• milletin efendisidir. ancak köyünde güzeldir, efendidir. köylüler, şehire geldiklerinde şehirleri köylüleştiren bir virüse dönüşmektedir.

    10 çocuğuyla gelip, yayılmacı davranışlarıyla istanbul'u işgal edip, yaşanmaz hale getiren de bu köylüdür. bu köylü, tüm sosyal yaşam alanlarında, sikinin keyfi yüzünden sizi aşırı kalabalık, seviyesiz bir ortama mahkum eder. kent kültürüne, toplu yaşam kurallarına uymayı, biraz medenileşmeyi akıllarına bile getirmezler. kısa yoldan köşeyi dönmek için, o köylü kurnazlığını kullanıp çirkin ve kirli işleri yapmaktan çekinmezler.

    cehaletlerinden, yoksulluklarından dolayı kandırılmaya ve sömürülmeye çok müsaittir bu köylüler. bu yüzden acı çekerler ve çektirirler. yoksuluğunun farkında olmasına rağmen, çocuk yapmaktan geri kalmayan bu köylüler, çocuklarını ileride kendilerine bakacak, gelir sağlayacak birer obje olarak değerlendirirler. fakirlikten kırılan, ahlak yönünden yoz insanlar yetiştirirler çoğu.

    mesela bunlar; istanbul'un göbeğinde tarhana, mercimek filan kurutmaya kalkarlar. otobüse, minibüse leş gibi ter kokarken binebilir, balgamını hiç çekinmeden ayağınızın dibine kusabilirler. ve bu hayvanlıklarını bir mahcubiyet içinde yapmazlar. doğal olanı buymuş gibi, uyardığınızda sizi garipseyebilirler.

    hepsinde bir otomobil sevdası vardır. yemeyip, içmeyip, giyinmeyip 2-3 bin lirayı denkleştiren, en dandiğinden bir otomobili illa ki alır. bu otomobile binip, 8 kişi köye gitmeye çalışırken bir nehire uçup ölebilrler. mesela trafikte geçiş üstünlüğü, yaya da olsa araç içinde de olsa köylünündür. o pis ve sırıtan şark kurnazlığıyla, kurallara aykırı bir biçimde sizin yolunuzu keser ve kendine yol açar ve geçer. devletin sağladığı tüm imkanlardan sonuna kadar faydalanan da bu şehirlerdeki köylülerdir. mesela karnı ağrısa devlet hastanesine gitmeye çalışır sonra kendi gibi, nüfus planlamasını sikine takmamış diğer köylü kardeşleri de aynı şeyi yaptığından hastanedeki kuyruktan şikayet eder. ekmeğini halk ekmek denen yerlerden alır. 1 sene boyunca köyünden gönderilen bulgurla pilav yiyerek yaşayabilir. hatta kavruk anadolu insanı görünümünü belki de buna borçludur.

    tek göz odalı elektiriği, suyu kaçak olarak kullandığı evinde 5 küçük çocuğuyla aynı yerde yatan bu köylü; altıncıyı yapmak için çocuklarının uyumasını bekleyecek ve belkide o çocukların gözü önünde, karnından sıpayı eksik etmemesi gereken avradını kerttirmeye çalışacaktır. peki şimdi bu sikimin efendileri ortalığın amına koyarken... offf yok!!! tamam neyse kesiyorum, ben niye bu kadar sinirlendim bu güzel pazar sabahı, onu anlamadım amına koyim.
  • “ülkemizde en çok yetişen köylüdür. köylü, bütün iklimlerde yetişir. köylünün yetişmesi için, çok emek vermeye ihtiyaç yoktur. köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. çabuk büyür, erken meyve verir. kendi kendine yetişir, kendi kendine meyve verir. biz köylüleri çok severiz şehire gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız.”
  • köy enstitüleri projesi tam anlamıyla uygulanabilseydi belki de bugün hakaret, aşağılama amaçlı kullanılması mümkün olmayacak bir kelimeydi. ama olmadı.
  • “hiçbir köylü içinde kendi menfaati yoksa sözünü tutmaz.” (bkz: cervantes)
  • ünide bi prof bize "bi insanın köylü olduğunu nasıl anlarsınız" diye sormuştu. biz de cevap veremedik, verenler de mal mal cevap vermişti. sonra dedi ki "topluluk içinde bağırarak konuşuyorsa o insan köylüdür" dedi. sonra düşündüm, araştırdım ve harbiden bunun doğru olduğunu anladım. o kişi uludağ üniversitesi proflarından ismail akat idi.

    ayrıca, ibretlik tespit kardeşim bravo.
  • 1 metrekare toprak için akrabasıyla kanlı bıçaklı olabilen, 5 haneli bir köyde bile birbirlerine küs olabilen, halkın giderek eriyen kesimi.
  • televizyon muhabirlerinin maskarası olmuş, şehirlinin efendisi dünya sakini.

    dinci kanal muhabiri tonlamasıyla okunan ''neneeeem'' kelimesiyle başlar muhabirin köylüye olan uzaylı muamelesi. sözde ömründe köy görmemiş muhabir, kendisince ufak muziplikler olarak gördüğü bir takım ibiş hareketlerle işin içine mizah katmak ister. yöresel yemek yapmak, türkü çığırmak gibi yetenekleri varsa bunları yaptırır babasının uşağı varmış gibi. sıkıştığı durumlarda ''hay maşallah'' ve ''neneeeem'' kelimeleriyle geçiştirir. ''buna ne derler buralarda'', ''böyle mi yapıyorsunuz'' gibi sorularla köylülük hakkındaki kültürüne kültür katar. sonra bir gezintiye çıkar köy içinde. yeni bilgiler alır yazların sıcak ve kurak, kışların ılık ve yağışlı olup olmadığı konusunda bir kahve köşesinde.

    şehiriçinde olan bir köyün sakinine de hakiki köylü muamelesi yapar. ''işte bunlar gözleme açan bacılar'' der sanki yeni bir canlı türü keşfetmiş gibi. bu bacılardan birinin yanına da cilveleşmesi için kocasını getirir bi süre sonra. ''köylüyüz ama insanız'' mesajını alalım diye, ''seni seviyom'' dedirtir mahçupluktan kızaran insanlara. lakin bilmez ki yeni nesil ''aşkitom, sçs, cnm'' gibi ifadeler kullanıyor. madem köylülerin de sevebildiğini, bunun bir yenilik gibi olduğunu düşündürmeye çalışıyorsun ''sçs'' falan dedirtseydin. verseydin i-phone'u eline hıdır amcanın, atsaydı mesajını gülyüzlüsüne.

    köyde kısa süreli bir sömürüyle derebeyliğini ilan eden aristokrat muhabir çeker gider şatosuna ağzında kalan gözlemenin yağlarıyla. geriye bir avuntu kalır: televizyona çıkmak.

    muhabirin çilesine ''aa televizyona çıkacağız'' tesellisiyle razı gelendir efendimiz olan köylü.
  • akepeye verdiği oylarla artık milletin efendisi değil, sikicisidir.*
  • kökü kuruyasıca bir sosyal sınıftır. sadece kendi köyünde otursa yine iyi. gelir şehri işgal eder. kendi vıcık vıcık ikiyüzlülüğünü ve ahlaksızlığını geçer akçe görüp şehri değiştirmeye kalkışır. beceremezse saldırır, şiddete kadar gider. her türlü ahlaksızlığı kendine mübah görüp dindarlığına laf edeni de sağ bırakmaz. siyasete karışır. belediye başkanını seçer. o da köylüdür tabi, gelir şehrin ortasına sıçar. (bkz: metrobüs)
    (bkz: banyo fayanslı kavşak)
    (bkz: sanatın içine tükürmek)
    (bkz: metrobüs)
    (bkz: phileas'ların seferden kaldırılması)
    (bkz: metrobüs)
    (bkz: metrobüs)
    (bkz: metrobüs)

    ve yine

    (bkz: metrobüs)
  • "onlar ki toprakta karınca,
    suda balık,
    havada kuş kadar
    çokturlar;

    korkak,
    cesur,
    cahil
    hakim
    ve çocukturlar

    ve kahreden
    yaratan ki onlardır,
    destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
    (...)" **

    köylü olmayı utanılacak bir hal olarak göstererek ilgi çekmek isteyenler ile bunu halihazırda böyle değerlendirenler bir yana, bir köyümün olması, köy hayatı ile bir şekilde bağlantımın olması, hayatımı renklendiren unsurlardan biri olmuştur çoğu zaman.

    hayatımın belli dönemlerinde kısa sürelerle de olsa köy yaşantısını tecrübe etmemiş olsaydım, istediğim zaman gidecek bir köyüm olmasaydı bilemezdim toprak nasıl hayat verir küçük bir tohuma, buğday nasıl ekilir ve vakti gelince hasat edilir, bir zerdali nasıl aşılanarak kayısı haline getirilir..

    ayçiçeğinin güneşe nasıl yüzünü çevirdiğini ve bu nedenle adına günebakan dendiğini, kızılcık toplarken kollarımın kaşınacağını, yabani böğürtlen toplarken ellerimin kanayacağını, bir tavuğun civcivlerine karşı en ufak hamlemde nasıl kaplan kesildiğini de bilemezdim.

    köylüyüm ben, köyde büyümüşüm bir süre, köyümle hala etkileşim halindeyim-umarım hayatımın geri kalanında da olurum.

    "köylü kültürü, yeniye direçtir." denmişti bir vakit: (bkz: köylü kültürü/@anhydra) direnmeyi bırakmış bir köylü gibisi yoktur.
hesabın var mı? giriş yap