• eskilerde kalan bir yolculuk ayrıntısı. uzun yol otobüsü kavramının yarattığı bir devrim olarak ortaya çıkmıştı ve hala yerel hat yolculuklarında(yalova-bursa,aydın-denizli, foca-izmir, erzincan kemaliye vs..) ya da servis otobüsü olarak hala kullanılmaktadır. ondan sonra çıkan hiçbir model, 302 öncesi ile 302 arasındaki farklılığı yaratamamıştır.

    loş ışıklı dinlenme tesislerinde, benzin istasyonlarında ve dağ başlarındaki tabelasız kamyoncu duraklarında bir köşeye parketmiş olarak görebilirsiniz 302'leri. onları gördüğünüzde, bu hüzünlü duraklama yerlerinde uyuşmuş bacaklarınızı gerinerek açmaya çalışarak otobüsten indiğiniz ve serin dağ rüzgarı ile ürperdiğiniz anı hatırlayacaksınız. acı çayı bol şekerle içmeye çalışırken sarı botlu bir adamın elindeki hortum geçirilmiş fırçayla otobüsü yıkamaya başladığını, otobüsün ön camına yolculuğun son durağının ismini taşıyan şeffaf bir plaka yapıştırıldığını, otobüs şoförünün ağır adımlarla girdiği lokantada çorba içtiğini ve yanındaki muavinin uykulu gözlerle esnediğine
    şahit olacaksınız hafızanınız tozlu karanlığında. ardından uzun süren rampaları, kamyonlarla dolu yollarda geçen gece yolculuklarında otobüsün farlarının aydınlığında parlayan asvaltı, şarampole devrilmiş bir başka 302'inin kenara dizilmiş şaşkın ve şanssız yolcularına acıyarak baktığınızı anımsayacaksınız. sonra tavandan süzülen ince ışığın naif aydınlığında uykuya direnirken gördüğünüz, bozuk yollardan geçtikçe titreyen ön koltuğu, onun sırtına iliştirilmiş filenin eşya konmaktan bollaşmış çeplerini, koltuk kafalığının kirlenmiş beyazını ve gri metal üzerine yazılmış "17/18-pencere/koridor" yazısını yeniden göreceksiniz. ve hayatın ne kadar hızlı ilerlediğini birkez daha farkedip, biraz da ürpereceksiniz.
  • otobüslerin feriştahıdır bu makina. en yenisi otuz yaşını devirmesine rağmen hala taşrada iş görmektedir. yıllarca bunun 1982 modelini kullanan amcam anlata anlata bitiremez meziyetlerini.

    memleket dahilindeki en dayanıklı otobüstür. her gün çalışmasına rağmen, iki yıldan önce debriyaj inmezdi bunlarda. sonradan gelen v8 senede bir debriyaj isterdi.

    sık kullanıldığında arıza yapmaya yatkın olmakla birlikte takviyesi iyi iş görürdü. 43 koltuklu 1973 model arabaya 80 talebe istifleyen belediye şoförü, vites kolunun üzerindeki takviye kolunu iki parmağıyla çeker, sol ayağıyla da debriyaja sert ve hızlıca vururdu. böylece devirden düşmeden rampayı çıkardı. uzun yolda çalışan arabaların şoförleri ise, hele bir de arabanın sahibiyse, genelde takviye kullanmaz, arabaya kıyamaz, gerekirse bir vites aşağı düşmeyi tercih ederlerdi.

    bizimki şehirlerarası çalıştığından, arka kapının yanında buzdolabı vardı, iki kapısı da havalıydı. baş üstü rafları ve koltuk arkası cepleri fileli değil, şimdiki otobüsler gibi kapalıydı.

    klima* taktırılan modellerin, eski ankara terminalinin katlı otoparkına giremeyip tavanı sürttüğü olurdu.

    direksiyondaki mercedes amblemi aslında bir kapaktı ve o bölmenin içine bozuk para, ciklet konulurdu. ön camın üst kısmı yeşil renkliydi, güneş perdeleri mercedes-benz yazılı ve iple çekilerek indirilirdi. perdenin tellerine güneş gözlüğü asmak adetti.

    edit: motoru sıralı altı silindirlidir. bunun ardından üretilen 302s, v tipi altı silindir motorluydu. o yüzden eski şoförlere "302s" deyince boş boş bakar, "v6" dediğinizde hangi otobüsten bahsettiğinizi anlar.
  • motor sesi çok güzeldir.

    çocukluğumu anımsatır bana bu ses hep.
    3-4 no'lu koltukları almak için günler öncesinden yapılan bilet alımlarını.
    giderdik babamla yazıhaneye, o küçük boyla parmak uçlarımda bakardım bilet satan adamın önündeki bu şemaya, acaba en ön boş mu diye.
    en öne oturunca da şöyle bir görüntü beklerdi seni.
    hatta bazen kaptandan izin alıp yanındaki hostes hostes koltuğunda otururdum. işte görsel ziyafetin başladığı an da tam o andır.

    nasıl kazınmışsa bilinçaltıma bu otobüs.
    unutamıyorsun bir türlü;
    en arka kapının önünde bulunan içi cam şişede su dolu buzdolabını.
    her koltuğun altındaki yuvarlak çöp sepetini.
    baş üstlerinde bulunan fileli çanta, torba koyma yerlerini.
    yaz tatillerinde anneaneye gitmek için yapılan uzun yolculukları.
    eski, tahta şekerliklerin olduğu, garip yerlerdeki mola duraklarını.
    mola verilen yerlerde; motor havalansın, soğusun diye açarlardı bu otobüsün en arkasında bulunan motor kapağını.

    çocukluk merakıyla hem sesini dinlerdim, hem de kayışların, dişlilerin o mükemmel uyumdaki çalışmasını izlerdim.
    insan yaşlanınca daha da takmaya başlıyor böyle küçük detayları.
    ne garip, o kadar ulaşılmaz büyük bir şeydi ki bu otobüsler.
    şimdi onbin lira verip alabiliyorsun bile.

    türkiye'nin yaklaşık 45 yıl boyunca kahrını çeken bu otobüslerin o güzel görüntüsünü bir daha anımsayalım.
    burada
    burada
  • ne tarafından bakılırsa bakılsın ağlıyor gibi görünür bu otobüsler.

    önde far grubu , arkada ve yanlarda yuvarlanmış köşeli pencereler...

    acaip hüzün doludurlar.
    "otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan" dedikçe yılmaz erdoğan, aklıma bu otobüs gelir hemen.
  • çocukluğumun şehirler arası yolculuklarının baş kahramanı. fileliydi sanki üstteki çanta koyma yerleri. çocuktum ya kocamandı koltukları. kapı kolları ve kilit sistemi pek bir kaba sabaydı, çaat küüt diye kapatılırdı kapıları. sonradan teknoloji ilerledi tıssss diye açılıp kapanan otomatik kapılı 302'ler çıktı. hatta bir keresinde ankara'da otogar'da otobüsümüzü* beklerken, abimle tek duamız kapıları otomatik olan bir otobüsle yolculuk yapabilmekti. önce bir otobüs geldi iki kapısı da otomatik, heyecan yapmıştık ama bizimki değilmiş, sonra diğer otobüs geldi sadece ön kapısı otomatik, ona da razıydık ama o da değilmiş, sonra iki kapısı da otomatik olmayan bir otobüs gelmişti de onunla gelmiştik ankara'dan istanbul'a, ne çok üzülmüştük*...
  • eski otobüsçülerin o zamanlar "bundan daha iyisini ancak allah yapar" dediği otobüs.
  • motor sesi hiçbir otobüse benzemeyen, kadın sesine benzeyen otobüs.
  • türkiye'de hurdaya ayrılmayanların büyük çoğunluğu şu anda hala odtü'de çalışır vaziyettedir. okul içinde ring olarak, okul dışı için ise semt servisi olarak kullanılır. bir çok öğrenci topluluğuyla da arasında sıkı bir bağ vardır. odtü yollarında ya da sabah/akşam ankara trafiğinde görmek olasıdır bunları, mavi mavi. o kalanların da beş altı yıl içinde hurdaya ayrılacağını duyduğumda yıkıldım. zamanı da geldi artık ancak bir efsaneydi bu otobüsler. en azından bir tanesinin odtü müzesine konması gereklidir.

    1971'den bu yana odtü'de yollardasın, kaba bir hesapla ortalama her biriniz 800.000 km yol yapmışsınız. artık vaktin de geldi, müzede görüşmek üzere.

    otobüs durduğu zaman şoför abiler garç garç garç diye solda bi kol çekerlerdi hep, tek bir kere değil ama, en az üç dört kere. el freni değildir herhalde derdim hep, el freniymiş meğersem, tek bir kere çekmek yetmiyormuş.

    geçenlerde bi tur sürme şansım oldu bunlardan, sürmesi çok zevkli, o kolu garç garç garç diye çekmesi ise daha bir zevkli.*
  • "araçlara bakım yapılıyomuş hakkaten, yoksa nasıl dayansın bunlar" dedirten otobüs modeli. ankara büyükşehir belediyesi "sevmediği" semtlere verir bu otobüsleri hala.

    otobüs yokuş çıkarken o vites değiştirme sesini iliklerinizde hissedersiniz. arkada oturmayınız.
  • odtu nun sehirler arasi otobusleri bu tiptendir. genelde durduktan sonra gaaaaarç guuuurrç gaaaarrç guuuurç gaaarç guuurç gaarç guurç garç gurç...efektiyle çekilen el frenleriyle tanınır bu 302'ler.
hesabın var mı? giriş yap