• "kapris diye bir şey yoktur. bir dil ve çözülmesi gereken bir mesaj vardır."*

    "çok kaprisli" ya da "gereksiz kapris yapıyor" gibi cümleler kurmadan önce biraz daha düşünün derim. belki de karşınızdaki insanın derdi sadece anlaşılmaktır.
  • sanırım kadınlar için kaka gibidir. geldi mi yapılmalı; bir tür ihtiyaç, bir nevi defn-i depresyon.

    daha az önce denk geldim; aşti'deki kafelerin birinde kız oğlana surat yapıyor. ben kafeye geldigimde, çocuk ayakta "hadi gidelim" diyor, kız "gitmicemm" demekle yetiniyordu. oturdum, yemek yedim, göz ucuyla baktıgim her an kız hala aynı hallerde. bi noktayi gozune kestirmis, sanki gozleriyle delmeye calisiyor. cocuk da garibim, bekliyor.

    gitmiyorsun da nere gitmiyorsun? belli ki aktarma filan yapıyorsunuz, biletler alınmış, ama kucuk hanim artik ne olduysa "gitmiceem" deyip hayatı zehrediyor.

    "malkovic sana ne belki kiz hakli ye yemegini isine bak" diyebilirsin. belki de kiz hakli evet de hani duygu ve düsuncelerimizi paylasmamizi saglayan iletisim diye bir sey var. de ki; "maykıl ben sana katılmıyorum, bu akşam eltilerimi görmek istemiyorum." maykıl da eşek değil ya "elti mi o da ne? samanta noldu askım? hangi dil bu?"
    der..

    kapris diye iletisim mi olur!

    velhasıl, 45 dk sonra kız ve çocuk kalktılar, birlikte gittiler. ve bir kapris uğruna türkiye'deki genç bir erkeğin ömrünün 45 dakikasına daha sıçılmış oldu. zira her kapris şöyle biter;

    - aşkımmm bittiiiii...
  • kirk kavanoz balla da yenmeyen suursuz kisi davranisi. hersey dozunda gerek.
  • hareketli, hafif, beklenmedik fikirlerle dolu, özgün biçimde bestelenmiş parçalara verilen ad.

    17. yüzyılda bu özelliklere sahip fügal (çoksesli) parçaları tanımlardı fakat sonradan bir çok terim gibi bunun da anlamı genişlemiştir. (mesela orkestra için türk kapriçyosu) (bkz: 24 kapris)
  • muhtemelen bir backgrounda sahip ama yine de mantıksız olan hatun aktivitesidir. şimdi efenim öncelikle hatunumuz erkeğinin bir lafına bir hareketine takar, kızar veyahut kırılır ama bunu o sırada sadece surat asarak belli eder. söylenen söz veya yapılan hareketleri dip detaylarına kadar incelemeden sadece içinden geldiği gibi yapan ya da söyleyen erkeğimiz ise, kızımızın neden surat astığını anlayamaz.
    hatunun inatçılığına göre değişen sürelerde devam eden surat asma, ters cevap verme, ya da anlatılanlara tepki göstermeme aktivitesi ısrarla sürüp giderken, hala ne olduğunu anlayamayan er kişi neler olduğunu anlamak için soru sorduğunda ise dişimiz yıllardır bu anı bekleyen bir yanardağ misali geçmiş kinlerini lav gibi eteklerinden zavallı erkeğin üzerine akıtmaya başlar. seven erkek ise hala nerde hata yaptığını anlamasa da özür diler, bayan kaprisi geri kazanmaya çalışır. her ne kadar saçma bir durum gibi gözükse de hayatta bu bayan kaprisler maalesef kazanmaktadır.
  • annem kartal'da ilkokula başladığı gün çok kapris yapmış. her çocuk gibi o da okula gitmek istemiyormuş. o yüzden de o sabah suratı bir karış kalkmış. kendisine "kelebekli" lakabının takılmasına neden olan kocaman kurdelesine de saçına takmış sonra da onu o sabah okula götürmekle görevli babasının peşi sıra kös kös yürümeye başlamış. yolda durup durup penceredeki annesine bakıyormuş. rahmetli anneannem bunu bir iki kere güzellikle uyarmış yürümesi konusunda ama annemin üçüncü duruşunda fırçayı çekmiş. annem koşa koşa, kızının huyunu bildiğinden kelli onun bu durmalarına aldırmadan yoluna devam etmekte olan rahmetli dedeme yetişmiş.

    neyse... böylece varmışlar okula. annemin suratından düşen hala bin parçaymış ve dedem onu sınıfına yerleştirdikten sonra sınıf hemen zemin katında olduğundan onu dışarıdan seyretmeye başlamış. hemen pencere kenarına oturmuş olan annemin suratı iyice asılmış. dedeme ters ters bakıyormuş.

    "ne oldu kelebekli?" diye soruyormuş dedem pencerenin kenarına gelip.
    "imh!" diye dudaklarını sarkıtıyormuş annem.
    "kızım birşey mi istiyorsun?" diye sormuş dedem sonunda dayanamayıp.

    annem de sırf kapris olsun diye kendince bulunmaz hint kumaşı ayarında bir şey istemeye karar vermiş ve bir elinin diğer kolunun bilegine enlemesine koyarak yani bir el büyüklüğünde bir şeyi ifade etmeye çalışarak "bu kadar silgi istiyorum!" demiş. tabi annemin eli o günlerde küçükmüş ama istediği silgi yine de nereden baksanız 10cmx5cm boyutlarında bir silgiymiş.

    "peki, alırsam düzelcek misin kelebekli?" diye sormuş dedem.
    "düzelcem!" demiş annem sert sert. dedemin o silgiyi bulamayacağından eminmiş.

    ama dedem yarım saat sonra sınıfın penceresinin önünde tekrar belirince annemin hayalleri suya düşmüş çünkü dedem elinde gerçekten de "bu kadar" bir silgi taşımaktaymış. annem eli mecbur düzelmiş. tabi eli kadar bir silgiye sahip olmanın verdiği mutluluğun da bunda payı vardır eminim.
  • daha çok kadınlarda görülür.
    "insanı en çok yıpratıp çürüten kadınlar en kaprisli kadınlar oluyor."
    h. taner.
  • benim için sıvı nitrojen kadar soğutucu bi şeydir. hiç gelemem, gerekirse skerim; en azından denerim. kimseye hayrı olmamış bi şeye milenyumu idrakımızın bilmemkaçıncı yılında anlayış gösteremem. kimse göstermesin. gösteren maldır, zaafkardır, cibilliyetsizdir açık açık. yapandan bahsetmiyorum bile. benim davam fırsat verenlerle gardaş.
  • en iyi kadın ölü kadındır, ama o zaman da çok pis kokuyor" deyişini kanıtlar nitelikteki karakter özelliklerinden.

    şaka bir yana; tadında kapris güzel bir şey bence, kadınlar hafif kaprisleri ile daha şirin olabiliyorlar. ilgi bekliyor ve bu ilgiyi de alıyorlar. biz de bazen çocuklaşıyoruz tabi o ayrı bir inceleme konusu. ama kadında kapris kesinlikle erkekteki "sahiplenme, sığınak olma, şefkat göstererek kendileştirme" dürtülerini tetikliyor diyebilirim.

    here it comes the tanım;

    kapris; bir şeyin öyle olmadığını bile bile "öyleymiş" gibi yaparak dikkat, ilgi çekmek olarak tanımlanabilir. kadının yaptığı kapriste erkek durumu iyi ele alamazsa kendisini olmamış bir olayın özürünü dilerken bulabilir. bu sıklaştıkça erkek kendisini haksızlık yapılmış calimero olarak görmeye başlayabilir ve kafasını yukarı kaldırdığında kadınını "kırılmış yumurta kabuğundan şapkası" olarak görebilir. evet, kadın tepesine çıkmıştır.

    tabi seksist olmaya gerek yok, ama ben erkek olduğum için kendi gözümden tanımlıyorum olayı. bunun tersi de mümkün. sadece kadınlar şımarmaz. erkeklerin kıçları da en az kadınlar kadar helyum ile dolu olup en ufak bir itkide havalanabilir.

    önemli olan aradaki bağın gücüdür. kolay kolay kaprisle nazla aşınmaz güçlü bir bağ. ama aşınmaz diye de zımpara üstüne zımpara vurmaya gerek yok aşkın mafsallarına. bilirsiniz ki su bile, rüzgar bile uzun sürede bir kayayı yontar ve yaşlandırır.

    her şey dadında güzel...
hesabın var mı? giriş yap