• bülent arınç'a çok usturuplu bir şekilde "siktir ol git" demiş olan yazar; dildeki ustalığa hayran olmamak mümkün değil.

    http://ekonomi.milliyet.com.tr/…1397114/default.htm

    "... eski atina demokrasisinde bir de ostrakismos diye bir kurum vardı. ostrakismos, demokrasiyi, onu yozlaştırmak veya alaşağı etmek isteyenlerden, despotluk meraklılarından ve kavgacı politikacılardan korumak üzere tasarlanmış bir kurumdu.
    yılda bir atinalılara herhangi birinin sürgün edilmesi için oylama, yani ostrakismos yapmak isteyip istemedikleri sorulurdu.
    cevap “evet” ise, iki ay sonra ostrakismos yapılırdı. agoranın, etrafı halatlarla çevrili bir bölümünde vatandaşlar şehirden kovulmasını istedikleri kişinin adını bir ostrakon’a yani çömlek parçasına kazıyıp yere atarlardı. en az altı bin vatandaşın kovulmasını istediği kişi on gün içinde işlerini yoluna koyup on yıllığına kenti terk etmek zorundaydı.
    bu düzen bizde de olsaydı çömlek parçasının üzerine arınç’ın adını yazardım."
  • "bunlar atatürk düşmanı" demiyordu "istanbul'u finans merkezi yapma projesi arsa rantı yaratma amaçlı bir palavradır" diyordu. "türkiye'yi iran yapacaklar" demiyordu "davutoğlu, türkiye için, katıksız bir felakettir" diyordu.

    epeydir hükumet cenahına doğru kulaç atan derya sazak'ın bu kadar net ve keskin eleştiriler yapan birini tutması mümkün değildi.
  • bugün yayınlanan "namazdayım dönmeyeceğim" başlıklı yazısını okurken insan doğru okuyup okumadığından şüpheye düşüyor, bir alıntıyı mı aktarıyor filan diye tekrar tekrar kontrol etme ihtiyacı duyuyor.

    aşırı cesurmuş mu diyeyim, cami duvarına şey etmiş mi diyeyim, ne diyeyim bilemedim. akıbeti merakla takip edilecektir sanırım. hoş yazı başlığında "dönmeyeceğim" derken zaten gerçekleşmiş olan akıbetini mi dile getiriyor, o da belli değil. yarın göreceğiz heralde.

    işte o yazısından bir bölüm:

    "demokrasi konusunda, erdoğan’a, gül’e, akp’ye hiç güvenmiyorum. işlerine geldiği zaman kandırmak bu ekibin inançlarına ve ahlak anlayışına ters değildir. takiyye, yani “bir kafir veya zalimin korkusundan kendi inancını gizleyip zahirde onunla uyum sağlama,” onlar için temel bir düsturdur. onlardan olmayan herkes de kâfir ve zalimdir.

    yalanın mubah olduğu bir kültürde gerçek sürekli sürgünde yaşar.

    hep, erdoğan için, demokrasinin, istenilen durağa varıldığında inilecek bir tramvay olarak kaldığına inandım. ve oraya çok yaklaştı. durağın adı kürtaj. günah olanın suç haline getirilmesi sonun başlangıcıdır.

    ama çetin altan ustamızın dediği gibi enseyi karartmayın. tramvay demokrasi değildir. akp’dir tramvay olan. er geç türkiye ondan inecektir."
  • "her şeyi teraziye koyacak olursanız, demokrat olmamakta sivillerin askerlerden eksik kalır yanı yoktur" demiş bugün yazısında, alnı öpülücek adam. buyrun okuyun.

    http://www.milliyet.com.tr/…4590/default.htm?ver=53
  • "köşe yazarı cenneti, muhabir cehennemi" başlıklı yazısı ile gönlümde taht kurmuş olan milliyet gazetesi yazarı. konu hakkında yazdıklarında o kadar haklıdır ki, kendisine katılmamak için insanın deli olması gerekir. yazıyı aynen kopyalıyorum.

    "türkiye’de gazetelerde köşe yazarı egemenliği var. bize has bir olgudur bu. bütün ülkelerde bütün gazetelerde köşe yazarı var. ama hiçbir ülkenin hiçbir gazetesinde bizdeki kadar çok köşe yazarı yoktur. ama sorun köşe yazarlarının sayısında değil başka bir yerdedir.
    ortalama bir gazetede köşe yazarlarının aldığı toplam maaş muhabirlerin aldığı toplam maaşın en az üç dört misli fazladır. ortalama bir gazetede muhabir sayısı köşe yazarı sayısının en az üç dört misli olduğuna göre muhabirlerin ne kadar az para aldığını tahmin edebilirsiniz. bir köşe yazarının bir günde kazandığı parayı bir ayda kazanan muhabirler var. oysa bir gazetenin ne kadar kaliteli olduğunu tayin eden, köşe yazarlarının değil, muhabirlerin kalibresidir. bizde gazeteler yorumda kalın, haberde incedir. batı’da en yüksek maaşı en ünlü muhabirler alır. bizde ünlü muhabir diye bir yaratık yoktur. olsa, parasızlıktan bitap düşecek veya kızılderililiği bırakıp şef, yani köşe yazarı olacaktı.

    ne yazık ki gazetelerin köşe yazarlarına ödemekten muhabirlere verecek parası kalmıyor. bu nedenle en iyi üniversitelerden mezun olan gençleri medyaya çekmek, uzman gazeteci yetiştirmek, kaliteli muhabirlere hak ettiklerini vermek mümkün olmuyor.
    köşe yazarı/muhabir dengesizliği yüzünden gazetelerimiz generalleri şişman ve meşhur, astsubayları ve erleri sıska ve mecalsiz orduya benziyor. böyle bir orduyla savaş kazanılmaz. köşe yazarları genellikle kendilerini bir gazetenin en önemli unsuru sanırlar ama bir gazetenin en önemli unsuru yorum değil haberdir, haberi getiren ise muhabirdir. en önemli haberleri yıllarca mutfağa muhabirler taşıdı. köşe yazarı gazetenin tirajında değil prestijinde etkilidir. bir köşe yazarı bir gazeteyi bırakıp bir başka gazeteye gittiğinde ne bıraktığı gazetenin tirajı kalıcı bir biçimde düşmekte, ne gittiği gazetenin tirajı kalıcı bir şekilde artmakta. (gücünün zirvesindeki çetin altan bu kuralın belki tek istisnasıdır.) genel yayın yönetmenlerinin hemen hemen her gün köşe yazısı yazdığı tek ülke de biziz. başka ülkelerde böyle bir âdet yoktur çünkü oralarda genel yayın yönetmenlerinin köşe yazısı yazmaya vakti yoktur. medyamızın çağı yakalamak için yeniden yapılanması, batı’nın en iyi gazetecilik standartlarını benimsemesi gerekir. ama bunun gerçekleşme şansı azdır çünkü türkiye’deki medya en az reformist, hatta en tutucu sektördür. yıllardır gazete patronları değişiyor. gazetecilik aynı kalıyor. "
  • savaş çığırtkanlığı yapanlar için olayı güzel analiz etmiş.

    "suriye’nin kolayca alaşağı edileceğini sananlar hayal aleminde yaşıyor.
    suriye ile savaşmak bu ülkenin müttefiki olan iran ve şii irak ile savaşmayı da göze almaktır. şehirlerimizi hizbullah gibi şii terör örgütlerinin hedefi haline getirmektir. suriye kürtleri ile de vuruşmaya başlamak demektir. esad’ın kimyevi silahlarını kullanıp şehirlerde on binlerce insanımızı öldürebileceğini kabul etmektir.
    türkiye’yi potansiyel bir suriye haline getirme riskini göze almaktır.
    televizyon stüdyolarında horozlanmayı marifet sanan bazı akp’li milletvekilleri ve bakanlar türkiye’nin birkaç saatte şam’a varacağını söyleyip halka savaşın kumda bir piknik olacağı izlenimi vermeye çalışıyor.
    bu strateji dehalarına şunu sormak lazım: birkaç saatte gidersin de kaç saatte geri dönersin? ve, geri döndüğünde, nasıl bir türkiye bulursun?"

    http://ekonomi.milliyet.com.tr/….htm?showpageskin=1
  • vefatı üzerine oray eğin’in yazdığı yazı için buyurunuz.
  • zannedersem milliyet'teki en içi dolu, bilgilendirici yazıları hiç korkmadan yazan yazar. üstelik belli bir konuda değil birçok konuda araştırıp öyle yazıyor yazılarını, anladığım kadarıyla.

    bugünkü yanlış beslenmeyle ilgili yazısında, gdo'lu ürünlere kapıları açarken, alkol tüketimini minimum yapmaya çalışan hükümete: "imana dayalı yönetim tarzlarının en büyük özelliği iki yüzlülükleridir." diyerek büyük ayar vermiş, korumasız olduğumuzu belirtmiş ve uzun yaşamak isteyenin markete ninesiyle gitmesi gerektiğini yazmıştır.
  • milliyet gazetesindeki son yazisi:

    "

    aşağıdaki yazıyı cumartesi günü yayınlamak üzere yazmıştım. bu yazıyı size veda yazısı olarak sunmak istiyorum. bir gün başka bir yerde veya başka bir şekilde buluşmak umuduyla...

    bir ülkede, bir kişi, bir bir saydı

    bir duvar var, yıkılmıyor.

    bir şarkı var, duyulmuyor.

    bir mesaj var, ulaşmıyor.

    bir dağ var, aşılmıyor.

    bir sevgi var, paylaşılmıyor.

    bir cennet var, gidilmiyor.

    bir dua var, edilmiyor.

    bir rüya var, gerçekleşmiyor.

    bir giysi var, çıkarılmıyor.

    bir kılıç var, kınlanmıyor.

    bir yara var, kapanmıyor.

    bir kitap var, yazılmıyor.

    bir ağaç var, budanmıyor.

    bir söz var, söylenmiyor.

    bir çizgi var, geçilmiyor.

    bir ekin var, biçilmiyor.

    bir kapı var açılmıyor.

    bir barış var, yapılmıyor,

    bir hapishane var, boşalmıyor.

    bir ölü var, gömülmüyor.

    bir doğa var, sevilmiyor.

    bir göz var, görmüyor.

    bir kulak var duymuyor.

    bir yürek var, açılmıyor.

    bir kader var, değişmiyor.

    bir hayat var, yaşanmıyor.

    "
    http://ekonomi.milliyet.com.tr/…1620700/default.htm

    **********
    onemli not:

    metin munir'in blog sayfasindan milliyet'te basilan veda yazisinin eksik (sehvendir mutlaka, sehven!, sehven!!!!) basildigini ogreniyoruz.

    --- blog sayfasindan alinti ---
    http://pazaryazilari.blogspot.com/…azisi.html#links

    metin münir'in veda yazısı ile ilgili notu

    veda yazısının orjinal hali şöyle idi:

    "aşağıdaki yazıyı cumartesi günü yayınlamak üzere yazmıştım. dün işime son verildi ve bir veda yazısı yazabileceğim söylendi. bu yazıyı size veda yazısı olarak sunmak istiyorum. bir gün başka bir yerde veya başka bir şekilde buluşmak umuduyla."

    şu cümleyi bana haber vermeden çıkardılar:

    "dün işime son verildi ve bir veda yazısı yazabileceğim söylendi."

    amaç okuyucuya gazeteden gönüllü olarak ayrıldığım izlenimini vermek, atıldığımı gizlemekti. yani okuyucuyu kandırmaktı. ki bu benim sansürlenmemden çok ama çok daha büyük bir ayıptı.

    ama başarılı oldular. bugün aldığım düzinelerce mailde okuyucular bana neden ayrılıyor olduğumu sordu.

    --- blog sayfasindan alinti ---
  • türkiye'deki en batili gazetecidir. cikardigi gunes gazetesi, birakin donemini, simdinin bile otesinde bir yayindir. turkceden iyi ingilizce konusur, tam bir avrupalidir ve bu yuzden de zaten turk standartlarinda huzur bulamamis, kosesine cekilmistir. kibris ozankoy'de ve kuzguncuk'ta yasar.
hesabın var mı? giriş yap