• her ulusun kollektif bilinç altı masallarında yatar. tarihsel sosyoloji açısından masallar alan araştırmalarından bile daha değerli veriler sunar. masaları incelediğimizde sadece olguyu değil olgunun arkasında yatan ruh halini, söz konusu halkın evreni simgeleştirme biçimini de görürüz. keloğlan'ı yaratmış olan halkın hayata bakış açısının gayet olumlu, pozitivist (metafizik olmayan) olduğunu görürsünüz. bu kültürün başarı figürünü barındırdığını söylemekte bir sakınca olduğunu sanmıyorum. sonradan ekonomik olarak en gelişmiş islam toplumu olacak kimselerin keloğlan hikayesini yaratan toplum olması tesadüf değildir.

    kahramanımız normal (yani akıl ve beden sağlığı yerinde) bir insan için olabilecek en düşük standartları taşır. fiziksel olarak kel ve çelimsizdir, hiçbir avantajı bulunmaz.` :kız olsan vermezsin` sosyal statü açısındansa köprü altından bir önceki aşamadadır. babası yoktur hasta ve yaşlı annesiyle fakirlik içinde yaşar. buna rağmen tellalın padişahın kızının hastalığını iyleştirenin her dileğini yerine getireceğini söylediği fermanınını duyduğunda hiç bir kompleks duymadan ödülü kazanacağına inançla yola koyulur. "yol" oldukça zorlu ve çetindir. padişahın kızı normal bir hastalığa tutulmamış amacı padişahı devirmek olan bir komplonun parçası olarak hain vezir ve adamları tarafından efsunlanmıştır. sorunlar pek çok ve çeşitlidir. öncelikle işin teorik bilgi yanı vardır efsunu bozmalıdır, sonrasında pratik zeka ve güç gerektiren türlü entrikalarla karşılaşır; zindanlara düşer, çeşitli belaların üstesinden gelir en sonunda da padişahın kullanacağı kaba güçle karşı karşıya gelecektir.

    ilk olarak keloğlan, padişahın karşısına geçip kızının iyileştirdiği takdirde onunla evlenmesine izin vermesini isteyecek kadar cesurdur. normalde reayadan bir tıfıl oğlanın bu isteği bile kellesinin alınmasına yetecekken kızı için her fedakarlığı yapmaya hazır olan padişah hiç düşünmeden kabul eder.` :baba figürü`

    sonrasında efsunla ilgili gerçekleri ve devlete karşı yapılan komployu öğrenen keloğlan ele aldığı sorunları teker teker halleder. hatta kızı iyileşince verdiği sözden caymaya çabalayan bu uğurda keloğlanı öldürmesi için en güçlü pehlivanını gönderen padişahın egosunu da başpehlivanı döve döve bertaraf eder.

    en sonundaysa sadece prensesi almakla kalmaz hain vezirin oyunlarını ortaya çıkararak hem ülkesini kurtarır hem de kendisi vezir olur.

    bu yönüyle hikaye iran hikayelerinden farklıdır. ferhatla şirin masalını hatırlayın. orada hiç kötü karakter yoktur. sevenleri ayıran mehmene banu dahi özünde kızkardeşi için gençliğini, güzelliğini gözünü kırpmadan verebilecek kadar özverilidir. şirin zaten genç, güzel, masum prenses ferhat'sa güçlü kuvvetli, yakışıklı ve sanatkardır. keloğlan başlangıçta ne kadar dezevantajlıysa ferhat da o kadar avantajlıdır. buna rağmen işler öyle sarpa sarar ki sanırsınız hikayede çok güçlü bir kötü karakter var.

    mehmene banu'nun melikesi olduğu ülkeye ne olur bilemiyoruz. muhtemelen melikenin ölmesi sonucu çıkan karışıklıklar yüzünden artan enflasyonla ekonomi kötüye gitmiş, orta direğin beli bükülmüştür.` :swh`
  • trt çocuk'takinin geçen bi bölümü denk geldi, annesi keloğlan'ın kulağını epey şiddetli bir şekilde çekiyor ve kafasını kırmakla tehdit ediyor..

    iddia ediyorum, dünya televizyon tarihinde, çocuklara hitap edip de kendi annesinden şiddet gören ve daha fazla şiddetle tehdit edilen ilk çizgi film kahramanıdır kendisi.

    imza attıkları bu ilkten dolayı yayında ve yapımda emeği geçen herkesi tek tek tebrik ediyor, dayağı sıradanlaştıran, şiddeti şefkat unsuru olarak görüp kitle iletişim araçlarından çocuklara empoze eden o güzelim kafalarını alınlarından öpüyorum.

    bambaşkasınız hakikaten.
  • anadolu'ya has mizah duygusunun başlıca iki sembolünden birisidir keloğlan. keloğlan'ı sahtekarlık, ikiyüzlülük vs. olarak nitelendirmek için ya artniyetli ya da mizah duygusundan tümüyle yoksun olmak lazım. nasreddin hoca'nın bindiği dalı kesmesinde, sofrada kendi kürküne yemek yedirmesinde, göle maya çalmasında olan kendinle dalga geçmeye, kişilerde görülen kemikleşmiş aptallığa ayna tutmak için nesne olarak bizzat kendini kullanma cesaretine, bu abdallık duygusuna ikiyüzlülük demek kendi geleneksel mizahının ve halk edebiyatı geleneğinin zırcahili olmaya eştir. bu kişiler keloğlan'ın vurdumduymaz, laylayloy gezen halindeki ince ironiyi sezmezlikten gelerek, sırf "türk" halk kahramanı olduğu için mi artık bilemiyorum, bunun çoluk çocuğa sefil bir örnek olduğu popoyla gülünesice iddiasında bulunarak, daha sonra modern bir reklam filminde "tembel adam yaratıcı olur!" sloganıyla karşılaşırlarsa, günlük hayatlarında bunu baştacı eder bir "şekle" girebilirler. "saf"lığın ki keloğlan aslında tamamen budur, aptallık, hıyarlık vs. olduğunu zannederek yaşamak çok talihsiz bir aldanıştır. keloğlan gerçek bir "muhalif"tir. rutine, kör alışkanlıklara hiç bir plan yapmaksızın sadece saf yüreğiyle ayna tutan gerçek bir "ezber bozan"dır. ha tabi, "biz saf yürekliyiz de noluyo ulan? tepemize çıkıyolar!" mı diyeceksiniz, değilmişsiniz demek ki derim. keloğlan bir "türk" halk kahramanı olduğu için önemli falan değildir, ama bu onu önemsiz ve zararlı da yapmaz. gırgır'ın ki türk mizahı hakkında en ufak bir fikri olanın çocukluk hatırasıdır bu dergi, maskotu, bir numaralı tiplemesi olan rahmetli oğuz aral'ın avanak avni'si keloğlan'dan başka neydi ki?...oğuz aral kendi mizah geleneğini iyi biliyor olmasaydı bu ölümsüz ve unutulmaz, insanı hem güldürmeyi hem de hüzünlendirmeyi başaran dünya safını yaratabilir miydi? sonrasında mizahımız erozyona uğradı. küfür mizahın yerini aldı. çünkü kendimizle ve saflığımızla olan ilişkimiz bozuldu, erozyona uğradı. küfür edebiyatıyla ise ki bununla asla bukowski ya da palahniuk'unkinden bahsetmiyorum, süper kahramanlar, evrensel değerler yaratmamız imkansızdır, hayal bile değildir. gora'ya bizden başkası gülmez, gora'daki türk arif süper kahraman değil, olsa olsa taşakoğlanı olur. kendi mizahımızı, kendimizi anlamadıkça keloğlan'ı da taşakoğlanı olarak algılamaya devam ederiz, kendimizle dalga geçmek ve kendimizi aşağılamak arasındaki ince farkı bilemeyiz.
  • ben bir garip keloglanim,
    esegimin yok palani,
    isim gucum dogruluktur,
    hic de sevmem ben yalani.
  • babannemin "yarım göt" diye anlattığı masal kahramanı.
  • keloglan filmlerinde oynayan cucenin isminin bir filmde bicirik, bir baska filmde ise bastibacak olmasi takdire sayandir. kardesim, sette hic kimse dememismidir ki "ya bu herifin ismi bu degildi sanki" diye!... (bkz: hafizasiz toplum)
  • tek süper kahramanımızdır. ölüm döşeğindeki prensesi tarhana çorbasıyla iyileştirmeye çalışıyordu.
  • özellikle türk - altay mitolojilerinde adı geçen, kel masal kahramanı.

    keloğlan, anasıyla yaşayan bir garibandır masalların başlangıcında. fazlaca hâyâlperesttir. annesiyle vedalaşır ve masalların gelişme kısmı böylece başlar.

    aslında iki ayrı dönemin keloğlan'ı vardır ve birbirlerinden farklıdır.
    birincisi, mitolojik çağ; ikincisi, masalsı çağ.

    meselâ mitolojik evrede keloğlan, ateş tanrıçası ile mücadele ederken masalsı evrede islâmî figürler de yerleşir ve keloğlan, ateşte yanmaz!*

    mitolojik evrede tam mânâsıyla bir kahraman iken masalsı evrese sivri zekâlı ve hatta hilebaz bir hâle bürünür.

    işte bu mitolojik evredeki keloğlan'ın ismi tazşa'dır. kazak türklerinde hâlâ bu isimle anılır. normal insan formundayken saçları uzar lâkin silkinerek süper kahramana dönüşür ve saçları dökülür.
    hiçbir gülünç unsur bulunmaz mitolojik evredeki keloğlan'da. hatta tanrısal güçleri vardır. lâkin zamanla mitolojik öğelerinin çoğundan arınmış bir masal kahramanı alır. hoş, burada da devlerle, anka kuşu ile, cadılarla vs. karşılaşır. esasen bu yönüyle nasrettin hoca'dan ayrılır.
    ozanlar tarafından da anlatılmaya başlandığından şiirsel bir üslup kazanır masalları. hatta kendisine bile şairlik özelliği eklenir. bol bol güldürü öğesi barındırır artık masallar. bu da türk insanının gelişmiş mizah yapısıyla ilgilidir çünkü bu mizahî öğeler sonradan bizzat halk tarafından eklenmiştir masallara.

    bu evrede artık padişah kızına âşık bir keloğlan vardır. çünkü en olmayacak aşk odur. keloğlan, padişahın kızı ile ne yapıp ne edip evlenmelidir. bu sebeple kafdağı'na dahi gider padişahın istediği şifâlı otu bulabilmek için.
    cadılar çıkar karşısına. dev domuzları binek hayvanı olarak kullanan devlerle savaşır.
    lâkin her masalın sonunda keloğlan kazanır.

    bana sorarsanız günümüzde masal evresindeki keloğlan karakterinde birisi olsa yanımızda yöremizde asla sevmeyiz kendisini. çıkarcıdır bir kere! ayrıca laf da dinlemez. cesur da değildir. sürekli olarak birilerinin yardımıyla ya da şansı sayesinde kurtulur zor durumlardan. üstelik annesini de çok üzer. evet sonunda mutlu eder fakat kadıncağızın ömründen ömür götürür.
    ne iyidir ne de kötü.
    " dinsizin hakkından imansız gelir " sözündeki imansızdır keloğlan.
  • rüştü asyalı'nın başrol oynadığı keloğlan filmlerinde padişahların kelle uçurma merakı özellikle dikkat çeker. sevinir kelle uçurur. üzülür kelle uçulur. yarışma düzenler, kaybedenin kellesi uçar. kızı hastalanır, iyileştiremeyen doktorun kellesi uçar.

    padişahın iyileşen kızı şerefine yayınladığı ferman;

    duyduk duymadık demeyin
    padişah efendimizin biricik kızı aykız, yüce tanrının izniyle iyileşmiştir.
    40 gün 40 gece bayram ilan edilmiştir.
    dükkanlar kapanacak, halk herşeye rağmen eğlenecektir.
    eğlenmeyenin kellesi uçurulacaktır.
  • bir kaç adet de sinema filmi çekilmiştir, filmlerde rustu asyali oynamiştir... başarılıdır da... klasik sözleri wardır keloğlanın, kendi çapında felsefe yapar...

    - gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz.
    - ben ya çorba içerim ya and içerim. şarap içmem...
    - ben öyle tilki gölgesinde yatmam kızım...
hesabın var mı? giriş yap