• iddiasi yaklasik olarak söyledir: insanlar daha konusmayi bilmez, dut yemis bülbül gibi öyle bos bos otururlar iken, bir gün, nasil olup da bugüne kadar göremediklerine hayret ettikleri günesi görmüsler ve cok sasirmislar tabii; "a!" demisler. o yüzden dünyada türetilmis ilk kelime günes karsisinda hissedilen bu saskinlik ve hayranligin ifadesi olan ve günes anlamina gelen bu "a!" sesi imis (uydurmuyorum, atmiyorum, bu günes dil teorisinin resmi savunusudur). almanlarin dedigi gibi, a'yi diyen, z'yi de demek zorunda oldugundan, bu a'nin arkasina cesitli ekler getirilerek dünyanin ilk ve en eski dili olan türkce ortaya cikmismis. örnegin: a+c = ac, a+d = ad vb.

    bu kurami desteklemek amaciyla 30'lu yillarda türk dil kurumu kongrelerinde bir cok yabanci dilin aslinda türkce kökenli oldugunu "kanitlayan" tezler masaya sürülmüstür. gene o yillarda yazilmis "arapcanin türkce ile tekrar türetilmesi" gibisinden bir isme sahip ve arapca kök seslerin aslinda türkce kökenli oldugunu savlayan bir kitap okumuslugum da vardir.

    özetle, bu teori 30lu yillarin fasizm ve irkcilik rüzgarindan da etkilenerek millet bilinci olmayan ve kafasinda ümmet olgusunu tasiyan bir halka karsi uygulanmis bir sok tedavidir. destekleyici ilac olarak da türk tarih tezi ortaya atilmistir. günes dil teorisi, sacmaliginin vardigi inanilmaz boyutlardan ötürü, bir kac yil sonra rafa kaldirilmis, sonra da cöpe atilmis iken, tüm uygarliklarin orta asya'dan göc eden türklerce kuruldugunu iddia eden türk tarih tezi, 80'li yillara kadar, o orta asya'dan cikip da dünyanin dört bir tarafina ahtopot gibi uzanan oklara sahip haritalariyla, genc dimaglarin beyinlerini tahrif etmeyi sürdürmüstür.

    kisisel kanim, ümmetten millet yaratma erekli bir siyasi cizginin asiri dozda jakoben ve irkci bir yan ürünüdür. fakat, o dönem almanya'dan ilgit ilgit esen fasizm yelleri ve milli bilince payanda edilebilecek eski misir, yunan ve roma benzeri müslümanlik öncesi pagan bir uygarligin eksikligi, bu bilimsel sarlatanligin bir dereceye kadar mazur görülmesini saglayabilir. ancak, hala bu tip seyleri savunanlara erkut abi'yle birlikte "söyle buz gibi bir limonata" ismarlamayi tasarliyoruz. buna benzer diger bir ortak calismamiz icin: (bkz: #5831206)
  • tüm devrimler kendinden bir önceki sistemle arasindaki bagi koparip onun daha öncesiyle kendi arasinda iliski kurma egilimindedirler. turkiye cumhuriyetinin kurulusu da bir devrimdir. ve dogal olarak kendinden önceki 500 yıllık osmanlı ile bağlarını kopartıp, osmanlının da öncesiyle iliskilendirir kendini. günes dil teorileri bu yaklasımın bir ürünüdür.

    hiç bir devrim kendinden oncekinin devami gibi gostermez kendini. anlasılabilir bir durumdur. 2. mahmut da ilericilik girisimlerinde bulunmustur demenin geregi yoktur cumhuriyeti kurarken. o donemdeki amac cumhuriyet devrimini güclü kılmaktır. osmanlıyla baglantı kurmak o dönem icin yanlıs bir davranıs olurdu sanırımçeh osmanlıyı reddedince geriye ya anadoluculuk ya da turkculuk kalmaktadır. bunun sonucunda cıkmıs bir naif teori olarak görmek lazımdır tarafsızca. sadece ideolojik bir arac olarak kullanılmıs bir teoridir o donemler. zaten su anda da kimselerin itibar etmedigi bir teori olması da bunu göstermektedir.
  • avrupa'daki faşizm dalgasının türk pragmatizmiyle (erasmus öğrencileri arasında "abi bizdeki pratik zeka kimsede yok :p" şeklinde literatüre geçer) yoğrulmuş bir halidir. elin almanı, "biz üstün ırkız o halde tüm dünyayı ele geçirerek bunun hakkını vermeliyiz" diye çabalarken, türkler "boşuna kavga etmeyin biz araştırdık zaten herkes türkmüş" diyerek kestirmeden noktayı koymuştur.
  • üzerinde asla ama asla düşünülmemesi ve de derhal unutulması gereken bir teoridir. şunu biraz ucundan kıyısından okuyayım dediğiniz an hapı yutarsınız. daha sonra kendizi, gördüğünüz her yabancı kelimeyi türkçeye yamama hastalığıyla boğuşurken bulabilirsiniz. öyle bi an gelir ki kendi kendinize "nasıl yani?" demeye başlarsınız. benden söylemesi.

    - einstein aslında yahudiy...
    + ne yahudisi arkadaş? adam kıpçak türkü ulan! herifin zekası daha küçüklüğünden belliymiş. dedesi hep bakar bakar "aynı şeytan!" dermiş kurnazlığından ötürü. ordan adı söylene söylene aynışeytan.... aynştayn kalmış.

    - descartes fransız ..
    + ne fransızı kardeşim. bal gibi de türk adam. asıl adı da "dee kart" dır. bu gençliğinde bile kartmış, erken ihtiyarlamış. görenler "tee! bizim kart da geliyor" derlermiş. söylene söylene adamın adı dekart kalmış.

    - suşi ünlü bir japon ye..
    + ne japonu arkadaş ya? has be has türk yemeğidir. orta asya'da aral gölü'nde avlanan atalarımız tuttukları balıkları, obaya getirirlermiş. tabi günlerdir aç bekleyen kadınlar, "nerdeydiniz kör olasıcalar iki gündür?" diye sitem ettiklerinde de atalarımız, balıkları kadınlarının önüne atar ve "sus ve ye!" anlamında "sus! yi!" derlermiş. zamanla bu şekilde çiğ yenen balığa suşi denir olmuş. ya..

    - venedik, italya'nın..
    + ne italyası ulan? atamız attila, vakti zamanında oraya kadar avrupa'yı fethetederek gelmiş. ancak orayı alamamış. ve öyle demiş ordusuna teselli babında; "üzülmeyin, hiç olmazsa denedik!". o günden sonra oranın adı denedik kalmış. tabi gavurların ağzı biraz yavan olduğu için söyleye söyleye venedik yapmışlar hergeleler..

    - mars, uzayda..
    + ne uzayı ulan! mars, orta asy.....
    - hastır ulan!
  • atatürk'ün başlattığı bir proje değildir. atatürk "türk kültürünü ve tarihini araştırın, tarihimizdeki ihtişamlı şeyleri ortaya çıkartın" demiştir. yardımcıları da "hım şöyle külliyetli bişey yapalım paşa da sevinsin" diye ata ata güneş dil teorisi'ni ortaya atmışlardır. atatürk bunu görünce "böyle saçma şey olmaz, gidin adam gibi bir araştırma yapın" diyerek projeyi uzaklaştırmış, lakin kendisinden sonra bir dönemde proje hortlatılarak üzerinde "çalışılmaya" devam edilmiştir...
  • teoriye göre dünya üzerindeki ilk kelime "a" imiş ve güneş demekmiş ve de türkçe imiş. diğer bütün diller sözde bu kelimeden türemiş olduğu için aslında bütün kelimeler türkçe sayılırmış*.
  • atatürk'ün milliyetçiliğini yansıttığı ileri sürülen güneş-dil teorisi (benzer şekilde türk tarih tezi de), milliyetçilikten çok "laiklik"le örtüştürülmelidir belki de. çünkü atatürk'ün üzerinde daha ehemmiyetle durduğu ilke laikliktir. bu teorilerle amaçlanan şey- elbette bir ulus yaratmak ve bir hikaye çevresine insanları toplayarak onların gönüllü itaatini meşrulaştırmak da var işin içinde- atatürk'ün vatandaşlık bilgileri kitabında açıklamaya giriştiği gibi, türklerin,islamiyet'ten önce de güçlü bir uygarlığa sahip olduğunu kanıtlamaktır. çünkü her şeyin nedenini islami çerçevede arayan ve kendini öncesiz gören bir toplumda,islamiyetin etkilerini azaltmak ve onları dünyevileştirmek; ancak ve ancak, onlara, islamiyetten de önce güçlü bir şekilde var olduklarını göstererek mümkündür. lakin kıyısında yüzülen tehlikeli sular kaçınılmaz bir şekilde kabarmış, bu çalışmaların büyük bir kısmını, kafataslarına takan ve bilimsel ırkçılık boyutuna ulaşan muhtevayla donatmıştır.
  • mustafa kemal atatürk, ekim 1934 tarihinde türkiye’yi ziyaret eden isveç veliahdı güstav adolf şerefine verdiği yemekte şöyle bir konuşma yapıyordu:
    “altes ruayal; bu gece, ulu konuklarımıza, türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken, duyduğum, tükel özgü bir kıvançtır. burada kaldığınız uzca, sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankusunu bulacaksınız. isveç-türk uluslarının kazanmış oldukları utukuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü sanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. ancak, daha başka alanda da onlar erdemlerini o denlü yaltırıklı yöndemle göstermişlerdir. bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özençe değer değildir. avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: baysal utkusu..”

    güneş dil teorisi aslında türkçe'ye ayar verme çalışmalarına dikilen tüydü. bu komedi, yukarıdaki konuşmada görüldüğü üzere, gelinen akıl dışı noktadan kurtuluş için güyâ bir formüldü. mustafa kemal, dilin getirildiği çıkmazdan nedâmet getirecek, yine bir işret sofrasında şöyle diyecekti: “dil bir çıkmaza saplamışızdır. bırakırlar mı bu dili çıkmazda? hayır. ama ben de işi başkalarına bırakmam. çıkmazdan biz kurtaracağız!”... o hızla güneş dil nazariyesine sarılan inkılâpçılar, türkçe’nin en eski dil olduğunu ve bütün dillerin türkçe’den doğmuş olduğunu isbata çalışacaktı. hatta prof. naim hazım onat’a “arapça’nın türk diliyle kuruluşu” adıyla bir kitap dahî yazdırılacaktı... türk diline nizamat verme vandalizminden nasıl dönüldüğünü mustafa kemal’in neşrettiği şu iki tebrikten anlamak da mümkün:
    riyaseti cumhur umûmî kâtipliğinden gönderilmiştir: dil bayramından ötürü, türk dili araştırma kurumu genel özdeğinden, ulusal kurumlarından birçok kutunbitikler aldım. gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. ben de kamuyu kutlarım.” [gazi mustafa kemal-27.09.1934]
    “dil bayramı münasebetiyle, türk dil kurumu’nun hakkımdaki duygularını bildiren telgraflarınızdan çok mütehassis oldum. teşekkür eder, değerli çalışmalarınızda muvaffâkiyetinizin temâdîsini dilerim." [kemal atatürk- 27.09.1937]

    1935 yılında yayınlanan “lügat”te uydurulan kelimelerden bir demet de şöyle:
    fâhişe: yırtlaz, fâiz: ürem, fâni: ölez, fikri tâkip: güderge, gayrımeşrû: törümsüz, taahhüt: yüken, tayyare: uçku, makâle: betke, iftira: karaç, itfaiye: söndürge, meyhane: içelge, iade: gerit, hâfiye: karakulak, mahkûm: kasanık, edevat: yaraç, cenaze: ölük, bestekâr: düzemen, bina: kurağ, garaz: öcük, memur: işyar, zabıta: yasavul, idare amiri: kestör, ilan: bilit...[uzar gider bu]
  • daha çok, tuhaf kelimelerin değil, tuhaf etimolojik bağlantıların üretilmesiyle ilişkilendirebileceğimiz bu tezin eleştirisinin milliyetçilik karşıtlığı olarak değerlendirilmesi üzerine biraz düşünmek lazım.

    tsan chan'ın "bu güneş dil teorisine karşı yazılan her şey de anladığım kadarıyla bir nevi milliyetçilik karşıtı algılanıyor." demesinden hemen sonra peter parke'ın "tamam lan korkmayın, size türk filan diyen yok, milliyetçilik kötü bir şey." demesi, aynı konuda açık bir örnek teşkil ediyor. peter parke belki yalnız belli bir kesimi işaret etmiştir, bilmiyorum. fakat örnek güzel oldu. meseleyi onun şahsında ele almayarak ve cümleyi cümlenin sahibinden soyutlayarak bu yaygın kanaatin ufacık bir tahliline girmek istiyorum.

    güneş dil teorisinin kardeşi olan türk tarih tezi hakkında şunu söylemiştim: (bkz: #27222430)

    burada da tekrar edelim, türk tarih tezi ve güneş dil teorisi gibi dili, tarihi ve hakikati tahrif eden fikirlerle, bu fikirlerin yaygın olduğu çağda, en fazla mücadele edenler türkçüler olmuştur. çünkü dönemin türkçüleri, hüseyin nihâl atsız ve zeki velidi togan gibi ilim sahibi, nitelik sahibi insanlardır.

    bugünün milliyetçilerini ekseriyetle ülkücüler ve ulusalcılar oluşturuyor. ülkücüler, partilerinin türkçülükten kopuşundan sonra, önceye dair pek fikir sahibi olamadılar. zeki velidi togan'ın pek lafı geçmezken, atsız da yalnızca "bozkurtların ölümü" ile, ruh bakımından ele alındı. bugünün ülkücüleri, 30'ların türkçülüğünden hayli uzaktır. dolayısıyla bu geleneğin devam ettirilmemiş olması da şaşırtıcı değildir.

    ulusalcılar, yakın zamanda ortaya çıkan bir reaksiyonist grup olarak zaten bu gelenekten mahrumlar. dayandıkları kemalizm, 30'larda bu fikirleri ortaya atan akım. hâliyle, o türkçü muhalefetin anlamını kavramaları ve ruhunu benimsemeleri de beklenecek şey değil.

    bugün, milliyetçiliğe yön verecek tek bir fikir adamının bulunmayışı, milliyetçiliğin popülist tepkiler göstermekten öte bir işlevinin olmamasına neden oluyor. sanatta ve düşüncede yer almayan milliyetçilik, ya sokakta ya facebook'ta barınıyor.

    kitlenin habitatı sokak yahut facebook olunca, bilimsel konulardaki yaklaşımı da togan'ın idealist tutumundan elbette uzak olacaktır. güneş dil teorisi, türk tarih tezi, mirşanist historiyografi gibi "biz neymişiz!" dedirtecek* fikirler kabul görüyor.

    ben, samimi bir milliyetçinin türk tarihine, diline, kültürüne hayali eklemeler yapılmasını kabul etmemesi gerektiğini, türk tarihinin, dilinin ve kültürünün buna ihtiyacı olmadığını, türkçenin zaten kudretli bir dil, türk tarihinin zaten zengin bir tarih olduğunu düşünüyorum. öyle olsun yahut olmasın, türk tarihi türklerin tarihidir, türk dili de türklerin dilidir. milliyetçiliğin gayesi bunlara dair hakikatleri ortaya koymak olmalıdır. bu anlamda, milliyetçilik bir dilci yahut tarihçi için çok kuvvetli bir motivasyon aracı olabilir. metot olamaz.

    özcesi, güneş dil teorisi eleştirilerinin milliyetçilik karşıtı olarak algılanması, bu tarz eleştirilerin ancak milliyetçiler tarafından yapıldığı 1930'ların dünyasından bakınca pek tahmin edilebilir bir gelişme değildi. demek ki hayat ne tuhaf, vapurlar filan.

    hah, şahane bağladım.
  • bu teori aslında hiç de küçümsenmeyecek gerçekleri ifade etmekteydi. ancak daha sonra yapılan zorlama etimolojik tetkikler bu teorinin bilimsel değerini düşürmüştür.

    burada bir hususu belirtmekte fayda vardır. atatürk güneş-dil teorisini sadece bir heves ya da zorlama olarak atmamış, buna samimi olarak inanmıştır. bu konuda, atatürk’e ait bir anı da bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir :

    “ 1937’de bükreş’de toplanan antropoloji kongresinde dil konusuna da yer verildiğini haber alan atatürk, güneş-dil teorisinin orada da açıklanmasını istemiş ve bu işle hasan reşit tankut’u görevlendirmişti. teorinin ilgi topladığını haber veren ibrahim necmi dilmen’e ata soruyor:
    - «bu teorinin benim olduğunu söylemişler mi?»
    dilmen’in :
    - «teorinin serbestçe tartışılmasından belki sakınılır düşüncesiyle adınız verilmemiş olacak»
    yolunda verdiği karşılık üzerine atatürk
    - «doğru»
    diyor. “ (mehmet ali ağakay, atatürk’ten 20 anı, 1963, aktaran aksoy)

    atatürk hayattayken ona yaltaklananlar daha sonra bu görüşü eleştirmişlerdir. falih rıfkı atay bile şunu yazabilmektedir :

    “ 1935 sonbaharında atatürk istanbul’dan ankara’ya rahatsız dönmüştü. kurum üyelerini yanına davet etti. yatakta idi, fransızca yazılmış bir kısa etüdden bahsetti. bu etüd viyanalı doktor kıvergiç tarafından yazılmıştı. viyanalı doktora göre ilk tefekkür güneşle alâkalı idi. dillerin doğuşu da güneşe bağlanmalı idi. bu etüdden ilham almışa benzeyen güneş dil teorisi üzerinde durmak istemiyorum. ben bu teoriye hiçbir zaman inanmamıştım. atatürk’ün maksadı bir çok yabancı kelimenin türkçe olduğunu ispat ettirerek, türk lugatini dünyanın en zengin olanlarından biri haline getirmekti. biz onun gayesine bakalım ve bağlanalım. tarih tezleri için de bir çok şeyler söylenmiştir ve atatürk’ün uydurma tarih peşinde koştuğu ileri sürülmüştür.”

    falih rıfkı atay gibi atatürk’ün ölümünden sonra ahkâm kesenleri bir yana bırakırsak atatürk’ün kurduğu türk dil kurumu yayınlarından çıkan “atatürk ve türk dili: belgeler” adlı kitabın birinci cildinde bile bir iki küçük atıf dışında güneş dil teorisinden bahsedilmemekte, ancak ikinci ciltte bir kaç makaleye yer verilmektedir.

    güneş dil teorisi , yanlış olabilir, zorlama olabilir ancak doğru yanları da olabilir; bu tartışılarak çürütülmeli ve tarihte gerekli yeri almalıdır.

    konumuz resmi tarih olmadığı için bu tartışmayı burada kesip yeniden güneş dil teroisine dönmek gerekmektedir.

    güneş dil teorisine göre, ilk insanlar için en üstün nesne güneştir ve dilin oluşmasında en önemli unsur güneştir. güneş ve güneşe ait sıfatlar ilk ana kökleri oluşturmuşlardır.

    dilin oluşması güneş için kullanılan sesin gelişmesinden ve çeşitli anlamlar içeren eklentilerden oluşur.

    güneşi belirtmek için ilk kullanılan fonem “a” dır. uzatmayı verebilmek için bu “ağ” şeklinde belirtilir. bu ana köktür.

    dilmen bunu , üçüncü türk dil kurultayında, kısaca şöyle özetlemektedir : “ güneş dil teorisinin semantik bazı, bütün genel mefhumların – insanlığın ilk totemi olan - «güneş»ten çıkmış bulunmasına; fonetik bazı da, bu mefhumu en ilk «ağ» sesiyle ifade etmiş olmasına dayanmaktadır. “

    güneşe ait özellikler de bu ana kök vasıtası ile anlatılmıştır. güneşe ait başlıca kavramlar şunlardır (dilmen , bkz kaynakça) :

    1. güneşin kendisi ; esas,sahip, allah, efendi, yükseklik, büyüklük, çokluk, kuvvet, kudret;
    2. güneşin saçtığı ışık, aydınlık, parlaklık;
    3. güneşin verdiği sıcaklık, ateş;
    4. hareket, imtidat, zaman, mesafe, yer, kara, toprak, gıda, hayat, büyüme, çoğalma;
    5. renk, su;
    6. ses, söz

    zamanla bu ana kök , ay , ağ , ak , ah şekillerini de almıştır. ağ ana kökünün anlattığı bütün anlamlar zamanla bu birinci derece radikal kökler ile anılmıştır.

    kelimeler güneş dil teorisine göre analiz edilirken, kök manayı taşıyan ana kökü bulmak gerekmektedir. bu bir sesli ve bir sessizden oluşan bir fonemdir. sekiz sesli, yirmi bir sessiz olduğuna göre 168 fonem elde ederiz. bunlardan 8 tanesi ana kök (sesli+ğ) olduğuna göre 160 fonem kalır ki bunlar da prensipal kök olarak adlandırılır.

    bu 160 fonem içinden sessiz olarak birinci kategori {ğ,y,g,k,h} ve ikinci kategori {v,b,m,p,f} sessizleri barındıranlara “birinci derece prensipal kökler” ; üçüncü kategori {t,d,n,l,r} ve dördüncü kategori {s,ş,c,ç,z,j} sessizleri barındıranlara da “ikinci derece prensipal kökler” denir.

    güneş dil teorisine göre sözcükler oluşurken, ana köke ilk katılan ve onun manasını temsil eden unsurlar birinci derece prensipal kök unsurlarıdır. bunlar ya doğrudan doğruya ya da özne ya da nesne olarak ana kök anlamını üzerlerine alırlar. daha sonraları ikinci derece prensipal kök unsurları bunun üzerine anlam nüansları katabilir.

    buna göre her bir prensipal kökün ifade ettiği anlamlar vardır. yer darlığı nedeniyle bütün bunları buraya almanın olanağı yoktur. ilgilenen okuyucularımız bizlere ulaşarak bunlar hakkında ayrıntılı bilgi alabilirler.

    ayrıca bazı kök anlamları da zaman içinde ek anlamları almıştır.

    bu konuda dilmen’den bir örnek vermek gerekirse :

    “ bütün ek manaların ilkel dil kuruluşunda bir kök manadan çıkmış olacağına şüphe yoktur. meselâ: «d,t» konsonlarıyle kurulan ikinici derece prensipal köklerin asıl kök anlamları «sahip, efendi» manasıdır. bu anlam birçok kelime kuruluşlarına katıldıkça, hep o kelimedeki ana kök anlamının sahibini, efendisini,anlatmaya yaramış, bu kullanılış çoğala çoğala bu ilk kök mana silinerek «failiyet» ve «fiiliyet» anlamalrı, yani «yapıcılık, yaptırıcılık» ve «yapılmış olmaklık» manaları bunun yerini tutmuştur.”

    bu bağlamda yapılmış analizlere de göz atarsak güneş dil teorisini daha iyi anlamış oluruz :

    ağ + at + ağ = ata
    eğ + ed + eğ = ede = dede
    ağ + ad + am = adam

    burada ağ/eğ ana kök olup, sahiplik anlamı veren d/t sessizi ile oluşan ekler gelmiş daha sonra gelen eklerle son anlam kazanılmıştır.

    iğ + it + im + ek = iğitmek = eğitmek ise başka bir örnektir.

    bu konuda örnekler çoğaltılabilir. ileride bu tür örneklere yer verilmiştir. ancak dönemin kitaplarına baktığımızda bir çok zorlama (özellikle latincenin düzgün konuşulmamasından türeyen fransızca sözcüklerde olduğu gibi) örneklerle de karşımıza çıkmaktadır. bu konuda konuşak, atatürk’ün gözüne girmek isteyenler de bu zorlama örneklere başvurmuşlardır.

    yukarıdaki örneklerden anlaşılabileceği üzere bu teori herhangi bir sözcüğe uygulanabilmektedir. belki de bu aşırılıklar bu teorinin gereği gibi tartışılmasını engellemiştir.

    güneş dil teorisi dönemin kitaplarında şöyle anlatılır :

    “ türk tarih tezine göre : yüksek kültürün ilk beşiği türk ana yurtları ve ve kültürü kuran ve bütün dünyaya yayanlar da türklerdir.

    dil tezimize göre de, bu millet yarattığı kültür eserlerinin adını ve bu eserler bağlı fikir sistemlerini asyadan sonra avrupaya, amerikaya ve bütün dünyaya birlikte götürmüş ve içlerine girdiği uluslara da yaymıştır. […]

    1932’de ankara’da türkiye reisicümhuru atatürk’ün fahrî ve fiilî riyaseti altında bir türk dil kurumu teşekkül etti. kurumun mesai programı ve çalışma şekli bizzat yüksek şefin eliyle tanzim edilmiştir.

    kurumun o günkü maksadı türk dilinin épuration’u idi. alışılmış olan usuller dilde yaşayan arapça,farsça ve greco-lâtin asıllı sanılan birçok elemanların türkçeden çıkarılıp atılmasını icap ettiriyordu. halbuki bunların türk asıllı oldukları sezilmeye başlanmıştı.” (tankut h.reşit, prehistuvar’a doğru bir dil izlemesi ve güneş dil teorisi’nin izahı)

    “ türk tarih tezinin kardeşi olan türk dil tezi, işte bu metodla bütün ilim dünyasına dillerin ana kaynağı türk dili olduğunu göstermektedir. davamızın büyüklüğünü ve ağırlığını biliyoruz. fakat bu bizi ürkütmiyor. ölüm uçurumunun kenarından inanılmaz bir hamle ile kalkınarak, ruhunun içindeki cevherle yeni varlığını dünyaya tanıtmış olan atatürk türkiyesinin ilim bahislerinde de şaşırtıcı büyük muvaffakiyetlere namzet olduğuna inanıyoruz. “( dilmen , üçüncü türk dil kurultayı )

    “ böylece kanaat ediyoruz ki : güneş dil teorisi; nasıl ölü dillerin en eskisi olan sümerce ile türk dillerinin en müstakil ve en uzakta kalmış olan yakutçayı, garbın morfolojisi en çok değişen dillerine bağlayabiliyorsa öylece de; bazı mülâhazalar dolayısıyle dar ve verimsiz kalmış olan lengüistik kaidelerin üstüne çıkarak dil tetkik ilmini hakikî ve aydın mecrasına sokabilecektir. ve yine güneş dil teorisi’nin ışığıyle bir prototürk dili gövdelenecek ve bu dil milletler arası lengüstik tetkiklerde anadil rolünü ifa edecektir. arzettiğim bu hamle hızını almış bulunuyor. dava maksada ötüren yolun tam ortasını buldu. gayeden eminiz. irade ve imanın kaynağı olan atatürk’ün nuru ile beslenmekte ve gün geçtikçe elanımız yenilmez bir tufan gibi coşmaktadır. “ (hasan reşit tankut, üçüncü türk dil kurultayı )

    güneş dil teorisi atatürk’ün ölümü ile tamamen terkedilmiştir. ancak dilin türkçeleşmesi devam etmiştir. 12 eylül darbesi ile türk dil kurumu’nun pratikte işlevinin sona erdirilmesi bu sürecin sonu olarak kabul edilebilir.
hesabın var mı? giriş yap