• trakya'da çok söylenmez.
  • mevlana'nın hayat serüveni kadar insanlık mertebelerini de özetlediği cümlesidir. ham, tenine kul olan biyolojik insandır ve insanlık merdiveninin en alt basamağını mekan edinmiştir; nefsini yenip piştikçe basamak basamak yükselir, der. bu olgunluk seviyelerini çok defa çeşitli misallerle anlatmıştır.

    örneğin, ham adamı (bedeni) kandile, olgun adamı (canı) güneşe benzetmiştir.
    "kandil ancak bulunduğu yeri,
    güneş ise tüm dünyayı aydınlatır, her eve misafir olur.
    küçük bir üfürük bile kandili söndürebilir,
    ama rüzgardan, boradan aya ve güneşe ne gam." demiştir.

    başka bir örnek meyvenin hamlığı ve olgunluğu üzerindendir.
    "ham meyve dalına sıkıca yapışır.
    olgunlaşıp tatlılaşınca da dalda duramaz, düşer.
    dünyaya sımsıkı sarılmak hamlıktır,
    olgunlar daha hayırlı olanla ağızları tatlılaştığı için dünyaya soğumuştur." demiştir.

    ham insan dalına yapışan meyve gibi, tırnaklarını dünyaya geçirir sıkıca tutunur. olgun insan ise ahireti unutmaz. çoğu zaman dünyevi nimetlerden istifade bakımından ikisinin birbirinden farkı yoktur ancak biri dünyaya hakim, öbürü mahkumdur. işte asıl fark onların iç manzaralarında, dünyaya karşı iç tutumlarındadır; demektedir.

    örnekler çoğaltılabilir, misk ve tezek dediği bu ham ve olgun canların parçalandığında iyi ve kötü kokular yaymasından ayırdedilmesi; biri ezberci diğeri beslenen ham ve olgun akıl; "hamdım piştim yandım" sözünün derinliklerindeki gizlerdendir.
  • tekel 2000in üzerine yazılmasında fayda gördüğüm, mevlananın söylediği vecize.
  • pişmekten sonraki yanmak kısmını küllerinden tekrar doğmak üzere yanmak veyahut ışık bedene (merkabaya) ulaşılan bir diriliş veya yükseliş süreci olarak da ele almak mümkündür. her halükarda enelhak'a eşdeğerdir.
  • bunu söyleyen, yazan ve gözümüze gözümüze sokan o kadar çok insan peydah oldu ki, benim düstûrum bu vecizeyi birinden duyduğum an, oradan uzaklaşmak artık.

    insanlar ne kadar kibirli ve kendini bilmez oldular, duydukları her sözü hemen kendilerine yamıyorlar. oysa bu söz -iyelik içermesine rağmen- kişinin kendisi için söyleyebileceği bir söz değil bana kalırsa. yandım diyen kişi, yandığın bilmez aslında; kendini hep ham zanneder. zaten o yüzden yanmıştır.
  • sanıyoruz ki sınıflar buna engel. sanıyoruz ki iyi eğitimli, gelir düzeyi yüksek, sevgi ve ilgiyle büyüyen kimseler tatmayacak.

    düşmek, yanmak, pişmek sınıflara özgü değil. beckett'in de dediği gibi "yeryüzündesin ve bunun çaresi yok". her yaşamı tadan fani yanmayı, pişmeyi elbet tadacak. düşmüşsün artık. geri dönüşü yok. düşen elma geri dalına dönmez. kuşlar geri uçmaz.

    anadolunun bir otelinde, 113 numaralı odada, batıl inançlardan sıyrılmaya çalışıyorum. 113 numaralı odada kalmamın yanmamla bi ilgisi yoktur diye düşünüyorum zira dünyanın bütün odalarında insanların kimileri cayır cayır yanıyor.

    gece yatmadan önce tanrıyla konuştum. biliyorum konuşmak işteş çatılı fiildir. eylemi gerçekleştirmek için iki kişi gerekir ancak tanrı bir kişi midir? dedim ki kalbime iyiliği koy, al içinden günahları. madem tanrısın neden bu kötülük kalbimde? niye zehirledin bizi? sonra içimden bir cevap duydum. temizlenmek için burdasın. belki de bunca adaletsizlik, bunca yoksunluk, bunca karşı konulamaz-dur durak bilmez hayvansı arzular (beğenmediğimiz hisleri nasıl da hayvana-şeytana ithaf ederiz. sabahattin ali ne güzel söylemişti bunu içimizdeki şeytan'da) bizi temizlemek için. buna inanmak istiyorum.

    tanrım bazen ağır geliyor. en çok yananımız en günahkarımız mı? cennet, cehennem burda mı?

    dün bi şey daha söyledim sana. dedim ki utandırma. beni utandırma. beni kendimden utandırma. bana yardım et.

    iyi ki söyleyebiliyorum. iyi ki yazabiliyorum. iyi ki bana bunu verdin. bunu da vermesen çok küserdim.

    korkuyu da bundan yarattın. öyle sanıyorum. insana iki şey değiyor. ya sevgi ya korku. sevgiyle anlamayana korku öğretiyor.

    çocukken. kutsal kitaptaki "ey inananlar korkun" u hor görürdüm. niye korkuyoruz ki derdim. sevmek varken neden korkuyoruz? saçlarımda beyazlar arttı. "sallandırıcaksın 1-2 tanesini bak bakalım bi daha kimse yapıyor mu" yla bulmadık mı ceza kanununu. anglosaksonu da roma hukuku da hitit yazıtları da "ceza"yı keşfetmedi mi? ceza bazılarımızı caydırmadı mı?

    sağdan soldan, ağız burun dalıyoruz, insan etmeye çalışıyoruz homosapiensi. sevgiyse sevgi, korkuysa korku.. asıl meydan muharebesi içimizde.

    yardımını çok görme.
  • "oldum deme, olmadın! vardım deme, varmadın!”
  • zannedersem; zekai tunca'nın, nakaratı ihtimal yok mu olan bir şarkısında da geçiyordu. nereden icap etmiş de araya koyuvermiş, niçin ihtiyaç duymuş bilemiyorum...
  • tasavvufta bir insanın hangi mertebeye ulaşırsa ulaşsın geldiği noktayı beğenmemesini öğütleyen tariftir.
  • masamın üzerindeki kağıtta büyük harflerle yazılı duran ve yıllardır yeri değişmeyen veciz söz. aynı kağıdın bir başka satırında da şu veciz söz yer alır.

    "bahçıvanın biriyim
    haberim yok
    dallamanın biriyim
    haberim yok"

    tavsiye ederim bir yerlere yazmanızı, özeleştiri güzel şey netekim.
hesabın var mı? giriş yap