• ardan zentürk'ün köşesinde yer verdiği, prof.dr. ertuğ düzgüneş'e ait açıklama:

    "“bölgeye kurulan hes’ler, karadeniz’e besin taşımanın yollarını tıkadı. bu, balıkçılık açısından denizin kuruması demektir. biliyorsun, mersin balığı nehirlerden yukarı doğru gidip yumurtlaması gerekiyor, ama hes barajları nedeniyle bunun imkanı kalmadı ve artık mersin balığımız yok! bizim haricimizde karadeniz’e kıyısı olan bütün ülkeler bu denizi koruyor. biz, kirletiyoruz. hiç bana tuna nehrinden söz etme, son yıllarda olağanüstü temizlendi, avrupa birliği o işe el koydu. bak, biliyorsun abhazya gürcistan’dan fiilen ayrıldı. siyasi otorite yok gibi. bizim balıkçılar abhazya açıklarında avlanabilmek için oranın yerel mafyası ile temas halinde olmak zorunda. o mafya dediğin adamlar, bölgede avlanan türk balıkçı gemilerine birer ekolog koyuyor. yani çevre açısından denetliyor, ayrıca avlandıkları ağların ebatlarını kontrol ediyorlar!..niye? çünkü bunu yapmazsa, karadeniz yok olacak, ekmek teknesi batacak...”"
  • hidroelektrik santralleri su gücü ile elektrik üretilen barajların diger adı sayılabilir. ama sanılanın aksine suyun doğal akış yolu hiç bir zaman kesilmez. sadece akarsuyun, önüne çekilen gövde sayesinde suyun hızı kesilir, ve istenilen bölgede şişmesi, yani baraj gölü oluşması sağlanır. eğer doğal akış yolu kesilirse, barajdan sonraki kısmında, nehrin kuruması gerekirdi. buna rağmen bir çok yerde bir nehir üstüne birden fazla baraj yapılabilmesinin olanağı da, suyun sadece şişirilmesi sayesindedir.

    ve gene sanılanın aksine, su gölden, yukardan, gövdenin üstünden akıtılarak, tribünlerin bulunduğu santrallere ulaştırılmaz. bu yanlış kanıya, genellerde barjlarda görülen, dolu savaklar sebep olmaktadır. dolu savaklar barajlardaki, kaykaycıların kaydığı gibi yüksek, genellikle betondan bir kaç kanal şeklinde olan büyük yapılardır. suyun burdan boşaltılarak enerji üretildiği düşünülse de, adı gibi orası savakdır. yani gölün haddinden fazla, yağmur, kar suyu vs nedenlerden dolayı doluluk oranının artması ile, gölün hacmini azaltmak için kullanılır. atatürk barajında gecen zamanlarda, ilk defa acıldığı gibi.

    hidroelektrik santrallerinde, iki ana tünel vardır. birincisi derivasyon tüneli, ikincisi enerji tüneli. derivasyon tüneli nehrin devam ettirildiği, tüneldir, yani suyu yavaslattığın zaman suyun devam ettiği tünel, enerji tüneli ise, santrallere, suyu gölden tasıyan tünellerdir, gittikçe daralır, ve santrallere varana kadar suyun hızlanması amaçlanır. tribünlerde, dolaylı yol, kullanılarak, suyun hızı ayarlanarak tribünlere çarpması ve böylelikle de elektrik üretimi sağlanmaktadır.

    ve gene sanılanın aksine, bu tip barajlar, çok faydalı bir yöntemdir. ülkemizde zaman alması ve çok mlaiyetli görünmesinin nedeni ödeneklerin imkansızlığıdır. bu yüzden de 7 yıllık baraj 15 yılda bitmekdedir, devlet bu yönde, yap-işlet-devret modelini benimseyebileceği gibi, uzanlarda yaptığı hataya düşmeden özel yapım barajları da destekleyerek, dışardan aldığı elektriğin kat be kat fazlasını ülke sınırları içinde üretilebilir. bilginize...
  • hes nehirleri zindana atmaktır.

    ülkemiz bunu da yanlış anlayıp, bokunu çıkarmıştır.

    http://vimeo.com/19937849
    yalvarırım izleyin!

    adam yüreğinin tam orta yerinden soruyor?

    ''benim hakkım yok mu?'' diyor.
    ''bu ayının, balığın, kuşun, çiçeğin hakkı yok mu?''

    yavaş yavaş uyanmayacaksın.
    doğadan af dileyeceğiz sonunda, merhamet edecek mi?
  • dünya üzerinde megawatt/euro değeri yüksek, yeterince elektrik gücü sağlayabilen 3 bilemedin 4 elektrik santralinden, kendi çapında çevreye en duyarlı olanıdır. nükleer enerji yeterince kavga gürültü sağlıyor, termik santrallerin atmosferi haldır haldır siktiği de bir gerçek, o yüzden evinizde ofisinizde elektrik olsun istiyorsanız bir susun amına koyim.
  • hes projelerine karadeniz halkının tepkisi vardır. bu insanlar hayat kaynakları olan suyun debisinin azalmasından korktukları için bu projelere karşı çıkmakta, daha fazla bilgi edinmek istemektedirler. aynı zamanda çevrenin bu projelerden olumsuz etkileneceğini düşünmekteler.

    şimdi hes projelerinin yapılış amaçları ve hes fizibilitelerinin adımlarını kısaca inceleyelim:

    hesler (hidro elektrik santral) tüm dünyada temiz enerji kaynağı olarak inşa edilmektedir. hidro elektrik santraller, kabaca, suyu depolayan bir yapı, depolanan suyun yüksek bir kottan bırakılmasını sağlayan bir kanal ve bu suyun kinetik enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren bir veya birkaç türbinden (santral) oluşur. tamamen yenilenebilir enerji kaynağıdır. bir hes projesinde sadece elektirik üretimi için görece küçük bir regülatör inşa edilebileceği gibi, aynı zamanda içme suyu da elde etmek için büyük bir baraj da inşa edilebilir.

    birçok gelişmiş ülke onyıllar önce hes potansiyellerini değerlendirmiş ve yapımını tamamlamıştır. hatta bu konuyla ilgili bir de sözleri var, duymuşsunuzdur.

    (bkz: su akar türkler bakar)

    türkiye'de ise devlet, hes projelerine hız kazandırmak için, projeleri özel sektöre devretmiş durumdadır (sanırım 2000 yılındaydı yanlış olmasın). özel sektör tarafından inşa edilen hesler, 50 yıl yatırımcı firmaya kiralanmış olur, bundan sonraki yıllarda devlet bünyesine geçer. türkiye'nin mevcut su potansiyelinin tamamının değerlendirilmesi halinde ise üretilecek enerji, ülkenin enerji gereksiniminin %30'unu karşılamaktadır.

    hes fizibilitelerinin çevreyle ilgili adımları:

    her hes projesi için çevre mühendislerinden çed (çevresel etki değerlendirme) raporu almak gerekmektedir. bunun için akarsuyun debisi ölçülür, oradaki doğal yaşam incelenir ve doğal yaşamın devamı için rezervuarda (regülatör) depolanmadan, sürekli olarak akarsuya bırakılması gereken, can suyu denilen debiye karar verilir. can suyu debisi, akarsuyun debisinin %10 ila %15'i arasındadır. doğal yaşamın devamı için balık geçidi projelendirilir ve çevre mühendislerine sunulur. hem dsi'nin kritelerine uyan, hem de çevre mühendislerinden onay alan projeler lisans alabilir.

    diğer yandan bazı akarsular yılın birkaç ayını kurak geçirir. baraj gibi büyük miktarda su hacminin depolandığı yapılar, bıraktıkları can suyu ile kurak dönemlerde ekolojik sistemin stabilitesini korumaktadır.

    peki bu projelerin dezavantajı nedir. aslında doğru projelendirilmiş bir hes projesi ülke ekonomisine katkı sağlar, yalnız türkiye'deki projelerde, balık geçidi ve can suyu konuları, yatırımcıların hoşuna gitmediği için geri plana itilmektedir.

    karadeniz halkının, bu konuları bilerek veya bilmeyerek gösterdiği tepki burada anlam kazanmaktadır. yatırımcılardan, çevrenin ve kullandıkları suyun korunacağına dair ikna edici bilgi edinmedikçe bu projelere sıcak bakmamaları güze bir davranış. yatırımcıların da kar edemeyeceklerse bu projelere girmemeleri (her hes projesi rantabl değildir.), gireceklerse de yöre halkının suyunu gasp edercesine aç gözlü davranmamaları gerekir.
  • devletin yapımlarını özel sektöre ihale etmesiyle
    memlektteki bütün dere ve nehirleri en geç 10 yıl içerisinde
    kurutması planlanan çevre dostu gibi görünen
    ama özel sektörün elinde böyle bişeyin
    mümkün olamayacağı
    enerji yapıları...
  • aslinda karsi cikma sebebi oldukca basit; doganin talan edilmesi. edilmedigini nasil soyleyeceksiniz?

    kanimca turkiye'de hes'lere bu kadar abanilmasinin sebebi insaat sektoru. dikkat ederseniz ozellikle akp basa geldiginden beri ekonomik getirisi olacak projelerin (duble yollar, mahallelerin yeniden insaasi, yeni kopruler, vs) neredeyse hepsinde (belki gercekten de hepsinde) isin icine insaat sektoru giriyor. sadece turkiye'deki degil, yurtdisindaki projelerde bile insaat sektoru isin icinde (sudan'da, afganistan'da, irak'ta hep insaa sektoruyle ilgili anlasmalara imza atiliyor). bu durum tabi hem istihdam sagliyor, hem de ekonomik getiri.

    hayati ekonomik getiri uzerine kurulu; baska canlilari, dogayi ve gezegenin gelecegini dusunmeyen kisiler dogal olarak bu durumu kabullenebiliyor. ancak dunyanin sadece kendilerinin olmadigini bilen; diger canlilara ve dogaya karsi sorumluluklarini oldugunu hissedenler bunu kabullenemiyor.

    o yuzden acikcasi, "turkiye su kadar enerji uretiyor, su kadar daha uretmeliyiz, dogalgaz soyle, elektrik muhendisleri boyle, bikbikbik" demeniz benim ve benim gibi dusunenlerin sikinde olmuyor.
  • yapimi biraz uzun sürer. o yüzden insanlari pek ikna edemezsiniz yapmaya. uzun vadede ekonomiktir bu. ön araştırması bile delicesine zaman alir. ama bir kere dogru yere yaptin mi, senden iyisi yoktur. bir defa yakit sorunu yoktur, allahin suyudur akar, doğa dostudur, uzun ömürlüdür, gül yanaklidir, bal dudaklidir.
  • bu projelere karşı çıkıldığı ve yapımları davalarla vs sürekli geciktiği için bankalar bunları finanse etmekte çekimser hale gelmiştir. şirketler de bu tarz sorun çıkaracak ve halkla karşı karşıya getirecek projelere eskisi kadar sıcak bakmamaktadır. yani her direniş bu projeleri daha da ötelemektedir. öylesine bi bilgi işte...
  • gündelik hayatta şöyle karşınıza çıkıyor: doğu karadeniz'desiniz. bugün de şurayı görelim diye bir yer belirlediniz kendinize, merkezden epeyce uzak, iç kısımlara girip, yukarılara çıkmanız gerekiyor. geze geze, seyrede seyrede gidiyorsunuz. binbir çeşit ağaç, toprak/zemin görünmüyor. muazzam bir ekosistem, çeşit çeşit ağaç. birden devasa bir boru ile karşılaşıyorsunuz. muhakkak etrafında moloz yığını vs. yani orta yerine etmek, afedersiniz ama bundan daha güzel örneklendirilemez. bir şey "oraya olmaz, oranın tabiatına aykırı" demenin daha iyi bir örneklendirmesi olamaz. işte tüm o güzelliğin, el değmemişliğin arasındaki yukarıdan aşağıya devasa uzanan boru (boru da değil küçük tünel gibi diyebilirsiniz) hidroelektrik santralin yaşamlarımıza sokulan ilk somut hali oluyor. tabii orada su adına ne varsa içerisine almış oluyor. daha önce oradan geçerken bir akan su görür iken, şimdi bu koca borularla karşılaşıyorsunuz.

    şurada daha önce bahsetmiştim: (bkz: #39304028)

    "buralar (karadeniz) zaten ekim için küçük yerler. engebeli, yaşaması, iklimi zor. toprağı çok da bereketli olmayan yerler. 'ne eksen yetişir' cinsten değil toprak. zaten düz alan da az. artık misal çay da kazandırmıyor, iş imkanı desen zaten yok! artık neler olduysa insanlarımızı bir bir kanserden kaybediyoruz. iyi ihtimalle tek göğüsle devam ediyorlar. tarihine zaten girmeyelim. babaannemin hangi dilde olduğunu bilmediğini kelimeleri vardı. nerede bu kelimeleri kullanan insanlar? zor doğa koşullarında, yaylalarda yıllarca bir yaşam kurmuşlar, sen şimdi git bir de derelerini kapat! gittim gördüm, bunun adı dereyi kapatmak, toptan koca boruların içine alıyorlar gibi. adam bununla, bunun can verdiği toprakla yaşıyor. ne yapsın? yıllarca bastırıp, kendi kimliğinden uzaklaştırmışsın. bu kadar "asi, inatçı, heyecanlı, dışa dönük, konuşkan" karakterli insanlardan, bu kadar "uyumlu, sorun çıkarmayan" bölge yaratmışsın. şimdi sesini çıkarınca fişleniyor."

    buna ek olarak, bu bölgede çay ve fındıkla yaşıyor insanlar. yani idare ediyorlar diyelim, zira sadece bununla geçinmeleri mümkün değil. özellikle çay için mutlaka ama mutlaka suya, neme ihtiyaç var. yaz beklenenin biraz üzerinde sıcak seyretsin, çaylıklar yanar. bu da o dönem çayların heba olması demek. insanların -zaten yukarıda da söyledim- toprakları verimli değil, belli ürünler yetişiyor, arazi de engebeli, geniş tarlalar için müsait değil. o nedenle karadeniz çok göç verir. geri de dönemezsin, iş yok. çoğu insan yazları "aile yadigarı, doğduğumuz yerler" deyip, yazları döner köylerine.

    3 dakikalık bir görüntü var, defalarca izledim:

    şurada, önce bunu izleyelim. başka bir kaydını bulamadım maalesef.

    karşı çıkılan hes uygulamasında, aslında karşı çıkılan metalaştırma (commodification) (ve tabii ki vidyoda ayan beyan görülen manzara(!) ). nedir metalaştırma? kabaca aslında piyasaya girmemiş, maddi bir karşılıkla alım-satım konusu olmamışken, söz konusu olan her ne ise onu piyasaya sokma, kapitalist pazar içerisinde 'değer'lendirmedir. amca diyor ya "bizim 500 seneden beri tapumuz yok... bu yeşillenmiş yeri biz yaptık" diye, işte bunun bugün tapulu hale gelmesi, 'değerlenmesi'dir. yıllardır orada yaşamış insanların "bu sizin değil" diyerek bir gün suyunun kullandırılmamasıdır. dahası, suyun metalaştırılıp, 'kârlı bir iş' için borulara hapsedilmesi nedeniyle ağacından, toprağından edilmesidir. o coğrafyada susuz ya-şa-na-maz! ve çok değil yakın bir zamanda kapatılan derelerin yokluğunda nem ve yağmur dengesinin bozulacağı gün gibi ortada.

    sonuç? sonuç, orada zaten halihazırda sosyo-ekonomik koşullar çok iç açıcı değilken, varolanların da geçinmesinin imkansız hale gelmesi. meşhur yeşil karadenizin hızla mazide kalacağı ve fotoğraflardan bakılarak hatırlanacağı günler... eski istanbul fotoğraflarına baktığımız gibi. peki bu insanlar ne olacak? onu da vidyodaki genç arkadaş söylüyor ya :

    "bu adamlar buradan paralarını kazanıp, dünyanın en güzel yerlerine çocuklarını yerleştirecekler. ama bizim gidecek başka bir yerimiz yok. burası bizim!"

    ben, her sene geri dönüyorum o topraklara. nefes almak için. babaannemin penceresinden şöyle bir bakıyorum; çaylıklarımız, ağaçlarımız ve yeşil yeşil yeşil. orada yerleşik kalan komşularımız var. "burası bizim yaşam alanımızdır." nasıl isyan etmesin? neden geri döndüğümde o komşuları, o evleri, o ağaçları yerlerinde bulamayayım? dahası, bu insanlar babalarının, dedelerinin yaşadığı, içinde büyüdükleri kültürde neden yaşayamasın? neden başka yerlere gitmek zorunda kalsınlar, topraklarından edilsinler?

    çok söyleyeceklerim var. of! memleketi kucaklayıp başka yere taşıyasım var.
hesabın var mı? giriş yap