estetiği, karşı cins hakkında türün biriktirdiği bilgilere göre hangi kıstasları sağladığıyla birebir ilişkilidir.

    estetik yorumun özellikle insan fiziği ile ilgili alanda müthiş derecede hassaslaştığını görüyoruz. simetrideki ufak bir bozukluk bile kolaylıkla farkedilebilir. kimileri bir kolu kopmuş bir insana bakamayabilirler bile. insan bedeninin estetik sınırları üzerinde gösterilen bu hassasiyet elbette bazı gerçeklere işaret etmektedir. türün milyonlarca yıldır bir nevi deneme yanılma tekniğiyle ulaştığı form, hayatta kalma ve kendisini devam ettirme bakımından çok önemlidir ve birey üzerindeki büyük baskılardan biridir. tür, ulaştığı bu bilgiyi kaybetmemek için bireyin içine baştan estetik şablonlar yerleştirmiştir. (bkz: aşkın metafiziği)

    ya da doğada estetik bulduğumuz oluşumlara bakalım. örneğin uzun ince, düştü düşecek gibi görünen bir kaya, ona olan yakınlığımıza göre estetik veya çirkin görünebilecektir. bu kayaya uzaktan baktığımızda, onun büyük bir potansiyel enerjiyi içinde barındırdığını, dış koşulların bu potansiyeli yok etme yönündeki etkilerine rağmen, bir insan gibi, canlı gibi fizik kanunlarına direndiğini görüp bu kayanın "güzel" olduğunu söyleyebiliriz. buna mukabil, bu kayanın dibinde piknik yapmayız. yakın mesafede bize zarar verebileceğini bildiğimiz bir nesne olan bu kaya, bırakın estetiği, çirkin ötesi bir başbelası olacaktır. gördüğümüz üzere nesnenin estetik olup olmadığı hakkında karar verirken, farklı bilgileri referans aldık ve farklı sonuçlara vardık. işin esasının elimizdeki mevcut bilgilerin, yani "antik cevap anahtarı"nın olduğu gözden kaçmamalı.

    duygular, bilinçli dünyamıza göre daha eski devirlerden edinilmiş bilgilerin bilincimize ulaşan izdüşümleri olduğuna göre, "nitelik karşılaştırması" eksenine oturttuğumuz "estetik kaygı" anlamını buluyor. yani estetik olan şeylerle neden mutlu olduğumuz, estetik dışı olanlardan neden uzaklaşmak istediğimiz, bu nesneyle iletişimimizde yaşadığımız duygulanımlar, hepsi aynı şeye işaret ediyor: "estetik, dünya hakkında milyonlarca yıldan beri toplanan bilgilerden oluşturulmuş bir şablondur. " estetik olarak uygun bulduğumuz şeylerin yanında mutlu oluşumuz, güvenlik veya duygusal tatmin imkanı sağlayan bir şeyle karşı karşıya olup bu durumu mümkün mertebe korumamız gerektiği hakkındaki antik bilgilerden kaynaklanır. *

    [*] "es gibt keinen andern weg, den sinnlichen menschen vernünftig zu machen, als daß man denselben zuvor ästhetisch macht. "
    j. c. friedrich von schiller, über die asthetische erziehung des menschen
  • bir anlayış, bir bakış açısı, insanların beyninde oluşan bir eşik olarak görürüm ben estetiği. yıllardır çevremdeki eşyaların veya araçların salt fonksiyonlarına bakarak işime yarayıp yaramadıklarına karar verirdim. ama artık öyle düşünmüyorum.

    hem şimdi "fenler çok ilerledi" diyorum yaşlı amcalar gibi. bunu da gören endüstri, artık ürünleri tamamen tasarımla satmaya odaklandı. çoğu ürün artık özellikleri ve fonksiyonları açısından standartlaştı. en bariz örneğini otomobillerde görebiliriz.

    ama şu var; insanların estetik anlayışlarının gelişebilmesi için mutlak suretle estetik açıdan iyi örnekleri görebiliyor olması gerekiyor. çalıştığım iş nedeniyle benim başta kendi sektörümdeki ürünler olmak üzere bir çok alandaki estetik anlayışım gerçekten ilerledi (iyi bir noktaya geldim diyemem tabii ki ama eski durumuma göre ilerledim ben de kendi çapımda). bunu kendimde tespit ettiğim gibi diğer alanlarda da geçmişime bakarak bazı değerlendirmeler yaptım. sonuç olarak başta müzik olmak üzere bir çok alanda türkiye'deki medya kuruluşlarına resmen kin duymaya başladım.

    neden medyaya, estetikten yola çıkarak kin duymaya başladım? çünkü özellikle türkiye'deki medya, insanlara tek taraflı bilgi gönderen bir oluşum, bir sektör, bir güç. çünkü türkiye'nin bir çok yerindeki insanların dünyaya açılan kapıları medya. medyanın da gazete ve televizyon kolları bunların en başında geliyor.

    peki, dedim ki, "ben estetiğin yükseltilebilen bir eşik olduğunu kendimde gördüm". bu savım (aslında estetikle ilgili diğer entry'leri okuyunca zaten savdan öte bu bilimin gerçeği olduğunu da anladım.) doğru olduğuna göre, sen (medya) bu insanlara böyle iğrenç şeyler sunarsan, kötü ve "estetikten uzak" konularla insanların beyinlerini aralıksız bombardımana tutarsan, bu topluma zarar vermiş olursun.

    çok büyük oranda gazte ve televizyonla dünyayı izleyen bir kesimi sürekli alt seviyede tutmak kimin işine gelir? ben söyleyeyim; başta bu kurum ve kuruluşların daha sonrasında ise devletin işine gelir. çünkü senden daha iyi, daha hızlı, daha güvenli, daha kaliteli (ki dünya bunları standartlaştırdı) ve en önemlisi daha estetik işler, ürünler ister bu halk. o zaman konu nereye geliyor? başta teknoloji ve sanata önem vermek, bu konularda gelişmiş bir ülke olmak gerekiyor.

    ama maalesef ki benim ülkemin önünde bu konularda hakikaten de alması gereken çok yol var. bir insanın düşüncesi ne olursa olsun (kabaca sağ, sol, faşist, komünist vs.) sahip olduğu düşüncenin lider(ler)i bu konuları ilk iki hedef olarak insanların önüne sunmuyorsa, belki yanlış diyemem ama doğru bir yolda olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

    estetik bilimini ve getirdiklerini, çağımız içerisinde ve diğer bilimlerle beraber ele aldığımız zaman benim karşıma bu çıkıyor. yani estetiği yükseltmek için ondan önce bazı kapların dolmuş olması gerekiyor. salt estetik için yapılmış bir ürün veya eser de doğal olarak kısa ömürlü olacaktır. yani, göze çok hoş gelen bir kalemin ikinci kullanımında bozulması, demek istediklerime bir örnek olabilir.

    artık bağlıyalım. teknoloji ve estetik, insanların (en azından içinde bulunduğumuz çağ açısından) hakkı olması gereken en önemli iki unsurdur. bu iki unsuru görmeyen veya önceliklerine koymayan her oluşum, kurum vs. benim açımdan hak ettiği değeri ve ilgiyi görmeyecektir. yani benden para kazanmayacaktır.

    bu, benim bundan sonraki bireysel duruşumdur. burası da ekşi sözlük olduğuna göre burayı da estetikle zenginleştirmek gerekir. sözlüğün de amına koymayın. estetik değil bu. bak adamlar hergün yeni birşeyler kodluyorlar, geliştiriyorlar bu ortamı. teknolojik açıdan en iyi noktaya getirmeye çalışıyorlar. estetik kısmı ise bizlere yani yazarlara kalıyor. burayı okuyan binlerce insan var. onarın gelişimlerine en azından zarar vermemeliyiz diye düşünüyorum. böyle şeyler yazmazdım ben ama bi haller oldu heralde bana. ekşiye de yazayım bari bir ara. bak toplum adamı oldum birden bire. bu son paragrafı yukarısıyla ilişkilendirmeyin. makara bitirmeye kastım olmadı.
  • estetik kavramı, güzel olanı aramak ve duyumsamaktır. estetik için kısaca güzel üstüne düşünme sanatıdır da diyebiliriz.

    bunun ötesinde estetik, yunanca "aisthesis" ya da “isthenesthai’’ kelimelerinden gelmektedir. duyum, duyular, algı, duygu ile algılamak gibi anlamlar taşımaktadır.

    ancak, estetiği bağımsız bir bilim olarak ilk öne süren ve adlandıran (xvııı. yy) alman filozofu alexander baumgarten’dir.

    sanat-estetik ilişkisinde diyebiliriz ki, insanın sınırsız hayal/düşünce dünyası sanatı, sanat da estetiği ortaya çıkarmıştır.

    estetik, her şeyden önce sanatın değer yüklemesi için gerekli bir alandır. sanatın "özgün" dünyasına girerek onun insan zihninde somutlaşmasını sağladığı kadar; kurumsal boyutunu da ortaya çıkarmıştır.

    estetik, sanatta kimi olayların eleştirel çözümlemesi yanında, sanatsal tasarımın genel yasalarını temellendirmek, sanatsal kavramları ve kategorileriyle tanımlamak amacı ile somuttan soyuta devam eden bir sanatsal serüvenin kuramsal yorumunu kendi alanı içerisine alır.

    estetik, sanatsal etkinliğin, çeşitli yollarla `dış(a)vurumlarını çözümlemede ve değerlendirmedebilimsel öğreti ölçütleri`nin oluşturulmasına önemli oranda katkıda bulunur.

    estetik, sanatta ve gerçeklikte "güzel"in bilimidir. estetik, sanatın özünü ve evriminin yasalarını olduğu kadar, güzelin çeşitli dışavurumlarını da inceler.

    estetiğin görevi, bulanık ve karmaşık olan duyuya dayalı bilginin mükemmelliğini araştırmaktır.

    estetik sanat dünyasında, sanat eserleri de sanatçı tarafından bir estetik tavır sonucu oluşan ürünlerdir. bu açıdan bakıldığında her sanat eserinin (özel) bir estetik değeri vardır.

    estetik, bir çeşit zihinsel algılama süreci olarak da görülmüştür.

    bütün bunların yanı başında, estetiğin kesin sınırlarının çizilememesinin iki nedeni vardır:

    1) estetiğin inceleme, nesnenin sanat oluşu,
    2) felsefenin bağrından kopup gelen bu alanın kendisini felsefeden ayırmaması.
  • "ne güzeldir" sorusunu "insana ne güzel görünür" sorunsalına çeviren bilim dalı.
  • artık estetik ameliyat kavramıyla bütünleşmiş sözcük.
    örn: "dün estetik yaptırdım, beğenmedim bugün yine yaptırıcam"
  • estetik, “güzel” biçiminde tek ve meşru bir nesne bulamamıştır, bu nedenle gerçek felsefe için olması gerektiği gibi, nesnesi zaten bir sorundur.

    etikten (iyi/kötü kadar güzel/çirkin) kesinlikle ikili izleme kağıdı, estetikte kök salmamıştır, çünkü bazı insanlar gelişimlerinde deneyimlerin daha ince ayrımını hala yapabilirler. ve bu nedenle, konu alanından yüce, korkunç, komik, zarif, ironik vb. estetiğin konusunu ve alanını nasıl tanımlamaya çalıştıkları hakkında, aşağıda daha fazlasını söyleyeceğim, şimdilik sadece çoğu zaman totolojik bir tanımla yetinmek zorunda kalacağımızı not edeceğim: estetik çalışmalar estetik fenomenler veya estetik deneyim. bana öyle geliyor ki bu dualist yaklaşım, zayıf bir mantığın sonucu değil, konunun neredeyse ana sinirinin bir göstergesi. sadece kendiniz için sorgulayın ve yargılayın.

    estetik, öncelikle etimolojinin doğasında bulunan duyusal bir şeydir. (bkz: aisthtikos), "algılananla ilgili bir şey" olarak tercüme edilmelidir, yunanca aisthta - "algılanan şeyler", aisthesthai - "algılamak/hissetmek" fiilinden türetilmiştir. algılanan ve deneyimlenen şeydir. estetik, bazı maddelerde (renkler, şekiller, sesler, kelimeler vb.) cisimleşmenin dışında var olmaz. benim için güzellik hakkında soyut konuşmalardan daha aptalca bir şey yoktur. önce hissettireyim, çünkü başarısız olanlar için sohbet konusu olmaz. estetik sorunların özünü mantıksal veya epistemolojik olanlarla değiştirmemek için bunu hatırlamak önemlidir: birinin açıklamaları bir kişiyi basit bir tanıma, neşe, hoşluk, mizaç, tek kelimeyle estetiğe götürmediyse deneyim, o zaman bu bir kenara atılamaz - bu, bu ilişkilerde nesneler ve özneler hakkında bir şeyler söyleyen fenomenolojidir. ancak, çocukça soru "neden bazı insanlar bundan hoşlanırken diğerleri bundan hoşlanmıyor?" - bir kişiyi incelemenin herhangi bir optiğindeki en zorlarından biri.
  • ‘’estetik’’ sozcugu ‘’aisthesis’’ sozcugunden gelir.bu sozcuk, duyum,duyulur algı anlamına geldigi gibi ‘’aisthanestai’’ sozcugu de duyu ile algılamak anlamına gelir.

    estetik dedigimiz bilime bu adın verilmesi oldukca yakın bir tarihe rastlamaktadır.
    estetik bilimini kuran ve ona bu adı veren alexander g. baumgarten dir.(1714-1762)
    a.g.baumgarten 1750-1758 yılları arasında yayınladıgı aesthetica adlı yapıtıyla,ilk kez boyle bir bilimi temellendirir,onun konusunu belirler ve bu bilimin sınırlarını cizer.gerci,daha 1735 yılında yayınladıgı ‘’siir uzerine bazı felsefi dusunceler ‘’ adlı doktora tezinde boyle bir bilimin olanagından sozeder.estetik sozcugu ilk kez boyle ozel bir bilimin adı olarak bu kitapta kullanılır.ama boyle bir bilimin belirlenmesi ise,aesthetica’nın yayınlanması ile gerceklesir.
    a.g.baumgarten,bir chr. wolff ogrencisidir.wolff,sisteminde bir eksiklik bırakmıstı.
    logica’sında dogru dusunmenin yollarını ve kurallarını,ethica’sında dogru istemenin yollarını ve kurallarını belirlemisti.ama,wolff, duyu bilgisini ele almamıstı.bu da genel sistemde bir bosluk yaratmıstı.baumgarten,iste bu boslugu kapatmak amacıyla ise koyulur ve duyu bilgisini arastırır ,bu arastırma ve calısmadan da,estetik dedigimiz bilim dogar.
    estetik,baumgarten’e gore bir cesit mantıktır.kendi deyimi ile ‘’mantıgın kucuk kızkardesi’’dir.mantık,yukarı bilgi alanını arastırırken ,estetik ,asagı bilgi alanını arastırmaktadır.estetik’in odevi,duyarlıgı,asagı bilgi yetisini incelemektir;tıpkı mantıgın odevinin zihin etkinligini ,yukarı bilgi yetisini arastırmak ve onun kurallarını belirlemek olması gibi.o halde estetik ile mantık arasında tam bir karsıolum vardır.estetik,mantıktan oz olarak farklı degildir.her ikisi de yetkin (perfect) bilgiyi,gercegi bulmak ister.
    buna gore;guzellik,duyulur bilginin dogrulugu oldugu gibi,estetik de ,duyulur bilginin mantıgı olarak dusunuluyor.
    estetik’in yalnız guzellik dedigimiz degeri inceleyen bir bilim,bir guzellik felsefesi olması,daha en bastan estetik dedigimiz bilimin arastırma alanını cok dar olarak sınırlamıs olacaktır.cunku,estetik dar anlamında yalnız bir deger felsefesi,bir deger bilimi olarak anlasılsa da bu bilimin icine yuce,komik,trajik,cocuksu,ilginc,zarif ve hatta cirkin degeri de girer.butun bu
    degerlerin en az guzellik kadar estetik ile ilgisi oldugu gibi,onların da estetik birer anlamı vardır.gercek boyle iken,estetik i yalnız guzel degerine baglayıp acıklamak,estetik in sorun alanını sınırlamak olacaktır.bunu kant’dan fr.schiller’den(1759-1805) k.rosenkranz’dan(1805-1879) gunumuze kadar pek cok dusunur gormustur.sozgelisi,kant, ‘’yargı gucunun elestirisi’’nde guzelligi oldugu gibi yuceyi de inceler. fr.schiller,guzelin yanında ‘’cekici’’yi,’’duyusal’’ı,’’soyluluk’’u,’’cocuksu’’yu da estetik degerler olarak anlar. bir hegel ogrencisi olan karl rosenkranz,cirkinligi bir estetik kategorisi olarak dusunur.(bkz.karl rosenkranz,aesthetik des haesslichen,konigsberg 1853)gunumuzde de ludvig wittgenstein(1889-1951)estetik i bir guzellik bilimi olarak anlamaya karsı cıkar.ve soyle der;’’eger estetik sadece guzelligi konu alıyorsa,hangi kahve turunun bize daha cok tat verdigini de soylemesi gerekir.’’ cunku,wittgenstein’e gore ,guzel, estetik gibi genis bir alanı bulunan bir bilimin tek basına konusunu olusturamaz.ona gore ,guzel, boyle bir bilimin objesi olma degerinden bile yoksundur.’’guzel’’ diyor wittgenstein,’’bir sıfattır ve bunun belli bir niteligi vardır.yani,guzel olma niteligi.’’
    o halde gunumuz dusunusu icin de estetik,salt bir guzellik bilimi olarak temellendirilemez.ancak,guzellik ile insan arasında belli bir ilgi vardır.insan guzelden hoslanır,ondan haz duyar.guzelligin amacı insana haz vermektir.buna gore ,arastırılacak sey ,guzellik olmayıp,haz fenomenidir.olaya boyle bir psikolojist acıdan yaklasan g.theodor fechner (1801-1887),hazdan acıya kadar olan duygu ilgilerini incelemesi gereken boyle bir bilime,grekce haz manasına gelen, hedonik adını vermistir.
    ama, butun bu yeni oneriler ,herder’in kalligone’si,hegel’in kalliologie’si,fechner’in hedonik’i belirli bir kabul ve begeni gormemisler ve ozellikle kant’ın ve fr.schiller’in estetik sozcugune agırlıklarını koymalarıyla ,estetik adı bugun estetik dedigimiz bilimin adı olarak yerlesmis ve artık bu konudaki tartısmalar da sona ermistir.
  • şimdi bu duyumsama anlamına gelen yunanca fiilden türetilmiş ya. kant, baumgarten'ın buna rağmen estetiği bir beğeni kritiği, güzelliğin ne olduğuna karar vermeye çalışan bir bilim haline getirme çabasına kıl olmuş. "tez yanlışınızdan dönün, yolunuz yol değil, güzelliğin a priori ilkeleri mi olur lan" demiş. estetik gerçek bir bilim olan duyarlılık doktrinine (yani duyarlılığın ilkelerinin incelenmesi işine: aşkınsal estetik) ait bir terimdir diye not düşmüş birinci kritikte. gel gör ki baumgarten'ın tercihi almış yürümüş. koskoca kant'ı sallamamış anglosakson dünya. yani olay bu, bazı yanılgıları düzeltmiş olalım böylece.
  • estetik nesnelerin ahlakıdır.
  • hem sosyal hem psikolojik hem de fizyolojik evrilişlere göre şekilleniyor estetik olan.
    geçen günlerden birinde, tıpta okuyan bir arkadaşıma manyakça "ben iç organlarımı istediğim zaman görmek isterdim, niye böyle değiliz, bu mide benim, bu akciğer benim. ne olduğunu nasıl olduğunu bilmek istiyorum. ne var ne yok diye kendimi kontrol etme ihtiyacı tamamen insani bir merak." dedim. dehşetle bakıp güldü. hayır yani mazoşist bir düşünce değil. sadece kendi içimde kapalı bir kutu olmak istemiyorum. bunu zahmetsiz, acı çekmeden yapabilseydik keşke. "uygun şartlar olsaydı da şeffaf olsaydı derilerimiz" dedim. "o zaman hiç estetik olmazdı ki" dedi.

    halbuki estetik kavramı da ona göre değişecekti. şimdi gözlerimizin üzerinde kaşlarımız, burnumuzun altında dudağımız var. (doğru yazdım di mi, bi de aklım uçar tam tersini yazarım alien muamelesi sonra.) bunlar yer değiştirse, şu normlar içinde "güzel değil, bu ne böyle hiçbi şeye benzemiyo" deriz. ben derim. çirkin gelir. dorian gray'in bozulmuş haline bakıyorum gibi hissederim. ama eğer öyle olsaydık ve şu an en güzel kadın kim mesela, sözlükçülerin favori ünlüsü kimdi, araştıramadım anketleri, işte sevişilmek istenen 100 kadının ilk numarası kimse onu getirsek, benim yaratıklarım arasına bıraksak, vahşi gibi kalmaz mı? kalır. olamaaaz mı olabiliiir. (hayır hayır hayır)

    antropolojik olarak incelendiğinde de bu görülebilir. estetik değerler değişiyor. sanat felsefesine de pek hakim değilim ki.

    kitle kültürü var mesela toplumsal olarak. her ne kadar, orada sosyal etki, mosyal etki bi ton grup dinamiği girse de işin içine, sonuçta estetik olana karşı değişkenlik var mı var.

    hah mesela. ergenlikte giyilen yaran kıyafetler. o zaman iyiydi. oh ne şıktım o mor-siyah pötikareli pantolonumla. çok şekildi. şimdi utanç içinde anıyorum o günlerimi. aileme, arkadaşlarıma isyan ediyorum "niye bunu yapmama izin verdiniz? niye uyarmadınız?" "mutluydun" diyolar. "o halinden memnundun."

    demek ki kitlece değiştiği gibi, kişice de değişiyor bu. yazarken açığa çıktı. kişiler de kiteleleri oluşturduğuna göre kişi bazında değişmesi büyük grupta da değişime neden olacaktır, liberalizm kafası.

    insan işte. biyo-psiko-sosyal varlık. estetik de ona göre şey yapıyor.
hesabın var mı? giriş yap