• karısı bir zamanlar zerrin sümer'di sonra'dan ayrıldılar. büke isimli bir çocukları var.
  • bu aralar bülent ersoy'un sahne aldığı mekan. (hatta kriz yüzünden aynı elbiseyi giyiyormuş 3 haftadır, yazık)
    son gazino.
    fiyatlar da 250-400 galiba.
  • fiyat/performans olarak sınıfta kalan mekan. küçük bir sahne, kolonlardan dolayı gözükmeyen sanatçı, amatörce sürekli dolaşan garsonu, koruması, fotoğrafçısı ile keşmekeş, 21. yyda müşterisine ödediği ücret karşılığı oturma planı sunamayan amatörlük, fahiş foto, vale, vestiyer parası, vs. vs. kesinlikle gidilmeyerek kendisine çeki düzen verdirilmesi gereken düğün salonumsu yer. kapalı bir mekanda puro satışı yapılıyor herkes sigara içiyor. yarısı açılan teraslı kafelere sigara içtirmeyen sistem bodrum katta fosur fosur sigara içilmesini göremiyor. bir asgari ücret ödeyip sanatçıyı göremeden biten bir gece için hakkını savunamayacağın bir sistemde herşey mubah…
  • çok yakın bir arkadaşım tarafından, bu restaurantta yaşanan rezillikler zincirini okumak üzeresiniz, gitmeden önce iyice düşünün derim.

    "efendim tarih 26 mart cumartesi 2016.

    adı sanı belli günay restaurant 'da sahnede nilüfer, daha ne olsun?
    hani görmemiş değiliz ama, günay 'ın ismi geçince insan bir tedirgin olmuyor değil. netice itibarıyla kendi deyimleriyle "türkiye 'nin en prestijli mekanı" imiş burası. dolayısı ile bizden daha eski topraklara danışma ihtiyacı hissettim gitmeden. velhasıl, yine peder sağolsun, hem kendi hem de arkadaşları tarihin eski yapraklarından fırlayıp günümüze kadar gelen günay kültürü ile ilgili engin tecrübelerini paylaştılar.

    o gün geldi çattı, tam donanımlı bir şekilde hazırlanıp günay 'ın yolunu tuttuk. masamıza geçtik. bir sorun yok, servis açıldı. ordövr tabağımız geldi ve içkimiz servis edildi. ordövr tabağındaki mezeleri teraziye koysak 60 gramı geçmez bu arada. en "elit" meze olarak takribi 15 gram somon balığımız vardı. bol kılçıklı enginardan tadınca ilk "nasıl yani" ler başladı aramızda. neyse dedik, insanlık hali sonuçta canım. olur, olur?

    yaklaşık 20 dakika sonra ara sıcakları getirdiler. 1 adet sigara böreği ve 1 adet okyanus lokumu. (yengeç bacağı)
    şöyle söyliyeyim, ıglo 'nun dondurulmuş okyanus lokumunu alıp koyu sarı olana dek kızartın, yemin ederim 10 kat daha lezzetliydi tabağımıza konandan. bu kadar yavan bir okyanus lokumunu tattıktan sonra, böyle bir mekan için, hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığını anlamama yetti. ikide iki.

    aradan 10-15 dakika geçti geçmedi, başka hiç bir meze/ara sıcak gelmeden, garson ana yemek seçimimizi sordu.
    eee nihayetinde günay 'dayız, gelsin jumbo karidesler, kalamarlar, lakerdalar. değil mi ? değil!

    "herhalde ana yemek hazırlanana kadar meze/ara sıcak gelmeye devam eder canım" gibi saçma bir düşünce ile kibarca seçeneklerimizi öğrenmek istedik.
    "balığımız var ve tavuğumuz da mevcut efendim" dedi. kırmızı et seven biri olarak kırmızı et sorduğumda "efendim siz bilirsiniz tabii ama ben balık tavsiye ederim" şeklinde 3. sınıf restaurantlara yaraşır lüzumsuz bir garson teklifinden sonra "biz balık sevmiyoruz, kırmızı etiniz yok mu?" diye sorduğumda "var efendim, antrikotumuz mevcut" dedi. "peki başka?" diye sordum, hani t-bone steak olacak kalibrede bir yer olmadığını meze ve ara sıcaklardan anladık artık da, biftek olur, dana pirzola olur vs... "yok" dedi. o an içimden sadece "eyvah, kimlere ve nereye kaptırdık parayı" diye düşünmedim desem bariz yalan söylemiş olurum... zira hiç utanmadan onu da yazacağım, yazacağım ki insanlar kendi mukayeselerini kendileri yapabilsinler.

    söyledik antrikotlarımızı, 15 dakika içinde masadaki her şey kalktı ve antrikot tabaklarımız geldi. başladık tatmaya, fena değil. eşime baktım ve yüzü buruştuğunu fark ettim, "ne oldu" diye sordum. et kayış gibi, sinirli dedi. allah allah, benimkinde bir problem yok, bakayım dedim bir parça aldım. gerçekten de benim tabağım ile eşimin tabağı arasında dünyalar kadar fark vardı. sinirli, lastik gibi bir et gelmişti. "eeehh, yeter ulan" deyip hemen garsonu çağırdım.
    garson geldi, durumu anlattım. "efendim ben size köfte yaptırayım o zaman" demez mi ?! işte dananın kuyruğunun koptuğu yer burasıdır arkadaşlar.

    günay restaurant gibi bir mekana gidiyorsun, türkiye 'nin en prestijli mekanı 'na. hiç ayıp değil söylemesi, dünyanın da parasını veriyorsun gerçekten. sana resmen şu ikisinden birini söylüyorlar:

    a) "efendim, sizin ağız tadınız yok belli ki, yumuşacık pamuk gibi ete 'kayış gibi' yorumunu yaptığınıza göre biz size et beğendiremeyiz burada, en iyisi köfte yiyin siz köfte!"

    ya da

    b) "efendim bizim etimiz bu şekilde, sinirli çıkabilir, düzgününü yapabileceğimizi garanti edemediğimiz için size köfte verelim biz!"

    hangisi diğerinden daha kötü, okuyan arkadaşların kararıdır...

    peki bitti mi? hayır, tabii ki bitmedi.

    eşime antrikot yerine tam olarak 3 tane köfte geldi "ana yemek" olarak.
    yani bu ana kadar yediklerimiz: 60 gram meze tabağı + 1 sigara böreği + rezalet ötesi 1 adet okyanus lokumu + 3 adet köfte.
    evet, aynen böyle. ana yemek bitti ve mideye girenler sadece bunlardan ibaret, günay gibi bir mekanda. inanabiliyor musunuz? inanın...

    mekana gelip masamıza geçtiğimizden beri toplamda 1 bucuk saat geçmemişti ki ana yemekler dahil her şey geldi ve gitti.
    6-7 adet meyve tabağı ve iki adet kuruyemiş çeşidi getirdiler.
    bi dakka bi dakka, meyve tabağı mı ? nasıl yani ? mevye tabağı en sonda gelmiyor muydu ulaan? saat daha 23:15 ve nilüfer daha sahneye bile çıkmadı yahu, ne oluyoruz?
    neyse yapacak bir şey yok, meyveler 2. sınıf semt pazarı meyvesi zaten. hepsinin perti çıkmış beklemekten ya da.
    rakımıza dadandık haliyle. 23:30 nilüfer sahnede, nihayet! nihayet güzel bir şeyler oluyor galiba mekanda.

    başladı şarkılar, kalktı kadehler... nilüfer hanım göz doldurucu. göz doldurucu da, sesine ne olmuş yahu? 4 dakikalık şarkıda 8 defa detone mi oldu bize mi öyle geldi? allah allah...
    neyse bu konuya daha fazla girmeyeceğim, neticede konumuz günay restaurant ve çıkan sanatçı veya sanatçının performansı tamamen ayrı bir konu. ama yine de sanırım geçirdiği hastalığından dolayı ses bitmiş, bu kadarını çok net söyleyebilirim. kulaklarımızın pasının silinmesini beklerken daha çok paslandık diyor ve bu konuyu kapatıyorum...

    23:30 'da sahneye çıkan nilüfer 00:40 da mola verdi. 10 dakika sonra tekrar sahneye geldi ve 01:25 'de sahnesini bitirip çekildi. yani tam olarak 1 saat 45 dakika sahnede kalmış oldu.

    nilüfer gittikten hemen sonra bir sigara içelim dedik, içeride sigara içilmediğinden 3. sınıf bir restaurant koridoruna yönlendiriyorlar sizi. sigaramızı içip tekrar içeri girdiğimizde gözlerimiz pörtledi. masamızda 2 saatten beri duran tüm tabaklar (meyve tabakları) dolu olmasına rağmen ve servisimiz kapatılmamış olmasına rağmen alınmıştı. tatlı zaten hiç gelmedi! bütün ışıklar sönmüş, misafirlerin %80 'i mekanı terk etmişti. kalan %20 kendi aralarında muhabbete devam ediyorlar fakat artık civarda tek bir garson bile kalmamıştı.

    düşünün ki eşimin ve kendimin rakısını bile kendim tazeledim, günay 'da!

    resmen "hadi yediniz içtiniz, nilüfer 'i de dinlediniz, siktirin gidin artık" dediler adama. resmen.

    tatlı? yok!
    kahve? garson yok ki!
    defol lan! hadi, ikile! ne tatlısı, kahvesi, garsonu, servisi? çık çık çık! çık dışarı lan!

    sinirimiz bozuldu, verdiğimiz 1.000 tl 'ye (garsoniye ve vestiyer hariç!) acıya acıya "hadi" dedik "gidelim"...

    vestiyer olacak suratsız mı daha kötü yoksa kapıda duran ve biz çıkarken "iyi geceler efendim" bile demeyen ayı oğlu ayılar mı, karar veremeden mekanı terk ettik...

    acıyın paranıza arkadaşlar, resmen bir soygun yaptılar.
    1000 tl nin yemek olarak 200 lirasını bile hak etmediler, çok net."
  • cunda'da deniz kenarında güzel manzaralı bir mekan. fakat sizi insan yerine koymuyorlar. oturduğunuz masadan "masa rezerve" diye kaldırılabiliyorsunuz. rezervenin anlamı da "daha fazla sayıda kişi gelebilir, sizi şöyle kenara alalım" oluyor. deniz kenarındaki masalarda oturabilmeniz için ağır takılmanız gerekiyormuş. bizzat çalışanının söylediğine göre mekan ağır mekanmış. balıklar deniz balığı olduğu için gelen hesaba itiraz edilmemesi baştan söyleniyor zaten. belki de hafif müşterilere söyleniyordur bu tür şeyler. kalkın hafif mekanlara gidin, burda yemek yerseniz bulaşıkları da yıkamanız gerekebilir şeklinde uyarılar alıyor gibi hissetmenizi sağlayan cümleler kuruluyor oturduğunuzda. önceleri elit bir mekanmış sanırsam. cunda'ya gelen ünlülerin takıldığı balıkçıymış. iflas etmiş, el değiştimiş. sonrasında da en berbat mekanlardan birisi olmuş. sözüm hafif müşteriler için. ben ağırım diyorsanız ona göre muamele yapılıyor. nasıl müşteri olduğunuzu da girişte balık seçerken kendiniz belirliyorsunuz. balığın yanında meze, salata, rakı vs. isteğiniz bol olursa "tamam" diyorlar. "rahatça giydirebileceğimiz bir müşteri" diyip alıyorlar deniz kenarına. onlar geçirirken denizden gelen dalga sesleri ve esen hafif rüzgar sürtünmeyi azaltıyor, acıyı hissetmiyorsunuz fazla. "yok bunlara giydirilmez" tanısı almışsanız vay halinize. 1 saatte 1 çupra pişmiyor. neden? çünkü giydirilecek masalar var önünde. senin bir çuprana mı kalmış hesap sormak.
    işin özeti, kredi kartın limitliyse ya da mekanla aranda tanıdık birisi yoksa seni aşar bu mekan
  • beytem han'ın altına göçerek sınıf atlamadan önce, harbiye'deki mekanında o zamanlar henüz meşhur olmamış leman sam'ın şarkı söylediği, geceyarısından sonra iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklıkta, reklamcılar, öğretim üyeleri, ve sanatçıların çoğunlukta olduğu bir müşteri kitlesi olan nezih, makul fiyatlı gece klubü idi.
  • bu işletmelerin tam adını bilmedigim sahibi(ki 60 yaşında imiş),geçen gün genç bir kızla(ki 24 yaşında imiş) hürriyet gazetesinde baş sayfadan boy gösteriyordu.ilerleyen sayfalarda her ikisiyle yapılmış röportajlar vardı ve genç kızımız diyordu ki:"ona her baktıgımda içimden güzel şeyler söylemek geçiyor,canım demek,okşamak sevmek istiyorum"*
    şimdi sanane hatta banane* diyebilirsiniz,buyrun deyin*.ama bu hanım kızımızla bir vakit* aynı sınıfta oturmuş oldugumdan dolayı burdan demek istedim ki:yapma canım yapma arkadaşım
    *çagrışım için (bkz: babası yaşında insana aşık olma sendromu)
  • turkce isim. erkek ve kiz cocuklarina verilebilir. "gun" ve "ay" sozcuklerinden turetilmistir, "gunaydin" kelimesini de cagristirir. gunay isimli kisilere "gunaydin" demek cok eglencelidir. cok yaygin bir isim degildir, henuz fazla unlusu de yoktur. daha anlamsiz olmalarina ragmen guray, gunhan, gurcay, gokay, giray gibi benzerleri daha yaygindir - hayret bisey
  • leman sam, muazzez abacı, muazzez ersoy, aşkın nur yengi, nükhet duru, sezen aksu, ajda pekkan, gülben ergen, sibel can, hülya avşar gibi assolistlerin çıktığı, 25-30 yıllık bir gece klübü.
  • günay tuncel tarafından "bvc group"'a devredilmi$ ünlü gazinodur. ismiyle birlikte devredildiği için yeni i$letmeci en azından mü$teri kaybına uğramayacaktır.

    günay tuncel kuruçe$mede günay balık adında yeni bir i$letme ile sektördeki kariyerine devam etmektedir.

    vesileyle kendimi kırk yıllık magazinci gibi hissettim bir anda.

    http://www.gunayrestaurant.com/
hesabın var mı? giriş yap