• büyüyorum.

    oysa ki erkek çocukları kolay kolay büyümez… bir kulağakaçanın peşine düşerek başlarız yaşama, o oyun ve ilk attığımız kahkaha ömür vefa ettiğince. annemiz çağırınca reçelli ekmeği yemeye gireriz eve, sonra oyuna devam. ta ki yeni bir anne çağırana kadar. farkında olmayız…

    yazık ki ben büyüyorum.

    başkalarının “hayat” dediği, benimse öğlen uykusu ve kerevize benzettiğim adamla tanıştım geçenlerde. ince, uzun, kara kuru biriydi. bana gelecek sigortası diye bir şeyden bahsetti. iyi bir iş, spor araba, para, güzel bir eş, okulunda başarılı bir kız bir erkek çocuk, saygınlık, statü, başarı, fazladan on yıl “yaşam”, sınırsız damga pulu, otuz yıllık bir fransız şarabı, bir dolma kalem ve adı cody olan golden retriever cinsi bir köpek teklifine karşılık, sadece ensemden şırıngayla önemsiz bir şey çekmek istediğini söyledi. bir de bundan sonra garaj gibi güneş almayan bir yerde iki milyar kadar insanla birlikte yaşamam gerekiyor.
    eskiden olsa ayağını tekmeleyerek cevap verirdim, şimdiyse düşünmek için zaman istedim.

    önceden de ağlardım ama şimdi daha çok ağlıyorum. tek fark, göz yaşlarımı artık içeri akıtıyorum. doktor tuzlu sudan yüreğimin çürüdüğünü, istersem hemen kalbimi söküp yerine üzerinde “i love you” yazan kalp şeklinde bir yastık koyabileceğini söylüyor.
    gereği yok, insanoğlu kalpsiz de yaşayabiliyor…

    kanatlarım saçlarımdan daha hızlı dökülüyor.
    hayallerimi biriktirdiğim kutu taşınırken kayboldu.
    sadece somurtarak berberin aynasını kırabileceğimi fark ettim, gerçekten kızdığımda ise yakınlardaki kuşlar ölüp telefon tellerine asılı kaldılar.

    büyüyorum,
    aşk boğazıma doğru yükselen bir yangın gibi. hayatın ironisi ciddi ciddi şair yapıyor beni. gecenin güne uzandığı saatler sanki daha uzun. günün arka planında ise sürekli boğuk ve yamaçta melodiler dolaşıyor kafamda. huzur çoğu zaman yalnız derinliklerde.

    özgürlüğe yürüyerek varabilecek miyim? kendimi tek başıma bulabilecek miyim?
    bilmiyorum.
    büyüyorum…
  • (bkz: yanmış susam)
    anladın sen onu
  • hababam sınıfı'nı izlerken mahmut hoca'sına layık olamamaktan son anda yırtan şeref'in numarasını* önceden söyleyebilen, sinema dergisinin elinde bulunmayan eski sayılarını temin etmek için sevgi yolunda gezmedik eski kitapçı bırakmayan, adı fazla duyulmayan birçok kaliteli filmle tanışmamı sağlayan, sinema bilgisine çok güvendiğim azılı bir sinemasever. temelini hadi anlat bakalım'dan alan bir türk genci olarak tabu'da rekorları alt üst edebilen hırs kübü. basketbola geç başlayan kerem gönlüm gibi, geç girdiği pes** ortamlarında hızlı yükselen isim. sözlükte de birçok örneğini* gördüğümüz gibi kalemi kuvvetli bir yazar. şu sıralar hürgeneralliğin tadını çıkaran emekli denizci çavuş. en kısa tanımıyla ise keyif adamı olan 15 yıllık dostum.
  • girdiği entry sayısı bakımından kısır geçen 2008 senesinin ardından, 2009'a da dört buçuk aylık bir suskunlukla başlayacak gibi görünen, kısa dönem deniz er.
  • "şu iskenderunda üç kız yan yana
    içlerinden biri hişt dedi bana
    hişt deme bana dargınım sana
    daha dört ay var gelemem sana" isimli türküyü söyleyerek iskenderundan istanbula doğru yol tutan kişidir kendisi.
  • onikiden sonra ne kola ne fanta sadece yedigünü kalacak olan erbaş suser.
  • alısık olmayan bunyelerde olumcul etki yapan ama kafa uyarsa 10 dakkalık servis yolculugunun kısalıgından sikayet etmenize neden olacak, geyik yapılası, bilgilerinden faydalınası irice arkadas.
  • tanıdıgım en iyi tv ve sinema izleyicisi. normalde atladıgım ince detayları yakalaması ve bunları entrylerine yansıtmasıyla hayranlıgımı kazanmıs sahıs.
  • o burada yazar ben değilken 17 ocak 2004 gecesi #3800823 no lu entrysi ile benim üzerimde tahmin edemeyeceği bir etki yaratıp yüreğime su serpen yazar. bunu hele şükür bu gece kendisine de söyleyip, teşekkür ettim.
  • daha askere gitmeden tanışmayı başardığım ilk askerlik arkadaşlarımdan biri.
hesabın var mı? giriş yap