• bunun yaşı, cinsiyeti yoktur. hep erkeklere yakıştırırız ama pekala öküz kadınlar da vardır etrafta. yanlarından geçip gittikleri iki masanın dağılmasına sebeb olabilirler ama bir dönüp bakmazlar, bir özür dilemezler. senin cibiliyetinin içine ediyim, o fönlü saçların da, gerizekalı arkadaşlarınla hönkürdeme muhabbetin de, tikiliğin de yerin dibine batsın. önce sen bi insan ol, dön de özür dile allahın tektipi.
  • -alaskaya yerlesmek istiyorum ya cok guzel
    +oha sacmalama hep soguk hep soguk yasanmaz orda
    -niye be sen yaglisin usumezsglrahglhirhgrillg....

    hani filmlerde animelerde olur ya, iki savasci karsi karsiya gelir. bir an icin zihinlerinde carpismanin nasil olacagini canlandirirlar, su hareketi yapar ben sunu yaparim hesabi. aynen oyle yasadim bunu, usumezsin'i bitirirken karsi taraftaki milimetrik goz kisilmasini fark ettigim an.. ninja olup girtlagimi kestikten sonra bogazimdan oluk oluk kan akarken karsimda oturup hicbir sey olmamis gibi kahvesini yudumlamaya devam etti, etraftaki insanlar ciglik cigliga kacisirken...

    cok kotuydu be sozluk hala ruyalarima giriyor, ecer terleri ile uyaniyorum.. onun icin buraya yazdim yoksa pot kirmaya filan da yazabilirdim ama bilerek soyledim o sozu ben. bir nevi gunah cikarma bu yani belki ruyalar durur artik, guzel bir uyku cekerim yarebbim sen affedensin!
  • başkasına ikram edilen bir şeyi, sazanlık yaparak kapmaktır.

    yakın bir zamanda, istanbul'un oldukça medeni bir semtinde, külahta dondurma alacağızdır. siparişi vermiş, paramızı ödemiş, dondurmalarımızı beklemekteyizdir. fakat ben çantamı kapatmakla meşgulümdür, arkadaşımın da meşgul olduğu bir sırada dondurmalardan biri hazırlanır. ben arkadaşıma "alabilirsin" derken birden bire arkamızda öküz bir amca, ki ilk gördüğümde henüz öküz damgasını yememişti, pek güzel bir rus hanımefendi ile belirir. arkadaşım tam müsait olup dondurmalarımızdan birini almaya yeltenmişken, öküz amca "kimse almıyosa ben aliiim" diye acayip kaba bir cümle sarfederek lank diye bize çarpa çarpa dondurmalarımızdan birini almış ve yanındaki kız arkadaşına vermiştir. biz arkadaşımla bu durumu umursamayıp adamın öküzlüğüne vermişken, ve "ruslar böyle adamlarda ne buluyor?" gibi saçma sorular kafamızı kurcalarken, dondurmayı uzatan çocuğun dumur olmuş suratını görmüşüzdür. çocukcağız hemen bize dondurmalarımızı hazırlamaya koyulmuşken, öküz amca hiçbir şey olmamış gibi "koyma evladım, aldık aldık, gerek yok" demiştir.

    biz, çocuk, bir an dünyanın durması, ve birbirimize bakmamız... ben artık olan biten öküzlüğe dayanamamışımdır, adamın tavrının affedilecek yanı yoktur. "beyefendi, şu anki dondurmalar bize hazırlanıyor, o elinizdeki de aslında bize hazırlanmıştı." demişimdir, adamın ağzından "özür" gibi bir ses çıkmıştır. öküzlük budur.
  • koca cussesi ve kafasina karsilik kus kadar beyni olmak.
    (bkz: manali manali bakmak)
  • 'anca beraber kanca beraber' diyerek, iyi gününde de, kötü gününde de -gözünü açtığı- eşinin yanında olmayı -hiç bir zaman- sorgulamadan içselleştirmiş emektar hatunkişinin yıllar sonra iki çift tatlı söz duymak isteyerek sorduğu çanak (cevabı aslında malum olan) bir soruya reel bir yanıt vermektir bazen... evet mevzubahis hatunkişi yıllar sonra bir kafeteryada çalışmak zorunda kalır aile bütçesine katkıda bulunmak için... kafeteryaya gelen çiftler birbirlerine komplimanlar yapmaktadır bazı bazı... hatunkişi de doğallayın kulak misafiri olur bu kumrulara... misal:
    + 'aşkım gözlerimde ne görüyorsun'
    - 'huzur, tutku, coşku, deniz... biz...'

    ve bu gibi sözler işte... neyse hatunkişi eve gelir yorgun argın... çocuğu böcüğü doyurup evi derler toplar üstüne... en nihayetinde kocasıyla başbaşa kalır... en azından başbaşa kaldığını sanır... aslında çoğuzamanki gibi 'benbaşına'dır... :

    + lütfüü...!
    - nee!
    + bak bakayım gözlerimde ne görüyorsun...
    - hıı!!!
    + gözümde diyorum lütfü... gözümde ne görüyorsun...

    adam diker gözünü bakar...

    - haydaa necmiye!! ne olacak gözünde bu saatte... çapak var çapak!
    +.............
  • genellikle aşağılama amaçlı kullanılan tabir.

    'öküz müsün?', 'öküzün önde gideni', 'öküz gibi bakma', 'öküzlüğe gerek yok' falan filan derken baya dedikodusu yapılıyor hayvanın. ben üzülüyorum böyle şeyler duyunca/okuyunca. o cüssesine rağmen bu derece naif bi hayvan olması bende saygı uyandırıyor. ağzı var dili yok, saldırmaz, otunu yer, araba çeker, tarla sürer yine yaranamaz kimseye. yani öküzlük tabiri efendilik, ağırbaşlılık olarak da kullanılabilir. hödük diyemediğimize öküz diyoruz sanki.

    tren seyreden hayvandan ne istiyosunuz bildiğin bohem lan?
  • bulundugu sosyal strata içinde, rahmetli bourdieu'yu mezarinda hoplatacak kadar o stratanin kulturel ve sosyal kapitalinden eksik kalmış insan hareketleri bütünü.

    misal
    bir öküze bir görev verirsiniz.
    görev: "tablolari gönder"
    öküz ne yapar: tablonun camini cikarir, bunu yaparken cercevesini kirar, ve dahi resmin bir köşesine zarar verir.

    bunu hayatinda hic tablo görmediği için mi yapmıştir? hayır. pekala büyüdügü evde büyüdügü ülkenin nadide sanatcilarinin tablolari olabilir, vardir... ve dahi öküz ne yapmıştır? ata binemedigi gibi atin bokuna da basamamıştır.

    sevgili bourdieu, sen tüm öküzleri ve öğrenmeyle ilgili diğer teorileri affet.
  • şimdi moda bürokratlara, politikacılara yumruğu yerleştirmek. aslında biraz geç de kaldık. politikacıların vatandaşın annesine dil uzattığı, halkla yıllardır dalga geçtiği bi ortamda, böylesi bir tepki çok da geç bile geldi diyebiliriz. sonuçta mal ortada.

    kimse kusura bakmasın, toplum olarak biraz öküzü fazla bir toplumuz. aziz nesin’in dediği gibi bi durumdan bahsetmiyorum. bence aziz nesin de yerimde olsa bana hak verirdi. öküzlük içimize işlemiş durumda. bu durum toplumun en altındaki kişilerden, en üst makamlara kadar da yaygın bir hastalık. peki neden bu kadar öküz yetiştik biz? ya da önce gelin öküzlük nedir, onu bir anlayalım.

    öküzlük bir yaşam şeklidir. herhangi bir hayvanla ilgilendirdiğimi sanmayın, ‘maganda’ terimi gibi, bu durumu bir terim olarak düşünün. şimdi aramızda bazıları ‘adamlara öküz demeniz öküze saygısızlık, o en azından hayvan’ filan gibi şeyler de diyebilir. ben ise bir oluştan, olayları kavrama biçimimizden bahsederken bu terimi kullanmayı tercih ediyorum.

    öküzlüğün gerekleri

    1. dinlememe.

    2. böğürme: karşısındakine saygı göstermeme.

    3. bencillik: bencil davranışlar, toplumu değil kendini düşünme

    4. vahşilik: kabalık, incelik ve kibarlık yoksunluğu, halden hatırdan anlamama

    5. kafasızlık: ezberden yaşama, çevremizdeki olan biteni sorgulamama.

    6. anlamama: olan biteni anlamak istememek ya da kıçından anlamak.

    7. tasmacılık: güce tapma, güç sahibi olana yakın olmak istemek.

    8. yancılık: menfaatleri için çevresindekilere, ahlak dışı yalakalanmak.

    ‘öküzlük’ derken az çok neden bahsettiğim biraz daha anlaşılabiliyor umarım. hal böyle olunca, trafikte yol hakkı sizdeyken gaza basıp önünüze kıran servis şoförü de, vatandaşını koruyamayan, onu zor durumda bırakan memur da, banka sırasında numarası olmadığı halde sıraya kaynayan teyze de öküz olmuş sayılıyor.

    peki nasıl öküz olunur? gelin bunu biraz inceleyelim... bir kere hiçbir kimse öküz olarak doğmuyor. öküzlüğe giden yolda tabii ki en önemli durak öncelikle aile. ailede eğer baba öküzse, sabah akşam içip annenin marizine kayıyorsa ya da akrabalar arasında öküzlük yapıp onu bunu dolandırıp parayı götüren dayı, amca, hala varsa, çocuk da bu hareketleri görüp toplumsal doğru olarak bunları benimsemeye meylediyor ister istemez.

    tabii ki sonrasında bireyin toplumla karşılaşmalarında okul, askerlik ve iş hayatında da çeşitli olumsuz davranışlar, çaresiz bireyi öküzlüğün kollarına atı atıveriyor. birey, bir noktadan sonra öküzlüğün onu hayatta tutacak, varlığını koruyacak bir yöntem olduğunu düşünmeye başlıyor. trafikte kimseye yol vermiyor, yanlışlıkla fazla para üstü aldığında, karşısındakini uyandırmıyor, 50 lirayı el çabukluğuyla değiştirip “abi 5 lira vermişsin” diye numaralara yatıyor. neden mi? çünkü artık karşımızdaki tam anlamıyla bir öküz olmuş da ondan.
    ilkokulda çevresindekilerle dalga geçen, daha ilk andan itibaren farklı olanı dışlayan, genç yaşına rağmen ümmetçiliğe ve güce tapmaya göz kırpan korkak yavru öküzler, yıllar ilerledikçe sürü halinde hareket etmeye devam eder durur. sürü olmak her zaman öküzler için iyidir. neden mi?

    birincisi, sürü her zaman bireyden daha güçlüdür, istenmeyeni ezer, sindirir. ikincisi sürü kafasıyla her türlü kanun, ahlaki düzen ya da kural yok sayılabilir. bir insanın kafasına taş atarak onu öldürmek tek başımıza yapamayacağımız bir durumken, sürü halinde rahatlıkla yapabiliriz.

    sürü toplumlarda sorumluluk sahibi yoktur. sorumluluk toplumun yani sürünün içinde kaybolur, erir ve gider. sürü toplumlarda kötü bir durum karşısında hiçbir zaman bir isim bulamazsınız. sürü toplumlarda her olumsuz olay ‘münferittir’ ve sürü dışından yapılmıştır. sürü hiçbir zaman yanlış bir şey yapmaz. sürü birbirini korur ve sever ama neden koruduğunu ya da sevdiğini sorgulamaz. çünkü bunlar sürü için tabu haline gelmiş değerlerdir.
    sürü nasıl yola getirilir? sürüyü önce eğitmek gerekir. sürü tabii ki eğitime direnir.

    o yüzden sürüdeki öküzleri tek tek alıp rehabilite etmekte yarar vardır. sürüyü dize getirmede bir başka yöntem ise cezalandırmadır. yani şartlı refleks.

    bu durumda sürü ister istemez bazı kuralları öğrenmeye başlar. tabii ki bu durumda da kıllı nokta, sürüye davranışları öğretecek diğer mini sürülerin ve güç kaynaklarının kararlı ve istikrarlı duruşu olacaktır. eğer yanlışları iki-üç kez cezalandırıp sonrasında cezasız bırakırsanız, sürü yine bildiğini okumaya devam eder.

    şunu da unutmamak lazım, sürüdeki her öküze eşit muamele ve ceza verilmelidir. bazı öküzler daha büyük diye onlara ayrı, diğerlerine ayrı davranmak bu kez de büyükbaş öküzlerin iyice semirmesiyle, yani normal ve sıradan öküzlerin yemeğine, suyuna, arpasına sulanmasıyla son bulur. aslında son da bulmaz, çarpık bir düzen meydana getirir. bu noktada sürüde birçok cılız ama öküzce davranıştan taviz vermeyen öküzler dolaşırken, bir yanda da gayet semirmiş, istediğini istediği gibi yapan büyükbaş öküzlere rastlanır.

    hal böyleyken, öküzün altındaki buzağı ne yapsın? tabii ki ökzülüğün kitabını yazmaya başlıyor o da...
    işte toplum denen şey de böyle bir şey benim gözümde. futbolcusundan, siyasetçisine her kesimiyle her daim bitakım acayip davranışlar içinde... nasıl eğiteceğiz bu kadar insanı, ben de pek bilemiyorum. sanırım ben de hayata at gözlükleriyle bakıyorum.

    http://www.radikal.com.tr/…icleid=993263&yazar=kaan
  • kabaca sığır diye nitelenen insan grubu içerisinde en nötr olanının yaşam biçimi. insanlar etinden, sütünden, ders notundan, parasından...vb faydalandıkları kişiyi inek, libidosundan, gücünden, kuvvetinden...vb faydalandıkları kişiyi de boğa olarak tanımlarken, istediklerini yaptıramadıkları, bekledikleri nezaketi elde edemedikleri kişiyi öküz diye tanımlarlar. belki çiftlik hayatında da erkeklikleri ellerinden alınarak** öküze dönüştürülen boğaların artık ne tam erkek ne de dişi olması, cinsel istek veya sahibine karşı baş kaldırma gibi gayeler gütmemesi, otomatiğe bağlayıp, kendi çizgisinden başka yöne meyletmemesi ile ilgilidir, tam bilemiyorum. ama bildiğim bir şey var; öküzlük yapan insan, sömürü düzeni içerisinde, menfaate dayalı sahte sosyal oluşumların içinde en az sömürülen insan oluyor.
    (ara: inek gibi*)
    (ara: boğa gibi*)
    (ara: öküz gibi*)
  • öküzlük, öküzlerin yapması gereken bir eylemdir insanların değil.
hesabın var mı? giriş yap