• eserleri yirmiden fazla dile cevrilmis, tv ve sinemaya uyarlanmis, hakkinda fazla bir sey bilinmeyen, insan icine cikmayan, kendisine verilen odulleri kabul etmeyen ve bugun dogum gunu olan buyuk yazar.
  • drei geschichten* kitabı okunası alman yazar. üslubu yerinde, sıkıcı olmayan güzel bir anlatımı var.
  • guvercin 'den

    “oda jonathan’ın en güvenli adasıydı bu güvensiz dünyada ve öylece kalmıştı, sıkı sıkı sarılabileceği tutamağı, sığınacağı köşe, sevgilisi olarak kalmıştı, evet sevgilisi, çünkü akşamları döndüğünde onu sevecenlikle sarmalıyordu bu sevgili, küçük odacığı, ısıtıp koruyor, bedenini de ruhunu da besliyordu...”

    “parlaklık, pıtıltı yoktu bu gözde, canlılıktan bir kıvılcım bile yoktu. bakışsız bir gözdü. ve jonathan’a dikilmiş duruyordu.”

    ...lavaboya yanaştı, bornozunu açtı, pijamasının pantolonunu indirdi, musluğu açtı ve lavaboya işedi.
    “bir kereden bir şey olmaz,” diye mırıldandı kendi kendine, lavabodan, odadan ya da kendinden özür dilemek ister gibi, “bir kereden bir şey olmaz, bir kerelik bir zorunluluktu bu, bir daha kesinlikle olmayacak...”

    bir sfenks gibi –böyle geliyordu jonathan’a (çünkü bir ara kitaplarından birinde sfenksler üzerine birşeyler okumuştu) – bir sfenks gibiydi bekçi. yaptığı etki eylemiyle değil, sırf vücutça varlığı yoluyla oluyordu. bu varlığını ve yalnızca bu varlığını, çıkarıyordu soyguncu olabilecek kişinin karşısına. “benim yanımdan geçmek zorundasın,” der sfenks, mezar hırsızına, “sana engel olamam, ama geçmek zorundasın benim yanımdan; hele bir cesaret et, o zaman tanrıların, firavunun ruhunun öcü üzerine yağacak!” bekçiyse: “benim yanımdan geçmek zorundasın, sana engel olamam, ama cesaret edecek olursan beni vurman gerekecek, o zaman da mahkemelerin öcü üzerine yağacak cinayetten hüküm kılığında!”

    “jonathan, madam topell’in gölgelerle çevrili dev gözlerine baktı ve hemen anladı her şeyin saçma olduğunu...”

    “yürümek yatıştırır. yürümede sağaltıcı bir güç vardır.
  • ufacik dukkani 10 sayfadan daha uzunca bir $ekilde betimleyen adam. bana soylese 3 ozne 5 yuklemle hallederdim bu i$i. bilemedin 2 de nesne olsun hadi.

    not : bu entryde benim degil, onun ne kadar becerikli oldugunu anlamaniz gerekiyor.
  • ilk romanı kokuda kulağa imkansız gelen kokuları kelimelerle tanımlayabilme başarısını göstermiş, kusursuz betimlemeleri ve sürükleyici kurgusuyla okuyucuyu kendisine hayran bırakmış yazar.
    kontrbas adlı romanı bir solukta okunasıdır.
  • bir kitabı yeniden ve yeniden okunabilir hale getirmeyi basarmıs üstün ve essiz yazar
  • koku, güvercin, kontrbas, üçbuçuk öykü ve herr sommer'in öyküsü'nü okuduğum yazar, tam anlamıyla bir deha.

    "varmak istediğim nokta, kontrbasın mutlak olarak ve fark atarak en önemli orkestra çalgısı olduğunu saptamak" diye bahsettiği kontrbas isimli oyununda kahkahadan kırılabilirsiniz.

    üçbuçuk öykü kitabındaki "dünya, acımasızca kapanan bir midye kabuğudur!" diye başlayan öyküsünde de kendinizden geçebilirsiniz.

    mizahın bu kadar edebisine az rastlanır, okuyup da dehasına şapka çıkarmamak mümkün değil.
  • güvercin adlı kitabını okuduğum yazar. epeyce detaylı ve tasvirli anlatıyor ki bu tarzı sevmeyen beni bazı bölümleri biraz sıktı ama bu yazarın sıkıcılığından değil benim tez canlılığımdan sanırım. öte yandan kitabı okuyunca kendimin de aslında kitabın kahramanı gibi ufacık şeyleri gereksiz dert eden birisi olduğumu bir kez daha onaylamış oldum. şu huyumu bir değiştiremedim ama yine de biraz yol aldım, bu yaştan sonra da değişmez sanırım..
  • bu hayatta en çok kıskandığım ve aynı zamanda en çok imrendiğim yazar. şaka yapmıyorum.

    inanılmaz kıskanıyorum bu adamı, çünkü bu kadar kutsal bir olay üzerine ilerde ben bir kitap yazmak isterdim. ama herifçioğlu çoktan yazmış.
    bir yandan da deli gibi imreniyorum, çünkü bundan daha iyisi yazılamazdı. helal olsun adama diyorum.

    (bkz: das parfum)
  • "aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olmama hali ile ödenir.

    platon'a göre aptallar güzel ve iyi olman için, ilahi mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar. bilge olanlar da bunlar için çabalamaz çünkü onlara zaten sahiptirler. sadece aptallık ile bilgeliğin tam ortasında duranlar, yani sen ve ben ve sabırla kırmızının yeşile dönmesini bekleyen diğer herkes eros'un okunu algılayacak durumdadır.

    aşk, hiçbir ölümlünün yakasını kurtaramayacağı bir güçtür ve aşkın ışığı bazen ölüler diyarının en karanlık köşelerine bile sızabilir.

    "gerçek aşk", diye yazar stendhal, ölüm düşüncesini daha sık getirir akla, ölümü düşünmek daha kolay, daha az korkutucu hale gelir; ölüm basit bir mukayese meselesine, kişinin pek çok şey karışılığında ödemeye hazır olduğu bir bedele dönüşür."

    patrick süskind - aşk ve ölüm üzerine
hesabın var mı? giriş yap