• günümüzde ufacık, pahalı, çürük vb gibi hakaretlere maruz kalan, yakın gelecekte de kalabalığından olduğu yere sığamayacak pazardır. ayrıca müşterilerinin neredeyse yarısı yabancılardan oluşan pazardır. ya da bana öyle denk geldi, henüz bilinçlenmemiş türk halkı hormona, pestisite, gdo'ya doyarken istanbul'da yaşayan yabancıların burayı duyup da sağlıklı gıdalara akın etmiş olma ihtimalleri de yüksek tabi..

    1984 doğumlu biri olarak hayatımda hiç hormonsuz çilek yemediğimden neymiş nasılmış acaba diye organik çilek alıp tadına bakmamla gözlerim yaşardı, oha bu ne lan dedim, sanki tropik egzantirik bir meyve yiyormuşcasına şaşırdım, gerçek çilek gerçekten güzelmiş..

    evet fiyatlar gerçekten yüksek fakat tüketimin artmasıyla maliyetlerin düşürülebileceği ve hatta tüm dünyada önemi gittikçe artan organik tarıma ülkemizde de devlet desteğinin artacağı düşünülürse eninde sonunda fiyatlar makul düzeylere inecektir. ayrıca yüksek fiyattan elde edilen geliri çiftçilerin cebe attığı sanılmasın.. işte yüksek fiyatların en mühim müsebbibleri:
    (bkz: kontrol)
    (bkz: sertifikasyon)
    (bkz: ithal girdi)

    tezgahlarda ürünlerin hemen yanlarında duran sertifikaların görülmesi mümkün, dört kutucuk içeren etiketlerde ürünün adı, fiyatı, üretildiği şehir ve kontrol eden/sertifika düzenleyen şirketin ismi bulunmakta..kapı gibi diplomayı koymuşlar yani.

    sonuç olarak, günde 3 paket sigaraya, iddaa kuponuna, zarta zurta para bulan yurdum insanının sağlıklı gıdaya haftada 5-10 lira ekstradan harcamayıp fiyatlardan şikayet etmesi anlaşılır gibi değildir. ulan o kıstığın paraları 20-30 sene sonra zaten kemoterapi, radyoterapi vb yerlere harcayacaksın yiyip içtiklerinden kanser olunca..bari kendine, çocuğuna sağlıklı bi beslenme ortamı hazırla.

    neyse bu da böyle bir anımdır.

    (bkz: entry girerken sinirlenmek)
  • bu pazardan aldigim marulun yapraginda, incirin ve elmanin icinde kurta rastladim. dogru yolda oldugumu anladim ve gitmeye devam ediyorum. yabancilarin degerini bizden daha iyi bildigi pazardir ayrica.
  • bu organik pazarın girişinde hemen solda çay ocağı vardır. çay ocağının camında şöyle bir levha asılıdır :

    "müessesemizde organik çay kullanılmaktadır"
  • özellikle meyve ve yeşil sebze alışverişi için yaklaşık bir yıldır, mümkün mertebe cumartesi sabahları erken saatte gitmeye çalışıyorum.

    zira ülkede halk sağlığı adına bişey pek yok, devlet bu konuda (da) diğer pek çok önemli konuda olduğu üzere yapması gerekeni yapmıyor ; tam tersine zengini daha zengin, fakiri daha fakir ve sağlıksız yapıp hastane ekonomisine oynuyor.

    kanser vakaları artıyor, daha ziyade "orta yaş / yaşlı hastalığı" olarak bilinen bu illet artık gençleri de daha fazla vuruyor gibi.

    bizse yetiştirilmesinde bolca pestisit ve / veya herbisit, yani genel tabirle "tarım zehiri" kullanılan tarım ürünlerini her gün tüketip akabinde neden kanserin bunca yayıldığını, sıklaştığını sorguluyoruz.

    olası bolca sebep arasında tükettiğimiz gıdayı da düşünmek önemli.

    cumartesileri feriköy'den eve döndüğümde kıvırcık ve rokaların arasında zaman zaman küçük böcekçiklerin çıkması beni rahatlatıyor.

    zehir yemediğime emin olabiliyorum azbuçuk.

    bunun dışında, diğer gıda ihtiyacımı da (zeytinyağı, tahin, pekmez, şarküteri ürünleri, baklagiller vs vs) endüstriyel gıda satan marketlerden almak yerine, boğaziçi üniversitesi kuzey kampüste bulunan ve bence üniversitenin medar-ı iftiharlarından olan, memleketin ilk üniversite kooperatifi olan bükoop'tan alıyorum.

    bükoop, anadolu'daki bilinçli / eğitimli / ne yaptığını bilen ve ilaç (yazıyorum siz zehir okuyun) kullanmayan, ekolojik üretim yapan, ülkenin en iyi çiftçilerinden ürün alıyor ve hem üreten çiftçinin, hem de tüketicinin kazandığı sağlıklı ve erişilebilir gıdayı şehrin tüketicilerine sunuyor.

    aracıları zengin etmiyor.

    bu manada kafam rahat.

    bükoop veya istanbul'daki sayıları her geçen gün artan diğer kooperatiflere uğramak şu yukarıda anlattığım dertlere / hassasiyetlere sahip insanlar için iyi olabilir.

    son olarak eklemek istediğim, dostlar,

    feriköy pazarı'na "tadı daha güzel ürün" almaktan ziyade "sağlıklı ve adaletli ürün" almak için gidin.

    kafanız rahat olsun.
  • sayesinde birçok sebze ve meyvenin tadını 30 yaşından sonra öğrendiğimiz pazar. bugün aldığım girit kabağı gözlerimi yaşartacak cinstendi mesela , çileklerin tadını unutamazsınız , kavunu mutfakta kestiğinizde kokusu uzun süre geçmiyor vesaire vesaire. evet fiyatlar çok pahallı mesela bir kilo şeftali 5 lira , domates 2 - 2.5 lira ama tanesi 50 gram gelen ve ne olduğunu anlamadığınız kirazlardan , elma büyüklüğündeki çileklerden ya da çin malı sarımsaktan farklı bir ürün alıyorsunuz. özellikle ufak çocuğu olanlar ya da bebek bekleyenler üşenmeyip mutlaka uğrasın , mükafat olarak da gözlemeci teyzeden organik gözleme yesinler. günümüzde patlama noktasına gelen mide ve bağırsak kanserleriyle elimizden geldiğince mücadele etmek için organik tarımı desteklemekten başka şansımız yok çünkü. yoksa kolum kadar havucu , kafam kadar elmayı üretmek gerçekten çok kolay.
  • genelde hep bebek sahibi ailelerin akinina ugradigi icin benden tavsiye mumkunse sabah 7:30 - 8 gibi giderseniz butun urunlerin en guzelleri secilmeden yakalarsiniz. (genelde bebekli aileler bahsettigim saatte orada olacak kadar erken kalkiyorlar, inanmazsiniz.)
    bu kadar erken gidince de otopark biraz problemli.
    cumartesi burayi kacirdiysaniz ve acil ihtiyaciniz var ise pazar sabahi kartal organik pazarini deneyin. (bu arada ferikoy'den cok daha duzenli kartal).
  • sarımsak nasıl bir şey derseniz, bu pazarda bir teyze var, taşköprü sarımsağı satıyor, onu alın.
    sarımsak yani ne kadar lezzet farkı olabilir demeyin. plasebo falan değil. baya farklı ürünler.
  • web sitesinde, bir taraflarda "sadece kesekağıdı kullanılır" yazsalar da dımdızlak kalmasak. ben şahsen bilmeden gittim, kollarıma sığan dört kesekağıdı ile çıktım, beş dakika ilerideki evime dönene kadar beş lira saydığım dört domatesim yere saçıldı, yokuştan yuvarlandı gitti. düşününce mantıklı tabii, "ekolojik pazar, naylon kullanılmıyor" mantığı ama yılların alışkanlığı, bir taraflarda yazaymış,..

    bunun haricinde, aldığım yabani çilek, domates, mandalina, ıspanak, portakal ve pancar için konuşacağım; lezzet olarak "büyyyüükk" bir fark bulamıyorum. evet bir fark var ama plasebo olması mümkün miktarda bir fark bu. "sağlıklı yiyoruz lan" diye kendimizi güzel kandırıyoruz, güzel bir his ama benim gibi yemekten sonra aile boyu süt mısırlı çerezza ve iki tane snickers yiyenlerdensen pek bir anlamı kalmıyor.
  • cumartesi erken kalkmak için insanı teşvik eden pazar. aynı mahalledeki manav veya migros sebze/meyve reyonuyla fiyatları yakın olduğu için aşırı pahalı olduğunu söylemek pek mümkün değil. diğer pazarlara göre pahalı olması pek muhtemel tabi ki.
    buğday derneği düzenli kontrol ve habersiz tarım alanı denetlemesi vasıtasıyla ürünleri kontrol altında tuttuğunu belirtiyor. ancak öyle değilse bile, buradan alınan sebze/meyve bir hafta yenmezse buzdolabında bozuluyor. manavdan alınan aynı ürün 1-1.5 ay bozulmadan duruyor, mutantvari. üstüne arada ciddi bir lezzet farkı var. özellikle de meyvelerde.
    ege'de yaşıyor olsam zaten herşey taze ve lezzetli olduğundan belki bu kadar takip etmezdim ama, istanbul manavlarındaki kereviz yaprağı misali eşek kadar maydonozları gördükçe başka da şansım kalmıyor.
    ha bir de nefis gözleme yapılıyor mekanda. otlu & peynirlisi denenmeli.
  • alışveriş üstüne insanı yoldan çıkaran gözlemeler yiyebileceğiniz pazar. her cumartesi, sabah yürüyüşünü bu gözlemeleri yiyerek sıfırlamış oluyorum çok güzeller.
    adam akıllı alışveriş için sabah erken gidilmesi gereken pazar ayrıca.
hesabın var mı? giriş yap