• ayda 14 kez yaptığım şey hem de nöbet ertesi iznim yok normal mesaimi yapıyorum. hangi meslek mi tabi ki sizin o hiç sevmediğiniz götü kalkık bunların ya dediğiniz doktorluk. 36 saat hastanedeyim 12 saat evdeyim ne hayatım var ne bişeyim. tükenmişlik sendromunu en yüksek düzeyde yasıyorum doktor olan aklımı sikim hele bu ülkede bu insanlar için.
  • askere gitmeden önce ölesiye korktuğum şey idi.

    şansa bakın ki askere gittiğimde muhafız bölüğüne düştüm, daha doğrusu 180 küsür arkadaşımla birlikte. meali; işimiz gücümüz nöbet tutmak idi.

    aramızdan uzun boylu, iri yapılı olanlara çelik yelek verip lojmana yolladılar. bu grubun içerisinde ben de vardım. ama sadece lojmanda tutmuyorduk tabi..

    her neyse. askerden sonra hesaplamışım 800 saate yakın nöbet tutmuşum 4.5 ayda. bunun en olmadı 400 saati çaprazda geçmiştir sanırım. benim gibi sabırsız bir insana bile sabrı öğretmiştir. öğretmiştir herhalde ne bileyim yoksa şu an askeri cezaevinde olurdum herhalde. geriye dönünce bakıyorum ki, ohooo neredeyse 2 sene olmuş bile gideli. gitmişiz, dönmüşüz.. neler neler yaşamışız, etmişiz. askerlik sanki araya giren reklam gibi olmuş gerçekten.

    neyse nöbet konusuna tekrar döneyim. nöbette en önemli mevzu zamanı nasıl değerlendireceğini bilmektir. mesela tek kişisin, gece vakti arazide kulübde yalnızsın. korku yok bir defa arkadaşım! ne korkusu? elinde babalar gibi g3 var. o olmadı mp5 var, ak47 var. bir defa gece nöbetinde korkmak diye bir şey yok. bunu ilk gece nöbetinde kulübenin dışında 3,5 atan biri olarak söylüyorum. en ufak bir çıtırtıda havaya sıçrayan, etrafı sessizce dinleyen, rüzgardan eğrilmiş ağaçlara uzun süre bakınca garip garip sekillere benzeten ben; 2 saatin sonu gelip de nöbet değişim aracının farlarını gördüğümde ne kadar saçma sapan bir durum olduğunun farkına varmıştım.

    hatta bizim gibi, nöbet tuttuğunuz kulübenin hemen yanında örgü tellerle ayrılmış cezaevi varsa tadından yenmez. o 2 saatlik nöbette siz aşağıda, diğer asker kulede; aranızda muhabbet kaçınılmaz olur.

    korku aşamasını atlattıktan sonra, sıra zamanı değerlendirmeye geliyor. sana ikinci önerim asla ama asla saate bakma! o zaman geçecek, o nöbet bitecek! en azından kendini sık ve ilk 1 saat içerisinde gözlerin casio f-91w'ye ilişmesin. - burada nöbetlerin 2 saat olduğu varsayımıyla hareket ediyorum-

    ilk 1 saati atlattıktan sonra emin ol psikolojik açıdan rahatlıyorsun. aha işte 40 dakka, nerdeyse bitti. işte son 10 dakka diye diye bitiyor.

    ben nöbet tutmanın dışında neler yapardım mesela;

    - lojman nöbetleri çok eğlenceli olurdu. çanakkale gibi bi yerde hele. her gün, aynı yerde aynı saatte nöbet tutunca artık insanları tanımaya başlıyorsunuz. hatta hergün sizin önünüzden aynı saatte geçen birisi o gün geçmeyince " nerde lan bu?" diye içinizden merak edebiliyorsunuz..

    - sabaha karşı evine dönen öğrenci gruplarını görüp iç geçirebiliyorsunuz.

    - yerli/yabancı müzik bilginizi sonuna dek kullanıyorsunuz. hatta benim gibi, artık klasikleşmiş şarkılara kendi yorumunuzu katarak eğlenebiliyorsunuz.

    - bol bol düşünüyorsunuz. düşünmekten sıkılıyorsunuz hatta. sonra düşünmemeye başlıyorsunuz.

    - e artık bu olmazsa olmaz tabi.. şafak karalıyorsunuz nöbet kulübesine. bir bakıyorsunuz ki nöbet kulübesinin içi sizden önceki devrelerin şafakları ile zaten doldurulmuş. ama sıkıntı yok! size mutlaka yer var:)

    - kulübenin içindeki telefona bakıyorsunuz. önünde asılı duran talimatnamenin artık her satırını ezberlemişsin fakat can sıkıntısından tekrar okuyorsun.

    - ziyaretçi defterini kontrol ediyorsun, defterin en başına dönüp de senden 5-6 dönem önceki askerlerin kayıtlarını görünce "napıyordur ulan şimdi bunlar?" diye düşünüyorsun.

    - çevrim zamanı gelince çevrime katılmak kadar zevklisi yok. elindeki telsizin mandalıyla istemsizce oynuyorsun. kanallarıyla oynuyorsun, açıp kapatıyorsun. sonra muhabereden gelen " mandallama yapma !!!!" uyarısıyla irkiliyorsun.

    - bazen yoldan teyzeler geçiyor, pazardan gelmişler. aldıklarından sana ikram ediyorlar. talimatnamede yazsa da, sen onları kırmayıp ikram ettikleri meyvelerden alıp yiyorsun. mutlu oluyorsun.

    - sokaktan geçen çocukların gözünde imajı sağlam, çakı gibi " asker abi"sin sen.

    - bazen lojmandaki uzmanın eşi evde kek yapıyor. uzman çıkarken sana da ikram ediyor. yine mutlu oluyorsun. küçük şeylerden mutlu olmayı öğreniyorsun işte.

    sonra bi bakıyorsun 2 saat geçmiş, nöbet değişim aracı gelmiş. üzerinden - çelik yeleğin getirdiği - fiziki yük kalkmış olmasa da, psikolojik olarak bir yük kalkmış oluyor.

    paytak paytak yürüyüp kendini ford transit'in o hurdahaş olmuş koltuğunun üzerine bırakıyorsun.

    dikkat et yalnız, binerken benim gibi kafanı çarpmayasın..
  • askerde tutulan versiyonunda insanın sinirlerini başlı başına bozabilecek aktivitedir.

    askerliğinizin ilk nöbetlerindendir. elinizde size namusunuz olduğu söylenen g3 ile birlikte ıssıza gidersiniz nöbete..

    gerisi askerliğinizi nerde yaptığınıza göre değişmekte olup yazarımız kendi deneyimlerini paylaşmaktadır.

    üzerinizde çelik yelek vardır. ağırlığı ortalama 10 kg kadardır. aslında cok daha hafifleri de vardır ama fiyatları dolayısı ile tsk'da cok fazla bulunmaz yada en azından benim bulunduğum yerde... fiziki ağırlığıyla belki idare edilebilir 2 saat -30 derecede ama olayın birde psikolojik yönü vardır. malum askeriyede gerçekten gerekmeyen malzemeler depodan asla cıkmaz. size o çelik yeleği giydiriyorlarsa ortada ciddi bir risk olduğu ve gerçekten giymeniz gerektiği içindir, olası bir saldırıda başınıza gelebilecekleri düşünmek çok tatsız duygudur.

    öte yandan elinizde bulunan silah ile attığınız mermi cok azdır. büyük ihtimalle ne siz nişan almayı biliyorsunuz ne de daha önce silah aldınız elinize. ancak üzerinizde bulunan yelekte 4 yada 5 şarjör mermi bulunmaktadır. bir mermi çekirdeği 3-4 santim.. ama yapabilecekleri inanın bundan cok fazla..

    düşünürsünüz karşınızdaki zifiri karanlığa bakarken,

    acaba biri gelse ben kaç metrede onu fark edebilirim bu karanlıkta,

    kaç saniyede silahı ateşe hazırlayabilirim bu tecrübeyle,

    attıklarımdan kaçı hedefi bulur,

    bana kaç dakikada yardıma gelebilirler,

    askerliğini doğu özellikle güneydoğuda yapan ancak bunları aklından geçirmemiş biri yoktur diye tahmin ediyorum.

    askere isteyerek ayıla bayıla yada nefret ederek söverek gidin, herşeyden kaytarabilirsiniz ama o nöbeti adam gibi tutmak gerekir. sonuçta bilirsiniz ki önce sizin hayatınız, sonrada o esnada koğuşlarınızda uyuyan arkadaslarınızın hayatı ince bir ipliğe bağlı olarak sizin ellerinizdedir.

    belki hiç bir zaman aksi bir durum olmaz, ama olduğunda...

    ben doğuda ancak nispeten güvenli bir bölgede yaptım askerliğimi. umarım benim kadar şanslı olmayanlarda nöbet konusunun ne olduğunu bir kere daha düşünme fırsatı bulurlar.
  • evinde ossura ossura uyuyanlara hasetle gıcık olmaktır.
  • bundan üç yıl önce kışın konya soğuklarında bol bol gece 09.00 - 11.00 ve 03.00 - 05.00 arasında gerçekleştirdiğim aktivite.

    askeri inzibat olmamdan kelli kısa dönem görevim askeri lojmanların önünde günde dört saat nöbetle geçti. hani diyorlar ya askerliğin en güzel yanı beyni resetlemektir diye; işte bunun en büyük sebebi tutulan bu yalnız, uzun nöbetler. insan iki saat süre ile kendi başına kalıyor; karışan görüşen yok; sana ayrılmış bir kaç metrelik nöbet yerinde bu iki saati nasıl dolduracaksın? sayı saydım önce uzun uzun, birden yedibinikiyüze kadar sayınca iki saat ediyor; bir süre yıldızları izledim; nerden gelip nereye gidiyorlar diye; bir süre yağmurun karın altında kaldım eksi 10, eksi 15 lerde; bol bol yürüdüm sonra; adımladım her bir santimetrekareyi; askerden dönünce çalışacağım yerden ayrılmaya, kendi işimi açmaya hep nöbette karar verdim. eski arkadaşları hep o nöbetlerde hatırladım uzun uzun düşünürken; günlük koşturmaca içerisinde es geçtiğim bir çok insani detayı hep o nöbetlerde fark ettim; velhasıl o nöbetlerde biraz daha ben oldum.

    askerliğin 30 yaşında adama başka bir faydası olur mu bilmem ama kendisi ile hesaplaşma şansı verdiği kesin. belki de sırf bu nedenle bile gidilir askere.
  • nöbet tutmak deyince, aklıma kudüs nöbetcisi gelir ki, ilhan bardakçı'dan naklen anlatılan bir hikaye bu ve osman nuri topbaş'ın, "abide şahsiyetler ve müesseseleriyle osmanlı" adlı eserinde anlatılıyor. hikayesi şu şekildedir: yıl 1972 dir.

    "mescid'i aksa'ya girerken merdivenlerde dimdik dikilmiş bir kimseye rastladım. iki metreye yakın bir boyu, iskeletleşmiş vücudu üzerinde garip giysisi vardı. yüzüne bakınca ürktüm. hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibiydi. yanımda bulunan israil dışişleri bakanlığı daire başkanına sordum:
    - kim bu adam?
    omuz silkti:
    - bilmem, bir meczup işte, dedi.
    bunun üzerine o adama yaklaşıp bilmediğim bir hisle:
    - selamün aleyküm baba!, dedim.
    bana, bizim o canım anadolu aksanımızla cevap verdi:
    - aleyküm selam, oğul!
    donakaldım. ellerine sarıldım, öptüm, öptüm...
    - kimsin sen baba? dedim.
    keskin bakışlarıyla yüzüme baktı.
    - ben, kudüs'ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan artçı bölüğünden 20.kolordu, 36.tümen, 8.bölük, ii.ağır makinalı tüfek takım kumandanı, onbaşı hasan'ım" dedi.
    bu defa yüzüne baktığımda, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi bir sancak gibi geldi. ellerine bir kez daha uzandım. gürler gibi mırıldandı.
    - sana bir emanetim var oğul! nice yıldır saklarım. emaneti yerime teslim eden mi?
    - elbette dedim.
    konuştu:
    - memlekete avdetinde yolun tokat sancağına düşerse, git burayı bana emanet eden kumandanım kolağası (yüzbaşı) mustafa efendiyi bul. ellerinden benim için bus et (öp). ona de ki: "gönül komasın". ona de ki; "on birinci ağır makineli tüfek takım kumandanı iğdırlı onbaşı
    hasan, o günden bu yana bıraktığı nöbetin başındadır. tekmilim tamdır. kumandanım. ona böyle de".

    öleyazdım.
    onbaşı hasan tam 57 yıldır nöbetinin başındaydı..."
  • gece saat 2de hastalardan kan, gayta, salva, seker ve tansiyon olcumleri alinacak notuyla baslayan gece saatleri..
    tip fakultesinde tutulan nobetlerden ayrilan yani, tek doktor olarak serviste olmanizdir.. bas sikisinca kapisi calinacak bi doktor abi/abla yok! sikiyosa uzmani aricaksin, ki o da hasta olmeden ararsan senden bunun hesabini sorar..

    nobeti devraldigin arkadasa "nasildi abicim" diye sordugunda icinden "nolur bisi olmamis olsun" diye dua ederek baslar nobet..

    hangi serviste oldugun, o gun gunlerden ne oldugu, telefonunun zil yuksekligi, ertesi gun senden nobeti devralacak doktorun ruh hali, yaninda hemsire olup olmamasi hepsi etkiliyo..

    bi gun sana ev sicakligi veren yuvan, ertesi gun kabusu oluyo..

    "doktor mu yaparmis canim o isi de" denilen herseyi seve seve yapiyosun bi sure sonra.. hastanin yanina gidip kendimi tanitirken bi turlu dogru cumleyi bulamadim baslarda..

    "merhaba ben nobeti devraliyorum, sizinle ben ilgilenicem".
    "merhaba, ben geldim"
    "merhaba, bisi olursa lutfen dugmeye basin"
    "merhaba.. naber ya"

    sonra dusundum.. 22-8 arasinda toplam 10 saat, pankreas kanseri hastalarinin servisindesin.. metastazlar havada ucusuyo.. oksuruk, kusmuk, seker bu servsin dogal yapisi olmus.. son bi care, ulkenin birinde, bi doktorun buldugu asiyi denemeye gelmisler.. ailelerinden ayri.. cogu tek basina.. her sat basi kan veriyolar, port larini degistiriyolar, tuvalete gidince her seferinde sidik ornegini bana getiriyolar.. yemek yemeyi unutali uzun zaman olmus.. vucutlarindan cikan kablosuz bi gunu gecireli de oyle..

    bu hastalara ne dersin?

    "merhaba, nobeti arkadasimdan devraldim.. bu gece beraberiz.. herhangi bi sikinti olursa yan odadayim lutfen seslenin.. iyi misiniz bugun? kizinizla konusabildiniz mi? reflu devam ediyo mu? ziyarete ne zaman geliyolar? ates cikti mi yine? gaytada kan var mi?"

    denmiyo hic birisi.. odaya girip ellerini sikiyorum bisi demeden.. alinlarina elimi suruyorum sefkatle.. ellerini tutup nabiz olcuyorum aletsiz.. cep telefonunu nihayet yastigin basindan kaldirip baska yere koymussa anliyorum ki, kiziyla konusmus..

    aradan 14 gun geciyo.. belki goruyosun hastayi belki gormuyosun.. belki poliklinikte karsilasip sicak bi gulumsemeyle selam veriyosun.. ama unutulmuyo o gecen saatler..

    seker 300 ustune cikinca, aceleyle alinan insulin penleri, tansiyon paso yatmaktan 40lara dusunce takilan serumlar, anaflaktik sokun sinirlarinda seyrederken verilen histamin, akciger metastazlari yuzunden nefesi kesilince takilan oksijen maskesi yanina tecrube olarak kaliyo.. kimse nobetci doktorlara gidip sormuyo, peki doktor senin tansiyonun nasil diye..

    kisacasi nobet, gecenin en derin saatlerinde, herkes misil misil yataktayken, senin ayakta olmandir.. her an odadan odaya kosmaya hazir, her an elin cebindeki atropin/diazepam ignelerinde, her an ekg cetvelin yaninda, her an telefonun reanimasyon ekibini cagirmaya hazir..

    bir gecelik nobet, butun tip fakultesine deger bazen.. butun ogrendiklerin daginik puzzle parcalari gibi, birlesir.. sanki ilahi bi guc o puzzlei yapip onune koymuscasina.. butun sikayetler aslinda yuzeysel kalir.. cunku insan, gece 4te uyanip senden yardim isteyen insana verdigi sefkati belki hayati boyunca kimseye veremez..

    iyidir nobet.. butun nobeti olanlara iyi nobetler..
  • hayatım boyunca(25 yıl) kendimi en özgür hissettiğim ve ilk defa kendimi sorgulama fırsatı bulduğum zamanlardı.
    ne okuldaki sınavlar ne eski sevgili ne de iş hayatındaki sorunlar.
    sadece kuru bir ayaz ve boynundaki silahın ağırlığı.
    başka bir asker için geçmek bilmeyen 2 saat, benim en değerli anlarım.
    ne angarya işler ne de saçma asker muhabbetleri.
    sadece karşı okuldan duyulan çocuk sesleri.
    askerliğin en mantıklı, en kutsal görevi.
    sorumluluk kelimesi hiç bu kadar anlamlı olmamıştı.
    her şey;25 askerin hayatının senin sorumluluğunda olduğu 2 saat.
    ne çalan telefon ne annen ne de baban.
    sadece metalin eline ilettiği soğukluk hissi.
    bayan y.
    eskilerden düşündüğüm tek şey.
    her zaman gelmiyor aklıma.
    aslında geliyor da evde yokmuşum taklidi yapıyorum.
    ne kimsesizlik ne de ölüm fikri.
    sadece kafama baskı yapan kaskın rahatsız edici kokusu.

    -iyi nöbetler asker abi.
    bütün gün duyduğum en güzel cümle.
    aslında bütün gün duyduğum içinde emir içermeyen tek cümle.

    yeşillikten nasibini alamamış dağlar.
    kireç gibi,yeni doğmuş bebek poposu gibi pürüzsüz dağlar.
    senin burada ne işin var diye soran dağlar.

    ne çok soru soran dağlar ne de suratsız üsteğmen.
    sadece ve sadece üzerimdeki çelik yeleğin sarkan ipleri.

    geceleri dolu şarjörle nöbet tuttuğumu bilen bir kişi var.
    tek ona söyledim.
    çünkü o da geceleri benim gibi.

    ölümün gecesi gündüzü olmadığını sonradan kendini gündüz vakti asan
    çocuktan öğrendim.

    işte! nöbetçi çavuş geliyor.
    demek ki bir 2 saatlik özgürlüğümün daha sonuna geldik.
    ritüelimiz başlıyor.
    benim sabah ereksiyonum.

    doldur-boşalt.

    işte hayat bu kadar basit.
  • farklı bir psikolojiye girdirir.

    her gece ikide hunharca yiyen birisiniz gibi kahvaltılık geldiğinde "yav biri bana tost yapsın" diye seslenirsiniz. tostlar yapılır, yenir "tatlı şeyleri bitirdik mi" diye de sorarsınız üstüne.. çünkü insanlığınızı yitirmişsinizdir.
  • pazar sabah 9'da başlarsınız.

    vizit filan derken, alkollü morbid obez tır şöförünün acile gelmesi ile gününüz şenlenir. karaciğer 7-8. segment laserasyonu, pankreas laserasyonu, ince barsak laserasyonu, tetrapleji, hemotoraks... karaciğer onarımı, segmenter ince barsak rezeksiyonu vb vb... yoğun bakıma entübe yolculuk... (siz siz olun sabahleyin alkollü tır kullanmayın.)

    sonra tabancayı sıkarsın sıkamazsın tartışması yaşayan iki kişiden haksız çıkan (sıkamazsın demiş dingil) acile misafir olur. karşı taraf sıktığı için böğürmektedir en delikanlımız. (kendisini el bombasının pimini çekersin çekmezsin tartışmalarında görmek istiyoruz.)

    iskemik infarkt nedeni ile nöroloji kliniğinde yatan yaşlı teyze, bir de mezenter iskemi olmak istemiştir. bu teyzemiz kısa barsak sendromuna doğru kanat açarken subtotal ince barsak rezeksiyonu ve uç ileostomi yapan asistanınız mutludur. karın duvarına bırakılan port ile second look yapabilecekmisiniz ama ph değerleri pek yüz güldürücü değildir.

    ulan bu nasıl nöbet demeden acile gelen şizofren bayan hastanız bıçaklanalı 3 saat oldu, hala hastaneden çağrılmadım diye ortalığı yıkmaktadır. beni bıçakladılar derken yakınları kendisini bıçakladığını iddia etmektedir. sağolsun kim yaptıysa karaciğer içinde derin çalışmamış der hastayı cerrahi sonrası psikiyatri konsültasyonuna teslim edersiniz.

    yeni gün dönmüş yoğun bakım yatağı arama, küçük çaplı yaralanmaların takibi ile uğraşırken gelen ileus hayatınıza renk katar.

    asistanlarınızın hazırladığı hasta diabetik, hipertansif, koroner arter hastalığı ile yoğun bakımın daimi misafiri olmak için adaydır.

    zevk almayı bilmezseniz, nefret edeceğiniz bir etkinliktir.
    peki bu tablodan zevk alıyorsanız size ne demeli.

    tanım: formatı fark etmemişim. kızlı erkekli tutulan, kızlı erkekli hastalara bakılan etkinliktir.
hesabın var mı? giriş yap