• alain delon'un laflarini yillar sonra fransizca ogrenip anladiktan sonra tarafimdan "yuh be kardesim bunlar nasil laflar boyle" yorumu yapilan, kendisinin birak dalidayi beni yiyip bitirmisligi olan sarki. hani sana bugun sanki ilk gunku gibi bakiyorum geyiklerini bir yana birakin, "dunsun, yarinsin, susun busun, sen hicbir zaman okumayi birakmayacagim bir ask oykususun, eger var olmasaydin seni yaratirdim" diyerekten sahsimda fransiz erkeklerinde diger erkeklerde olmayan bir hayal gucu olduguna dair bir inanc yaratmistir. ne acayiptir ki simdiye kadar tanistigim fransizlar tam bir husran olmuslar, hayal gucu var olmayan varliklar olarak karsima cikmislardir. ama yine de soyle bir gercek vardir ki ne soylerlerse soylesinler, bendeniz afiyetle hepsini yiyecek yutacaktir.
    (bkz: fransizca kufretmek/#2898912)
  • dalidanın söylediği ("parole parole parole" diye) bir şarkı.
    bunu türki zenaatkârlar palavra palavraya çevirmiştirler, palavra mahsulü olarak. ajda pekkan neyin de okumuştur ha.
  • en sonu ".... encore des paroles, que tu sèmes au vent" sözleriyle biten şarkı. [(bkz: #1950174) ilk kaynağında hatalı yazılmış sanırım]

    şarkı sonundaki sözler "(hepsi) rüzgâra serptiğin (daha başka) boş lâflar" gibi bi anlama geliyor. ama dalida'ya hiç katıl(a)mıyorum bu konuda, bence içi çok dolu, çok güzel sözler söylüyor aslında şarkı soyunca alain delon..
    bende, kendisindeki bu jargonun yarısı olsa ilk gördüğüm güzel kıza yanaşır ve hiç düşünmeden konuşmaya başlardım :p
  • ajda pekkan aranjmanını da dinledim de erkek sesinin söylediği sözler, fransızcasıyla nerdeyse aynıymış. alain delon'un ses tonuyla bir olamayacağı için aynı hissi vermemiş tabi ki.

    ingilizce sözlerine link verilmiş, aşağıdaki de türkçe çevirisi:

    c'est étrange (bu, tuhaf)
    je ne sais pas ce qui m'arrive ce soir (bu gece bana ne oluyor, bilmiyorum)
    je te regarde comme pour la première fois (sana ilk defaymış gibi bakıyorum)

    encore des mots toujours des mots (gene sözler, her zaman sözler)
    les mêmes mots (aynı sözler)

    je ne sais plus comme te dire (sana başka nasıl anlatılır bilmiyorum)

    rien que des mots (sözlerden başka hiçbir şey yok)

    mais tu es cette belle histoire d'amour...(sen bu güzel aşk hikayesisin)
    que je ne cesserai jamais de lire (ki, okumayı hiç bırakmayacağım)

    des mots faciles des mots fragiles (kolay sözler, kırılgan sözler)
    c'était trop beau (çok güzeldi)

    tu es d'hier et de demain (sen dünüm ve yarınımsın)

    bien trop beau (çok çok güzel)

    de toujours ma seule vérité (her zaman tek gerçeğimsin)

    mais c'est fini le temps des rêves (ama hayallerin zamanı bitti)
    les souvenirs se fanent aussi (hatıralar da solar - )
    quand on les oublie ( - unuttuğumuz zaman)

    tu es comme le vent qui fait chanter les violons (sen kemanları çaldıran rüzgar gibisin)
    et emporte au loin le parfum des roses (ve gül kokusunu taşıyan)

    caramels, bonbons et chocolats (karameller, şekerler ve çikolatalar)

    par moments, je ne te comprends pas (bazen seni anlamıyorum)

    merci, pas pour moi (-hayır- teşekkürler, benim için olmasın)
    mais tu peux bien les offrir à une autre (ama pekala bunları başkasına sunabilirsin - )
    qui aime le vent et le parfum des roses ( - rüzgar ve gül kokusunu seven birine)
    moi, les mots tendres enrobés de douceur (benim için, üzeri tatlılıkla örtülmüş bu nazik sözler)
    se posent sur ma bouche mais jamais sur mon coeur (ağzıma yerleşir ama asla kalbime yerleşmez)

    une parole encore (başka bir söz daha)

    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    écoute-moi (dinle beni)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    je t'en prie (yalvarıyorum)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    je te jure (yemin ediyorum)

    paroles, paroles, paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler, sözler, sözler)
    encore des paroles que tu sèmes au vent (gene rüzgara serptiğin sözler)

    voilà mon destin te parler....(işte sana kaderim konuşuyor)
    te parler comme la première fois (sana ilk defa konuşur gibi)

    encore des mots toujours des mots (hala sözler, her zaman sözler)
    les mêmes mots (aynı sözler)

    comme j'aimerais que tu me comprennes (beni anlamanı ne çok isterdim)

    rien que des mots (sözlerden başka hiçbir şey yok)

    que tu m'écoutes au moins une fois (en azından bir defa dinlesen)

    des mots magiques des mots tactiques (sihirli sözler, taktiksel sözler)
    qui sonnent faux (kulağa sahte geliyor)

    tu es mon rêve défendu (sen benim yasak hayalimsin)

    oui, tellement faux (evet, çok sahte)

    mon seul tourment et mon unique espérance (benim tek sıkıntım ve tek ümidim)

    rien ne t'arrête quand tu commences (başlattığında seni bir şey durduramaz)
    si tu savais comme j'ai envie (ne kadar arzuladığımı bir bilsen - )
    d'un peu de silence ( - birazcık sessizliği)

    tu es pour moi la seule musique...(sen benim için tek müziksin - )
    qui fit danser les étoiles sur les dunes ( - kum tepelerinin üzerindeki yıldızları dans ettiren)

    caramels, bonbons et chocolats (karameller, şekerler ve çikolatalar)

    si tu n'existais pas déjà je t'inventerais (var olmasaydın eğer, seni ben keşfederdim)

    merci, pas pour moi (hayır teşekkürler, benim için olmasın)
    mais tu peux bien les ouvrir à une autre (ama pekala bunları başka birine sunabilirsin -)
    qui aime les étoiles sur les dunes ( - kum tepeleri üzerindeki yıldızları seven birine)
    moi, les mots tendres enrobés de douceur (benim için, üzeri tatlılıkla örtülmüş bu nazik sözler)
    se posent sur ma bouche mais jamais sur mon coeur (ağzıma yerleşir ama asla kalbime yerleşmez)

    encore un mot juste une parole (bir kelime daha, sadece bir söz)

    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    écoute-moi (beni dinle)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    je t'en prie (sana yalvarıyorum)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    je te jure (sana yemin ediyorum)

    paroles, paroles, paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler, sözler, sözler)
    encore des paroles que tu sèmes au vent (gene rüzgara serptiğin sözler)

    que tu es belle! (ne kadar güzelsin)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    que tu est belle! (ne kadar güzelsin)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    que tu est belle! (ne kadar güzelsin)
    paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler)
    que tu est belle! (ne kadar güzelsin)

    paroles, paroles, paroles, paroles, paroles (sözler, sözler, sözler, sözler, sözler)
    encore des paroles que tu sèmes au vent (gene rüzgara serptiğin sözler)

    *
  • dinlerken insana cocukluk yilarini aklina getirendir. aslinda ilkokul orta okul lise universite vs vs.

    ınsan ufakken daha bi cabuk unutuyor sanki. cabuk guveniyor cabuk inaniyor ve cabuk unutuyor.
    yirmili yaslara gelmeden onceki hallerde muzigini severek dinleyenler sonradan simdi sozlerine takilabiliyor.
    ajda pekkan da aklimdan geciyor... yasiyor degil mi? ne guzel. rahmetle anmaya gerek duymadan hakkinda yazabilmek. palavra palavra palavra.
  • sadece bir şarkı değil, dalida ve alain delon karakterlerinin kendilerini oynadığı radyo tiyatrosu tadında bir eser benim nazarımda.

    alain delon: yakışıklı(adam 80 yaşına geldi hala yakışıklı), romantik, kadınları etkilemek onun için bir hobi. don juan de marco vs giacomo casanova mukayesesi var ya, hah işte o ikisini de bakkala sigara almaya gönderecek denli alfa kalır alain bu denklemde.

    şarkıda dalida'yı seven fakat iradesine söz geçiremeyip aldatan, yine kürkçü dükkanına dönen karakteri canlandırıyor. daha önceki tecrübelerinden yola çıkarak şekerlemeler, çiçekler ve güzel sözlerle kendini affettirmeyi amaçlıyor.

    dalida: canım benim, mahzun gözlü dilber. bu da aşka aşık kadınlardan. artık portofino mu olur, daha güzel yerler mi olur tanışır aşkıyla ve gözü başka birini görmez. dedim ya, aşka aşık. diğer erkekler etrafında pervane olur, gözü görmez ta ki aşk bitinceye kadar. bittiği an bırakıp gider ardına bakmadan. karizmatik ve dirayetli kadındır dalida.

    şarkıda, aşık olmuş fakat aşık olduğu adam tarafından incitilen bir kadını canlandırıyor. fakat dalida incitilse de gururlu kadındır, iki güzel* söze tamah etmez.

    alain daha öncekiler gibi olacağını düşünerek salvolarına devam ederken, bu ilişkideki daha ilk çapkınlık seferinde bu sefer baltayı taşa vurmuştur. dalida der ki özetle: "ben senin bildiğin kızlardan değilim!". alain yardırıyor, dalida "gözüm görmesin seni" diyor, "rüzgara söylenen şarkılar* gibi sözlerin, tınısı güzel geliyor ama bana hiçbir şey ifade etmiyor" diyor ve bir ilişki daha böylece sonlanıyor.

    *: ortaçgil'e saygısızlık olarak anlaşılmasın, "que tu sèmes au vent" sözünü şarkının içinde kullanılış bakımından bu tamlamaya çok yakıştırdım.
  • karameller, bonbonlar, çikolatalar... dalida söylerken ne kadar da lezzetli bir şarkıydı. sonra türkçesini dinledik ve ajda pekkan da fena söylememesine rağmen artık o kadar lezzetli değildi.
  • yahu bu adam dünyanin en ote sozlerini soylerken bu kadar dayanikli cikiyor da hiç pabuc birakmiyor ya bu kadin helal olsun. mükemmel de bi sarkidir, ajda pekkanin kafasina bko yagmistir muhtemelen kendi versiyonundan sonra.
  • çocukluğumda tatil köylerinin ve otellerin o zamanlar komik gelen ama asla komik olmayan cıvık animasyon gösterilerinde kullanılmasıyla kaldı aklımda. biri kadın kılığına girmiş iki erkek buna abartılı hareketlerle playback yapardı ve biz de ağzımızı ayırıp oturup izlerdik çok muazzam bi şey yapılıyormuş gibi. hey gidinin mizah anlayışı...

    şimdi çevirisini okurken sırf mizah anlayışının yerlerde sürünmüş olmasına değil, böyle bir şarkının öyle bir zibidiliğe alet edilmiş olmasına da üzülüyorum.

    özellikle o karamelli bonbonlu şokolalı kısımda söylenenler... oh mon dieu! kadın haklı, dağılalım bence. alain'i ben alırım.* siz devam edin, biz arkadan takip ederiz.
  • ibrahim maalouf monica belluci -m- yorumunu beğeniyorum
hesabın var mı? giriş yap