• markette kasa sırasına giriyoruz. kasiyer iki küçük kız çocuğu ile konuşuyor, biri 3-5 diğeri 8-9 yaş civarında. kasa yanındaki ürünlere bakıyoruz. sonra, çocuklarla kasiyerin konuşmalarına ön sıradan bi kişinin dahil olmasıyla konuşulanları duymaya başlıyoruz. çocukların almak istedikleri oyuncak puset benzeri bir şey için paraları yetmemiş ve konuşmaya dahil olan kişi "üstünü ben tamamlarım, ver sen çocuklara" diyor. çocukların yüzünde güller açıyor, melekce bir dille teşekkür ediyorlar. teşekkür edilen kişi, duyduğu mahcubiyetten olsa gerek suratındaki maskeyi yukarı doğru çekiyor. sıradaki bir hanımefendi "ne güzel bir davranış' diyerek adama teşekkür ediyor, onore ediyor. adam maskeyi gözlerine kadar yukarı çekiyor. kuş olup uçmak istiyor gibi bir hali var. çocuklar oyuncaklarını alıp çıkarken tekrar tekrar teşekkür ediyor. sıradaki herkesin yüzünde bir tebessüm. herkese yayılıyor iyilik. herkesin yüreği pamuk gibi. soludukları hava şefkat oluyor çocuklar oyuncaklarını birlikte tutup marketten çıkarken.
  • sağırın duyabildiği, körün görebildiği dildir.
  • bir örnekle anlatmak gerekirse;

    dün akşam evde çocuklarla toplaştık iş ve okul telaşının ardından sohbet ediyoruz. birinci sınıfa giden kızım pek heycanlı yine. okul onun için hayata güzel bir başlangıç oldu. temennim tüm çocuklar için de öyle olsun.

    olaya geçelim. nerede kalmıştık hihh dedi ki;

    +anne ben bugün iyilikler yaptım.
    - yaa ne yaptın kızım?
    +sıra arkadaşımın beslenme örtüsü evde kalmış. ben de kendiminkini verdim. o örtüyü kullandı ben peçete kullandım.
    - himmm peki arkadaşına peçete versen olmaz mıydı?
    +hayır olmazdı. bilemezdim ki belki peçeteyle rahat edemez. kullanamaz peceteyi. ona örtüyü vermek daha iyiydi ben peceteyle idare edebilirdim.
    - ahahaha saf yavrum. aferin sana doğru olanı yapmışsın.

    +bişey daha yaptım. hani 2 tane kek koydun ya onun birini arkadaşıma verdim.
    - diğerini de sen yedin herhalde (aklıma gelen başıma geliyor)
    + hayır diğer arkadaşımla bölüştüm.
    - iyi yapmışsın.

    söyleyecek pek söz yok aslında ama yine de şunu belirteyim. bu durumu enayi olur bu çocuk diye değerlendirmek mümkün. bir çoğumuz böyle bakarız maalesef. fakat iyiliğin özüdür bu çocuğun yaptığı şey. yani kendinden feragat etmek, daha güzelini veya çoğunu başkasına verebilmek. yardım ediyorsan çok ince düşünüp hesap edebilmek.

    bilemiyorum. dünyada bir çocuğun kalbinden güzeli yok herhalde. o saflık büyürken o kalbe hapsolsa ve kitlesek sürgülesek, ayağına pranglar taksak da insan insanın kurdu olamasa ya. (ne güzel hayal kurdum)

    "biz büyüdük ve kirlendi dünya"
  • demiryolu serserileri'nde jack london iyiliği şöyle tanımlar;
    "köpeğin önüne atılan kemik değildir o. en az köpek kadar açken kemiğini köpekle paylaşmaktır"
  • reklamından anladığım kadarıyla inanılmaz ama inanılmaz orijinal senaryolu fox dizisi.

    off böyle inanılmaz orijinal senaryoları nereden buluyorsunuz ya?

    alemlere rahmet olarak inmiş kutlu çüklü bir adam ve o çükün kendisinde kalmasını isteyerek adam için yırtınan iki kadın.

    abiiieeee inanılmaz özgün, inanılmaz farklı bir senaryo.

    daha önce kimsenin aklına gelmediği için shame on you.
  • ulan ne sera kutlubey guzellemesi yapılmıs ya. opus/ kucaga atla/ memelere bacaklara zoom seksi ic camasırlar falan reyting icin. ucuz turk dizi sektoru kurnazlıkları/aptal otesi gerceklikten uzak bir senaryo. tırt.
  • oğlum bu dizinin neyini kore’den uyarladınız amk? boş yere ülkeden döviz çıkışı yemin ediyorum. kore uyarlama işinde de bir alengir, kara para aklama falan mı dönüyor acaba lan?
  • iyiliği ararken şu hikayeye rastladım:
    bir zat atıyla giderken, su kuyusunun kenarında çaresizce bekleyen bir adam görünce durur ve ona derdini sorar. adam, kuyunun derin olduğunu suya ulaşamadığını söyleyerek yardım ister. yolcu atından atlar ve adama su çıkarmak için kuyuya iner. bunu fırsat bilen adam ata atlar ve uzaklaşır. durumu anlayan yolcu aceleyle kuyudan çıkar ve hırsıza arkasından bağırır: “at senin olsun, ama ne olur bu atı çaldığını söyleme, yoksa bir daha hiç kimse bir susuza su vermez”
  • her tarafından dökülen hayatı ayakta tutan harç.

    daha önceden hiç gitmediğim bir yere gitmem gerekti. güvenlik görevlileri dahil en az 5 kişiye sordum, kimse tam bilemedi. akıllı telefon kullanmıyorum. öğle güneşi altında, ne yapacağımı düşünürken genç bir kadın yaklaşıp "ben yardımcı olabilir miyim?" dedi. güzelce tarif etti. sonra içi rahat etmedi, beraberindeki kişiden izin alıp bir noktaya kadar eşlik etti. bineceğim otobüsü söyledi, şoföre şöyle şöyle dersiniz, işim olmasa oraya kadar gelirdim, dedi. hiç gerek yok deyip yardımı için teşekkür ettim. sonra durakta beklerken birden yanımda belirdi, uzaktan gözlemlemiş olmalı. şoförle konuşmadığımı öğrenince kendisi konuştu.
    demem o ki, hayatım boyunca iyiliğin bu denli saf, beklentisiz ve kuvvetli halini, bir işi düzgünce nihayete erdirme azmini pek az gördüm. bütün bunları da bütün bir doğallık içinde sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi yaptı, her günkü hali buydu, muhtemelen. günümü bir anda değiştirdi farkında olmadan.

    iyilik, herkese iyi gelir.
  • iyilik bir yere kadar iyiliktir, bir yerden sonra, kerizlik, kullanılma durumuna gelir. ki$i ona bir kez yardım amaçlı iyi davrandığınızı görünce, size alışır ve sürekli gelir, bir daha bir daha derken sizin iyilik duygularınız böylece git gide ölmeye başlar.

    insanların neden birbirine iyilik yapmadıklarını sanıyorsunuz, işte bundan. bokunu çıkartıyorlar her iyiliğin. (bkz: yuz verince astar istemek)
hesabın var mı? giriş yap